Home / News / YAZARLAR / Mehmed Aydın / Erdoğan’ın “Payitaht Abdülhamid’’ dizisi üzerinden sahte Hilafet algısı! / Mehmet Aydın
yazar

Erdoğan’ın “Payitaht Abdülhamid’’ dizisi üzerinden sahte Hilafet algısı! / Mehmet Aydın

TRT 1’in 2017 yılında yayına giren yeni dizisi ‘”Payitaht Abdülhamid’’ 24 şubat Cuma günü yayına başladı. Dizinin konusu isminden anlaşılacağı üzere Halife 2. Abdülhamid’in halifelik dönemini içeriyor. Özelikle bu dizide dikkatimizi çeken kısmı ise Hilafet sözcüğünü açıkça dillendirmiş olmaları. Yine o dönemin İngiliz sömürüsünün Hilafet’e karşı olan kinini açıkça konu yapmaları. Belki de en ilginç olanı sözde İsrail Devleti’nin mimarı olan Theodor Herzl ve onunla beraber Hilafet makamında bulunan hain Mahmut Paşa mevzusuna girmiş olmaları. Dizinin karakterleri ve bayanların kıyafetleri hoş olmadığı ve bazı mevzular hakkında abartmış olmaları aslında söz konusu olmamalı. Neticede bu diziyi çeken ve yönlendirenin bizatihi Recep Tayyip Erdoğan olduğunu unutmamak gerekiyor. Ve bu minvalde Erdoğan’ın yönetmiş olduğu mevcut devletin laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti olduğu vurgulanması gerekiyor. Dolayısıyla Cumhuriyet kadınlarının ve ılımlı İslam’a bağlı olan halka, dizinin karakterleri sevimli ve güzel görülmeli. Kara çarşaflı olmaları herhalde Cumhuriyet gözlüğü ile bakıldığında Erdoğan’ın hedeflediği Başkanlık ve Abdülhamid benzerliği fikrine zarar verebilme ihtimali olduğundan özenle uzak durulmuş.

Dizinin fragmanın da Abdülhamid’in Paşalara hitaben yapmış olduğu şu sözü aslında oldukça manidar:

“İngilizler dün-bugün ve yarın da dişini etimize geçiren bir çakaldır. Ya kurt olup çakalları kovacağız. Ya koyun olup çürümeye mahkûm olacağız. Paşalarım, savaş başlamıştır. Arzumuz sadık olmanız, satılmamanızdır. Bu devleti paraya, makama, kadına satanlar bilsinler ki, bu devletin mezarına satıldıklarıyla gömüleceklerdir. Cebel-i Tarık’dan Cava Adası’na kadar tek devlet, sınırı yok… ˙İman etmiş bir millet, tek millet, İslam Milleti… Hilafet bayrağının altında gölgelenen, kula kulluk etmeyen bir halk-ı cihan… Ezanın susmadığı, bayrağın inmediği pak bir gökyüzü…. En son silahlarla hazır, her an düşmanı kollayan, kalpleri ilahi sevgiyle titreyen bir ordu. Sulhta bir merhamet ordusu, harpte korku veren bir ölüm ordusu… Paşalarım… Bu benim haritam… İşte benim rüyam… Belki bugün, belki yüz yıl sonra ama mutlaka gerçekleşecek bir rüya… İşte benim Devlet-i Aliyem…” 

Dizinin ikinci bölümünde yer alan bu açıklama aslında bir bütün olarak bakıldığında hata içermiyor ve Müslümanların Hilafet’in en güçsüz oldukları bir dönemde dahi ne kadar  manen güçlü olduklarını ve ırk, millet gözetmeksizin bütün suni sınırların kabul görmediği  ve sinsi İngiliz’lerin hainlikleri vurgulandığı görülebilir.  Özellikle manidar olan kısmı şurası: ‘‘tek devlet, sınırı yok… ˙İman etmiş bir millet, tek millet, İslam Milleti… Hilafet bayrağının altında gölgelenen, kula kulluk etmeyen bir halk-ı cihan... Ezanın susmadığı, bayrağın inmediği pak bir gökyüzü…. En son silahlarla hazır, her an düşmanı kollayan, kalpleri ilahi sevgiyle titreyen bir ordu.‘‘

Bu kısmın ilginç olan tarafı ise verilmiş olan mesajın doğruluğu ve izleyenin bunu günümüzle ilişkilendirmesi. Evet Hilafet Devleti tek devlettir ve sınırları yoktur. Lakin bu şuan Cumhurbaşkanı’nın dilinden düşürmediği bir sözdür ‘‘tek devlet, tek bayrak‘‘ bütün toplantılarda ve mitinglerde hep tekrarlanmaktadır. Yine Hilafet Devleti’nin asli görevlerinden biride cihana İslam bayrağını taşımak ve o ülkelere İslam şeriatını getirmektir. Yani İslam devletinin sınırları devamlı genişlemek zorundadır. ‘‘Komşuları açken bizler tok duramayız‘‘ anlayışının bir gereği olarak bizler Hilafet bayrağının dalgalandığı topraklarda huzur ve refah içerisinde Rabbimize kul olabiliyorsak kesinlikle Hilafet Devleti‘nin komşusu konumunda olan devletlerin bu adalet ve huzurdan ve en önemlisi Allah’a kul olamamaktan Hilafet Devleti sorumludur. Lakin bu anlayışı yine Erdoğan günümüzle ilişkilendirip aslında şu mesajı vermek istemektedir: ‘‘T.C. kesinlikle Misaki Milli sınırları içerisine sıkışıp kalamaz, bilakis Irak ve Suriye sınırlarını aşarak oralarda da operasyon yapmak zorundadır. Yine ‘‘en son silahlarla hazır, her an düşmanı kollayan, kalpleri ilahi sevgiyle titreyen bir ordu‘‘ sözüde doğru ve Allah (c.c.) şu kavli ile örtüşmektedir:

Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez. (Enfal: 60)

Dolayısıyla evet Hilafet Devleti’nin en son teknolojik silahları olmalı ve bu şekilde düşmanın kalbine korku Müslümanların kalbine ise huzur yerleştirmeli.  Lakin buda yine Erdoğan’ın silah sanayisini örneğin Atak Helikopteri, Fırtına Obüsleri, Altay Milli Tank ve Kirpi gibi zırhlı araçları topluma kabullendirebilmek için bir algı olarak görülebilir. Evet kendi silahlarımızı kendimiz üretelim, lakin kapitalist devletlerin güdümünde olan uydu devletlerin bağımsız kendi silah sanayisini oluşturması oldukça zor hatta imkansız. Bu yine göz boyamaktan başka bir şey değil.

Yine dizide demir yolu üzerinde durularak aslında Erdoğan yaptığı yolları, köprüleri Müslüman Türk ve Kürt halkına sevdirmeye çalışmaktadır. Halbuki yapılan tüm yol, köprü ve havaalanları aslında dış sermayeye peşkeş çekmekten başka bir şey değildir. Örneğin İstanbul’da yapılan üçüncü köprü olan Yavuz Sultan Köprüsü’nün ihalesini kazanan iki şirketten biri İtalyan İnşaat gurubu olan Astaldi firması oldu. Bu köprüyü iki işletmeden sadece biri 10 yıl ve 2 ay işletecek.

Bu dizinin özellikle referandum öncesinde olması da tesadüf değil. Evet Müslüman Türk ve Kürt halkı İslami bir yönetimi arzuluyor. Yine Müslüman Türk ve Kürt halkı hem Türkiye topraklarında hem de tüm diğer İslam beldelerinde İslami bir birliktelik ve ümmet şuuru arzuluyor. İşte tamda bu gerçekler karşısında ABD’nin derin devleti ve beyin takımı Türkiye ve Erdoğan’ı belirledi ve görevlendirdi. Bu tiyatronun gerçek gibi olabilmesi için her türlü maddi ve manevi desteklerini de esirgemediler. Örneğin İsrail ile olan ilişkileri, zaman zaman onlara kafa tutmasına izin vermesi. Ama yine de aralarındaki bağı koparmamalarına dikkat etmeleri. Yine Türkiye’nin medyasının hedefledikleri amaçlarının gerçekleşebilmesi için büyük paralar harcayarak piyasaya sürülmesi.

Lakin söylediği hayal olmayan ve sonuna kadar sözünün ardında duran küresel bir hareket olan Hizb-ut Tahrir’in Türkiye Medya sözcüsü Mahmut Kar ile Medya bürosu üyesi Osman Yıldız‘ın 3 mart 2017 tarihinde, Pazar günü planlanan “Dünya Hilafet’e Neden Muhtaç?” başlıklı konferans öncesinde ifadelerine başvurulmak üzere Bayrampaşa Emniyeti‘nce çağrılarak gözaltına alınması, aslında ABD güdümlü Erdoğan’ın esasen Hilafet Devleti fikrini sadece bir araç olarak kullanmak istediklerini tekrardan ortaya koymuş oldu. Tüm dünyanın bildiği ve kesinlikle bu konuda şüphe olmayan bir hakikat aşikar olduğu halde, yani Hizb-ut Tahrir’in şiddetle hiç bir şekilde irtibatı olmayan  siyasi bir hareket olduğu halde gençlerinin tutuklanması kesinlikle düşündürücü. Tutuklayanlar Kemalist, Komünist ve benzeri sıfatlara haiz olanlar olmuş olsaydı belki Müslümanların bunu yadırgamaması beklenebilirdi. Lakin tutuklayanların Şer‘i Devlet olan Hilafet konusunda muhabbet besleyen Müslümanların gözü önünde olması ve destekledikleri AKP ve Erdoğan’ın dolaylı ve direk bilgisi dahilinde olması ayrıca üzücü olan bir hadise.

Fakat tüm bunlar elhamdülillah şu gerçeği tekrar görmek isteyen Müslümanlarca bir ders oldu. Evet Erdoğan ve onun hamisi olan ABD kesinlikle bağımsız ve sadece Allah’a kul olan bir Devlet ve Halife istemiyor. Onun istediği ise ona tabi olan ve menfaatlerini gözeten ikinci bir İran İslam Cumhuriyeti benzeri bir devlet ilan etmektir. Yani Anadolu İslam Cumhuriyet‘ini ilan etmek isteme arzusundadır. Halbuki onlar Rabbimize tabi ve onun Resulü Muhammed (s.a.v.)‘in izinden ayrılmayan adam gibi adamları unutuyorlar. İnşallah hayal olmayan ve hiç bir dış devlete tabi olmayacak olan ikinci Raşidi Hilafet Devleti kesinlikle kurulacak. Lakin bizler acele ediyor ve sabırsız davranıyoruz. O gün geldiğinde ne kafirlerin nede onların bölgedeki ucuz uşakları bu ihtişamlı devleti engelleyemeyecekler. Onlar o gün geldiğinde kaçacak delik arayacaklar ama biz inşallah onları girdikleri her delikten çıkarmasını bileceğiz. Dünya inşallah işte o gün tekrar Ömer (r.a.), Ömer bin Abdulaziz, Mutasım billah, Fatih Sultan Muhammed ve 2. Abdülhamid’leri güçlü bir şekilde tekrar yaşayacak.

Şeriat ve Hilafet’in hayal olduğunu ileri süren zevata Allah (c.c.)’nin hayal olmadığı hatırlatılır!

Payitah Abdülhamid dizisi ile hayal kurmak için değil gerçeği ile cümle alem huzur bulsun diye dünya Hilafet‘e Muhtaç!

 

Kardeşiniz Mehmet Aydın

Ayrıca...

yazar

Neden Kobani değil de Afrin Operasyonu?

Hatırlayacağınız üzere İŞİD Ağustos 2014 tarihinde Kobani’yi (Ayn El Arap) kuşatmış ve 17 Eylül 2014 …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir