Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki sığınmacıların geri kabulüne ilişkin anlaşma kapsamında,Yunanistan’ın Midilli adasındaki bir grup göçmen tekneyle İzmir’in Dikili ilçesine getirildi. Midilli Adası’ndaki Moria kampındaki 131 göçmeni taşıyan “Nazlı Jale”, ardından ise “Lesvos” isimli tekneler, İzmir’in Dikili ilçesine ulaştı. [04.03.2016 Anadolu Ajansı]
Yorum:
Sığınmacı sorunu, geçen sene Eylül ayında cansız bedeni Bodrum sahiline vuran Aylan Kürdi ile ilk kez dünya gündemine geldi. Suriyeli küçük Aylan’nın fotoğraflarının uluslararası basında geniş yer bulması da gözlerin bir kez daha sığınmacıların üzerine çevrilmesine neden oldu. Türkiye, Avrupa’nın Suriye krizinde daha aktif rol almasını ya da Suriye politikasına destek almak, Avrupa Birliği’ne üye müzakerelerine hız vermek, vize muafiyeti ve Avrupa’dan mali yardım koparmak amacıyla sınır kapılarını açtı. Sınır kapıları açılınca sığınmacılar Avrupa’ya akın ettiler. Bu sığınmacı akını karşısında Macaristan ve Avusturya gibi kimi Avrupa ülkeleri sınırlarını kapatmak zorunda kaldılar. Sonra sınır kapılarında yaşanan trajediler basına yansıdı.
O dönemde Yunanistan kriziyle boğuşan Avrupa ülkeleri, patlak veren mülteci krizi nedeniyle Yunanistan krizini dahi unuttular. Avrupa medyası, 3-4 ay mülteci krizine odaklandı. Liderler, mülteci krizini çözmek için olağanüstü toplantılar yaptılar. Ülkesinde en çok sığınmacı barındıran ve sığınmacıların ülkesinde çıkardığı küçük çaplı sorunlar nedeniyle iç kamuoyu baskısıyla karşı karşıya kalan Almanya Şansölyesi Merkel, dört ay içinde iki kez Türkiye’yi ziyaret etti. Ziyaretlerde ana gündem maddesi sığınmacılardı. Krize çözüm bulmak amacıyla üst üste toplantılar yapan Avrupa ülkeleri liderleri, Türkiye’yle daha sıkı işbirliğinin sağlanabilmesi için Ankara’ya teklif edilebilecek konular üzerinde uzlaşmaya vardılar.Üzerinde anlaşılan maddeler şöyleydi:Türkiye’ye 3 milyar Avro mali yardım, göçmen akımının yavaşlamasıyla Türk vatandaşlarına vize uygulamasının kaldırılması yönünde adım atılması ve AB üyelik müzakerelerine hız verilmesi.
“Mülteci Eylem Planı” üzerinde anlaşmaya varmak için Başbakan Davutoğlu 17 Mart’ta Brüksel’e gitti. Brüksel’de AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve AB Komisyonu Başkanı Juncker arasında düzenlenen toplantının ardından 18 Mart 2016’da AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında pazarlıkları süren “Mülteci Eylem Planı” hakkında anlaşmaya varıldığını bildirdi.
İşte Türkiye-AB anlaşması kapsamında ilk göçmen kafilesi 4 Nisan’da Yunanistan’dan Türkiye’ye ulaştı. Ne hazindir ki Türkiye, elindeki göçmen krizi kartını Doğu’daki askeri operasyonlarına sessiz kalması ve Suriye politikasına destek vermesi için AB’ye karşı bir koz olarak kullanıyor. Muhtemeldir ki iç kamuoyunda da başkanlık sistemine geçiş ve yeni anayasa için referandum sürecinde de AB’den koparılan vize muafiyeti ve üyelik müzakerelerini bir propaganda malzemesi olarak kullanacaktır. Yani Türkiye, insanlık trajedisine dönüşen Suriyeli mülteciler krizini kirli emellerine ve pis amaçlarına alet ediyor. Oysa onlara yardıma muhtaç Müslümanlar ya da en azından insanlar olarak bakmak insani değerin bir gerekliliğidir. Onların bu sıkıntılı ve acınası durumlarını bir politik malzeme ve baskı aracı olarak kullanmak AKP gibi kendini İslami addeden bir partiye yakışmaz. Bunu da bir kenara bırakalım insanlığa yakışmaz. Çünkü zor durumda kalan birine yardım etmek, hiçbir maddi değer gözetmeksizin insani bir kıymettir. Tabii kapitalizm sisteminde her şey, maddi değer ölçüsüyle ölçüldüğü için insani, ahlaki ve ruhi değerin ne olduğu bilinmez. Onun için Türkiye-AB anlaşması “Kayseri pazarlığı” olarak görülüyor. Yanlış da değil aslında.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi adına
ERCAN TEKİNBAŞ
– See more at: http://www.hizb-ut-tahrir.info/tr/index.php/haber-yorum/6565.html#sthash.CWYXkR4W.dpuf