(Kimyasalları kim yasal kıldı?)
Alemlerin rabbi olan Allaha cc. hamd olsun. salat ve selam nebilerin ve resullerin sonuncusu Hz. Muhammedîn S.A.V. üzerine olsun. Ve yine selamın en güzeli İslam davetini üstlenen Müslümanların bilhassa Suriye’deki Arakan’daki Filistin’deki muvahhitlerin ve mücahitlerin üzerine olsun.
Yüz yılın savaş entrikalarının başında hiçte küçümsenmeyecek kadar yaygınlaşan bir hareketlenmeden bahsetmek gerek. Bilindiği gibi zaman içerisinde insanlık tarihi boyunca çeşitli savaş araç gereçleri kullanıldı; taş baltadan mızrağa, ok yaydan kılıca, ateşli silahlardan nükleer silahlara, kimyasal silahlardan biyolojik silahlara kadar. Bu silahlar başlangıçta şahsi silahlardı ve iki kişinin birbiriyle kavga etmesi esnasında kullanılıyordu. Taş balta, kılıç bu tür silahlardandı.
Yayın ve okun icadıyla birlikte iki kişinin karşılıklı dövüşü de bir anlamda ortadan kalktı. Artık görünmeyen bir düşmanın uzaklardan attığı bir ok gelip hedefteki kişiyi vurabiliyordu. Ve yine çok sayıda okçunun attığı ok kalabalık grupları çok uzaklardan gelip öldürebiliyordu. Belki bu ilk kırılma noktası oldu savaş teknikleri yönünden. Bunun yanında birde mancınık savaş aracı oldu, o da uzaklardan atılarak yıkıcı sonuçlar doğuruyordu. Kısacası yüz yüze bir savaş söz konusu olmuyordu artık.
Ardından, sınıflı toplumlara geçişle birlikte azınlıkta olmalarına rağmen egemen güçler, krallar vb. büyük çoğunluğu tahakkümü altında tutabilmek için silahlı adam müfrezeleri oluşturdu ve cezaevleri ortaya çıktı. Artık azınlık, çoğunluğu silahsızlandırarak ve kendi düzenine karşı çıkanları silahlı adamları aracılığıyla cezaevlerine atarak zorba düzenini devam ettirebiliyordu. Bu da ikinci kırılma noktası oldu.
Gel zaman git zaman, üst egemen sınıflar alt mahkûm sınıfları ve tabakaları yönetebilmek için çok daha büyük çaplı, etkisi çok büyük olan yeni silahlar geliştirildi. Barutun keşfi, ateşli silahların da ortaya çıkmasına neden oldu. Bildiğimiz gibi barutu Çinliler 800’lü yıllarda keşfettiler. Barutun Çinliler tarafından keşfi ve hızla ateşli silahlar üretimine yol açması diğer kıtalara da yayılmasına ve kullanılmasına yol açtı. Avrupalılar, Araplar Türkler, İranlılar ve Hintliler de 1300-1400’lerde sahip oldular. Japonlar ise 1500’lerden itibaren sahip oldular bu silaha. (Kenneth Chase, Ateşli Silahlar Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2008, s. 1-2)
Gerek kavga olsun gerek savaş olsun gerek işgal ve sömürmek olsun amaç her ne olursa olsun silah hep kullanıldı ve aynı zamanda gelişme göstererek teknolojiden nasibini aldı. Bizler ateşli silahlar deyince öncelikle top, tüfek, alev makineleri, roketler, mayınlar, tabancalar vb.leri anlıyoruz ve bunların geliştirilmiş versiyonlarını yani makineli tüfekler, çok namlulu makineli tüfekler, çok namlulu toplar vb.lerini biliyoruz. Oysaki silahları genel olarak ikiye ayırmak mümkündür:
1- Konvansiyonel Silahlar,
2- Kitle İmha Silahları.
Konvansiyonel Silahlar; Top, tüfek, tabanca, tank, uçak vb.leridir.
Kitle İmha Silahları ise; Biyolojik, Kimyasal ve Nükleer silahlardır.
Değinmek istediğim ise tam olarak konvansiyonel silahlar değil, kısaca KİS diye adlandırılan Kitle İmha Silahlarıdır. Bunlardan Kimyasal Silahlar, fizyolojik etkileri nedeniyle canlıları kitlesel olarak çok kısa bir sürede öldürme veya yaralama kapasitesine sahip toksisitesi / zehir etkisi yüksek, çevresel etkenlere dayanıklı, taşınması ve saklanması kolay kimyasal zehirlerdir. Normal şartlar altında katı, sıvı ve gaz halinde bulunurlar. Vücuda ağız, burun ve boğaz, göz, cilt, akciğerler ve sindirim sistemi yoluyla girerler. İklim koşullarına bağlı olarak kısa ve uzun süreli etki yapabilme özellikleri vardır. Kimyasal silahların biyolojik etki amaçlarına göre sınıflandırılması şu şekildedir :
1. Sinir sistemi zehirleri ( Tabun,Sarin,Soman,Vx )
2. Yakıcı kimyasallar (Mustard,Azotlu Mustard, Lewisit )
3. Akciğer tahriş edici kimyasallar (Fosgen,Difosgen,Klorpikrin )
4. Sistemik zehirler ( Hidrojen Siyanür,Hidrojen Sülfür )
5. Kapasite bozucu kimyasallar ( BZ,LSD )
6. Kargaşa kontrol kimyasalları ( Göz yaşartıcıları:CN,CS,CR, Kusturucular : DM )
7. Bitki öldürücü kimyasallar ( 2,4-D, 2,4,5-T, Kakodilik asit, Pikloram )
BİYOLOJİK SİLAHLAR * Birçok organizma ve toksinler * Bakteriler * Virüsler * Mantar * Protozoalar ‘dan oluşmaktadır.
BİYOLOJİK SİLAH OLARAK KULLANILAN YÜKSEK ÜSTÜNLÜK GÖSTEREN AJANLAR ŞUNLARDIR;
* Çiçek (Smallpox)
* Variola Major
* Şarbon (Anthrax)
* Bacillus anthracis
* Veba (Plague)
* Yersinia pertis
* Botulism
* Clostridium botulinum
* Tularemi (Tularaemia)
* Francisella tularensis
* Ebola ve Marburg
* Flouiruses
Biyolojik silahların etkisinin hemen gözlenmemesi, dolayısıyla bir biyolojik silah atağının farkına varılmaması, biyolojik silahı daha tehlikeli bir konuma getirmektedir. Bu nedenle olağan olmayan bazı işaretler çok önemli olup, biyo-atak yönünden değerlendirilmelidir. Bu işaretlerin bazıları şunlardır:
* Birbiri ardına görülen epidemik olaylar,
* Salgın hastalığın (enfeksiyon) ortaya çıktığı bölgeye spesifik (özgü-endemik) olmayışı,
* Birden fazla antibiyotiğe dirençli patojenlerin belirlenmesi,
* Çeşitli tipte hastalar ve ölü hayvanlar,
* Çok sayıda hasta ve ölümlerin gözlendiği epidemiler.
Yukarıdaki bilgilerin dışında malumunuzdur ki yakın zamanda ABD de Boston eyaletindeki maratonda düzenlenen saldırıda düdüklü tencere içerisinde bomba konulması sonrası, ABD “kitle imha silahı nedir” sorusunun cevabını daha ciddi arar ve önlemlerini artırır hale geldi. Bunun yanında gerek Saddam’ın Halepçe’deki masum Kürtlere yaptığı kimyasal katliamı gerek Gazze’de yahudilerin yakın zamandaki kimyasal saldırıları ve misket bombaları ve son olarak Suriye’de yaşanan kimyasal vahşet gözleri tekrar tekrar kitle imha silahlarına çevirdi.
Her ne kadar farklı yöntem ve silahlar kullanılsa da tatbiki de hiçbiri bu vahşet ve katliamları temize çıkaramaz. İşte bu silahlardan ”KIS”in yani Kitle İmha Silahların kullanılmasının en önemli sebepleri şunlardır;
1) Bunlardan Kimyasal ve Biyolojik silahları üretmek oldukça kolaydır.
2) Basit laboratuvar ve biyoteknolojik yollarla üretimleri mümkün olabilmektedir.
3) Ucuza mal edilirler.
4) Bu silahların üretimini uluslararası kontrolden saklamak mümkündür.
5) Herhangi bir kimyasal sanayi tesisi, değişik amaçlı laboratuvarlar, aşı üretim enstitüleri bu çeşit maddelerin üretimi için uygun yerlerdir.
6) Tespit edilmeleri veya deteksiyonlar zor ve zaman alıcıdır. Özellikle biyolojik silahların deteksiyonu daha gelişmiş teknikleri kapsamakla birlikte bazılarının tespiti nerdeyse imkansız olabilmektedir.
7) Havayla geniş alanlara yayılır etkilerini geniş alanlarda da gösterirler.
8) Kullanıldıkları ve yayıldıkları bölgede maruz kalan canlılar veya kullanılan gıda ve malzemelerin kontaminasyonuna neden olarak apayrı bir işlemin (dekontaminasyon) yapılmasını zorunlu kılarlar.
9) Kitle imha silahları psikolojik etki oluştururlar. Toplumları yılgınlığa götürür.
10) Kitle imha silahları karşı asker ve sivil toplumun tıbbi savunmalarını sağlamak zor olduğu gibi ayrıca büyük bir bütçeyi de gerektirir.
Bu kadar tehlikeli ucuz ve kural tanımaz silahların kullanılmasıyla alakalı tatbiki uluslararası anlamda birçok konferans panel antlaşma sözleşme mevcut ama her zamanki gibi dünyayı yöneten emperyalist güçlerin kontrolünde ve yaptırımına bağlıdır. Örneğin; Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması (Non-Proliferation Treaty) doğrudan nükleer silahların kullanımını yasaklamamaktadır. Daha doğrusu sözleşmenin içeriğinden böylesine bir yasağın varlığını net bir şekilde tespit etmek mümkün değildir. Nitekim nükleer silahların kullanımının yasallığı ile ilgili tavsiye niteliğindeki kararında Uluslararası Adalet Divanı (UAD), nükleer silah kullanımının bir uluslararası hukuk ihlali anlamına gelmeyebileceği sonucuna varmıştır.
Nükleer silahların aksine kimyasal ve biyolojik silahların kullanımı kesin olarak yasaklanmıştır. Bu yasak ile ilgili düzenlemeler, Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren kurallarla da ortaya konmuştur. Mesela; Birinci Dünya Savaşı’nda kullanıldığı için ciddi zararlara neden olan zehirli gazların bir kısmı 1925 tarihli Cenevre Gaz Protokolü ile yasaklanmıştır. Bu sözleşme ile birlikte ortaya çıkan norm kabul görmüş olacak ki milyonlarca insanın öldüğü İkinci Dünya Savaşı’nda kimyasal silahlar sınırlı bir şekilde kullanılmıştır.
Kimyasal silahların kullanımı bugün kesin bir şekilde yasaklanmıştır. 1992 tarihli Kimyasal Silahlar Sözleşmesi, bu türden silahların geliştirilmesini, üretimini, stok edilmesini ve kullanımını yasaklamaktadır. Sözleşmeye 189 devlet taraftır. Bu sözleşme ve diğer destekleyici düzenlemelere bakıldığında kimyasal silahların devletlerarası çatışmalarda ve iç savaşlarda da kullanılamayacağı söylenebilir. 1972 tarihli Biyolojik Silahlar Sözleşmesi için de aynı şeyleri söylemek mümkündür.
Ancak kimyasal ve biyolojik silahların kullanımı kesin olarak yasak olsa da bu yasağın ihlali halinde hangi yaptırımlara başvurulabileceği de o kadar açık değildir. Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni (UCM) kuran Roma Statüsü zehir veya zehirli silahların ve bazı zehirli gazların kullanımını savaş suçu olarak belirlemiştir. Roma statüsüne göre bu türden silahların kullanımına bağlı olarak işlendiği düşünülen suçlar için UCM yargısı açıktır. UCM, bu suçların faillerini bireysel olarak yargılayabilmektedir. Bu silahların kullanımı ile ilgili devlet sorumluluğu ise yerine göre askerî müdahale gereğini de ortaya çıkarabilmektedir.
Bir devletin savaş suçları, insanlığa karşı suçlar, soykırım ve etnik temizlik ile ilgili sorumluluğunun tespiti halinde BM Güvenlik Konseyi kararı ile askerî müdahalede bulunmak mümkün olabilmektedir. Fakat küresel sermaye sahipleri ve ideolojik anlamda İslam’da savaşan batının kontrolündeki bu kurumun yani BM GÜVENLİK KONSEYİNİN nasıl çifte standartta bulunduğunu yıllardır Filistin işgalinden, Çeçenistan’dan, Çin zulmü altındaki Uygur Müslümanlarından, Budistlerin katliamına maruz kalan Arakandaki Müslümanlardan ve son olarak dünyanın gözünün önünde Suriye’deki kimyasal katliamdan anlıyoruz. BM GÜVENLİK KONSEYİ ve benzeri kuruluşlardan halen daha medet ummak ise bir Müslüman için alçalmaktır.
Görüldüğü gibi uluslararası anlamda resmi prosedürde kısmen de olsa bir sorumluluk var ama söz konusu Müslümanlar olunca hangi silah olursa olsun rahatlıkla kullanılmakta kimyasal biyolojik ve diğer kitle imha silahları ile katliam yapılmaktadır. Halbuki Rabbimiz bu tür bozgunculuk çıkaranları uyarmıştır;
وَإِذَا تَوَلَّى سَعَى فِي الأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيِهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الفَسَادَ
وَإِذَا قِيلَ لَهُ اتَّقِ اللّهَ أَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالإِثْمِ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ
“İş başına geçince yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekini ve nesli yok etmeye çalışan kimseler vardır. Allah bozgunculuğu sevmez.
Ona; Allah’tan kork, denilince, gururu kendisini günaha sürükler. İşte ona cehennem yeter. O; ne kötü bir yataktır.” (Bakara 205-206)
مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا
“…Kim bir kimseyi, bir kimseye veya yeryüzünde (yaptığı) bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de ona hayatını bağışlarsa; bütün insanları diriltmiş gibi olur…” (Maide 3)
Ümmetin bir arada olmadığı tesbih taneleri gibi dağınık, sahipsiz durumu Hilafetin ilanıyla sonlandırılmadıkça bu zulümlere her gün bir yenisi eklenecektir. İslam coğrafyasının adeta kitle imha silahları atış sahası olmasına dur demek için, İslam coğrafyasının laboratuvar ve Müslümanların deney olmasına dur demek için bir an evvel İslami Hilafet Devletinin kurulması, işgal güçlerinin Dar-ul İslam’dan atılması gerekir. Bu süreçlerden sonra emin bir belde olacağına, Müslümanların kurtuluşa ereceğine Rabbimiz bir çok ayette söz ve müjde vermiştir:
وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
“Allah, sizden iman eden ve doğruları yapanlara, kendilerinden öncekileri hükümran kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halifeler kılacağını vaat etmiştir. Kendileri için hoşnut olduğu dinlerini güçlendirecek, korkularını güvene çevirecektir. Çünkü onlar yalnız bana kulluk ederler, bana hiçbir şeyi şirk koşmazlar. Bundan sonra kim küfrederse, işte onlar, fasık olanlardır.” (Nur 55)
KARDEŞİNİZ MURAT GENÇ
———————————–