Home / News / YAZARLAR / Mehmed Aydın / Erdoğan’lı Türkiye’nin Sosyalist Üniversite Gençliği…
islam devleti default

Erdoğan’lı Türkiye’nin Sosyalist Üniversite Gençliği…

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri batının özellikle üzerinde durmuş olduğu konulardan biri, Müslüman Türk gençliğinin İslam’a bakışını değiştirmek veya daha doğrusu sahih İslam anlayışını tevil etme gayreti olmuştur. İslam’ı bir ruhani din olarak pazarlamak ve hayattan kopuk soyutlanmış bir şekilde, sadece bireylerin kalbine veya camilere hapsedilmiş bir din anlayışı olarak egemen olması istenilmiştir. Dolayısıyla bu fikre hizmet eden tasavvuf zihniyeti hep desteklenmiş ve her türlü imkan verilmiştir.

Cumhuriyetin son 10-11 yılına baktığımızda, karşımıza AKP hükümetinin bir ürünü olarak Müslüman Türk ve Kürt gençliğini iki ideolojik kutuba ayırdığını görmekteyiz. Bu iki ideolojik kutubun birinci ayağı; sosyalist gençliği, ikinci ayağını ise; Gülen cemaatinin gençliği teşkil etmektedir.

Sosyalist gençliğin ideal olarak gördükleri ideolojik bakış komünizm olurken, Gülen cemaati gençliğinin bakışı ise laik, demokratik kapitalist bir ideolojik bakış olmaktadır. Gülen cemaatinin İslami hassasiyetleri olmuş olması onun ideolojik olarak kapitalist bakış açısına engel olmamaktadır. Bu tabi ki kapitalist ideolojisinin bir bakışıdır. Kapitalist ideolojisine göre din devletten ayrı tutulduğu müddetçe, kapitalizmin laik akidesine ters düşmemektedir. Yani sahip olmuş olduğunuz din anlayışı Hristiyanlık veya Budizm’de olduğu gibi sadece kişinin kalbine hapsedilmiş olan bir din anlayışı ise bu kapitalizmin akidesi gereği bir engel teşkil etmemektedir. Türkiye’deki bazı sözde İslami akımların böyle bir din anlayışına sahip olduğundan, mevcut kapitalist devlet anlayışı ile tezat içerisinde olmadığına şahid olmaktayız. Halbuki İslam dininin bir ideoloji olması, yani hayat nizamı olan bir devlet anlayışına sahip olduğundan, siyasetten soyutlanması düşünülemez. Bilakis İslam dinin hayatta karşı karşıya kaldığımız tüm sorunların çözümünü ele aldığını Rabbimiz Kuran’ı Kerim’de şu şekilde dile getirmiştir:

“Biz sana bu kitabı, her şeyi açıklayan, bir yol gösterici, bir rahmet ve Müslümanlara bir müjde olarak indirdik.” (Nahl:89)

Dikkat çeken bir başka husus ise, AKP hükümeti boyunca bu tezatın bilinçli olarak körüklenmiş olmasıdır. Yani Gülen cemaatinin kendi dershanelerinde ve yurtlarında, hatta evlerinde tüm Türkiye’den öğrenci çekebilmesi için bu sosyalist gençliğin var olması gerekmektedir. Ailelere şu telkinde bulunulmaktadır, şayet siz çocuklarınızı bize emanet etmez iseniz akıbeti sosyalist/komünist gençliğinden farklı olmayacaktır. Veya siz çocuklarınızın dini bütün bir şekilde üniversite eğitimi ve daha sonra devletinin değişik kademelerinde iş hayatına atılmasını istiyorsanız, çocuklarınızı bize emanet etmek zorundasınız. AKP hükümeti ise ulusalcı kesime karşı ılımlı İslam anlayışını özümsemiş olan bu mezunlardan oldukça istifade ettiği söylenebilir. Hatta zaman zaman Gülen cemaatinin belirli ortamlarda (örneğin yargı ve polis teşkilatında) kendi ağırlıklarını iyice hissettirmiş olmaları, AKP hükümetini zor durumda bırakmıştır. Buna yine örnek olarak özel yetkili savcıların hükümet tarafından yetkilerinin azaltılması verilebilir. 

Gelelim konumuzun ana temasına, yani Türkiye’deki üniversite gençlerinin konumuna. Özellikle üniversite cağına gelmiş olan bir gencin konumunu incelediğimizde karşımıza şu hakikatler çıkmaktadır. Üniversite gençliğinin kendi özgüvenini bulma konumuna gelmiş ve hayatının bir nevi dönüm noktasını teşkil etmesi bakımından yönlendirilmeye müsait konumdadır. Türkiye’deki üniversite gençliğinin yaş ortalaması 17 ila 25 olduğunu düşünecek olursak, meseleleri şu şekilde okumamıza sebep olmaktadır. Şayet bir genç 17-18 yaşına gelmiş ve aileden veya devletin orta ve lise eğitiminden kendi benliğini ve ideallerini bulamamış ise, bu ona üniversitede farklı ideolojik çevreler tarafından verildiğinde ona bu çok cazip gelip onu özümsemesine sebep olacaktır. O sunulan ideolojik bakış ise insanın fıtratına uygun olup olmaması veya akla bina edilip edilmemesi, 17-18 yaşında bir gencin irdeleyebileceği bir ön mesele olmamaktadır. Hele bir de arkadaş çevrelerini bu zihniyetli insanlar teşkil ediyorsa, o gencin o potada erimesi daha da kolay olacaktır. Çünkü arkadaş kişinin güven duyduğu, birçok şeyi paylaşmak için bir araya geldiği ve doğal olarak aynı ideal ve hayalleri taşıdığı kişidir. Bu gençlere sunulan sosyalist/komünist zihniyetin doğruluğu veya yanlışlığı konusunda onlara objektif bir şekilde üzerinde düşünme fırsatı verilmiş olsa, hiçbir insanoğlu akla terse düşen, insanın fıtratı ile çelişen bu saçma düşünceyi kabul etmesi mümkün değil. Devletin bu gençlere sunmuş olduğu tüm imkanlar, yani özetle taksim ve istiklal caddesi ve civarında olup biten tüm ahlaksızlıklar ve hayvani yaşam ortamları, o gençlere daha cazip geliyor. Birde alternatif teşkil etmeyen ruhani din anlayışı kapitalist devlet tarafından sunulduğundan, bu gençlere sosyalist/komünist düşünceleri ve mücadeleci konumu cazip gelmektedir. Mücadeleci ve hararetli çatışma ve tartışmalarının bunlar tarafından rağbet görmüş olması, gençlerin halet-i ruhiyesini anlaşılması açısından önemsenmesi gerekmektedir. Genç dediğin Türkçemizde delikanlı olarak dillendirilen ve enerjik olan ve hareket ve mücadele sahası arayan demektir. Bu enerji, istek ve duygular İslam inancı gereği İslam’ın yeryüzünde egemen olması ve tüm insanlığın bu adaletten istifade etmesi doğrultusunda olması için, aslında hiçbir engel yoktur. Yapılması gereken asli işin bu hakikatlerin bu gençlere sunulmasıdır.

Öyleyse tüm engellemelere rağmen İslam’ın her alanında, eğitiminden, ekonomisine, ceza hukukundan, dış siyasetine, ordusundan, teknolojik konumuna kadar tüm alanlarda çok detaylı ve insanın aklına ve fıtratına ters düşmeyen bir çözüm sunduğunu dile getirmemiz gerekmektedir. Yine İslam dininin sadece İslam beldelerinde, yani Burma, Keşmir, Mali, Suriye veya Çeçenistan’da gerçekleşen tüm zulümlerin sonlandırılması için mücadele etmeyeceğini, bilakis tüm dünyadaki zulümlerin, yani Latin Amerika’dan, Çin zulmüne kadar her türlü zulmün karşısında olacağını göstermek lazım. Yine insanlığın kapitalist ekonomisinin pençesinden kurtulabilmesi için, yani bir avuç insanın anormal zengin olması ve ezici çoğunluğun her türlü imkandan yoksun olması yine bunu pekiştirmektedir. Petrol ve birçok üründe üçte ikiye varan vergi oranları ve kadınların bu sefalet içerisinde kendi haysiyetlerini satabilecek kadar ahlaki seviyenin yerin dibine çakıldığı bir toplumdan bahsediyoruz. Bu toplumların hem insani hem de maddi anlamda uğrattıkları haksızlıkları kesinlikle İslam devlet olarak egemen olduğunda bu mezkur hastalıklardan kurtulmuş olacaktır.

Şu durumda özelde konumuz olduğu için Türkiye’de genelde ise tüm İslam beldelerinde hatta tüm dünyada bu eğitim ve onun neticesinde üniversite gençliğinin konumu İslami bir bakış açısı ile irdelendiğinde ve örneklendirildiğinde, farklı bir sonuca ulaşmamız mümkün değil.

Evet, Müslüman gençliğin her konuda olduğu gibi, eğitim konusunda da bir tuzak ve tehlike ile karşı karşıya. Bu tehlike ve tuzakların Müslüman gençlerinin sahip olukları enerji ve imkanlarının yanlış ve batıl meseleler için heder olmasına sebep olmaktadır. Özetle dile getirmiş olduğumuz tehlike ve tuzakların adına kapitalist küfür eğitim nizamı diyebiliriz. Ve yine özetle bu hastalığın çözümünün sadece bir İslam eğitim siyaseti ile değiştirilebileceğini söyleyebiliriz. Bu nizamın ise ancak bir İslam hilafet devleti ile hayat bulabileceğini dile getirmemiz gerekmektedir.

İslam eğitim nizamının hayat bulmasını Rabbimizin tez zamanda nasib etmesi temennisi ile.

Mehmet Aydın

Ayrıca...

yazar

Neden Kobani değil de Afrin Operasyonu?

Hatırlayacağınız üzere İŞİD Ağustos 2014 tarihinde Kobani’yi (Ayn El Arap) kuşatmış ve 17 Eylül 2014 …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir