Home / News / YAZARLAR / Mehmed Güney / “Kadına Şiddet” Kapitalizmin Ürünüdür Ve Bir Projedir
kadina-siddet

“Kadına Şiddet” Kapitalizmin Ürünüdür Ve Bir Projedir

Son günlerde medyanın başını çektiği, siyasilerin gündem konusu yaptığı, kamuoyunu meşgul eden “şiddet” propagandasına şahid oluyoruz. Oluşturulmaya çalışılan şiddet algı operasyonu bilinen ve herkesin doğrudan kavrayabildiği türden bir şiddet türü değildir. Adeta şiddet yaşantımızın ayrılmaz bir parçası haline getiriliyor. Günlük gazete köşeleri, ekranlar ve sokaklar şiddet içerikli haberlerle dolu.

Bu gidişat bizlere bir şeyler hatırlatıyor o da; aynen “terörizm” meselesinde izlenen yolun eşleşmesidir. Dikkat edilirse “şiddet” te bir kelime “terörizm” de. Terörizm kelimesi her kesimin içerisini doldurabileceği bir anlama müsait veya her ülkenin kendi anlayışı çerçevesinde değerlendirilen bir kelimedir. Birilerinin terör dediğine başkaları terör diyemediği gibi. Fakat batı (başta ABD) bunu kendi emelleri, menfaatleri ve dünyaya bakış açılarından değerlendirerek “terör” kelimesini Müslümanlar üzerinden kullanılan bir algıya dönüştürdü. Yani terör kelimesi Müslümanlar üzerinden (biz tasvip etmesek te) batılılarca kavramlaştırılmıştır. Batının ve onların yerli uşaklarının medyayı da arkalarına alarak, yaptıkları yoğun propaganda neticesinde “terör” denildiğinde ilk akla gelen bu  kelimenin eşliğinde Müslüman var mı-yok mu sorusunu doğurmak olmuştur. Bundan dolayı da maalesef yıllardır bir çok masum Müslüman bu kelimenin kurbanı olmuştur ve hala da olamaya devam etmektedir. Batı (şu an sömürgeciliğin liderliğini yapan ve asıl terörist olan Amerika) bu kelime üzerinden İslam aleminde büyük kıyımlar yapmış ve halada bu kıyımlarına sudan bahanelerle devam etmektedir.

İçerisinde yaşadığımız şu günlerde de “şiddet” kelimesi üzerinden aynı senaryo oynanıyor. Şiddet kelimesi “kadına şiddet” algısına dönüştürülerek her insanın dikkatini çekecek şekilde, gündem konusu yapılarak şekillendirilip piyasaya sürülmüştür. Şiddet kelimesi bütün türlerinden soyutlanarak dar bir alana çekilip “kadınlara şiddet” kavramının (batılılar nezdinde kavramlaşmış) içerisine hapsedilmiştir. Senaryoyu yazan-çizen, sahneyi hazırlayan figüranları seçen  aynı ellerdir.

Günümüzde şiddetten kasıt ona anlam yükleyenlerin vakıalar üzerindeki tarifleridir. Bu bağlamda şiddet kelimesi yalın halden alınarak “kadınlara şiddet” veya “kadınlara istismar” şeklinde kavramlaştırılmak istenmektedir. Bundan dolayı da “şiddet” denildiğinde insanların ilk tasavvurları kadına şiddettir. Yoksa kelimenin (vakıası oluştuğunda) duyguları tetikleyici bir yapısı da olsa kullanılmasında herhangi bir mahzur yoktur. Değişik vakıalar içinde kullanılmıştır.

Önce şunu belirtelim ki şiddet, ne olursa olsun hiç bir toplumun kabullenemediği, kabul etmediği, tepki gösterdiği hallerden bir haldir. Ne var ki şiddet vakıası da bir gerçektir. İnsanın doğasında şiddete uğramakta vardır, şiddet müptelası olması da vardır. İnsan fıtri özelliklerinin dış etkenlerle tahrik edilmesi sonucu çok çabukça şiddete yönelebilir veya yenik düşebilir.

Şiddet gaddar olanı da doğurur mağdur olanı da. Şiddet kimini zalim yapar kimini de mazlum. Bunlar ancak dış etkenlerle şekillenen özeliklerdir. Yani insan taşıdığı fikirler ve mefhumlar doğrultusunda şiddet konusuna bakar ve ona göre ya şiddeti terk eder veya şiddet müptelası olur. 

Fakat şiddetin toplumsal bir hale dönüşmesi, yaygınlaşması, sıradanlaşması insan doğası değil toplumu oluşturan nizamın doğasından kaynaklanır. Şiddetin toplumsallaştırılıyor olması veya dünya gündemini meşgul ediyor olması toplumu oluşturan, esaslardan biri olan insanların arasındaki alakaları düzenleyen nizam ve yasaların eseridir.

Şiddet konusunu kadınlar üzerinden gündem konusu yapan kapitalist sistemin temsilcileridir. Batıda veya doğuda ayırıma gitmeden şiddet kelimesi üzerinden geniş çaplı bir proje yürütülmektedir. Bu projenin adına “kadına şiddet” dense de konu çok geniş ve kapsamlı bir şekilde toplum dinamiklerine dokunularak değişikliğe vurgu yapılıp geliştirilmektedir.

Dünyanın bir çok bölgesinde pazarlanan “kadına şiddet bir projedir.” Bu projenin hazırlayıcılarının kadına şiddeti pek de önemsedikleri söylenemez.  Çünkü batının gözünde ve özünde şiddet doğallaşmıştır. Batı tarihinde şiddetle alakalı çok olaylar vardır ve batı bunlarla yüzleşmek istememektedir. Batının uyguladığı şiddet günümüzde de duraksamış değildir. Çocuklara, kadınlara, erkeklere, hayvanlara uygulanan şiddet batı için yeni bir şey de değildir. Gerek var mı bilmem ama bunlarla ilgili onlarca, yüzlerce belki de binlerce hadiseler sıralamak mümkündür.

Şiddeti sadece kadınlar üzerinden kategorize etmek yanlış olur. Fakat kapitalizm savunucuları bu alanı insanlığın yumuşak karnı görmektedirler. İşte burada açığa çıkıyor ki batının maksadı her türlü şiddeti önleyici veya bertaraf edici  nitelikli değildir. Kapitalizmin hedefi meseleleri çözmek değil aksine daha da çıkmaza sokup artırmaktır. Çünkü yaşam kaynağı, kapitalizmin ayakta durması krizlerin, sorunların artmasına bağımlıdır. Krizler arttıkça kapitalizm kendi çıkarlarını elde etmek, menfaat sağlamak için değişik türden uygulamalara yönelir.

“Kadına şiddet” projesi onlar için büyük bir malzemedir. Hatta kar marjının çok yüksek olduğu bir alandır/kaynaktır. Bunu iki yönden değerlendirmek mümkündür:

1. Nizamları ile alakalı olan bölümü; ki sömürgecilik aynı çizgide kapitalizm hızlı bir şekilde yıkılmaktadır. Artık bu çöküntü resmi ağızlardan dillendiriliyor.

Eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve eski İspanya Başbakanı Jose Maria Aznar, Madrid’de üniversite öğrencilerinin katılımıyla düzenlenen bir forumda konuştu.

İki eski siyasi lider, Avrupa’nın çöküşe doğru gittiğini savunarak demokratik ve muhafazakar siyasi partilere “artık izlemeyi bırakarak hareket geçmeleri” çağrısında bulundu. (https://tr.farsnews.com)

Bu çöküntüyü görmek istemeyen batı (Amerika eli ile) hala kapitalizmi  baskın kültür olarak dünyaya dayatmaya çalışıyor. Bir değişik bakış açısı da Kapitalizmim kadına şiddet projesi altında kendisini yeniden ıslah etme yoluna gitmesidir. Sanki kadınları şiddetten kurtaracak tek nizam ve tek kurtarıcı kendileri immişçesine kamuoyu yapılmaktadır. Şiddetten uzak, kadın haklarını çözüm odağı gösterirken kapitalizmin o çirkin yüzü, insanlığı getirdiği nokta göz ardı edilmek istenmektedir.

Günümüz şiddet konusunun bireysel bir girişim olmadığı ortadadır. Toplumlar üzerinde bir ameliyat söz konusudur. Bu da şu an dünyayı elinde bulunduran kapitalist nizamın temsilcilerinin bir projesi olduğunu doğrular niteliktedir.

Gerektiğinde şiddet göstererek, maddi yardım veya baskı yapılarak  kapitalizm kültürüne bütün ülkelerin, toplumların sonuna kadar kapılarını aramalarını istiyor. Bunu yaparken de -sanki kapitalizm meselleri halledecekmiş gibi- “kadınlara şiddeti” gündem konusu yaparak, “kadınlara özgürlük” yaftası altında, daha çok hürriyetler talebi ile baskı uyguluyor. Oysa kadına şiddetin en çok yaşandığı batı memleketlerinde bu mesele yıllardır çözüme kavuşturulmamışken bu gün dünya genelinde bu sorunu nasıl çözecek?! Ayrıca çözmek (istemediği malum) istese de onda çözme kudreti yoktur. 

Nizamları her hali ile kokuşmuş vaziyette iken popüler kültür veya baskın kültür  şeklinde İslam aleminde pazarlaması yapılmaktadır. Bu imkanı veren İslam beldelerindeki hain yöneticilerin de kirli elleri ile “kadınlara şiddet”, “kadınlara istismar” kapsamında toplumu daha da ifsat edici çalışma sürecine girilmiştir. İstismarın ve şiddetin kaynağı aileler, örfler bununda ötesinde (doğrudan söyleyemeseler de dolaylı yönden) İslam’a yüklenildi. Örneğin; erken evliliğe İslam’ın müsaade etmesi hem istismar hem de şiddeti doğuran sebep olarak addedildi. Bundan dolayı da erken evlilik yapanlar zina ve tecavüz kapsamında değerlendirilerek kanunlara aykırı denilip mahkum edildiler.   

Önce şiddet sonra kadın hakları! Dikkat edilirse İslam beldelerinde kadına şiddet ve kadına özgürlük gündemden hiç düşmeyen mesele haline getirildi. Bu doğrultuda peşi sıra birçok reformlar gerçekleştirildi. Bunun en bariz örneği; Türkiye’de İstanbul antlaşması, Suudi Arabistan’da kadınlarla ilgili reformlar ve ülkenin turizme açılmasıdır.

Tabi ki Müslümanların inançlarına ters düşen bu ve buna benzer bir çok girişimler Müslümanın doğasını doğrudan etkileyecek girişimlerdir. Bu şekilde mesele çözülmek istenmiyor adeta insanlar tahrik ediliyor. Daha sonra bunun adı “şiddet” ve “istismar” olarak karşımıza çıkmakta ve de çıkartılıyor. Tam da onların istediği gibi… “Kadının korunması” çerçevesinde zinanın suç kapsamından çıkarılması, başka bir erkekle yatıp-kalkmanın dost hayatı kabul edilmesi, İstanbul antlaşmasında  geçenler, öncesi ve sonrası toplumu dinamitlemeden başka bir şey değildir.

2. Kapitalle olan alakası.

Kapitalizmin nazarında kadın bir metadır ve ekonomik pazarda en kar getirici vasfa sahiptir. Dolayısıyla da kadın evden çıkartılıp toplumun her alanına serpiştirilmelidir. Cinsiyet ayırımı gözetmeksizin ekonomik çarkta sınırsız bir kullanıma sunmaktır. Bunu özgürlükler çerçevesinde değerlendirmişler, uygarlık kabul etmişlerdir.  Batıda bu kökleşmiş ve yerini bulmuştur.  Oysa övüne durdukları o hayatın bu gün acı meyvelerini topluyorlar. Batıda ekonomik çarkın arasına sıkıştırılmış kadının şiddet merkezli mağduriyetinin haddi-hesabı yoktur. Bununla birlikte bozulan ve aile mefhumunun yok olduğu bir hayat tarzı her tarafını sarmıştır. Bireysel özgürlükler çılgın ekonomik yaşamı getirmiştir. Özgürce tasarruf hakkı borç batağında boğulan şahsiyetler doğurmuştur. İntihar edenler, ayık gezmekten korkanlar, binlerce insanın tedavi gördüğü ruhsal içerikli merkezleri vs…

Kapital açıdan gözetildiğinde bütün bu zuhur eden vakıalar onlar için sorun olmaktan çıkıp menfaat ve kar amaçlı bir sektöre dönüşüyor.  Yani bu kapitalistler için bu bir problem değil iş, gelir kaynağıdır.   

Onların hedefinde kadının hayatın her alanında özgürce hareket sağlamasını, kadınlar üzerinden büyük kapital içerikli pazarların oluşumunun gerçekleşmesi, bireysel özgürlüğün kadınlar üzerinde en doruk noktaya ulaştırılması gibi argümanlar yer almaktadır. Dünya çapında kadınlar için yapılan yasalar, uygulamalar göz önünde bulundurulduğunda bunun açıkça gözükeceği kanaatindeyiz.

Hem batıda hem de İslam aleminde kadına şiddet konusu dayatılmaktadır. Bunun üzerinden büyük bir sektör oluşturulmuştur. Kadına siyasi haklar, kadına iş hakkı, kadın huzur evleri, sığınma evleri, kadınların istihdamı, aile çalışma sosyal hizmetler bakanlığı  vb. girişimler kadını ekonomiye kazandırma amaçlıdır. Bütün bunlara uzak kalmaksa  kadının şiddet içerikli bir ortamda yaşadığı yaygarasıdır.

Şu hatırdan çıkartılmamalıdır ki; (kadın erkek ayırımı yapmadan) şiddetin odağında kapitalizm ve onun temsilcileri vardır. Kapitalizmin uygulandığı sokaklarda, evlerde, okullarda, işyerlerinde aklınıza neresi geliyorsa orada insanlık kapitalizmin şiddetine maruz kalmıştır ve de kalmaktadır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi kadına şiddet üzerinden yürütülen algı operasyonun normal-sıradan bir şiddet kapsamında değerlendirmemek gerekir. Dikkat edilirse bu düşüncülerin temsilcilerince şiddetin her türlüsü tartışma konusu değildir. Veyahut bunun yanında şiddetin bireysel bazda ele alınması meselesi de değildir. Şuradan yola çıktığımızda topluma mâl edilmek istenen bir mesele olduğunu da açıkça görebiliriz:

-Kadına özgürlük,

-Kadının iş hayatına kazandırılması,

-Kadınlara daha çok hak,

-Dünya çapında kadınlara şiddete hayır protestoları,

-Dünya genelinde kadınların haklarının korunması şeklinde yasalarda yeni düzenlemelere gidilmesi için (başını Amerika’nın çektiği) batılı ülkelerce baskı, teşvik, kurumların geliştirilmesi istekleri gibi.

Müslümanların yaşadığı beldelerde batının baskısı neticesinde bu teşebbüslerin daha fazla görüldüğü ve devlet politikasına dönüştüğü aşikardır. Mısır’da, Sudan’da, Türkiye’de ve diğer İslam beldelerinde bu politika daha baskıcı bir şekilde uygulamaya koyulmuştur. Öyle ki bu gibi ülkelerde insanı şoke eden yasaların hayata geçirildiğini, koruma altına alındığını, ağır cezaların uygulandığını görmek mümkündür. Toplum hassasiyetini hiçe sayan yöneticiler insan onurunu ayaklar altına alan uygulamaların altına imza atmaktan ar duymamaktadırlar.

“Kadınlara şiddete hayır” sloganı ile sözde mağdurlara oynayan yöneticiler aldıkları (sözde) tedbirler, uygulamalarla çözüm bulacaklarını zannediyorlar. Oysa bu tür uygulamalar daha çok şiddet doğurmuştur. Maalesef buna da kulak tıkayıp görmemezlikten geliyorlar.

Şiddet kapitalizmin doğasında mevcuttur. Şiddetin toplumda artması kapitalistler için yeni yeni bir kazanç kaynağı demektir. Onlar için insan onuru o kadar da önemli değil. İnsan üzerinden elde edilecek her türlü menfaatin meşrulaştırılıp kazançlarının artırılması dünya görüşleridir.

 Bundan dolayı şiddet konusunda İslam’da kadına şiddet var mıdır, yok mudur gibi bir tartışmanın içerisine sürüklenmenin hiçbir anlamı yoktur.  Çünkü İslam yürürlükte değildir ki bütün bunları İslam çıkartmış olsun. İslam’da olmayan bir şeyi suçluluk psikolojisine girip savunmaya geçmenin de bir anlamı yoktur.

Bugün yeryüzünü fesada boğan ve yeryüzünde şiddetin tek kaynağı kapitalizm düşüncesinin kendisidir. Bu ister kadına olsun, ister erkeğe olsun, isterse çocuklara olsun gündem konusu olan şiddet kapitalizmin, kapitalist yöneticilerinin ve onların yolunda gidenlerin kendi problemleridir.

Nizamları ile birlikte gittikleri yerlere bir bakın! Sömürge için gittikleri her yerde Amerika’nın, İngilizlerin, Fransızların, Rusların, Çinin  ve diğerlerinin ne denli şiddet uyguladıklarını görürsünüz. Yaşlı, kadın, çocuk demeden işledikleri şiddetin ayyuka çıktığına şahid olursunuz. Amerika denince akla şiddet gelir. Amerika istihbaratı denince akla şiddet gelir, Amerika askeri denince akla hapishanelerdeki zihinlerden bir tülü silinmesi zor olan o şiddet sahneleri gelir. Gerçi diğerlerinin Amerika’dan kalır bir yönleri yoktur.

 İşte işin püf noktası da burasıdır. Şiddetin uygulayıcısı olanların geri dönüp kadınlara şiddetin koruyucusu olmaları. Ne garip değil mi?

Bu sistem içerisinde kadının şiddet problemi çözülemeyeceği gibi diğer bütün şiddet içerikli olan ne varsa o da çözülemez. Ancak şiddete bir kapı daha aralar.

Kapitalizm hukuki açıdan şiddet içeriklidir. Şiddete teşvik yasaları ile şiddet mağdurları nasıl koruna bilir ki!?.

وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟

Ve Âhiru Da’vâhum eni-l Hamdu Lillâhi Rabbi-l ’Âlemîn

“…Onların dualarının sonu da, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamddır.” (Yunus 10)

Ayrıca...

batinin-islam-ummeti-kavramini-parcalama-plani

Batının “İslam ümmeti” kavramını parçalama planı

İslam ümmetinin farklı bir özelliği vardır. O da kavim, dil, ırk, meşrep farkı gözetmeksizin İslam …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir