Deniz Özdemir Halkın 3 Mart 1924 Hilafet’in 90’cı yıkılış yıl dönemini dahi unutturup. Bu oyunun oyuncuları oynadıkları 17 Aralık ”her iki tarafın birbirlerini bitirme planı” sinemasında, iyi düşünmek isteyenler iҫin nasihat alınacak bir film oldu.
Türkiye gündemi 17 Aralık sonrası AKP ile cemaat arasında yaşanan kavgaya kilitlenmiş durumda.
Önceden kuzu sarma olan bu iki grup, şu günlerde iki azılı düşman oldular ve faturasını mazlum halka çektirdiler. Önceden Cemaat’ın güçlü medyasını kullanan AKP, işi bitmiş olmalı ki dershanelerin kapatılmak istenilmesinden dolayı aralarından husumet doğdu.
Cemaat’in önceden dinlediği telefon kayıtları AKP’nin hiç beklemediği bir sağ kureşe olarak gözüktü. Adaleti sağlamak isteyen AKP’nin bakanları, bakan çocukları, başbakan ve oğlunun telefon kayıtlarından yolsuzluk, rüşvet iddiaları ҫıktı. AKP bu iddiaları adam akıl bir gerekҫe getirememiştir, halkın aklını bulandırmıştır.
Varılan noktada ise AKP’nin kendi hataların faturasını da Cemaat’a yüklemek istemektedirler, on yıl boyunca yürüttükleri işlerde birbirlerine hakkı dahi tasfiye etmediler. Fethullah Gülen’in baş örtüsü farz değil “füruat” aҫıklamasına tepki gösteren Başbakan Erdoǧon hiçte gerҫekci deǧildir.
Başbakan Erdoǧan başörtü tepkisine haklı olsa da sadece başörtü farzını dile getirmektedir, öbür Allah’ın farzlarını dile getirmemektedir.
Başbakan Erdoǧan’ın da kendisi de zarar gördüğü ve eleştirdiği 28 Şubat darbesinde, Fethullah Gülen şöyle konuşuyor ekranda: “Erbakan bu işi (Başbakanlığı) beceremedi, eline, yüzüne bulaştırdı; emaneti hemen vermelidir, millet adına yapmalıdır bunu ve Askariye daha demokrattır diyor.
Hiç bir zaman Müslümanların yanında yer almayan Cemaat mavi Marmara gemisinde dokuz Türk vatandaşını şehid eden yahudi varlığı hakkında: Fethullah Gülen İsrail’in kanlı baskınını değerlendirirken, İHH’nın İsrail’den izin almamasını eleştirdi ve “İsrail’in onayı olmadan hareket etmek, otoriteye başkaldırıdır” dedi ve bununla safını belli etti.
Başbakan’ın şimdiki açıklamasında: biz Fethullah Güleni tanıyamadık açıklaması nasıl samimi ve gerçekçi olabilir ki, yıllarca omuz omuza çalıştığın ve başında olduğun bir devletin iҫinde böyle bir yapılamada nasıl olurda haberi olmaz? Telefon dinlemeleri dahil değil.
AKP hükümetin kendi bekasını ayakta tutmak iҫin çıkartmadık kanun bırakmazken, bir gün olsun Müslüman hakkında böyle telaşeye düştü mü?
AKP bütün mitinglerinde faturayı Cemaat’e kesmek ve kendi hatalarında temizlenmek, halkı taraf olması iҫin elinden geleni yapmaktadır.
Halkın bunlara tepki göstermemesi halinde kapıda darbe, darbelerin asker botları yerine, sivil, takım elbiseli, siyah ayakkabılı insanlar alacaktır. Askeri yapılanma olan Ergenekon’u bitiren Cemaat şimdi ise var gücüyle AKP’yi bitirmek istiyor.
Beşeri sistem içinde kimsenin güvende olmadığını, bu sistemi değiştirmek isteyenlerin, İslam’i esaslara bağlı olmadığı sürece, her zaman hedeften sapılacağını, gerçek değişimin İslam metodu üzerinden ile ve ancak fikirlerin değişmesiyle olacaktır.
Beşeri sistemin asıl suçlu olduğunu gördük, kişi ve partiler değişse dahi bu sistemin var olduğu sürece hedefe varılmayacağını gördük.
Beşeri sistemin asıl suçlu olduğunu gördük. Her ne kadar bu çatışmalar, kişi ve kurumlar değişse de bu sistem var olduğu sürece bunların değişmeyeceğini gördük.
Her şeyden önce bu sisteme bağlanmış tüm yapıların çürük olduğu zaman şartla değişebileceğini gördük.
Sistemin kaçınılmaz olan menfaat ilişkisi kontrol edilemeyecek bir hal alır. Sistemin kendisinden kaynaklanan sorunlar doğar ve buda insan aklı ile kontrol altına alınmaya çalışılır. Buda sorunlara menfaat gözüyle bakılmaya çalışılır. Her ne kadar toplum menfaatine zıt gelse bile kendi menfaatleri ön planda olur.
İlahi nizamı olamayan bir hayat sahası, bir savaş alanıdır, güçlü olmak isteyen iҫin gücünü ve mevkisini koruması iҫin, toplumun değer verdiği değerleri alt üst edebilir. Güçlü olmak iҫin birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortaya dökerek, bundan rant kazanarak, yapamayacak şeylerin sözünü verirler.
Bu her iki grubun İslam’dan taviz vererek ve kendi akli planlarını önde tutarak, böyle çıkar ilişkilerin doğmasına sebep olmuşlardır. Ҫarkın kapitalist ҫarkı olduğundan dolayı menfaat ilişkisi kaçınılmazdır.
Tarih 12 Eylül 2010. Türkiye sandık başında, yeni anayasasını oyluyor. Oylama bitiyor ve yeni anayasaya `evet` diyenler sandıktan oy çokluğuyla çıkıyor. Başbakan Erdoğan, ikinci balkon konuşması için mikrofonun başına geçiyor. Teşekkürlerini sunuyor, herkesi kucaklayacağını ifade ediyor. Sonra bir cümleyle, `Okyanus Ötesi`ne selam yolluyor.
Fethullah ise buna karşılık: İmkan olsa mezardakileri bile kaldırarak o referandumda ‘Evet’ oyu kullandırmak lazım diyor.
Hepimiz bu gerçek hikayede gereken dersi bir kez daha çıkardık.