İngiltere’nin AB üyeliği için yapılacak referanduma bir hafta kalırken ülkede Muhafazakar Partililer ile aşırı sağ gruplar ayrılık kararını destekliyor…. İndependent gazetesinde yayınlanan bir anket ise ayrılmak isteyenlerle kalmak isteyenler arasındaki farkı 10 puana kadar yükseldiğini gösteriyor
Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’ndeki (AB) geleceğini belirleyecek kritik referanduma bir hafta kaldı. 23 Haziran’da yapılacak referandum öncesi çok farklı anketler yayınlanmaya başladı. Independent gazetesinde yayınlanan bir anketin sonucu, İngiltere’de AB’den çıkma yanlılarının 10 puan önde olduğunu gösteriyor.
Independent’in ORB isimli bir şirkete yaptırdığı ankette ayrılma yönünde oy kullanacakların oranı yüzde 55, AB’de kalmak isteyenlerinki ise yüzde 45 çıktı.
Gazetenin anketi ayrılıkçıları bile şaşırttı. Resmi propaganda sözcüleri yaptıkları açıklamada referandum sonucunda ayrılıkçıların kazanacağına inandıklarını ancak yüzde 10’luk bir oy farkının çok yüksek olduğunu belirtti.
İngiltere’de yayımlanan anketlerde evet ve hayır oylarının birbirine çok yakın olduğu görülüyor.
Ülkenin 1973 yılından bu yana sürdürdüğü AB üyeliğini referanduma taşıyacak kişi, İngiltere Başbakanı ve Muhafazakar Parti lideri David Cameron olacak. Bu yıl başında 28 üyeli birlikle egemenlik, ekonomi yönetimi, rekabet ve göç başlıkları altında yürüttüğü yeniden müzakerelerden “istediğini kopardığını” söyleyen Cameron, Birleşik Krallık’ın AB üyeliğinin devamından yana yürütülen kampanyanın başını çekiyor.
Cameron’ın Brüksel ile müzakerelerde elde ettiklerini yeterli görmeyen bazı Muhafazakar Partililer ile aşırı sağ gruplar ise ayrılık kampanyasını yürütüyor.
Referandum yaklaştıkça ayrılıktan yana oy vereceklerinin oranının artması, ticaretinin yaklaşık yüzde 50’sini AB ülkeleriyle yapan İngiliz hükümetinde endişeye neden oluyor. İngiltere Başbakanı Cameron’ın seçim vaadi olan ülkenin AB üyeliğini referanduma götürme sözünü tutarak “kumar oynadığı” yorumlarında bulunuluyor.
1975’TE DE REFERANDUM YAPILMIŞTI
Muhtemek ayrılığın, ekonomide istikrarsızlık ve belirsizlik, İskoçya’nın bağımsızlığı ve ülkenin uluslararası etkinliğinin azalması gibi riskleri beraberinde getirebileceği tartışılıyor. AB karşıtları ise ülkenin kendine yetebileceğini, sınırların göçmenlerden korunması gerektiğini ve birlik içerisinde “Brüksel’in boyunduruğu altında” durmaya gerek olmadığını savunuyor.
Birleşik Krallık tarihinde Avrupa hep partiler üstü bir konu oldu ve iktidarda hangi siyasi parti bulunursa bulunsun Avrupa ile ilişkiler siyasette hep tartışıldı. Ülkede benzer bir referandum 1975 yılında da yapıldı. İşçi Partisi’nin 1974 yılında iktidara gelmesiyle İngiltere’nin, o dönemdeki adı Avrupa Ekonomik Topluluğuna üyeliğini referanduma götürme kararı alınıyor. Referandumdan ise yüzde 67 “toplulukta kalalım” sonucu çıkıyor.
İNGİLTERE KURULUŞU UZAKTAN İZLEDİ
İngiltere’de yeni bir kavram olmayan “Avrupa şüpheciliği”, ülkenin ilk ve tek kadın Başbakanı Margaret Thatcher döneminde daha sık dillendirilmeye başladı. Birliğe şüpheci yaklaşım günümüzde Muhafazakarlar arasında daha yaygın. Ancak ülkeyi 1973 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğuna (AET) dahil eden Başbakanın da Muhafazakar Partili olması dikkati çekiyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dönemin Başbakanı Winston Churchill, Avrupa’nın yeniden tasarlanmasıyla ilgili görüşünü, “Avrupa ailesini yeniden tasarlamanın temelinde barış, güvenlik ve özgürlük yatmalıdır. Avrupa Birleşik Devletleri gibi bir şey yaratmalıyız” diyerek açıklamıştı. Ancak Churchill, ülkesinin Avrupa’nın kalbinde yer almasını istememiş, 1946 yılındaki bir konuşmasında “Fransa ve Almanya birlikte Avrupa’nın liderliğini üstlenmelidir.” demişti.
İngiltere böylece, Fransa ve Almanya’nın 1951 yılında önce Avrupa Kömür ve Çelik Toplumunu, bundan 6 yıl sonra da Avrupa Ekonomik Topluluğunu kurmasını uzaktan izledi. İngiltere 1957 yılında, AET’nin kurulmasını sağlayan Roma Antlaşması’nın imzalanmasına orta kıdemde ticari bir yetkili göndermekle yetindi.
DE GAULLE’DEN VETO
Birleşik Krallık’ı, AET’ye sokmak için başvuran ise Muhafazakar Partili Başbakan Harold Macmillan oldu. 1961 yılında üyelik için başvuran Macmillan, topluluğun dışında kalmanın uzun vadede ülkeye zarar vereceğini savundu. Avrupa şüpheciliğinin yoğun olduğu İşçi Partisi ise buna karşı çıktı.
Macmillan’ın AET’ye katılım başvurusu, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle tarafından “İngiltere’nin büyük Avrupa projesini baltalayacağı” düşüncesiyle veto edildi. Birleşik Krallık, topluluğa ilk başvurusundan 12 yıl sonra 1973’te, yine bir Muhafazakar Parti Başbakanı Edward Heath döneminde kabul edildi.
Heath’ten bir yıl sonra hükümet değişikliği yaşandı ve iktidara İşçi Partisi geldi. 1974 yılında İşçi Partili Başbakan Harold Wilson, AET üyeliğini müzakere etme ve referanduma götürme sözü verdi. 1975’te yapılan referandumdan yüzde 67 toplulukta kalma sonucu çıktı. Bu dönemde hem partiler içinde hem de partiler arasındaki ayrışmalar dikkati çekti.
İngiltere’nin kadın Başbakanı Margaret Thatcher ise 1979 yılında, Başbakanlık koltuğuna oturmadan 4 yıl önce, 1975’te ülkesinin AET’de kalması için kampanya yürüttü. Ancak zaman içerisinde “Avrupa projesine karşı umudunu yitiren” ve topluluğun “buyurganlığına” karşı çıkan Thatcher, Muhafazakar Parti’de günümüze kadar uzanan “Avrupa şüpheciliğinin” temellerini atmış oldu.
İNGİLTERE, AVRO DIŞINDA KALDI
AET’nin 1979’da, Avrupa ülkeleri arasında kur oranlarından kaynaklanan değişiklikleri önlemek ve ekonomik bir birlik kurmak için oluşturduğu Avrupa Kur Mekanizmasına dahil olan Birleşik Krallık, 1992 yılında bu mekanizmadan sterlini değersizleştirdiği gerekçesiyle çıktı. İngiltere böylece 1999’da oluşturulan Avro Bölgesine de girmedi.
İngiltere, en Avrupa yanlısı dönemlerinden birini ise 1997 yılında Başbakan seçilen Tony Blair iktidardayken yaşadı. İşçi Partisi’nin iktidarda olduğu ikinci beş yıllık dönemde Blair kimi zaman halefi ve dönemin Maliye Bakanı Gordon Brown’un avro ile ilgili itirazlarıyla karşılaşsa da Muhafazakar Parti’nin 2010 yılında iktidara gelmesine kadar İngiltere’de daha Avrupa yanlısı bir hava esti.
CAMERON’DAN REFERANDUM SÖZÜ
2010 yılında koalisyon hükümetiyle Başbakan olan David Cameron, ilk beş yıllık görev süresinde AB yanlısı koalisyon ortağı Liberal Demokrat Parti dolayısıyla ülkesinin AB üyeliği konusunu çok fazla gündeme taşıyamadı. Ancak geçen yıl mayıs ayında yapılan genel seçimle tek başına iktidara gelen Muhafazakar Parti lideri Cameron, ülkesinin 1973 yılından bu yana sürdürdüğü AB üyeliğini referanduma götürme sözü verdi.
Ülkede gelecek hafta yapılacak AB referandumundan birlikten ayrılma sonucu çıkarsa ülke bir Muhafazakar Parti başbakanı döneminde girdiği AB’den yine bir Muhafazakar Parti başbakanı döneminde çıkmış olacak.
AB referandumu 23 Haziran Perşembe günü yapılacak ve halka, “Birleşik Krallık AB üyesi olarak kalmalı mı, yoksa AB’den ayrılmalı mı?” sorusu yöneltilecek.
Ajanslar