Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti Medya Bürosu tarafından organize edilen ‘Yargı Mağduru Müslümanlar Hukuk Arıyor’ başlıklı basın bilgilendirme toplantısı Reşadiye Hotel’de bugün gerçekleşti.
Köklü Değişim Dergisi Yazarı Musa Bayoğlu’nun Moderatörlüğünü yaptığı toplantıya Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, Hüda Par İstanbul İl Başkanı Erdal Elibüyük, Mazlumder Genel Sekreter Yardımcısı Av. Kaya Kartal, Fatih Akıncılar Derneği Başkanı Mehmet Şahin, Özgürder adına Yılmaz Çakır, Av. Necip Kibar, Akdav Vakfı adına Nurettin Kayan, Vasat Davası adına Av. Hüseyin Kurşun, Araştırmacı Yazar Burak Çileli, Araştırmacı Yazar Abdulkadir Şen, Medya Times Genel Yayın Yönetmeni Hayati ve Sedef, 16 yıldır cezaevinde olan Eyüp Demir’in eşi Semiha Demir katıldı.
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti Medya Bürosu tarafından organize edilen ‘Yargı Mağduru Müslümanlar Hukuk Arıyor’ başlıklı basın bilgilendirme toplantısında Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar’ın yapmış olduğu konuşma:
-Basın Bildirisi-
Yargı Mağduru Müslümanlar Hukuk Arıyor
Sayın Basın Mensupları ve Kıymetli Konuklar,
Türkiye’de dünden bugüne bağımsızlığı her daim sorgulanan yargı sistemi, 17/25 Aralık operasyonları ile ortaya çıkan gelişmelerden sonra herkes için güvenilirliğini ve adilliğini kaybetmiştir. Yargı sistemi 2000’li yılların başına kadar rejimi koruma adına hukuku çiğnemiş ve düşman olarak gördüğü tüm kesimleri, özellikle de Müslümanları haksız yere hukuk dışı yargılamalar ile mahkûm etmiştir. Son 15 yıl içerisinde ise önce “Paralel Devlet Yapılanması” daha sonra “FETÖ” olarak isimlendirilen yapının eline geçen yargı, kendisi dışındaki tüm kesimleri düşman görmüş ve yok etmeye kalkmıştır. İlk önce 17/25 Aralık ve daha sonra 15 Temmuz sürecinde bu yapının Emniyet ve Yargı üzerindeki hâkimiyeti ve girift ilişkileri açığa çıkmıştır. Bu yapı bugüne kadar kendisine engel olarak gördüğü her türlü kişi, grup ve cemaatle hasmane bir şekilde ve sistematik olarak uğraşmış, elindeki resmî gücü de kullanarak büyük zulümlere sebebiyet vermiştir. Dolayısıyla Yargı sisteminde özellikle son 15 yıl içerisinde gerçekleşen yargılamalar, temel hukuk prensiplerine göre değil de “Düşman Ceza Hukuku” prensibine göre yapılmıştır. Bu yapı, kendisine muhalif gördüğü kurum ve kişileri, kolluk kuvvetleriyle işbirliği içerisinde uydurma deliller ve zorlama yorumlar ile cezaevlerine mahkûm etmiştir. Bugün artık bu yapının maslahatları için neler yapabileceği herkesçe malum olmuştur.
Sayın Basın Mensupları ve Kıymetli Konuklar,
Genelde 28 Şubat davaları, özelde ise Tahşiye davası, Sivas davası, Selam-Tevhid davası, Umut davası, el-Kaide adı altında yürütülen davalar, Malatya davası, İhya-Der davası, Vasat davası ve Hizb-ut Tahrir davaları bu hukuk dışı yargılamalara en somut örneklerdir. 28 Şubat sürecinde ve sonraki süreçte medyanın algı operasyonunu arkasına alan yargı sistemi, düşmanlık üzere yürüttüğü tüm soruşturma ve yargılamalarda suçlu suçsuz ayrımı yapmadan tüm Müslümanlara terörist muamelesi yapmıştır.
Camilerde öğrencilere Kur’an-ı Kerim öğreten Müslümanlar ağır cezalara mahkûm edilmiştir. İslami eğitim ve irşat çalışmaları yapan vakıf ve dernek yöneticileri tutuklanmış ve cezaevlerine konulmuştur. Faili meçhul cinayetler Müslümanlara fatura edilmiş, delilden yoksun yargılamalarla suçludan delile ulaşan bir yol izlenerek birçok İslami kurum yöneticisi hapse mahkûm edilmiştir. 1960’lı yıllardan bugüne Türkiye’de fikri ve siyasi çalışma yapan, cebir-şiddet ve silahlı mücadele yöntemini temelden reddeden Hizb-ut Tahrir üyelerine, PKK yâda DHKP-C örgüt üyelerine yapılan hukuki muamele yapılmıştır.
Sayın Basın Mensupları ve Kıymetli Konuklar,
Bugün buradan, Müslümanlara yönelik yapılan tüm hukuksuzlukların ve yargı zulmünün son bulması için bu basın bilgilendirme toplantısında hükümete açık bir çağrı yapıyoruz. Bu zulümlerin bir an önce giderilmesi için yargının, daha da önemlisi iktidarın somut bir adım atmasının gerekli olduğunu söylüyoruz. Çünkü talep ettiğimiz bir imtiyaz değil, bilakis yıllardır gasp edilen temel haklarımızın iadesidir. Öyleyse soruyoruz; “Paralel Devlet Yapılanması” yâda “FETÖ” olarak isimlendirilen bu yapı yalnızca hükümete karşı mı hukuksuzluk yapmıştır? Sadece Ergenekon ve Balyoz davalarında mı kumpas kurmuştur? Yoksa son 15 yılda Türkiye’de yürütülen diğer soruşturma ve yargılamalara bu yapının hiç etkisi olmamış mıdır? Mevcut hükümete darbe planı kurma suçlaması ile yargılanıp ceza alan Ergenekon ve Balyoz sanıkları, haklarında başlatılan yeniden yargılamalar ile beraat ettirilmiş ve ödenen yüksek tazminatlar ile mükâfatlandırılmışlardır. Ancak hiçbir suçu olmadığı halde, kanunlara aykırı olarak delilsiz ve mesnetsiz bir şekilde yargılanıp ağır cezalara mahkûm edilen Müslümanlar hâlâ cezaevlerindedirler. Hiçbir şekilde cebir ve şiddet yöntemini benimsemeyen Hizb-ut Tahrir üyeleri hakkında verilen yaklaşık 900 yıllık ceza dosyaları, 2004 ve 2008’de Yargıtay 9. Ceza Dairesinin Terörle Mücadele Kanunu’na aykırı bir şekilde aldığı içtihat kararlarına göre yürütülüyor. Bu hukuk dışı içtihat kararlarına imza atan hâkimler bugün “FETÖ” olarak isimlendirilen soruşturmalar neticesinde tutuklandıkları halde, halen onların aldığı içtihat kararı yürürlükten kaldırılmış değildir.
Dolayısıyla bu yapının oluşturduğu “mağduriyetler” sadece Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ya da 17/25 Aralık soruşturmalarına maruz kalan iktidarla sınırlı değildir. Bu yapının mağdur ettiği birçok kurum ve kişi bulunmaktadır. Hak ve hukuk adına tüm bu mağduriyetlerin ivedilikle giderilmesi gerekmektedir. Hükümetin bu konuda atması gereken adımları ve yapılması gerekenleri ise şu şekilde sıralıyoruz:
1- Hiçbir şekilde cebir ve şiddet eylemini benimsemeyen ve bunu kesinkes reddeden siyasi parti, vakıf, dernek ve cemaat gibi kurumlar hakkında 3713 sayılı TMK kapsamında yürütülen tüm soruşturma ve yargılamalar düşürülmelidir. Bu konudaki yasalar yoruma kapalı hale getirilmelidir.
2- CMK 311’de geçtiği üzere ‘ALEYHİNDE CEZA KOVUŞTURMASI VEYA BİR CEZA İLE MAHKÛMİYETİNİ GEREKTİRECEK BİÇİMDE GÖREVLERİNİ YAPMADA KUSUR ETMİŞ İSE…’ düşüncesinden hareketle, bugün haklarında tutuklama kararı verilen hâkimlerin durumundan yola çıkarak özellikle son 15 yılda yürütülen yargılamaların tamamı hakkında yeniden yargılama süreci başlatılmalıdır. Zira bu yargılamaları yapan hâkim ve savcıların, bu yargılamaların ve kovuşturmasını hazırlayan ilgili tüm emniyet şube müdürlerinin neredeyse tamamı şu an “FETÖ” üyesi şüphesiyle tutuklanmıştır. Dolayısıyla devletin bizzat kendisinin terör örgütü olarak isimlendirdiği bir yapının üyesi olan yargıçların yürüttüğü bu yargılamaların adilliği tamamen kaybolmuştur.
3- Kendilerine kurulan kumpaslar sonucu suçsuz bir şekilde yıllardır cezaevinde olan Müslümanlar, yeniden yargılanma sürecinde derhal serbest bırakılmalıdır.
4- Yeni Türkiye sloganıyla yola çıkan hükümet, bu mağduriyete ve zulme derhal son vermeli, hiç değilse hakkı ayakta tutanlardan olmalıdır. Hükümetin, kendisine karşı hazırlanan darbe planlarına gösterdiği sert ve kararlı tutumu, İslam’a ve Müslümanlara yönelik haksızlıklar karşısında da aynı şekilde ortaya koyması gerekir. Hatta milyonlarca insanın mesuliyetini üstlenen yöneticiler olarak, hesap günü düşünüldüğünde bu daha ehemmiyetli bir sorumluluktur.
Son olarak diyoruz ki; unutulmamalıdır ki adalet herkes içindir. Öyleyse gerçekten “FETÖ” olarak isimlendirilen bu yapının mağdur ettiği herkesin, maruz kaldığı bu mağduriyetlerinin giderilmesi gerekmektedir. Çünkü geciken adalet, adalet değildir.
23 Muharrem 1438 H. – 24 Ekim 2016 M.