İslâm, kendi akidesini akli bir akide olarak düzenledi. Böylece İslâm akidesi, fikirleri ölçmek için fikri kaide olmaya elverişli hale geldi. Aynı zamanda bu akideyi, insan, hayat, kâinat hakkında külli bir fikir haline getirdi. Bu külli fikir ile kâinatta yaşayan canlı bir varlık olan insanın içindeki ve dışındaki sorunlarını çözüme kavuşturdu ve İslâm akidesini genel bir mefhum olmaya elverişli hale getirdi. Yani İslâm akidesini yönlendiriciler ile mefhumlar arasında sentez yapma işlemi esnasında doğal olarak kullanacağı, eğilimleri için bir esas olarak alabileceği ölçü haline getirdi. Böylece İslâm, insanda, mefhumları ve eğilimleri için birlikte yani, aynı anda akliyeti ve nefsiyeti için kesin bir ölçü olarak kullanabileceği kesin bir kaide meydana getirdi. Bu şekilde de diğer şahsiyetlerden tamamen farklı seçkin belirli bir şahsiyet oluşturdu.
İslâmî nefsiyet ise; bütün eğilimlerini İslâm esası üzerine kuran nefsiyettir. Yani sadece şiddetli ve tutucu bir şekilde kendisini ibadete vermek değil, doyurulmak istenen ihtiyaçlarının tamamı için yalnızca İslâm’ı genel ölçü haline getiren nefsiyettir. Ancak uygulama amaçlı ve gerçeklikle ilgili olarak ihtiyaçlarının tamamını İslâmî ölçülere göre doyuran kimsede İslâmî nefsiyet meydana gelir.
Her insandaki şahsiyet; akliyet ve nefsiyetten meydana gelir. Kişinin şeklinin, cisminin, boyunun posunun şahsiyetle ilgisi yoktur. Bunların hepsi dış görünüşlerdir. Dış görünüşlerin insanın şahsiyetine etki ettiğini veya kişiliğini belirleyen faktörlerden olduğunu sanmak yüzeyselliktir. Müslüman, İslâmî akliyete ve İslâmî nefsiyete sahip olduğu zaman, kendisinde merhameti ve sertliği, zühdü ve nimetleri bir arada toplayabilen, hayatı doğru bir şekilde anlayan, gerektiği kadar dünyaya yönelen, ahireti kazanmak için bütün gücüyle çalışan aynı anda hem asker hem de lider olmaya elverişli şahsiyet olur. Ona ne dünyaya tapanların sıfatları, ne Hint çilekeşliği/fakirliği ne de dünyadan elini eteğini çeken kimsenin hali etki edebilir. O, cihadda kahraman iken aynı zamanda mihrabın dostudur. Güçlü olduğunda da mütevazidir. Liderlik ile fakihliği, ticaret ile siyaseti bir arada barındırır. Onun özelliklerinin en üstünü onu yoktan yaratan yaratıcısı Allah Subhenehû ve Teala’nın kulu olmasıdır. Bunun için onu; namazında huşuda, boş sözlerden yüz çeviren, zekâtını veren, gözünü haramdan çeviren, kendisine verilen emanetleri muhafaza eden, ahdine vefakâr, verdiği sözü yerine getiren, Allah Subhanehû ve Teala yolunda cihad eden bir kimse olarak bulursun. İşte Müslüman budur. İşte mü’min budur. İnsanı insanoğlunun en hayırlısı kılan İslâm’ın oluşturduğu İslâm şahsiyeti işte budur. (İslam şahsiyeti kitabından)
20. asırdan itibaren İslam şahsiyetinden uzaklaşan ümmet değerlerini kaybetmeye başladı. Tarihte hiç bir millet bu kadar aşağılanmamıştı Mekke’de müşrikler bile puta tapınırken bizi Allaha yaklaştırıyor diyorlardı ya bugün niçin putu kutsuyorlar niçin onun arkasına saklanıyorlar niçin ölmüş biriyle insanları dizayn ediyorlar. Türkiye gibi Müslüman bir ülkenin dumdumu acı bir gerçek degilmidir. Örnek aldıkları Avrupa’da bile bu sekil bir puta tapınmak yoktur.
Evet Hilafet devleti 1924 yılında hayattan uzaklaşınca öyle bir insan tipi oluşturuldu ki; geçmişini tanımayan, geçmişine söven, katiline aşık olan, cahiliye hükmüyle hükmedilirken zilletten rahatsız olmayan, izzet ve zilleti karıştıran, kendi akidesine yabancı olan, şeri hükümleri tanımayan, kendi kutsallarını hiçe sayan, İslam’ın değerlerine hakaret edenlere sevgi besleyen Müslümanlar oldular.
İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allah’a denk tanrılar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi. (Bakara165)
İnsanlardan kimileri vardır ki, Allah’tan başka bazı varlıkları Allah’a denk tanrılar sayar da bunları Allah’ı sever gibi severler. İman edenler ise en çok Allah’ı severler. Keşke zalimler -azapla yüz yüze geldiklerinde anlayacakları gibi- şimdi de bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu anlasalardı! ﴾166﴿
İşte o zaman, izlenenler, kendilerini izleyenlerden hızla uzaklaşmışlardır; artık azabı görmüşler, aralarındaki bağlar kopmuştur.
Hadîs-i şerîfte Rasul (sav) şöyle buyurdu: “Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” (Ebû Dâvud, Libâs, 4/4031)
Namazın her rekâtında okuduğumuz Fâtiha suresinin son âyetinde; Gazaba uğrayanların ve sapıkların (yoluna) değil.” (Fâtiha, 7) diye buyrularak, İslâm dışındakilerin yoluna uymaktan îkaz edilmekteyiz.
Ne oldu Müslümanlara batıdan gelen bütün değerler kutsallaştırıldı. Hakkın yerine batıl geldi, hak gelince batılın zail olması gerekirken batıl geldi hak zail oldu Müslümanların eliyle, böylece kendi dininize küfrediyorsunuz batıl değerlere değer vererek ilk okul çocuklarını bile küfre tapındırmaktasınız. Putun önünde eğilip saygı durusunda durduruyorsunuz. Rasul (sav) söyle buyurmaktadır;
Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler / kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de onları takip edeceksiniz.”(Hz. Peygamberin gelecekle ilgili bu ürpertici açıklaması üzerine biz sahâbîler) sorduk: Ya Resulallah! (İzlerini takip edeceğimiz bu topluluklar) Yahudiler ve Hristiyanlar mı olacak? “Şöyle buyurdu: “Ya başka kimler olacaktı?” (Buhari, Enbiya 50; Müslim, İlm 6)
Demokrasi, laiklik ve bütün beşeri sistemler nerden geldi; Yahudi ve Hristiyanlardan değil mi? birileri verdi birileri de getirdi ve bütün İslami değerler yok edildi.
Evet kim bu demokrasi dinini getirip Hilafeti kaldıran, yoksa bir peygamber mi? Bütün İslami değerlere savaş açan bir peygamber geldiğinde kendinden önceki peygamberlerin getirmiş olduğu hükümler neshedilir; İster kabul etsinler ister reddetsinler 1924 ten sonra bütün İslam’ın emir ve yasakları kaldırılmış, birilerine göre museylemetül kezzap geri gelmiş birileri peygamber derken birilerine göre ilah olmuş M. Kemal ama bu birilerinin dediği ve görmek istedikleri makama inanmadığı için kabul etmiyor. Bunu kuranı Türkçeye çevirtmesinin altında yatan sebebi izah ederken görmekteyiz: (Atatürk diyor ki Karabekir, Kur’an-ı Türkçeye çevirttim; millet okusun ve o Arap oğlunun (peygamberden bahsediyor), o Arap oğlunun ne yaveler yediğini görsün diyor.
Bir sözünde dini “lüzumlu bir müessese” olarak gördüğünü ifade etmiştir Atatürk. Madem din lüzumlu bir müessese idi neden hilafeti kaldırdın? Neden bütün İslami değerlere savaş açtın? Anlaşılan dini komünistler gibi kullanmak içindir ki bugünde aynıdır. Dini afyon olarak kullanmaktadırlar. Evet birileri Atatürk’e hala peygamber sıfatı veriyor. İslam’a göre bu küfürdür. Muhammed sav.’den sonra peygamber yoktur. Bunu bu hale getirenler Müslümanlardır geçmişte olduğu gibi bugünde aynıdır. Cahiliye adetlerini kutsayan Müslümanlardır.
Yoksa Cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Gerçeği kesin olarak bilip kabul eden kimseler için Allah’tan daha güzel hüküm sahibi kim olabilir? (Maide 50)
Hani Türkçede bir söz var kendi düşen ağlamaz diye işte ümmet kendi kendini yok ediyor. Nasıl bir toplum olmuştur ki kendi akidesinden, devleti hilafetten kurtulmayı kurtuluş bayramı olarak kutluyor.
İşte dünyaya özelde İslam âlemine bir bakalım; İslam şahsiyetini, fikriyatını, nefsiyetini kaybedince düştükleri küfür çukurunda debelenip duruyorlar. Kurtuluşu kendi cellatlarında arayanların hali ortada sana kurtuluş reçetesi verdikleri demokrasi insanlığı öldürdü. Ümmetin bütün değerlerini yok etti. Ümmet aşağılanmayı kendi istedi uzatılan batıl ele kurtuluş diye bağlandı ve netice ortada degilmi.
Zilleti izzete tercih eden sensin, efendiliğe köleliğe tercih eden sensin, Şikâyet edende sensin. Şunu bil ki Allah cc. buyurduğu üzere kurtulmanın reçetesi bellidir. Her bir insanın önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçi melekler vardır.
Bir toplum, içinde bulundukları iyi hâli değiştirmedikçe, Allah, onlara olan nimetini değiştirmez. Fakat Allah, bir topluma kendi günahları yüzünden bir kötülük dilediği zaman, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onları, Allah’tan başka koruyacak kimse de bulunmaz. (Rad 11)
İşte bir toplum İslam şahsiyetini kaybederse aşağılar aşağısına düşer. Önce fikriyatını, nefsi yetini kaybeder sonra zillet ona izzet olur. İşte o zaman kendini yok eden celladına âşık olur. Hani bir deyim vardır; Kişinin gözü sevdiğine karsı kördür. Sevdiğinin emrine girer onun putuna tapar kutsar. Hükûmetinden tutun da medyası bütün TV. kanalları Müslümanın kutsalı sayılan aileyi yok etme yarışında.
Evet ister kabul edelim ister kabul etmeyelim hayatin gerçeği budur iste ağlanacak halimize gülüyor ve bayramlar yapıyoruz.
Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir kavim getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı vakarlıdırlar; Allah yolunda cihad ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lütfudur. Allah’ın lütfu geniştir; O, her şeyi bilir. (Maide 54)
Ömer Hayyam’ın dediği gibi.
Celladına âşık olmuşsa bir millet,
İster ezan ister çan dinlet.
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet,
Müstahaktır ona her türlü zillet.
Dünya zaten bir asırdır cahiliye devrini yaşamaktadır.
İşte 100 sene önceden başlayan zillet günümüzde ve gelecekteki nesilleri de imani bazda yok edecektir. Bin yıllık tarihini yok sayıp onun yok oluşunu bayram olarak kutlayan başka bir millet yoktur. Toplum öyle bir hale gelmiştir ki dostunu düşmanını tanımaz olmuş, iyilik edene düşmanlık beslerken, düşmanının boynuna sarılıyor. Onun kutsalını bayram diye kutluyor. İşte buna İslam şahsiyetini kaybetmiş celladına âşık olmuş bir toplum denir.
Evet, yine de kurtuluş reçetesi vardır. Rasul sav. şöyle buyurmuştur.
Bu kalpler paslanır demire su döküldüğü zaman paslandığı gibidir. Denildi ki ey Allah’ın Rasulu bunun cilası nedir. Buyurdu ki; aslınıza dönmek Ölümü hatırlamak, kuran’ı, İslami yaşamaktır.
İşte bugün bunlara ihtiyaç vardir. İslamı yaşamak içinde Hilafete ihtiyaç vardır. İnsanlık hilafete muhtaçtır. Hilafet ki insanlığın, adaletin bittiği yerde kurtuluştur. Şifası olmayan hastaya şifadır. İşte bugün insanlığın var olması dünya ve ahiretinin kurtulması için dünya 2. Rasidi hilafete muhtaçtır.
Rabbim bizleri sana senin istediğin gibi kul olmayı habibine istediğin gibi Ümmet olmayı nasip et.
Rabbim kalan ömrümüzü geçen ömrümüzden hayırlı eyle.
Rabbim kalan ömrümü(zü) 2.Rasidi hilafet devleti altında yaşamayı nasip et.
Mehmet Yıldız