Soru:
Aylardan beri Mısır’da ölüm, tutuklama, tahribat, sokak ve meydanlarda vandalizm gibi şiddet olayları devam ediyor. Normal hayat neredeyse durma noktasına geldi. İnsanlar, gözle görünür şekilde iki guruba ayrıldılar. Böyle ortamlarda Amerika ve Avrupa’dan arabulucular devreye girdiler. Hatta Rusya, Mısır ile temaslara başladı. Çin’in de müdahil olması uzak bir ihtimal değildir. Ayrıca bazı yerel arabulucular da temasa geçtiler. Partili ve partili olmayan bazı söz sahibi kişiler de arabuluculuk ve arayı düzeltme girişimi için müdahil oldular. Ama bir sonuca ulaşılamadı. Herkesin tanıdığı, güvendiği ve saygı duyduğu Hizb-ut Tahrir iseşuana kadar ne arabuluculuk ne arayı düzeltmek ne de barış için müdahil olduğu dikkatimizden kaçmadı. Hizb-ut Tahrir’in Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözünü bilmediğini düşünmüyoruz: أَلَا أُخْبِرُكُمْ بِأَفْضَلَ مِنْ دَرَجَةِ الصِّيَامِ وَالصَّلَاةِ وَالصَّدَقَةِ؟ قَالُوا: بَلَى، يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ: إِصْلَاحُ ذَاتِ الْبَيْنِ، وَفَسَادُ ذَاتِ الْبَيْنِ الْحَالِقَةُ “Size oruç, namaz ve sadaka derecesinden daha efdal olan bir şeyi haber vereyim mi?” Dediler ki: “Evet, Ey Allah’ın Rasûl’ü.” O da şöyle buyurdu: “İnsanların arasını düzeltmektir. Çünkü insanların arasındaki bozukluk (dini) kazır.” Hizb-ut Tahrir‘in arabuluculuk ya da arayı düzeltmek ya da barış için müdahil olmamasının bir nedeni var mıdır? Allah mükâfatınızı artırsın.
Cevap:
Birincisi: İlk önce Hizbe olan güveninizden ve hüsnü zannınızdan dolayı teşekkür ederiz. Allah Subhânehu ve Teâlâ’danhepimizi işlerin en güzeline hidayet etmesini temenni ederim. Allah Semi’dir, Mucib’dir.
Evet, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hadisini gözden kaçırmış değiliz. Ebu Davud, Ümmü Derdâ’dan, Ebu Derdâ’dan rivayet ettiğine göre, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: أَلَا أُخْبِرُكُمْ بِأَفْضَلَ مِنْ دَرَجَةِ الصِّيَامِ وَالصَّلَاةِ وَالصَّدَقَةِ؟ قَالُوا: بَلَى، يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ: إِصْلَاحُ ذَاتِ الْبَيْنِ، وَفَسَادُ ذَاتِ الْبَيْنِ الْحَالِقَةُ “Size oruç, namaz ve sadaka derecesinden daha efdal olan bir şeyi haber vereyim mi?” Dediler ki: “Evet, Ey Allah’ın Rasûl’ü.” O da şöyle buyurdu: “İnsanların arasını düzeltmektir. Çünkü insanların arasındaki bozukluk (dini) kazır.” Ama barış ve ara düzeltmek, başkalarını hakem kılarak değil Şeriatı hakem kılarak olmalıdır. Barış ve ara düzeltmek, haramı helal, helali de haram kılarsa doğru olmaz. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem hadisi şeriflerde bize böyle tavsiye etti. O hadislerden biri şöyledir:
Ebu Davud Süneninde Ebu Hurayra’dan şöyle rivayet etti: Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: الصُّلْحُ جَائِزٌ بَيْنَ الْمُسْلِمِينَ “Müslümanlar arasında sulh caizdir.” Ahmed ise şunu ekledi: إِلَّا صُلْحًا أَحَلَّ حَرَامًا، أَوْ حَرَّمَ حَلَالًا “Ancak haramı helal ya da helali haram kılan sulh müstesnadır.” Süleyman ibn Davud da şunu ilave etti: Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: الْمُسْلِمُونَ عَلَى شُرُوطِهِمْ “Müslümanlar şartlarına göredir.” et-Tirmizî’de Süneninde Kesir ibn Abdullah ibn Amr ibn Avf el-Müzenî’den, babasından, dedesinden Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’inşöyle buyurduğunu rivayet etti: الصُّلْحُ جَائِزٌ بَيْنَ المُسْلِمِينَ، إِلَّا صُلْحًا حَرَّمَ حَلَالًا، أَوْ أَحَلَّ حَرَامًا، وَالمُسْلِمُونَ عَلَى شُرُوطِهِمْ، إِلَّا شَرْطًا حَرَّمَ حَلَالًا، أَوْ أَحَلَّ حَرَامًا “Müslümanlar arasında sulh caizdir. Yeter ki helali haram ya da haramı helal kılan bir sulh olmasın. Müslümanlar şartlarına bağlıdır, yeter ki helali haram haramı da helal kılan şart olmasın.” [Et-Tirmizî, bu, hasen ve sahih bir hadistir, dedi.]
Ayrıca İbn Hibbân da Sahihinde Ebu Hurayra’dan şu lafızla rivayet etti: Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: الصُّلْحُ جَائِزٌ بَيْنَ الْمُسْلِمِينَ إِلَّا صُلْحًا أَحَلَّ حَرَامًا أَوْ حَرَّمَ حَلَالًا “Müslümanlar arasında sulh caizdir. Ancak haramı helal ya da helali haram kılan sulh müstesnadır.”
İkincisi:Biz, iki grubun durumlarını da enine sonuna düşündük. Sonra gördüğümüz durum içler acısıdır.Bir grubun Şeriat ile hükmetmesi ve diğer grubun ise hükmetmemesi gibi, onları Allah’ın Şeriatı ile hükmetmek için birbirleri ile çekiştiklerini göremedik. Aksine her iki grup da ne önceki ne de sonraki rejimde Şeriat ile hükmetmiyordu. Onları, Şeriatın hükümlerinden çıkarılmış bir anayasada çekiştiklerini de göremedik. Anayasa, önceki yönetimde batıl ve beşeri anayasa idi. Mevcut yönetimdeki ise daha batıl bir anayasadır. Onlar, Yahudi varlığı ve eski yönetimde geçerli olan Camp David Anlaşmasına yönelik tavırda da bir farklılık arz etmiyorlar. O anlaşma mevcut yönetimde de hâlâ geçerlidir. Yine onlar, Yahudi varlığına gaz akışı ile ilgili görüşte de çekişmiyorlar. Dün ne ise bugün de Yahudilere hâlâ gaz veriliyor. Ayrıca onlar Süveyş Kanalından fiili harbi devletlerin gemilerinin geçişine yönelik alınacak önlemler konusunda da birbirinden farklı değiller. O gemiler dün nasıl geçiyorsa bugün de öyle geçiyorlar. Onlar, petrol, gaz ve madenler gibi kamu mülkiyetinden olan meselelerde de birbirleri ile çekişmiyorlar. Kamu mülkiyeti, Müslümanların hakkıdır, onlara dağıtmak vaciptir. Aksine o mallar, dün nasıl Kenâne balinaların karınlarına akıyorsa bugün de öyledir. Sonra onlar, ABD ile ilişkiler hakkında da çekişmiyorlar. Tam aksine ilişkiler kesintisiz devam ediyor. Amerikalılara uzatılan zeytin dalı dün ne ise bugün de öyledir.
Üçüncüsü: Biz, Allah’ın Kenâne toprakları Mısır halkının, her iki grup da Mısır’ı savaş alanına dönüştürmek için orduyu ajite ettikleri sürece, ne hayır ne güven ne de barışa kavuşamayacağını biliyoruz. Hâlbuki ordu, düşman topraklarını savaş alanına çevirmesi gerekiyor. Başka bir grup ise Mısır sokaklarını çatışma alanına dönüştürmeleri için insanları kışkırtıyor ki batıl beşeri bir yönetime ulaşabilsin. Oysaki Mısır sokakları adaletli Hilafet sistemi için bir çatışma alanı edinilmelidir. Her iki grup da laik cumhuriyete, İslam’ı bir kenara atan sivil devlete ve egemenliği Allah’a değil de halka ait kılan demokrasiye çağırdığı sürece Mısır halkı hayır, güven ya da barışa ulaşamayacaktır. Hâlbuki egemenlik halkın Rabbine ait olmalıdır. Yine her iki grup da Allah’ın hakkında hiç bir delil indirmediği bir anayasa yaptıkları ve ümmetin iyiliğine, hayrına olsun diye Allah Subhânehu ve Teâlâ’nınindirdiği hükümlerden oluşan anayasayı bir kenara attıkları sürece, Mısır halkı ne hayır ne güven ne de barışa asla erişemeyecektir. أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ “Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir, hakkıyla haberdardır.” [Mülk 14] Keza Camp David anlaşması, Filistin’i gaspeden Yahudi varlığı ile eski ve yeni rejim arasında geçerli olduğu sürece ne hayır ne güven ne de barışa asla kavuşamayacaktır. Oysa o anlaşma derhal ilga edilip çöp sepetine atılmalıdır. Sonra Filistin’i gaspeden Yahudi varlığına gaz akışı devam ettikçe Mısır halkı asla hayra nail olamayacaktır. Oysa o gaz, hemen kesilmeli ve gaspçı gasp ettiği kimselerin kanı ile beslenmemelidir. Ayrıca kamu mülkiyeti batıl yolla rejimin cebine aktığı sürece Mısır halkı hayra asla ulaşamayacaktır. Hâlbuki kamu mülkiyeti, hak sahiplerine iade edilmelidir. ABD ile ilişkiler sürdükçe ve Amerikan’ın eli Washington’dan Kahire’ye uzandıkça Büyük Mısır halkı hayrı asla göremeyecektir. Oysaki o el, kesilmelidir. Son olarak Allah’ın Kenâne toprakları Mısır, Hilafetin sağlam temellerinden biri olup ilk siretine dönmedikçe hayra kesinlikle nail olamayacaktır. Mısır’ın ilk sireti, Roma hâkimiyetinden kurtulduğu gündür. Sonra Haçlıları Filistin topraklarından ve çevresinden kovduğu gündür. Müslümanların beldelerini Tatarlardan kurtardığı gündür. Daha sonra Filistin’i Yahudi varlığından kurtarıp onu tarihin derinliklerine gömdüğünde Allah’ın izniyle siretini tamamlayacaktır.
Dördüncüsü: Şüphesiz ki biz, iki grubu da inceledik. Bu inceleme sonucunda bu kimselerin, çözümlerini arabulucular aracılığıyla orada burada, Doğudan Batıdan, yurtiçinden yurtdışından aradıklarını gördük. Ama hidayet üzere ve çözüm üretmeye de ehil olmadıkları için ulaşmak istedikleri çözüm de hayır doğurmayacaktır. Yurtdışından gelen arabulucuları, ne Mısır ne de halkı ilgilendiriyor. Düşünebilen aklı başında herhangi bir kişi, Amerika’dan hayırlı bir çözüm bekleyebilir mi? Önceki ve sonraki yönetimin, o dönemlerde işlenen cinayetlerin arkasında Amerika vardır. Ölümler ve yıkımlar Amerika’yı ilgilendirmez. Onu ilgilendiren sadece Mısır’da nüfuzunun istikrar bulması ve devam etmesidir. Geçmişi hatta şuan ki Irak ve Afganistan’daki durumu bunun kanıtıdır. Durumu böyle olan birinden, gerek Mısır gerekse Mısır halkı için sağlıklı ve doğru bir çözüm ortaya çıkabilir mi? Obama ve elçisi Kerry, hiç Mısır ve halkı için hayır isterler mi? Bunlar, içinde bulundukları durumdan dolayı helak olmuşlardır. Onlar, İslam ve Müslümanların hayrı olan bir şeyi asla istemezler.
Uyanık, basiret ve feraset sahibi biri, Avrupa’dan hayırlı bir çözüm bekleyebilir mi? H.1342 M. 1924 yılında Hilafetin ilga edilmesinin arkasında İngiltere ve ajanları vardır. İngiltere, Hilafet ve onun için çalışanların azılı ve ezeli düşmanıdır. Yahudilerin Filistin’i gasp etmek ve halkını sürgün etmek amacıyla ABD, Fransa ve Rusya ile baş destekçisi meşum Balfour Deklarasyonunun arkasında da İngiltere vardır. Bu Deklarasyon akabinde İsra ve Miraç beldesi Filistin toprakları üzerinde Yahudi varlığı kurulmuştur. Fransa’ya gelince, Yahudi varlığını ilk destekleyenler olmasının ötesinde, Müslümanları katletmek konusunda karanlık tarihe sahiptir. Cezayir’de yaptıkları zihinlerden silinmiş değildir. Hatta en son Mali’de akıttığı kan daha kurumamıştır. Rusya ise Sovyetler Birliği yok olduktan sonra bölgemizdeki hareketliliği, Amerika ile anlaşmalı ve Amerikan öncüsü bir hareketliliktir. Buna ek olarak Şam tiranına sunduğu destek, herkesin bildiği bir gerçektir. Ayrıca Kafkasya özellikle Çeçenistan Müslümanlarına karşı katliamlar işliyor. Kazan’daki Camilerini yıkıyor. Tataristan’daki imamları tutukluyor. Hatta bazılarını öldürüyor. İslam davetçilerini tutukluyor. Ondan hayır beklenilir mi hiç? Keza Doğu Türkistan’ı işgal eden ve oradaki Müslümanlara saldıran Çin de böyledir. Müdahil ya da arabulucu olsa bile ondan hayır umulur mu?
Kuskusuz tüm yabancı arabulucular, beraberlerinde sadece öldürücü zehir taşıyorlar. Kenâne halkının kanlarını hiç umursamıyorlar. Umursadıkları tek şey, kanları emmek ve çıkarlar inşa etmektir. O arabulucuların başında, bölgede Kenâne’yi baş kalesi kabul eden Amerika gelmektedir. Böylece canlı ve akıllı bir insan dikenden üzüm bekleyebilir mi? Ashton’un Avrupa’sından ya da Obama’nın Kerry’sinden ya da tüm yabancı devletlerden hiç hayır umulur mu? Daha doğrusu zerre kadar hayır beklenir mi? كَيْفَ وَإِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لَا يَرْقُبُوا فِيكُمْ إِلًّا وَلَا ذِمَّةً يُرْضُونَكُمْ بِأَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبَى قُلُوبُهُمْ وَأَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَ “Nasıl olabilir ki! Onlar size galip gelselerdi, sizin hakkınızda ne ahit, ne de antlaşma gözetirlerdi. Onlar ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, hâlbuki kalpleri karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu fasıktırlar.” [Tevbe 8]
Yurtiçinden arabuluculara gelince, kısır döngüde dönüp duruyorlar. Her iki grubun sunduklarından çözüm istiyorlar. Her iki grup da cumhuriyet sistemini, laik sivil yönetimi, yasamayı Allah’a değil de insana ait kılan, egemenliği Yaratıcıya değil de halka veren demokrasiyi korumak arzusundalar. Şahsi, inanç, mülk ve düşünce özgürlüklerinin serbest bırakılmasını istiyorlar. Hâlbuki bütün bunlar, felakete sürükleyen etkenlerdir. İşte arabulucular, bu grubu bir şeylerden vazgeçmeye, şu grubu da bazı şeylerden feragat etmeye çağırıyorlar. Ama hepsi de bela ve bedbahtlık nedeni olan aynı sistemin devamından yanalar. Asıl üzücü olan husus, arabuluculardan bazılarının Müslüman olmalarıdır. Bunlar, Allah’ın Kitabındaki وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ “Namazı kılın” [Bakara 43] ayetini okuyup namaz kılarlar, ama namazdan feragat etmeyi asla kabul etmezler. Yine Allah’ın Kitabındaki başka bir ayeti de okuyorlar, وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ “Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet.” [Maide 49] Ama ondan vazgeçebiliyorlar. Kedilerine hadleri uygulamak hatırlatıldığında utanç duyuyorlar. Her iki gruptan da Hilafet sistemi istenildiğinde, kalpleri ürperiyor. Çünkü Amerika, Avrupa, Rusya ve Çin’in öfkesinden korkuyorlar. Gerçekten bu, şaşılacak bir durumdur.
Beşincisi: Böylece mevcut yabancı ve yurtiçinden arabulucular, Kenâne ve halkının sorunlarına sağlam ve dosdoğru bir çözüm ortaya koyamadılar. Aslında çözüm, tektir. Herkes, kalpleri ve tüm bedenleri ile Allah’ın Şeriatını Hilafet Devletinde egemen kılmaya yönelmelidir. Âlemlerin Rabbi olan Allah, dosdoğru sahih deliller ile Kitabında, Rasûlü’nün Sünnetinde ve İcma’us Sahabede Hilafeti farz kıldı.
Kitaba gelince, Allah Subhânehu ve Teâlâ Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’ehitaben şöyle buyurdu: فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنَ الْحَقِّ “Artık, Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma.” [Maide 48] Ve şöyle buyurdu: وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْك “Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni şaşırtmalarından sakın.” [Maide 49] Daha nice başka benzeri ayetler. Aralarında Allah’ın indirdikleri hükmetmek ile ilgili Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e hitap, ümmetine hitaptır. Bunun mefhumu ise Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’densonra Allah’ın indirdikleri ile hükmedecek bir yönetici var edin demektir. Hitaptaki emir, kesinlik ifade eder. Çünkü hitabın konusu farzdır. Bu ise usulde de geçtiği gibi kesinliğe bir karinedir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’densonra Müslümanlar arasında Allah’ın indirdikleri ile hükmedecek olan Halifedir. Buna göre yönetim sistemi, Hilafet sistemidir.
Sünnete gelince, Nafi’den rivayet olduğunu göre, Abdullah ibn Ömer şöyle dedi: Ben, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’işöyle buyururken işittim: من خلع يداً من طاعة لقي الله يوم القيامة لا حجة له، ومن مات وليس في عنقه بيعة مات ميتة جاهلية “Kim itaatten elini çekerse, Kıyamet Gününde lehine hiç bir delil bulunmaksızın Allah ile karşılaşacaktır. Kim de boynunda biat olmadan ölürse cahiliye ölümü ile ölür.” Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem her Müslümana boynunda biatin olmasını farz kıldı. Boynunda biat olmadan ölen kimseyi cahiliye ölümü ile ölür diye nitelemek, günahın büyüklüğünü gösterir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’densonra biat, sadece Halife için olur. Müslim, el-Araç’tan, Ebu Hurayra’dan Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti: إنما الإمام جُنة يُقاتَل من ورائه ويُتقى به “İmam bir kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” Müslim, Ebu Hazim’den rivayet ettiğine göre: “Ben Ebu Hurayra ile beş yıl oturdum. Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den şunu rivayet ederken işittim: كانت بنو إسرائيل تسوسهم الأنبياء، كلما هلك نبي خلفه نبي، وإنه لا نبي بعدي، وستكون خلفاء فتكثر، قالوا فما تأمرنا؟ قال: فُوا ببيعة الأول فالأول، وأعطوهم حقهم، فإن الله سائلهم عما استرعاهم “İsrail oğullarını Nebiler siyaset ediyordu. Bir Nebi öldüğünde diğer bir Nebi takip ediyordu. Benden sonra Nebi yoktur. Halifeler olacak ve çok olacaktır. Dediler ki: “Bize ne emredersin?” Dedi ki: “İlk biat edilene ilkine vefa gösterin. Onlara haklarını verin. Zira Allah, onları güttüklerinden hesaba çekecektir.” Bu hadislerde, Halife kalkan olarak yani korunma olarak nitelendi. Yine bu hadislerde, Müslümanları siyaset edenlerin Halifeler oldukları geçti. Bu da Halifeler var etmek anlamına gelir.
İcma’us Sahabeye gelince, Vefatından sonra Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem için bir Halife ikame etmenin gerekliliği üzerinde icma ettiler. Vefatından sonra Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’indefin işlemini ertelemeleri ve bir Halife naspetmek ile meşgul olmaları, Halife ikame etmek üzerinde İcma’us Sahabenin varlığını teyit eder. Hâlbuki ölümünden sonra ölünün gömülmesi farzdır. Sahabenin bir kısmı, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’innaaşı ve defnedilmesi ile meşgul olması gerekirken, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’indefnedilmesi yerine Halife naspetmek ile meşgul oldu. Diğerleri ise bu meşguliyet karşısında sessiz kaldı ve defin işleminin iki gece gecikmesine ortak oldular. Oysa onlar, bunu reddederek defin işlemi ile uğraşabilirlerdi. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem Pazartesi günü kuşluk vakti vefat etti. Salı günü gece ve gündüz defnedilmeden öylece kaldı. İlk önce Ebu Bekir’e biat edildi sonra da Çarşamba günü gece yarısında defnedildi. Yani defnetme işlemi, iki gece gecikti. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’indefnedilmesinden önce Ebu Bekir’e biat edildi. Bu ise ölünün defnedilmesi yerine Halifenin nasbı ile meşgul olmak konusunda bir icmadır. Bu da Halife naspetmenin ne kadar büyük bir farz olduğunun kanıtıdır.
Böylece İslam ile hükmedecek bir yöneticinin, Halifenin yokluğunda Müslümanlara onu var etmek için ellerinden geleni yapmaları farzdır. Âlemlerin Rabbi katından gelen hadleri uygulamak, büyük bir farzdır. Ümmet bu farz ile ıslah olur ve işleri dosdoğru yürür. İbn Mace Süneninde, Ebu Hurayra’dan şöyle rivayet etti: Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: حَدٌّ يُعْمَلُ بِهِ فِي الْأَرْضِ، خَيْرٌ لِأَهْلِ الْأَرْضِ مِنْ أَنْ يُمْطَرُوا أَرْبَعِينَ صَبَاحًا “Yeryüzünde uygulanan bir had, dünya insanları için kırk gün yağmur yağmaktan daha hayırlıdır.”
İşte Mısır ve Müslüman beldelerinin sorunlarının çözümü budur. Bu hayırlı bir çözümdür ve bu hayrın etkisi dünyanın her tarafına ulaşır.
Altıncısı: Biz, olayları takip ediyoruz, gördüğümüz kan ve yıkımlara üzülüyoruz. Daha çok üzüldüğümüz husus ise tüm tarafların çözümü, inandıkları, namaz kıldıkları, oruç tuttukları ve Allah ibadet ettikleri İslam dışında her yerde aramalarıdır. Biz, tarafların Hilafet sistemini kabul etmeleri dışında hiç bir çözüm göremiyoruz. Taraflar, şuana kadar Hilafet sisteminden ve onun için çalışanlardan uzak durdular. Hilafet sistemini sunarak taraflar arasını düzeltmeye kalksaydık, bu boş ve faydasız bir çağrı olurdu. Bu yüzden beklemeyi ve uzak durmayı yeğledik. Olur ki Allah, bundan sonra yeni bir durum ortaya çıkarıverir. İşte bizi müdahil olmaktan alıkoyan durum budur. Temaslarımıza rağmen grupların liderleri, Hilafeti ve Hilafet ehlini kabul etmediler. Kendilerine Hilafet hatırlatıldığında Batıyı kışkırtırız korkusuyla kalpleri ürperiverdi. Durumu böyle olan kimselere, nasıl arabuluculuk ya da aralarını düzeltmek için müdahil olabiliriz ki?
Biz, aralarını düzeltmek için elimizden geleni yapmaya hazırız. Ama bunu onları Hilafet sistemi üzerinde bir araya getirerek yaparız. Biz, her iki grubun da böyle bir niyetleri olduğunu bilirsek ve onlar da Allah’ın Şeriatını hakem kılmayı kabul ederek Hilafeti ilan etmeye ve La İlahe İllallah Muhammedun Rasûlullah Ukab rayesini göndere çekmeye hazırlarsa, bu konuda elimizden geleni yapmak için hiçbir çabadan kaçınmayız. Biz, her iki grubu da tek bir sistem ki Râşidi Hilafet sistemi üzerinde bütünleştirmek için gayret göstermeye hazırız. Biz, Allah’ın izniyle meseleleri yerli yerine koyma gücüne sahibiz. Hilafeti kurma çalışmalarına, istikrarını, güvenliğini ve emanını sağlama kapasitesine de sahibiz. İşte o zaman Allah’ın Kenâne toprakları olan Mısır, Rabbi ile güçlü, dini ile aziz olarak yeniden eski izzetine kavuşacak ve Allah’ın düşmanlarının belini kıracaktır. İslam’ın, Müslümanların ve ehli zimmetin kötülüğünü isteyen herkesi yok edecektir.
Biz, ne dediğimizin farkındayız. Ne demek istediğimizi de biliyoruz. Hizb-ut Tahrir’i, geçmişini, mevcut durumunu bilen bilir. Bu, onun yapacaklarının teminatıdır. Bundan sonra Allah, artık tek yardımcıdır.
İşte barış ve ara düzeltmek böyle olur. Bu yaklaşım üzerinde biz yürüyoruz. Belki iki grup da karşılaştıkları şiddet ve sıkıntının ardından ümmetin sorunlarının tek doğru çözümünün Hilafet sistemi olduğunun farkına varabilirler. Hilafet, dünya ve ahirette kullarına neyin uygun olduğuna en iyi hüküm veren ve en iyi bilen Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın nizamıdır. Belki de iki grubun buna onay vermeleri, bu ümmetin yeniden şanlı tarihinin geri dönüşünün neden olabilir. Allah Subhânehu ve Teâlâ bu ümmet hakkında şöyle buyurdu: كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Marufu emreder, münkerden nehyedersiniz.“ [Ali İmran 110] Hilafet yeniden geri gelecektir. İslam ve Müslümanlar izzet bulacak, küfür ve kâfirler zillete düşeceklerdir. Dünyanın her tarafına hayır yayılacaktır. Şüphesiz bu, Allah’a zor değildir.
Sonuç olarak biz, birilerinin bizi ütopik insanlar diye niteleyeceklerini biliyoruz. Birilerinin de dinleri onları aldattı diyeceklerinin farkındayız. Başka birilerinin ise bizlerin Amerika ve Batının kontrol ettiği dünya dışında başka bir dünyada yaşadığımızı söyleyecekler. Bir başkaları ise Hilafet vardı, sona erdi ve asla geri dönmeyecek diyerek sözlerini noktalayacaklar.
Ama aynı zamanda biz, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nınşöyle buyurduğunun da bilincindeyiz: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fâsıkların ta kendileridir.”[Nur 55] Ahmed ve Ebu Davud et-Tayâlisî, Huzeyfe ibn el-Yemân’dan rivayet ettiklerine göre, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: إِنَّكُمْ فِي النُّبُوَّةِ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَاضًّا، فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ جَبْرِيَّةً، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Nübüvvet içinizde, Allah’ın dilediği kadar devam eder, sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra Nübüvvet metodu üzere bir Hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah onu da dilediği zaman ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir meliklik olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder, sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat olur, o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra Nübüvvet metodu üzere bir Hilafet olur”
Kalbi ve aklı olan her kişi, basiret ve feraset sahibi biri, o kimselerin sözlerinin batıl ve çürük olduğunu bilir. O sözlerin akıllı kimselere göre hiç bir değeri yoktur. Allah Subhânehu ve Teâlâ ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’insözü haktır ve gerçekleşecektir. فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلَّا الضَّلَالُ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ “Haktan sonra sadece dalalet vardır. O halde, nasıl oluyor da döndürülüyorsunuz?” [Yunus 32]
Sonuç olarak biz durumu izliyoruz ve mümkün mertebe iki gurupla da irtibat içinde olacağız. Olur ki Allah bundan sonra bir durum ortaya çıkarıverir. إِنَّ اللَّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُونَ “Şüphesiz Allah, sakınanlar ve iyilik yapanlarla beraberdir.” [Nahl 128] وَنُرِيدُ أَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ “Biz ise, yeryüzünde mustazaflara lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları mirasçılar kılmak istiyorduk.” [Kasas 5] وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ “Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]
11 Muharrem 1435
14 Kasım 2013
Kaynak: Hizb-ut-tahrir.info