2005 yılında Özbekistan’da gerçekleşen katliamda hayatlarını kaybedenler İstanbul’da düzenlenen etkinlikle anıldı.
Türkistan Birliği tarafından düzenlenen organizasyonla Özbekistan’ın Andican kentinde rejim güçlerinin gerçekleştirdiği katliamın kurbanları anıldı.
5. Türkistan Forumu Programına, Araştırmacı yazarlar Ahmet Varol,Hamza Türkmen ve Selahattin Eşçakırgil, Abdulmetin Balkanlıoğlu Hoca, Doğu Türkistan Derneği Başkanı Hidayetullah Oğuzcan, İMKANDER Genel Başkanı Murat Özer, Hizbuttahrir Türkiye Medya Ofisi Başkanı Mahmut Kar, Özbek Abdullah Hoca’nın Avukatı Ömer Yüzgül ve Avukat Uluslararası Mülteci Hakları Derneği Başkan Yardımcısı İbrahim Ergin ve Uluslararası Türkistan Birliği Başkanı Âdem Çevik katılarak birer konuşma yaptılar.
Andican Olayları 13 Mayıs 2005 tarihinde Özbekistan’ın Andican kentinde yaşandı. Andican Özbekistan’da, Fergana Vadisi bölgesinde yer alan bir şehir. 23 yerel işadamının Ekremiler adında bir grubun üyeleri olduğu gerekçesiyle terör suçu ile yargılanmasını ve inançlara baskıyı, ekonomik gidişatı protesto gösterileriyle başlayan olaylar güvenlik güçlerinin sivil halka ateş açması sonucu yüzlerce kişinin ölümü ile sonuçlanmıştır. Özbekistan hükümeti ölü sayısını 187 olarak açıklamış, Özbekistan Ulusal Güvenlik Kuvvetleri’nden firar eden bir görevli ise ölü sayısının 1500 olduğunu iddia etmiştir. Gerçekteki sayının ise 5 bin ile 20 bin arasında olduğu iddia edilmektedir.
Olayları başta İngiltere olmak üzere çok sayıda batılı ülke kınamıştır. Türkiye de bu tür olaylarda demokratik ve hukuk devleti sınırları içinde davranılması gerektiğini savunmuştur. Andican olayları toplumsal rahatsızlığın ne derece yaygınlaştığını ve uygulanan baskıcı siyasetin görünürde rahatsızlıkları bastırmış gibi gözükse de yalnızca yeraltına ittiğini göstermiştir.
Programda Özbekistan başta olmak üzere tüm Türkistan coğrafyasında yaşanan zulümlere dikkat çekildiği gibi Türkiye’de yabancı uyruklulara karşı uygulanan G87 uygulamasının da yeni zulümlere kapı araladığı ifade edildi.
Programa katılan avukatlar Ömer Yüzgül ve İbrahim Ergin muhacirler sadece Rusya, ABD ya da geldikleri ülkedeki baskı rejimlerinin talebi üzerine Türkiye’de bu tür bir kod verildiğini ve bu kodu pasaportlarına işlenen kişilerin iade edilme tehlikesi ile karşılaştığını ya da Türkiye’ye sokulmadığını ifade ettiler. Göç İdaresinin bu uygulaması sebebiyle binlerce insanın mağdur olduğu, hatta Cumhurbaşkanı’nın davetiyle ülkeye gelen bazı misaferlerin dahi bu şekilde mağdur edildiği vurgulandı.
5. TÜRKİSTAN Kan Ağlıyor Forumu İstanbul Deklarasyonu 5 Mayıs 2016 Türkistan Birliği ve Özbekistan Raporu
Türkistan; Dünyanın ilim ve kültür mirasının en önemli merkezlerinden biridir. Türkistan deyince aklımıza tüm bölge Türkistan ve Kafkasya akla gelir. Yani; Özbekistan, Doğu Türkistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Güney Türkistan, Tataristan, Yakutistan v.d. gelir. Türkistan Bölgesi ise ilmi-islami-fenni-tıbbi ilimlerin beşiğidir, Buhari, Tirmizi, Biruni, Harizmi, İbniSina, Abdürreşidİbrahim, Cemaleddin Afgani, vb misali. Türkistan coğrafyası ve özellikle de bu coğrafya üzerinde kurulu olan Özbekistan, bugün İslam kültür ve medeniyetine tamamen yabancı ve düşman olan diktatörlüklerle yönetiliyor. DoğuTürkistan’da Özbekistan’da,Tacikistan’da çağımızın en zalim yönetimleri hüküm sürüyor
Ancak bugün bizler, Türkistan ülkelerinde yaşayan kardeşlerimize karşı duyarsızız. Irak’a, Afganistan’a, BiladiŞAMa, Mısır’a, Filistin’e, Afrika ve Uzakdoğu ülkelerine gösterdiğimiz ilginin, duyarlılığın binde birini Buhari’nin, Tirmizi’nin, İbni Sina’nın, Harizmi’nin memleketine göstermiyoruz. Batı Türkistan’a ve Doğu Türkistan’a ilgimiz yok. Çin’in zulmü altında inleyen Doğu Türkistan’da ve Rusya’nın sömürüsündeki Türkistan’da, Kafkasya’da yaşanan zulümlerden habersiziz.
Mısır’da darbe yapan Cunta’nın başkanı Sisi’yi “Firavun” olarak lanetlerken, çağın en büyük Firavunlarını Özbekistan Diktatörü İslam Kerimov’u, Tacikistan Diktatörü İmamali Rahmanov’u ve Çin Zulmünü unutuyoruz.
Suriye halkını gözünü kırpmadan öldüren, kıyımdan geçiren zalim Esed’i lanetlerken, Özbek halkına zulmün envai çeşidini reva gören, koskoca Özbekistan’ı açık hava hapishanesi ve zulümhane haline getiren, tarihte yaşanan bütün zulüm türlerini kendi halkı üzerinde tatbik eden Kerimov’un zulmünün mahiyetini ve Özbekistan ve Tacikistan halkının çektiklerini görmüyoruz. Oysa, Mısır Firavunu Sisi’nin zulmü de, Suriye diktatörü Esed’in zulmü de, Özbekistan diktatörü Kerimov’un halkına uyguladığı zulümleride her zaman hatırlatmakta fayda var. Hele Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı zulüm ve asimilasyon politikasını anlatacak kelimeler bulamazsınız. Kelimeler iflas eder.
Andican katliamının yıldönümü münasebetiyle, halkını büyük bir baskı ve zulüm altında tutan Kerimov diktatörlüğüne özellikle dikkatinizi çekmek istiyoruz. İki kızıyla birlikte Özbekistan’ın bütün zenginliklerini sömüren yani gasp eden Kerimov, bölgenin en güçlü ekonomisine sahip olabilecek kapasitedeki Özbekistan’ı, halkı açlık sınırının altında inim inim inler hale getirmiştir.
Bu yüzden, zulmün büyüğü Özbekistan’da, çağın Firavunu Kerimov’dur.
Türkistan Bölge ülkelerinin İslamlaşmasının, birliğinin, ve özgürlüğünün önündeki en büyük engeller yine Türkistan Bölgesi diktatörleridir. Zulümde birbirleriyle yarışmakta olan diktatörlerin en azılıları Kerimov, Rahmanov diktatörlüğüdür. Çünkü Özbekistan’da Tacikistan’da zulmün her çeşidi vardır. Bu zulümlerden sadece bazılarını dikkatlerinize sunuyoruz.
– Toplumda itikat özgürlüğü kısıtlanmıştır. Müslümanlara özgürce dinlerini yaşamak, başkalarına anlatmak, istedikleri gibi cemaat oluşturmak, mescitler yapmak yasaktır.
– Hükümete muhalefet eden İslam alimleri hapsedilmekte, yok edilmektedir.
– Dini hassasiyeti olanlar devamlı polis tarafından gözetlenmekte, hükümete muhalif fikir ve davranışta bulunanlar “terörist” denilerek hapse atılmaktadır. Bu suçlamaları TC dikkate alarak muhacirlere #G87 kod Zulmü uygulamaktadır.
– Dini gerekçeyle suçlananlara ağır işkenceler yapılmakta; örneğin dövülmekte, ırzına geçilmekte, vücutları yakılmakta, kaynar suda haşlanarak öldürülmektedir.
– Sakal bırakmak, başkalarına kendi evinde bile olsa Kur’an öğretmek, gençlerin hacca gitmesi, sokakta İslam dini hakkında konuşmak, İslami kıyafetler giymek ve satmak, hatta erkekler için okullarda din dersleri yasaktır.
– Yurt dışında İslami eğitim alanların imam olması yasaktır.
– Başta müslümanlar olmak üzere tüm inanç sahipleri akla hayale gelmeyecek haksızlıklara ve engellemelere uğramaktadır. Bir müslüman özel bir yerde veya kendi işyerinde namaz kılsa, hatta seccade veya Kur’an-ı Kerim bulundursa, devlet tarafından tüm mal varlıklarına el konulup tutuklanabilmektedir. Bu kişiler mal varlıklarını kurtarmak bir yana, canlarını kurtararak hapisten çıkabildiklerine şükreder hale getirilmektedir. Hatta cezaevi rant kapısı olmuştur.
– Özbekistan’da ve Tacikistan’da siyasi özgürlüklerin hiçbiri yoktur.
– Özgür seçimler yapılmamakta, Diktatör Kerimov 25 sene boyunca hile ve zorbalıkla gasbettiği iktidarı elinde bulundurmaktadır. Tacikistan da ve diğer bölgelerde de durum aynıdır.
– Parlamento seçimlerinde sadece Kerimov’un tayin ettiği kişiler, formalite icabı ve göstermelik olarak milletvekili seçilmektedir.
– Yerel yöneticiler diktatörün özel hizmet idareleri olarak görev yapmaktadır.
– Muhalif siyasi parti ve hareketler kapatılmış, onların liderleri ülkeden kaçmıştır. ERK ve İslami Uyanış vb.
– Bilinen, 20 bin siyasi tutuklu vardır. Siyasi tutuklulara da tıpkı dini tutuklulara olduğu gibi ağır işkenceler uygulanmaktadır.
– Özbekistan’da ve Tacikistan’da muhalefet etmek, yönetimi eleştirmek mümkün değildir. Bunu yapan kişi anında “Halk Düşmanı” ilan edilmektedir. Muhalefet etme cesareti gösterenler yurt dışına kaçmışlardır; ancak Kerimov’un ajanları tarafından takip edilerek suikaste uğramaktadır.
– İslam Kerimov, İmamali Rahmanov başa geçtiği andan itibaren fikir ve basın hürriyetine engel olmuştur. Bu alanda mutlak sansür uygulanmakta, kitaplar takibat altına alınmaktadır. Özgür yayıncılık yoktur.
– Medya özgür değildir. Gazetelerin, radyoların ve televizyonların hepsi devlete, yani Kerimov’a aittir. Dolayısıyla medya sadece rejime hizmet etmekte, muhalif yayın ve fikirlere kesinlikle yer verilmemektedir.
– Özbekistan’da hiçbir kesim kendi hukukuna sahip değildir. Yani işçi, esnaf, aydın, talebe, kadın, erkek, yaşlı demeden kimse kendi haklarını ve hukuklarını talep edemez. Onlar ancak Kerimov ve onun suç ortaklarının belirlediği “hukuk”a uymak zorundadırlar.
– Özbekistan güvenli bir ülke değildir. Polis ve savcı istediği kişiyi istediği suçla itham edebilir ve istediğine istediği davayı açabilir. Diledikleri kişilerin araba ve evlerine silah ya da narkotik maddeler bırakarak, onları suçlu gösterebilir.
– Mahkemeler tamamen Kerimov ve yerel yönetimin kontrolü altında ve onların isteğine göre hüküm vermektedir. Adil yargılama ve savunma hakkı yoktur. Mahkemeye çıkan kişinin, mutlaka suçlu olduğuna dair peşin kabul vardır ve mahkemenin işlevi, kişinin suçlu olup olmadığını tesbit etmek değil, sadece isnat edilen suça göre cezanın miktarını belirlemektir. Kimsenin beraat etme şansı yoktur.
– Özbekistan’da hukuk ve adalet, kağıt üzerinde ve ekranlarındaki propagandalarda mükemmel işlemektedir, ancak gerçek hiç de öyle değildir. 5 dakikalık mahkemelerle ve insanlara kullandıkları hakaretlerle ünlenen hakimlerin hükmü sürmektedir. Bu hakimlerin, hakkını savunanlara ve yasaları bilenlere savurdukları küfür ve hakaretler tescillenmiştir.
– Birçok hakim, üstlerinden aldıkları emirle, rüşvetle veya keyiflerine göre kararlar vermektedir. Bu kararların adaletle ve hukukun temel ilkeleriyle bağdaşan hiçbir yanı yoktur. Çıkarılan tuhaf genel aflarla 7 yaşındaki çocuklara tecavüz edenler, hırsızlar ve uyuşturucu satıcıları, adi suçlular serbest bırakılırken; inançlarından, düşüncelerinden veya siyasi görüşünden dolayı hapishanede yatanların tutuklulukları devam etmektedir.
– Kerimov’un çok kullandığı bir kelime var: “Cuvonimak”… Bu kelime Özbek halkının içinde çok iyi bilinir. Cuvonimak, “ailesiyle beraber harcanmak” demektir. Yönetim, istediği muhalifini ailesiyle birlikte yok etmektedir.
– Diktatör Kerimov yönetiminin icat ettiği işkence yöntemleri dünyada daha önce görülmemiştir. Kişi basit bir olaydan dolayı kolaylıkla suçlu ilan edilebilir, “irticacı” damgası yiyebilir, ailesi ve yakınlarıyla beraber topluca cezalandırılabilir. Yakınları çok büyük baskılara maruz kalır; işyerlerinden veya kamusal alanlardan dışlanır ve engellenir. Hatta bazı mahkûmların gözü önünde karılarına ve kızlarına tecavüz edilir. Bazı insanlar mahkûmiyet esnasında işkenceler yüzünden ölür, ancak devlet doktorları onlar için sahte kalp krizi, zatürre gibi raporlar düzenlemektedir.
– Bazı mahkûmlar saç, sakal ve cinsel organlarından asılı halde yakılabilmektedir. Tecavüz bir cezalandırma biçimidir. Başka bir işkence yöntemi, klorla dolu küvete oturtarak cinsel organlarının yakılmasıdır.
– Hamile kadınlar dahi hapse atılabilmektedir. Özbekistan hapishanelerinde sebepsiz yere tutulan hamile kadınlara diğerlerine yapılan muamelenin aynısı yapılmaktadır. Hatta kadınlar kısırlaştırılmaktadır.
– Bazı mahkûmlar tuhaf bir şekilde ortadan kaybolmaktadır. Kağıt üzerinde hapishaneden çıktı gösterilen mahkûmlar ortada yoktur. Bu insanların cesetleri bile bulunamamaktadır.
– Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar kendi haklarına sahip değillerdir.
– İş bulmak ancak rüşvet sayesinde mümkündür. İşsizlik o derecedir ki, yüzbinlerce Özbek vatandaşı bu nedenle yurt dışına çıkmak mecburiyetinde kalmıştır.
– Sosyal hayat en karanlık dönemlerinden birini yaşamaktadır. Büyük şehirlerde 3 kişinin yan yana gelmesi yasaktır. Böyle bir durumda polis hemen müdahale ederek grubu dağıtmaktadır.
– Polisin “aylık tutuklama kotaları” vardır. Her polisin, üstlerine ay sonunda belirli sayıda insanı hapse attığını bildirmesi gerektiğinden, sizi önce 5 dakikalık mahkemede yargılatır ve sonra 159. maddeye göre suçlayarak hapse gönderebilirler. Çünkü polis memurları kendilerine verilen aylık tutuklama kotalarına ulaşmak zorundadır.
– Ekonomi tamamen Devlet kontrolündedir. Özel girişime ve ticarete izin verilmez; izin verilenler sıkı kontrol altındadır. Biraz palazlananın mal varlığına ve şirketlerine bir bahaneyle el konulur ve kişi canını kurtarırsa kâr sayar.
– Mevcut yöneticiler için rüşvet bir hayat tarzı haline gelmiştir. Cumhurbaşkanından köy öğretmenine kadar herkesin rüşvet aldığına tanık olmak mümkündür. Birçok memur aylık 20-40 $ aylıkla geçinmek zorunda bırakılarak rüşvet batağına sürüklenmektedir. Bu maaşları ise nakite çevirmek mümkün değildir. Maaşlar mal olarak verilmektedir. Mesela bir üniversite hocasına, o ayki maaşı şu kadar civciv olarak ödenebilmektedir.
– Devlet Bütçesi açıklanmamaktadır. Böylece harcamaların nereye gittiği takip edilememektedir.
– Özbekistan doğal zenginlikler ülkesidir; altın, doğalgaz, petrol ve pahalı metal ürünleri üretmektedir. Buna rağmen ekonomi iflas etmiştir.
– Gelirden esas payı diktatör ve ailesi ile birlikte, hükümeti oluşturan çeteler paylaşmaktadır. Örneğin, Karimov’un büyük kızı Gülnara, İsveçre’de bu memleketin en zenginleri arasında yer almaktadır. Mahkemeleri vardır…
– Pazar sahiplerinin bile para biriktirmesi imkânsızdır. Bütün para bankalara yatırılır ve alışveriş banka kartlarıyla yapılır. Böylece insanlar köleleştirilir ve kontrol edilir.
– Özbekistan, insanların emeğiyle dalga geçenlerin elindedir.
– Özbek vatandaşlarına, her fırsatta, mesela evlerinin önünü temiz tutmadıkları gibi gerekçelerle garip ve komik cezalar kesilmekte, bunun karşısında yapılacak tek seçenek olarak rüşvetten başka yol bırakılmamaktadır.
– Yeni çıkarılan bir kanun gereğince halka ve mahalli vakıflara ait olan mezarlıklar, Devlet görevlilerinin bu gibi yerlerden yeteri kadar nemalanamadığı gerekçesiyle hakimlere verilmiştir. Devlet görevlilerin rüşvet almadıkları yer kalmaması için mevcut Özbekistan idaresi çok sıkı çalışmaktadır.
– Bugün Özbekistan’da yoksulluk öyle boyutlara varmıştır ki, kadınlar dahi günlük geçim kazancı bulabilmek için amele pazarlarında iş aramak zorunda kalmaktadır. Bu durum Sovyet işgalinde bile görülmüş değildir. İş bulamayan yüzbinlerce kadın kötü yollara düşmekte, zorla Rusya, Kore, Türkiye ve Dubai gibi ülkelere fuhuş için götürülebilmektedir. İnsan ticareti yapılmaktadır.
– Çok küçük yaşlardan itibaren milyonlarca insan pamuk tarlalarında birer köle gibi zorla çalıştırılmaktadır. Bu şekilde insanlar, özellikle gençler gözaltında tutulmakta, enerjisi harcanmakta ve rejim karşıtı faaliyetlerde bulunulması engellenmektedir. 7’den 70 yaşına kadar binlerce insan zorla tarlalarda çalıştırılma sırasında kimyasal ilaçlardan ötürü zehirlenip ölebilmektedir. Aylarca çalıştırılan bu insanlar arasındaki gençler ve çocuklar eğitim haklarından da mahrum bırakılmaktadır.
– Okullar devlete aittir. Liselerde, yüksek okullarda ve üniversitelerde talebeler ancak rüşvet vererek okuyabilmektedir.
– Pamuk toplama aylarında ilkokuldan üniversitelere kadar bütün talebeler, 2-3 ay boyunca pamuk tarlalarına sürülüp bedava çalıştırılmaktadıır. Çünkü verilen sembolik ücret de yemek karşılığı geri alınmaktadır.
– Özbekistan, çocuk emeğinin zorla kullanıldığı bir ülkedir.
– Gerçek bir olayı bahane ederek, ya da bizzat istihbarat örgütünün provake ettiği bir olayın bahane edilmesiyle, rejimin bertaraf etmek ya da idam etmek istediği mümkün olduğunca çok sayıdaki kişi, o olayla ilişkilendirip hapse atılarak idam bile edilebilmektedir. Bunun için, tutuklanan kişiye suçun isnat edilmesi yeterli sebeptir; ispata gerek yoktur.
– Siyasi muhaliflere, dindarlara ve fikir adamlarına adi suçlar isnat edilmekte; tecavüz, cinayet, hırsızlık ve benzeri suçları işledikleri iftirası atılmaktadır. Böylece bu kişiler, onursuz bir hale iteklenip gözden düşürülerek tasfiye edilmekte.
– Mahkemelerde çoğu kez savunma hakkı verilmemektedir.
– Yargılamada isnat edilen suçun ispat edilmesi yerine, suçlananın, suçsuz olduğunu ispat etmesi zorunluluğu esas alınmaktadır.
– Yargıçlar savunmayla, sanıkla alay etmektedir. Aslında karar önceden verilmiştir; yargılama hakkın ortaya çıkması için değil, isnada meşruiyet kazandırmak için formaliteden yapılmaktadır.
– Hapse atılanların ailelerine, akibetleri hakkında hiçbir bilgi verilmemektedir. Hatta mahkûm, kimsenin haberi bile olmadan idam edilebilmektedir.
– Bir mahkûm idam edildiğinde, idam mangasının harcadığı kurşunların parası bile ailesinden tahsil edilmektedir.
– Binlerce ılımlı İslamcı hapsedilmiştir 2016 rakamlarıyla 17 bin ilâ 20 bin arasında siyasi ve dini mahkûm vardır.
– Politik muhalefet yasaktır.
– Medya tamamen devlet kontrolündedir, sansürden geçmeyen hiçbir yayın yapılamamaktadır.
– Şehirlerin her köşe başında bir polis devriyesi vardır. Şehirlerin belli yerlerinde ve şehirler arası yollarda çok sayıda kontrol noktaları bulunmaktadır.
– Yönetimde bir nevi Kuzey Kore modeli uygulanmaktadır.
– Yönetim sadece politik yaşama değil, aynı zamanda tüm toplumsal, dini ve ticari yaşama da müdahildir. Neredeyse kişilerin beyninin içine ve vicdanlarının derinliklerine bile nüfuz edilmek istenmektedir.
– Pamuk, devlet çiftliklerinde, oraya bağlı işgücü tarafından üretilmekte ve Özbek nüfusunun %60’ı bu çiftliklere bağlı olarak çalışmak zorunda kalmaktadır. Bir devlet çiftliğinde standart aylık maaş 2 dolardır. Buradan ayrılmak isteyen, gereken belgeleri almak için yüklü miktarda rüşvet vermek zorundadır. Bu maaşla kimsenin rüşvet verecek parası olmadığından, insanlar devlet çiftliklerinde köle olarak yaşamaya devam etmektedir.
– Çocuk ölümlerinin çok olmasına rağmen hiçbir tedbir alınmamaktadır.
– Devlet adamlarının ortak olduğu büyük firmaların tekel konumunu korumak için istenildiği zaman pazarlar kapatılmakta ve halk daha da yoksullaştırılmaktadır. Ticarette ve perakendede tekelleşme had safhadadır.
– Fergana Vadisi’nde yaşayan Tacik ve Kırgızlara kendi dillerini konuşmaları yasaktır ve bunun için çok sert yaptırımlarda bulunulmaktadır.
– Sadece bir sakal, terörist suçlamasıyla hapse atılmasına yeterli sayılmaktadır. Gerek duyulursa işkencehanelerde suç “itiraf” ettirilmektedir.
– Camilerin büyük çoğunluğu kapalıdır. Açık olanlar da devlete bağlı bir dini kurum tarafından kullanılmaktadır. Buralarda devletin dikte ettiği mesajlar cemaate okunmaktadır.
– Bir evde Kur’an ve diğer dini kitapların bulunması suç ve tutuklanıp işkence edilme gerekçesidir. Neredeyse evlerde bile 5 vakit namaz kılmak yasaktır.
– Tutuklanmak istenen kişilerin evlerine, işyerlerine ve arabalarına uyuşturucu, yasa dışı örgüt dökümanı vs. konulmakta ve o kişi bir baskında bu suçlara istinaden tutuklanıp işkence edilmektedir. Eğer idam edilmezse uzun yıllar hapiste tutulmakta, çıkmasına yakın bir zamanda da çoğu öldürülüp “öldü” süsü verilmektedir. Kimse de gerçek sebebi araştırmaya cesaret edememektedir.
– Her 5 genç erkekten biri mutlaka bir sebeple suçlanıp hapse atılmıştır.
– İnsanlar, hiçbir bağlantılarının olmadığı mesnetsiz uyduruk kanıtlara dayanılarak mahkûm edilebilmekte, hatta öldürülebilmektedir. Hatta, aynı suç tekrar tekrar gündeme getirilerek, her seferinde farklı kişiler o suçtan mahkûm edilebilmektedir.
– Özbek ceza sisteminde sanığın suçlu bulunarak mahkûm edilme olasılığı yüzde yüzdür. Bir kişi tutuklandığında, adil yargılama şansı hiç yoktur ve suçun isnat edilmesi, mahkûmiyet için yeterli gerekçe sayılmaktadır.
– Bir eylemde bulunanların aileleri ve yakınları da cezalandırılabilmektedir; hiçbir şey yapılmazsa işinden atılabilmektedir.
– Duruşmalar için hiçbir transkript tutulmamaktadır. Hiçbir mahkemede yargılama kayıt altına alınmamaktadır.
– Özel sektöre saldırılar yapılmakta, parasal işlemler sıkı denetim altında tutulmaktadır. 500 doların üstündeki her işlem, silahlı maliyeciler tarafından denetlenip sorgulanmaktadır. Serbest girişimcilik engellenmektedir. Yabancı yatırımcılara saldırılmakta, şirketleri ellerinden alınabilmektedir.
– Özbekistan’da hiçbir yargılamanın beraatle sonuçlandığı görülmemiştir. Hatta mahkeme kararının bozulduğu hiçbir temyiz görülmemiştir.
– Restore edilen tarihi camiler ibadete açılmamakta, kapalı tutulmaktadır.
– Sağlıklı mahkûmlar, tüberküloz hastalarının bulunduğu karanlık koğuşlara konulmakta, hatta, muhalif mahkûmlara bizzat devlet tarafından ilaca dirençli tüberküloz mikrobu enjekte ettirilmektedir.
– Pamuk toplama mevsiminde bütün öğrenciler, öğretmenler, üniversite hocaları, hastanelerdeki doktor ve hemşireler, hatta yürüyebilecek durumdaki hastalar bile pamuk tarlalarına mecburi göreve götürülmektedir. Bu, birçok ölümlere sebep olmaktadır.
– Ölenler için yapılan otopsiler gerçekleri yansıtmamakta ve düzmece raporlar hazırlanmaktadır.
– Savcılar, sanıkları öldürmekle tehdit edebilmektedir.
– Kerimov Yönetimi uyuşturucu ticareti yapmaktadır. Afganistan’da üretilen uyuşturucuyu Amarikalıların bilgisi ve göz yumması ile Batı’ya Özbekistan ulaştırmaktadır.
– İstihbarat, muhalifleri susturmak için onlara suç isnat edilmesi ve bunu gerekçe göstererek baskıları artırıp tutuklamaların meşru görülmesi için düzmece bombalamalar ve intihar eylemleri düzenlemektedir. Masum kişileri intihar eylemcisi olarak kullanmaktadır. Bu eylemler sonrasında binlerce muhalif, büyük bir “süpürme harekatı”yla tutuklanıp yargısız olarak infaz edilmektedir. İstihbaratcılar ve işbirlikciler maalesef Türkiyedeki muhacirleri ajanlıkla suçlamaktadır.
– Tutuklama, zenginlerden para koparmak için kullanılan bir taktik olarak kullanılmaktadır. Tutuklanan zengin, yüklü miktarda para karşılığında serbest bırakılmaktadır.
– Herhangi bir muhalefet eylemi, idam cezası almaya gerekçe gösterilebilmektedir.
– İşte, tüm Türkistan’da olduğu gibi, Özbekistan’da da zulüm böylesine ölçüsüz ve böylesine yaygındır. Bu zulümler karşısında dayanamayan Özbek halkı, dünyanın çeşitli ülkelerine hicret etmektedir. Bu kapsamda, ülkemize Türkiye’ye gelenler de vardır.
Ancak gerek ülkemizdeki, gerekse diğer ülkelerdeki mazlum Özbekler başta olmak üzere Türkistan ve Kafkasya halkları, çok büyük sıkıntılar içinde, fakru zaruret içinde yaşamaya çalışmaktadırlar. Hayatta kalabilecekleri bir iş bulmakta zorlanan bu insanlar, insan onuruna yakışmayan muamelelere maruz kalmaktadır.
Bu kapsamda, ülkemizde de Özbek ve diğer Türkistanlı Kafkasyalı muhacirlerin bazı temel sorunları vardır. Bunların başında, işsizlik, eğitim, sağlık, ikamet, vatandaşlık veya sığınma statüsü ve iade sorunları gelmektedir. Türkistanlı muhacirler, ülkemizde iş bulmakta zorlanmakta, buldukları işte de sağlıksız ve sağlık güvencesiz şartlarda çalıştırılmakta, geçimlerini sağlayamamaktadır. Çocuklarını okullara gönderememekte, muhacirlerin nesli eğitim-öğretimden yoksun kalabilmektedir. Türkiye vatandaşlığına alınmayan Türkistan muhacirlerine ikametsiz 6 ay kalamamakta, misafir statüsü bile verilmemektedir. Hatta G10, G89 ve G87 Kod zulmü ile sınırdışı edilebilmektedirler.
Üstelik, idam edilecekleri ya da çok ağır şartlar altında yıllarca hapsedilecekleri bilindiği halde, memleketlerine iade edilebilmektedirler. Bu konuda, kaçtıkları ve iade edildikleri ülkelerin makamlarının isnat ettiği suçlar esas alınabilmekte, doğru kabul edilmektedir. G87 mağduru olmamak için ikamet almaya gidemiyorlar ve muhacir çocuklar okuyamıyor.
Biz, aşağıda imzası bulunanlar, başta Türkistanlı, Özbekistanlı, Tacikistanlı,Kırgızistanlı, Kafkasyalı, Tataristanlı, Kırımlı, Dağıstanlı, Çeçenistanlı muhacirler olmak üzere, tüm muhacirlere Devletin kucak açmasını istiyoruz. Bu kapsamda,
1- Türkistanlı muhacirlerin de yaşam ve güvenlik hakları sağlanmalıdır.
2- Türkistanlı muhacirlere de çalışma hakkı tanınmalı, işsizlik sorunları çözülmeli, ucuz iş gücü istismarı engellenmeli ve barınma imkânları verilmelidir.
3- Türkistanlı muhacirlerin de sağlık sorunları devlet güvencesine alınmalıdır.
4- Türkistanlı muhacirlerin çocuklarına da eğitim imkânları sağlanmalıdır. Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi gereği
5- Türkistanlı muhacirlerin, haksız ve suçsuz yere idam edilecekleri ya da çok ağır cezalar alacakları besbelli iken, ülkelerine iade edilmeleri insanlığa karşı işlenen suçlara ortak olmaktır bu tür uygulamalara son verilmelidir.
6- Türkistanlı muhacirlerin bulundukları ülkelerdeki haklarının korunması ve maruz kaldıkları zulmün önlenmesi için uluslararası kuruluşların harekete geçmesi sağlanmalıdır. Andican katili Kerimov UCM’de mutlaka yargılanmalıdır.
7- Türkistan Bölgesinden hicret etmek zorunda kalan ve bazı sebeblerle GÖÇ idaresinin GeriGönderme Merkezleri’ nde bulunan muhacirler misafirler mülteciler derhal salıverilmeli kendileri iade edilmemeli ve ikametleri verilmelidir.
Türkistanlı, Kafkasyalı, Balkanlı, Ortadoğulu tüm muhacir kardeşlerimiz kurucu asli unsurdur. Türkiye MUHACİRİSTAN’dır
Hazırlayanlar: Âdem ÇEVİK, Prof. Dr. Alibey YOLYAHŞİ
Kaynak: Haksözhaber