Tahir Şanlı Her şeyi ile kavgalı bir ülke! Halkıyla, kültürü ile tarihi ile coğrafyası ile ekonomisi ile… Geçmişi ile alakaları kopartılmış, kuruluşu tamamen bir muamma olan bir ülke. Yeni bir tarih, yeni bir kültür, yeni bir devlet yapısı ile yola çıkan Türkiye Cumhuriyeti bütün doğası ile kavgalı bir süreç geçirmektedir.
Batılılar tarafından yazıldığı tarihi ile kurulduğu günden beri yüzleşmekten kaçınan bir ülke. Dünyada belki hiçbir örneği olmayan tarihini saklayan, tarihi hakkında konuşmayı yasaklayan bir ülke… Ne olduğu belirsiz, sırıtıp duran bir tarih, tamamen düzmece bir tarih, yalanlarla dolu bir tarih…
Bilinen odur ki tarih değişim gerçekleştirmez. O geçmişte kalmıştır. Onu yeniden yazıp-çizmek, geçmişteki vakıayı geri getirip değiştirecek te değildir. O yanlışı ile doğrusu ile geride kalmıştır.
İnsanlara tarih hakkında ya yanlış bilgi verirsiniz veyahut ta sağlam rivayetlerle tarihteki olaylara ulaşmaya çalışırsınız. Türkiye cumhuriyeti için ikincisine yönelme olmadığına göre birinci olanı yani yalan üzere kurulmuş tarihi yeniden düzmeye çalışma vardır. Yalan üzerinde ısrar eder o yalanlara ekler yaparak doğruymuş gibi yeniden pazarlayacağınız bir tarih.
İşte, Türkiye Cumhuriyetinin sıkıntısı burada. Ekranlarda gözüktüğü gibi şen-şakrak bir ülke de değil. O kendi içerisinde kavgasını yaşıyor. Onun tarihi İslam tarihi mi, Türk tarihi mi yoksa batılılar tarafından dizmence olan cumhuriyet tarihi mi? Halk Müslüman olduğu için daha çok İslam tarihi ile yakın olmaya çalışıyor, milliyetçilik belasına bulanmış olanlar Türk-İslam tarihi peşinde, devletse kuruluşu gereği cumhuriyet tarihi dayatmasında. Elbette ki bu halde kavga doğacaktır. Öyle ya Müslüman kendisinden olmayan bir tarihi neden kabul etsin? Tam tersi İslam dışı bir yönetime sahip olan devlet neden İslam tarihini kabul etsin? Halka yakın durmak için zoraki yazıldığı, yalanlarla dolu olduğu belli olan, saptırmalarla uydurdukları bir Osmanlı tarihini dahi sahiplenmekten korktukları ortada.
Tarihte nasibini yaşadığı dönemin ideolojisinden alıyor. İslam tarihi denildiğinde İslam’ın ortaya çıkışı, uygulandığı dönemleri içerisinde barındırıyor. Yalan göremiyorsunuz, uydurmaya yer yok. Ne devletin ne de halifenin ümmetten sakladığı bir tarih yok. Bir Hz. Ömer’in dönemi, dönemindeki kişiliği, ne kadar tarih sayfalarında saf ise Abdulhamid’in de dönemi ve yaptıkları tarih sayfalarında saftır. Ama cumhuriyet dönemi ve şahsiyetleri tarihte olduğu gibi şimdide karanlıktır. Batılıların ürünü olan Türkiye cumhuriyet tarihi örnek aldığı Batı tarihi kadar açık bir tarihe sahip değildir. Onlar için Roma tarihi gurur kaynağıdır. Ya Türkiye Cumhuriyeti için övünç kaynağı olan tarih hangisidir? Her gün kendi elleri ile yalanlarını ortaya çıkarttıkları Cumhuriyet tarihi mi?!.
Doğru üzeri ne kadar örtülürse örtülsün mutlaka bir gün kendisini gösterecektir. Bu Türkiye devleti ve tarihi içinde geçerli olan bir ilkedir. Son dönemlerdeki telaşta bunun bir semeresi olsa gerek. Kapitalizmin hayatta kalabilmek için dönem dönem kılıf değiştirdiği gibi Türkiye cumhuriyeti de dönem dönem tarihine kılıf geçirmektedir. Şeflik dönemine has ulusçu tarih liberal, muhafazakar bir tarihe dönüştürülüyor. Tarihi sahiplenenler el değiştiriyor ve kendilerine göre yeniden tarih yazılıyor. Bütün hataları ile tarihe gömülmüş kişiler günahlarından arındırılarak yeniden onlar hakkında tarih yazılıyor. Mustafa Kemal Hilafeti kaldırmamış, o aslında dine karşı değilmiş… Bir Ebu Cehil’i tarihin sayfalarından çıkartarak yeni bir tarihle onu ne kadar Müslüman yapabilirsiniz?! Muhafazakârlar eli ile cumhur kelimesinden hareketle küfrün bayramı olan cumhuriyet bayramını ne kadar Müslümanın bayramı yapabilirsiniz?!.
Öyle ya her ülke için lazım olduğu gibi bu ülke içinde bir yalan, uydurmada olsa bir tarih ve o tarihte rol alan kişiler lazım. Cumhuriyet tarihine yeni bir aşı daha…