Home / News / YAZARLAR / Fuad Hamidoğlu / ‘Halep düştü ama Suriye Kıyamı henüz imtihan ırmağını geçmedi’ / Fuad Hamidoğlu

‘Halep düştü ama Suriye Kıyamı henüz imtihan ırmağını geçmedi’ / Fuad Hamidoğlu

Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:

يقول الحق تبارك وتعالى: {لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَدِينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ فِيهَا إِلَّا قَلِيلًا} الأحزاب/60

Andolsun, münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar, Medine’de kötü haber yayanlar -bunlardan- vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz; sonra orada, senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler.’ (Ahzab 60) 

Değerli dünya Müslümanları,

Halep’te olup bitenlerden ders çıkarmamızın zamanı geldi artık. Üç kötü hastalık Şam kıyamını içeriden yıllardır mahvetti. Kıyamın dış düşmanı belli olduğu gibi iç düşmanı da belli. İnşaAllah irin gibi olan bu iç düşman da kıyamın dışına atıplıp geri sadece saf ve muhlis mü’minler kalacaktır. Bunlar Kıyamın özü olduğu gibi İlahi nusrete müstahak olanlardır. Çünkü bu Sünnet-ü Allah’tır, değişmez ve kalıcıdır. Sünnet-ü Allah’ı iyi anlayalım ve doğru ders çıkaralım. Bu üç özellik nelerdir veya üç grup kimlerdir? Dediğimizde Kur’an bunu çok açık bir biçimde açıklamıştır:

1- Münafıklar,

2- Kalplerinde hastalık bulunanlar,

3- Medine’de kötü haber yayanlardır.

Bu üç özellik veya üç grup ile ilgili tespit Ahzab süresinde geçiyor. Tek dertleri Müslümanların morallerini kırmak, onları zarara uğratmak, kinden ötürü Müslümanların yenilmelerinden sevinmek ve hepsinden önce kıyam üzerinden birtakım hesaplar yaparak dünya rahatı ve maddi çıkar elde etmektir. Kıyamı içeriden kirleten ve İlahi nusretin gelmesini engelleyen bunlardır. Tam da şimdi, Ahzab süresini düşünerek okursanız bu süre sanki Suriye’deki kıyam için yeni nazil olmuş gibi zannedersiniz.

Tarih boyunca hep böyle olmuştur; içimizdeki kirli kişiler ve kirli karakterler yenilgilerin kapılarını açmıştır. Suriye kıyamını kirletenler yardımı ve kurtuluşu Allah’ın yanında değil de Katar, Suudi Arabistan, Türkiye ve Ürdün gibi hem katilin (aynı zamanda maktulün, aynı zamanda zalimin, aynı zamanda mazlumun yanında yer alan yöneticilerin) yanında yer almışlardır. Bunlar bahsettiğimiz adreslere bağlanarak Kıyamın geleceğini onlara ipotek edenlerdir. Ayette geçen üç özelliklerin dışarıya atılması gerekir. Bunlar üzerinden temiz kıyamın içine sızılarak kirletildi. Bu irin kıyamın içinde olduğu sürece İlahi nusret gelmeyecektir. Allah’ın inayeti o kadar büyüktür ki artık her şey açığa çıkmış, irini ve her türlü kirlilikler dışarı atıyor. Zaten başka türlü İlahi nusretin gelmesi imkansızdır. Savaş meydanlarında karşılaşan iki grubun günahları eşit olduğu ve iman bakımından her hangi bir üstünlük bulunmadığı bir ortamda İlahi nusret nasıl gelsin?!

Ömer bin Hattab Saad bin Vakkas’a uzun bir mektup göndererek şunlara dikkat çekiyor:

{فإن تقوى الله أفضل العدّة على العدو، وأقوى المكيدة في الحرب, وآمرك, ومن معك, أن تكونوا أشد احتراسًا من المعاصي منكم من عدوكم، فإن ذنوب الجيش أخوف عليهم من عدوهم، وإنما ينتصر المسلمون بمعصية عدوهم لله؛ ولولا ذلك لم تكن لنا بهم قوة؛ لأن عددنا ليس كعددهم, ولا عدّتنا كعدّتهم, فإن استوينا في المعصية كان لهم الفضل علينا في القوة.}

‘Şüphesiz Allah korkusu düşmana karşı en iyi hazırlık ve savaşlarda en güçlü tedbirdir. Seninle beraber olanlarla birlikte sana da emrediyorum ki düşmanınızdan çok günahlarınızdan sakının. Zira bir ordunun günahları düşmandan daha tehlikelidir. Müslümanlar ise düşmanlarının Allah’a itaatsizliklerinden dolayı yenerler. Çünkü bu olmasaydı onları yenecek gücümüz yok. Zira sayı ve mühimmat bakımından onlar gibi değiliz. Şayet günahlarda onlarla eşit olursak güç olarak onlar bizden daha üstündürler…’

Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:

{فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِ قَالَ إِنَّ اللَّهَ مُبْتَلِيكُمْ بِنَهَرٍ فَمَنْ شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنِّي وَمَنْ لَمْ يَطْعَمْهُ فَإِنَّهُ مِنِّي إِلَّا مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِهِ فَشَرِبُوا مِنْهُ إِلَّا قَلِيلًا مِنْهُمْ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ قَالُوا لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالَ الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُمْ مُلَاقُو اللَّهِ كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللَّهِ وَاللَّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ} البقرة/249

Talut askerlerle beraber çıkınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Talut ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: bugün bizim Calut’a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah’ın huzuruna varacaklarına iman edenler: Nice az sayıda bir topluluk Allah’ın izniyle çok sayıdaki topluluğu yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler.’ (Bakara/249)

Bu üç grup insanları veya üç özellikler o kadar tehlikelidir ki cahil ve saf kimseler onlara bel bağlarcasına samimi olduklarını zanneder ve dalalet yolunda uzun bir yol alırlar/dalarlar. Bu fitne ortamında hak batıl gibi, batıl da hak gibi görünür. Mü’min münafıkla yaftalanır, bir numaralı münafık da samimi mümin unvanını kazanır! Bu arada arkadan deniz dalgaları gibi gelen büyük insan kitlesi sürüklenip gidiyor!! Tam da her şeyin birbirine karıştığı ve iç içe olduğu çok kirli bir fitne ortamı oluşur. İmanın küfürle, hakkın batılla ve dürüstün sahtekarla karıştığı bu fitne ortamından ayıklanması için şiddetli bir sarsıntı ve büyük bir ilahi tokatın gelmesi kaçınılmazdır.

Rasulüllah –صلى الله عليه وسلم- şöyle buyurmuştur:

{…ثم فتنة الدهماء؛ لاتدع أحداً من هذه الأمة إلا لطمته لطمة، فإذا قيل انقضت تمادت، يصبح الرجل فيها مؤمن ويمسي كافراً، حتى يصير الناس الى فُسطاطين، فُسطاط إيمانٍ لا نفاقَ فيه، وفُسطاطُ نفاقٍ لا إيمانَ فيه…} رواه أبو داؤد وهو حديث صحيح.

 ‘…sonra Dahma fitnesi olacaktır ki, bu ümmette az da olsa ondan etkilenen kalmayacaktır. Öyle ki –artık fitnenin sonu geldi- dendikçe o daha büyüyor. Bu ortamda kişi mümin olarak sabahlarken kafir olarak akşamlar. Bu durum, insanlar iki ayrı güruha ayrılıncaya kadar devam edip gidecek. Bu -ayrışma süreci öyle zor ve sağlıklı geçecek ki- bir güruh nifaksız fakat katışıksız bir iman dolu olacak, diğeri ise imansız fakat katışıksız bir nifak dolu olacaktır…’ (Ebu Davut-sahih hadis.)

Şayet bu üç kirlilik ırmağı geçmeden kıyamın içinde kalırsa ırmağı geçtikten sonra daha büyük felaketler ve fitnelere sebep olacaktır. ‘Kıyamın ırmak öncesi’ni hep birlikte görüyoruz, ama asıl görmemiz gereken şey ‘Kıyamın ırmak sonrası’dır. Çünkü Kıyam’ın ırmak öncesi Kur’an’ın bahsettiği münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve Medine’de kötü haber yayan bu üç grup bir de kafirler ve İslam düşmanlarını sevindirir. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

{وَإِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ إِلَّا غُرُورًا} الأحزاب/12

‘Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hastalık bulunanlar: Meğer Allah ve Resulü bize sadece kuru vaatlerde bulunmuşlar! Diyorlar.’ Ahzab/12

Ancak bu sevinç çok fazla sürmez. Ne yazık ki Müslümanların başına gelen felaketlerden dolayı sevinenler tarihte geçen ibretli tablolardan hiç ders almazlar. Saflar belli olup kıyamın içindeki irin dışına iyice çıktıktan sonra geriye sadece kıyamın özü kalacaktır. İşte o zaman durum tamamen değişecektir. Allahu Teala şöyle buyurdu:

{وَلَمَّا رَأَى الْمُؤْمِنُونَ الْأَحْزَابَ قَالُوا هَذَا مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَمَا زَادَهُمْ إِلَّا إِيمَانًا وَتَسْلِيمًا} الأحزاب/22

‘Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Resulü’nün bize vadettiği! Allah ve Resulü doğru söylemiştir, dediler. Bu, onların ancak imanlarını ve Allah’a bağlılıklarını arttırdı.’ Ahzab/22

Peki, samimi Müslümanlar soruyorlar!

Bundan sonra ne olacak, kıyam bitti mi, bu tünelin sonunda bir ışık umudu yok mu, Halep için, Suriye için, kıyam için ne yapabiliriz, kıyam mücadelesi sona erdi mi?

Allah oradaki kıyamın imtihan ırmağını geçmek üzere kalan mü’min kardeşlerimize sebat ve sabır versin, ölenlere rahmet etsin. Eş değerli olan Ahzab süresini Suriye kıyamı ile yan yana koyarsak; artık kendi özüne dönüp, kıyamın kirlilikten temizlenmesinden sonra, geri kalacak olan müminler şuna iyice dikkat edelim:

1- Kıyam sadece Halep veya Suriye’den ibaret değildir. Yani içimizdeki iman, Allah’a tevekkül gibi unsurlar yok olmadıkça Halep’in yerle bir olması ile kıyam bitmez.

2- Günlük olarak yaşadığımız katliamlar, tecavüzler, yıkımlar ve ihanetler farkında olmadan Kıyamın içini arıtıyor.

3- Dünya Müslümanları olarak şuanda münafıkların, kalplerinde hastalık bulunanların, Medine’de kötü haber yayanların bir olduğu, ‘Kıyamın ırmak sonrası’ bakımından imtihan ırmağını geçmek için imtihanın çok zorlaştığı, fitnenin çok şiddetlendiği ve güç yetiremeyerek aciz düştüğümüz şu vakit Allah’a sığınmamızın, sadece ve sadece O’ndan yardım istememizin vaktidir.  O’nsuz metanet göstermek ve sebat etmek mümkün değildir. Tıpkı Ashab-ı Kehf’in tek çıkışlı olan mağaraya sığındıklarında:

{فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا}

‘Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, -şu- durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla! Demişlerdi.’ (Kehf/10)

Ve tıpkı Yunus peygamberin de yalvarıp yakardığı gibi;

{وَذَا النُّونِ إِذْ ذَهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ. فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ وَكَذَلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِنِينَ

Zünnun’u da (Yunus’u da hatırla). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmiş. Nihayet karanlıklar içinde: ‘Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!’ diye niyaz etti. Bunun üzerine onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız.’ (Enbiya/87-88)

Ve tıpkı Eyüp peygamberin de Rabbin’e yöneldiği gibi;

{وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنْتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ. فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِنْ ضُرٍّ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَذِكْرَى لِلْعَابِدِينَ}

Eyyub’u da -hatırla- hani Rabbine: ‘Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin’ diye niyaz etmişti. Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.’ (Enbiya/83-84)

Ve tıpkı Rasulüllah (صلى الله عليه وسلم)’in sadece Allah’a güvenerek teslimiyet gösterdiği gibi;

{عن أبي بكر الصديق قال: نظرتُ الى أقدام المشركين على رؤوسنا ونحن في الغار فقلتُ: يارسول الله: لو أن أحدهم نظر الى قدميه أبصرنا تحت قدميه فقال: يا أبا بكر ما ظنك باثنين الله ثالثهما؟} متفق عليه

‘Ebu Bekir es-Sıddık’dan şöyle dediği rivayet edildi: Biz Mağarada iken başlarımızın üstünde –bizi aramaya gelen- müşriklerin ayaklarına baktım: Ey Allah’ın Rasulü! Bunlardan biri eğilip de iki ayağı hizasından baksa bizi mutlaka ayak hizasının altında görecektir’ dedim. Allah’ın Rasulü; Ey Eba Bekr! Üçüncüsü Allah olan iki kişiyi ne zannediyorsun? Buyurdu.

4- Allah-u Teala İlahi nusret’i vermek için az da olsa katışıksız, samimi ve kendisine tam bağlı bir güruhun ortaya çıkmasını istiyor. Bu imtihan ırmağını geçmenin tek yoludur. Bu, bir kişi veya bir cemaat için aynı. Dava, mücadele, yardım, niyet, kısacası her şeyde ‘sadece Allah için’ olmalı. Dava ise katışıksız temiz olmalı. Kıyamın içi dışı tertemiz olmalı. Hatta içi tertemiz olduğu kadar dışı da böyle olmalı ve dışı da tertemiz olduğu kadar içi de böyle olmalıdır. Zekât; malın fakirlerin ihtiyacını karşıladığı gibi aynı zamanda zekatı veren kişinin kazandığı o malın içine bilmeden sızmış haram veya şüpheli bir kazançtan temizlenmesidir, ilahi sınavlar da öyledir.

Kıyamın içinde ve dışında bulunan münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve Medine’de kötü haber yayanlar var ya!.. İşte Müslümanları kandıran bu üç grup… Suriye kıyamı her hangi bir çıkmaza girdiğinde Ashab-ı Kehfin Allah’a sığınarak dedikleri gibi ya Rabb! ‘Bize tarafından rahmet ver ve bize, -şu- durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla’ demiyorlar. Aksine onlar ya BM’e sığınarak; “şu katliamları niçin durdurmuyorsunuz?” diye düşmandan merhamet bekliyorlar!! İyi de asıl felaketlerin sebebi bu kuruluşlar değil mi? Siz daha ne zamana kadar ihanet ederek kafirlerin yanında siyasi çözümler dileniyorsunuz?

Ya Rabb

Kıyamın çok şiddetlendiği, kadınların, çocukların ve yaşlıların bu soğukta dışarıda kalanların çoğaldığı halde, onlara yardım etmek için hiç kimsenin harekete geçmediği şu anda biz sana Yunus peygamberin duasıyla yalvarıyoruz:

‘Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!’ diye niyaz etti’.

Ve Eyyub peygamberin de duasıyla yakarıyoruz:

‘Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin’.

 

Fuad HAMİDOĞLU

Ayrıca...

cameronun-sok-teorisi

Cameron’un Şok Teorisi!

بسم الله الرحمن الرحيم Fikir; insanın hem dostudur hem de aynı zamanda düşmanıdır. Belki bunu …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir