Suriye’de 1950’li yıllardan bu yana mücadele eden ve bugüne kadar gelen bütün yöneticilerden zulüm görerek yüzlerce şehit veren Hizb-ut Tahrir hareketi Suriye halkına yönelik ikinci siyaset belgesini yayınladı. “Şam Tağutunun Yıkılarak Mümin Murabıt Şam Ehli İle Birlikte “Nübüvvet Metodu üzere Hilafetin” İslam Hükmünün ikame Edilmesi İçin Hizb-ut Tahrir ‘in İkinci Siyaset Belgesi” başlıklı bildiride Suriye’nin kurtuluşu için yol haritası çizildi.
1953 yılında Filistinli Alim Takıyuddin En-Nebhani tarafından kurulan Hizb-ut Tahrir (Kurtuluş Partisi) Suriye’de İslami bir devletin kurulabilmesi için bir yol haritası belirledi. Yeniden Nübüvvet üzere ikinci Raşidi Hilafet Devletinin kurulması için Suriye halkına yönelik ikinci siyaset belgesini yayınladı. Yayınlanan tamamını siz değerli okuyucularımızın istifade etmesi için yayınlıyoruz.
Şam Tağutunun Yıkılarak Mümin Murabıt Şam Ehli İle Birlikte “Nübüvvet Metodu üzere Hilafetin” İslam Hükmünün ikame Edilmesi İçin Hizb-ut Tahrir ‘in İkinci Siyaset Belgesi
Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki:
تكونُ النُّـبُوَّةُ فيكمْ ما شاءَ اللّهُ أنْ تكون،ثمّ يرْفعُها اللّهُ إذا شاءَ أنْ يرْفَعَها.ثـُـمّ تكونُ خِلافةً على مِنهاج النبوَّة، فتكونُ ما شاءَ اللّهُ أنْ تكون، ثـُمّ يرْفعُها إذا شاءَ أنْ يرفعَها. ثـُمّ تكونُ مُلْكاً عاضّاً، فتكونُ ما شاءَ الله أنْ تكونَ، ثـُمّ يرفعُها إذا شاءَ الله أنْ يرفعَها. ثـُـمّ تكونُ مُلْكاً جَبريَّةً، فتكونُ ما شاءَ الله أنْ تكونَ، ثـُـمّ يرفعُها إذا شاءَ أنْ يرفعَها. ثـُـمّ تكونُ خِـلافـةً على مِنهـاج النُّـبُوَّة، ثم سكت “Allah’ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacaktır. Sonra Allah kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidi] Hilâfet olacaktır. Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra Allah kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra ısırıcı meliklik olacaktır. Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra Allah kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra Allah kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra [yeniden] Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidi] Hilâfet olacaktır.” [Ahmet]
Allah’a hamd olsun. Allah’ın Rasûlü’ne, âline, ashabına ve ona dost olanlara salât ve salam olsun. Emma Ba’d:
Bu belge, karşı karşıya kaldıkları zulüm, öldürülme, baskı, kuşatma ve aç bırakma gibi sıkıntılara rağmen mübarek ayaklanmalarının başlamasından sonra geçen üç uzun yılın ardından Şam’da dimdik, kararlı bir şekilde duran halkımıza sunduğumuz siyaset belgesidir. Bu siyaset belgesinin onların kurtuluş yollarını aydınlatmasını ve gerçekleştirmek istedikleri hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmasını umarız. Mevla Azze ve Celle’den ümmetimizi yakın bir fetih ve zafer ile nimetlendirmesini dileriz. Elbette ki bu Allah için hiç de zor değildir.
- Giriş:
Kâfir Batı içerisinde bulunduğumuz bu ay gibi H. 1342 yılının Recep ayında, gücünün kaynağını ve izzetinin yuvasını oluşturan Hilafet Devletini yok etmekle İslam ümmetini sonsuza dek yok edeceğini zannetti. Müslümanların toprakları üzerinde kendisine uşak yönetimler ve nizamlar atadı. Buralarda küfür hükümleriyle hükmetti. Müslümanlar üzerinde en vahşi şiddet, baskı, zulüm ve yok etme faaliyetlerini yürüttü. Vekil, kendisine vekâlet verene karşı tüm samimiyetiyle rolünü yerine getirdi. Büyülenmiş olan memur, efendisinin çıkarlarını gerçekleştirdi. İşte bütün bunlara bakan Batı, İslam ümmetini yok ettiğini zannettiği bir anda enkazın altından ümmetin hareketlenmeye başladığını, yollarını kesen ve kanlarını emen hain yöneticilere karşı ayaklandığını ve kendilerinden yağmalanan hakları geri almak istediğini gördüğünde ise afalladı. İşte bu hak, İslam şeriatıyla hükmedilmesidir. Ki bu hak, bütün hakları geri kazandıracak olan bir haktır.
Ancak kâfir Batı, yaşanan olaylara karşı müteyakkız idi ve olayları doğru bir şekilde okudu. Zira o, Müslümanların topraklarında inşa etmiş olduğu tahtların yerle bir olmasından ve nüfuzunun ilelebet kaybolmasından korkuyordu. Olayların akış sürecinde egemenliğini devam ettirebilmek için siyasilerden, düşünürlerden, araştırma merkezlerinden ve medyadan meydana gelen tüm imkânlarını seferber etmedi. Ayaklanmanın yaşandığı her ülkede var olan uşağı bir başka uşakla değiştirdi ve insanlara şöyle dedi: “Ayaklanmanız işte başarı oldu. Yönetimi devirdiniz, artık evinize dönünüz ve yeni sistemin başarılarından, faaliyetlerinden faydalanınız.”
Batı, Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da ve Yemen’de bunu fiilen gerçekleştirdi. Değişim mezbahanelerindeki kurbanlara rağmen önceden olduğu gibi kendisine tabi uşaklar doğurması, çıkarlarını gözetmesi ve kendi kanunlarıyla yönetmesi için ayaklanmalar düşük yaptırıldı. Ve böylelikle bu ülkelerdeki nüfuzu olduğu gibi kaldı.
Ancak Batının ve uşaklarının beklemediği darbe işte buradan, Şam topraklarından geldi. Allah’ın topraklarındaki seçkinlerinden, kulların ve yaratıklarının en özlü olanlarından geldi. Deraa’da küçük sayıdaki çocukların elleriyle mübarek devrim harekete geçti. Yaratıkların en şerlilerinden kaybedilen saygınlıklarını, özgürlüklerini, kanlarını, mallarını namuslarını ve mukaddeslerini koruma hakkını geri almak için harekete geçtiler. Hangi halk olursa olsun hükmedildiği zaman yağmalanmış olan tüm haklarını yeniden kazandıracak şeriat olan Allah Subhânehu ve Teâlâ‘nın Şeriatıyla yönetilmelerini isteyen muhlis kimselerin mazlum kardeşlerine yardım edilmesi çağrısında bulunmalarının ardından bu kıyam Suriye’nin tamamını kapsayacak şekilde yayıldı. Allah’ın Şeriatının uygulanacağı nizamda haksız yere öldürülen kimse bulunmaz, gasp edilen ve zimmete geçirilen mal olmaz. Çiğnenen veya rezil rüsva edilen namus bulunmaz. Yalancı doğrulanmaz ve emin olan kimseye ihanet edilmez. Değersiz ve düşük seviyeli kimseler konuşturulmaz. Allah’a davet eden ve cihat eden kimseler hapishanelerin karanlıklarına veya zenginlerin ayakları altına atılmaz.
Ayaklanma kuruluklar içindeki yangın gibi yayıldı. Gösteriler şehirleri ve köyleri doldurdu. Karşı karşıya kaldıkları şiddete ve baskılara rağmen insanlar haklarını istemekte sebat ettiler. Baskı ve şiddet ancak onların yakıtları ve alevi oldu. Tüm bunlar onların dayanıklılıklarından ve köklü bir duruş sergilemekten başka bir şeylerini artırmadı. Zulüm ve suç sisteminin yalnız bırakılmış ayaklanmacılara karşı uygulamış olduğu katliamlar karşısında dünya kör oldu. Öyle ki işler ihmal derecesinin çok çok ötesine geçti. Ayaklanmacılar namuslarını, kanlarını, ırzlarını ve mallarını savunmak için silah taşımak zorunda kaldılar. Çok daha farklı sorunlara ilave olarak cihat eden Ketibeler ve livalar oluşturdular ve yönetimi düşürmekle tehdit ettiler. Bunun üzerine Amerika tehlike ile karşı karşıya olan rejime yardım eden el olarak hemen hızlı bir şekilde koşuşturmaya başladı. Birleşmiş Milletler aracılığıyla zalim rejime süre üstüne süre verildi ve heyetler üstüne heyetler gönderildi. Neredeyse direnişi yok edecekti. Rejim ise birbirini takip eden katliamlarla Müslümanların kanları üzerindeki soluyuşlarını daha da artırdı. Kimyasal silah kullandı, füzeler ve varil bombalarıyla çok şiddetli bombardımanlar, yıkımlar yaptı. Ancak bunların tümü mücahit direnişçilerin kararlılıklarını gevşetmedi. Tam tersine ayaklanmalarının, devrimlerinin başarıya ulaşması hususundaki ısrarlarını artırdı.
- Suriye hakkında devletlerarası çatışma:
H. 1342 – M. 1924 yılında Hilafetin yıkılmasından bu yana Şam toprakları üzerindeki devletlerarası çatışma devam etmektedir. Bu çatışma geçtiğimiz asrın ortalarına kadar eski sömürgeci Fransa ile İngiltere’nin oluşturduğu iki kutup arasında idi. Daha sonra Fransa, Suriye sahnesinden silindi ve bölgeden uzaklaştırıldı. Ardından çatışma geçtiğimiz asrın yetmişli yıllarına kadar İngiltere ile yeni sömürgeci Amerika arasında devam etti. Zira yetmişli yıllarda Amerika, uşağı Hafız Esed’i ardından da veledi Beşşar’ı uşak olarak atamaya muvaffak oldu. Böylelikle Suriye’de Amerika için fiili bir nüfuz meydana gelmiş oldu ve Suriye’nin yöneticisi Amerika’nın çıkarlarına hizmet eder hale geldi. Yahudi devletinin güvenliğini sağladı. Öyle ki Hafız ve Beşşar döneminde işgal edilen Golan tepeleri Yahudiler için Tel Aviv’den daha güvenli hale geldi. Amerika şu anda Suriye’deki durumda, Şam halkı üzerindeki zulüm ve baskı ortamında ortaya çıkan hareketlilik çerçevesinde İngiltere’nin Suriye’deki nüfuzunu tümüyle yok etmeyi başardı. Dolayısıyla Amerika devletlerarası siyasette esasi oyuncudur ve onunla beraber yürüyen diğer devletler ise onunla uyum halindedirler. İngiltere ise Suriye’de herhangi bir nüfuzunun bulunmadığını idrak etmektedir. Ancak kendi uşakları özellikle de Katar aracılığıyla yaşanan olayları değerlendirmektedir. İngiltere’nin beklediği en fazla şey Amerika tarafından elde edilecek başarıya bir şeyler empoze ederek kendisine bir rol sağlamaktır. Yani İngiltere, olaylar şeklinde kalması ve Amerika’dan bir şeyler alabilmek için İngiliz uşakları ve adamları aracılığıyla Amerika’yı sıkıştırmaya çalışmaktadır. Ancak bu, geçmişte olduğu gibi bir çatışma değildir. Yani istediğini vermediği takdirde çok az miktarda olsa dahi kendisine ait uşaklar tarafından sıkıştırılabileceğini Amerika’ya hissettirmektedir. Hatta uşakları tarafından yapılan bu sıkıştırma bir miktar hafifledi. İngiltere’nin en bariz uşağı olan Katar’ın faaliyetleri Amerika’nın etkisi ile görüldüğü kadarıyla aylar öncesindeki kadar güçlü değildir.
Rusya ise Suriye’de kendisine ait bir şey bulunmadığının farkındadır. Tam tersine Rusya, Amerika’nın razı olduğu ve istediği bir istikamette yürümektedir. Amerika’nın istediği çözümü Rusya kesinlikle durdurmayacaktır. Hatta Amerika, askeri müdahale yönünde bir karar aldığında Rusya kesinlikle Amerika karşısında durmayacaktır.
İşte bugün Suriye’de fiili olarak cereyan eden olaylara bakıldığında çatışmanın bir tarafta Amerika, müttefikleri, tabileri ve uşakları diğer tarafta ise Şam halkından muhlis olan kimseler arasında yaşandığı görülmektedir. Başını Amerika’nın çektiği Batının ortaya koyduğu tüm çabalara ve bir bütün olarak Batının uşaklarının harcadıkları gayretlere ve üzerinden üç yıldan daha uzun bir süre geçmesine rağmen hedeflerini gerçekleştiremedi. Var olan uşağı, Suriye’de istikrarlı bir şekilde nüfuzlarını sağlayacak bir başka uşak ile değiştirmeyi başaramadı. Bilakis özel olarak Amerika, müttefikleri ve uşakları genel anlamda ise tümüyle Batı dünyası Şam halkının Hilafeti destekleyen, ona çağıran haykırışlardan ve Şam topraklarında yayılan Hilafet bayrağının yükselmesinden dolayı gece gündüz şiddetli bir korku yaşamaktadır. Bu nedenledir ki tüm kalbimizle şu sözü söylemek mümkündür:
“Suriye’de galip olan çatışma siyasi Hadârat çatışmasıdır ve iki taraf arasında yaşanmaktadır: Amerikan tarafını oluşturan Avrupa, Rusya, uşaklar ve tabiler ile Şam halkı nezdinde odaklaşmış olan ümmet tarafı. Birinci taraf; Amerika’yı ve Batıyı tesbih ve şükürle yâd edecek olan geçmişte olduğu gibi laik bir sistem kurmak suretiyle Şam topraklarında Hilafetin kurulmasının engellemek için çalışmaktadır. İkinci taraf ise Şam topraklarında, İslam darının can yurdunda Hilafeti kurmak sonra da bunu diğer İslam topraklarına kadar götürüp Aziz ve Kaviyy olan Allah Subhânehu ve Teâlâ‘nın tesbih ve tahmid edileceği İslam’ın hâkimiyeti için çalışmaktadır.
Birinci taraf Şam topraklarında kötülük istemektedir. İnsanları köleleştirmek ve servetlerini yağmalamak istemektedir. Diğer taraf ise Şam topraklarında hayrı istemektedir. Amerika liderliğindeki Batının elini Şam topraklarından söküp atmayı ve kendileri için bir yer kalacak olursa kötüleri kendi yuvalarına göndermeyi istemektedir.
Çatışmanın aslı, esası işte budur ve akıbet muttakilerindir.
وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَاَهُ بَعْدَ حينٍ “Onun haberlerinin doğruluğunu bir süre sonra mutlaka öğreneceksiniz.” [Sad 88] Âlemlerin Rabbi Allah’ın izniyle.
- Hileler ve tuzaklar:
Yeni bir laik sistem kurmak suretiyle bu korkunç neticeye ulaşabilmek için Batının oyunlar ve tuzaklar kurduğunu ve birçok çalışma yaptığını görüyoruz. Devrime ve devrimcilere karış çok sayıda sıkıntı ve krizler oluşturmaktadır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللَّهُ وَاللَّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ “Onlar bu hileyi kurarlarken Allah, hilelerini başlarına yıkıveriyordu [hilelerinden seni kurtarmış bulunuyordu]. Allah, hilekârlara ceza verenlerin en hayırlısıdır.” [Enfal 30]
Onların tuzakları ve oyunlarından bir kısmını burada zikrediyoruz:
1- Direnişçileri temsil etmeyen, onların çıkarlarını konuşmayan, onların istek ve arzularını ifade etmeyen tam tersine direnişçiler adına tavizler veren ve son derece düşük bir bedel karşılığında onların meselelerini satan siyasi temsilciler meydana getirmek. Görüşlerimiz çerçevesinde bunu açıkça görmekteyiz. Zira İslam devrim bir tarafa yöneldi. “Hilafet” kelimesi herkesin dilinde dolaşmaya başladı. Oysa bu arada devrimi resmi olarak temsil ettiğini iddia eden muhalefet koalisyonu üyelerinin bu hususta kıllarını dahi kıpırdatmadıkları ve hedeflerinin laik devlet veya demokratik sivil devlet olduğunu açıkladıklarını görmekteyiz. İşte bu, Müslümanların kanlarına ve muhlislerin fedakârlıklarına karşılık ihanet üstüne ihanettir.
2- Laik koalisyon, İslam’dan sayılan birtakım hareketler ve bir takım şahsiyetlerle süslenmektedir. Bunun görünümü laikliğe daha yakındır. Böylelikle onlar var olan rejimi bir takım şahsiyetler ve hareketlerle birlikte gelecek bir başka küfür nizamı ile değiştirmeyi ummaktadırlar. Oysa bu, bu [İslami] hareketlerin ve şahısların işledikleri suç üstüne bir suçtur. Şer’i olmayan birtakım siyasi oluşumlara ve gruplara meşruiyet kazandırma girişimleridir. Bunun akabinde ise dünyada ve ahirette ancak hüsran ve hayal kırıklığı vardır. Bu [İslami] hareketler lisanı halleriyle şöyle demektedirler: “Yamadık dünyamızı parçalayarak dinimizden. Sonunda din de gitti dünya da gitti elimizden.”
3- Demokrasi ve sivil devlet düşüncesinin desteklenmesi, İslam Hilafeti düşüncesi ile savaşılması ve karalanması hususunda etkin kanallar tarafından yoğun bir medya faaliyeti yürütmek. Bununla iğrenç projelerini kucaklayacak halk desteğini sağlamak üzere insanların genelini hedeflediler. Kâfir laik yönetim nizamının kabul edilmesine bir bahane oluşturması için şeriatın aşamalı olarak tatbik edilmesi düşüncesini büyük ölçüde pazarlamaktır. Batı bize izin vermediği -kesinlikle vermeyecektir- takdirde Hilafeti ikame etmeye güç yetiremeyiz şeklinde bin bir dereden su getiren yalan gerekçeler uydurmaktadırlar. İslam’dan uzak olduğu için şu anda ümmet, İslam şeriatının tatbik edilmesine hazır değildir ve onların iddialarına göre direnişçilerin büyük bir bölümü hırsızdır. Durum böyle iken onlarla nasıl Raşidi Hilafeti kurabiliriz? İşte bu sözleriyle Allah Subhânehu ve Teâlâ‘nın şu sözünü tasdik etmektedirler:
فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشَى أَنْ تُصِيبَنَا دَائِرَةٌ فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ فَيُصْبِحُوا عَلَى مَا أَسَرُّوا فِي أَنْفُسِهِمْ نَادِمِينَ “Onun için kalplerinde nifak hastalığı olanları görürsün ki, kâfirlerle dostluk yapmak hususunda yarışırlar. Korkarız bir zaman inkılâbı ile İslâm mağlûp olur, derler. Fakat yakındır ki, Allah, Müslümanlara zaferi veya kendi katından bir emri [münafıkların açığa vurulması emrini] getirir de nefislerinde gizlediklerine pişman olurlar.“[Maide: 52]
4- Devrimcileri temsil eden askeri heyetler ve konseyler meydana getirmek. Bunun sonuncusu geçici hükümetin Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı olarak isimlendirilen husustur. Bu heyetlerin işi direnişçilerin askeri çalışmalarını gözetlemek, çevrelemek ve yönlendirmektir. Zehirlenmiş desteğiyle satın alınması, savaşan Ketibe ve liva komutanlarından ve ordudan ayrılan subaylardan satılmayı kabul edenlerin satın alınarak dizginlerin ele geçirilmesi tamamlandı. Bu yolla gelecekte oluşturulacak olan hükümeti muhlis olanlardan koruyacak olan laik rejimin ordu çekirdeğini gerçekleştirmeyi düşündüler. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يُنْفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ فَسَيُنْفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَ وَالَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَ “Allah yolundan alıkoymak için mallarını harcayan kâfirler, yakında yine onu harcayacaklardır. Sonra da [gayelerine erişemeyeceklerinden] bu, onlara pişmanlık ve yürek acısı olacak, sonunda mağlûp olacaklardır. Küfürlerinde sebat edenler, toplanıp cehenneme götürüleceklerdir.” [Enfal: 36]
5- Siyasi para yoluyla direniş liderlerinden doğrudan Batılı devletlere bağlanmaları mümkün olanları bağlama girişiminde bulunmak ve bu liderleri doğrudan bu devletlerin çıkarları için çalışan araçlara dönüştürmek. Devrimin ve devrimcilerin çıkarına yarayacak herhangi bir askeri operasyonu gerçekleştirmelerini engellemek. Tam tersine yapmacık varlıklarını ve hâkimiyetleri altında tuttukları bölgelerini korumalarını çalışmaya onları sürüklemek ve böylelikle onları rejime en yakın savaş komutanları haline getirmek.
6- Örneğin ortak bir düşmanın def edilmesi, devrimcilerin gerçek hedeflerine ulaşmalarına hizmet etmeyen yakın hedefler gibi acil çıkarları gerçekleştirebilmek için askeri gruplar meydana getirme girişimi. Zaman zaman da doğrudan doğruya demokratik sivil devlet projesine hizmet eder. Bu grupların dışarından desteklenen bir iple boyunlarından bağlanmaları ve bunun da bağımsızlık kararından onları yoksun bırakmasıdır.
7- Ketibelerin ve livaların büyük bir kısmını, başkenti ele geçirme, rejime öldürücü darbe vurmak suretiyle düşürmek ve süregelen savaşı sona erdirmeyi düşünmek yerine çevre meydanlarda yormak.
8- Siyasi ve medyatik kışkırtma yapmak ve dünya hakkında yarışmak. Bunların tümü kuvvetler arasında büyük bir boşluk ortaya çıkardı ve devrimi daha büyük bir trajediye götürdü. Bu trajedi; cepheleri zayıflattı, canların kaybedilmesiyle kendisini gösteren devrimciler arasında savaş meydana getirdi, muhlisleri bitirip tüketti ve rejimi rahat nefes alır bir hale getirdi. İslam’ın ve Müslümanların maslahatına olmayan, tam tersine zalim rejimin ve arkasında yer alan kâfir Batının işine yarayan bir iç savaş nedeniyle yüzlerce canın kaybedilmesine güldüler ve sevindiler.
9- İctimaî düzlemde ise kurtarılmış bölgelerdeki yerel konseylerin -devrimci ve hizmet-yardım ve destek oltaları kullanılarak koalisyonlarla irtibatlandırılması çabaları tamamlandı. Demokratik sivil devlet projesinin desteklenmesi için siyasi olarak kullanıldı. Ancak burada Batı devletlerine tabi olan yardım kuruluşları tarafından insani yardımların dağıtımında kötü idareye, insanlarda intikam duygularını harekete geçirecek şekildeki kışkırtıcı idareye işaret edilmesi gerekir.
- Problemler ve Krizler:
Devrim vakıası üzerinde Batının gerçekleştirdiği bu fillerin yansımalarına gelince: Yeryüzünde neticeleri görülen birtakım krizler ve sorunlardan bazıları şunlardır:
1- Karşılıklı öldürmelerin başlatılması için muharip grupların önemli bir bölümünün [mali ve askeri] konularda dış desteği kabul etmeleri. Açılan hiçbir cephe yoktur ki buralara kurmay başkanları veya finansman sağlayan yerlerden silah ve para akışı sağlanmış olmasın. Bu durum grupların kararlarını bu tarafların ellerinde rehin bırakmakta ve finansman sağlayan taraflara açılan cephelerin yeri ve zamanı hususunda onlara kapı aralamaktadır.
2- Grupların bir diğer kısmı ise kurtarılmış bölgelerin idaresi ile meşgul oldular, güçlerinin üstünde bir yükü taşıdılar ve azgınlaştılar. Karargâhlarını yerleşim bölgelerine taşımak zorunda kalmaları rejimin intikamını bu bölgelerde yaşayan insanlardan almasına neden oldu. Ve bu nedenle de azımsanmayacak ölçüde halk desteğini kaybettiler.
3- Savaş süresinin uzaması birtakım faktörleri de beraberinde getirdi. Nefislere ümitsizlik sızdı. Çatışmanın başlamasında bir kısmı dışarının kararlarına dayandı. Bir başka kısmı ise kurtarılmış bölgelerin güvenliği ve hizmeti ile meşgul oldu. Suçluların gözlerine uyku girmesine engel olmak için cephelerde bulunmaları gerekirken karargâhta bulunan mücahitlerden ve murabıtlardan bir kısmının azimlerini gevşetti.
4- Savaşçı gruplardan bazılarının rejimi düşürmek ve savaşmak hedefinden saparak hedeflerini birinci derecede maddi kazançlar elde etmeyi gözeten operasyonlara yöneltmeleri. Bu durum yakacak ve gıda maddelerinin bir bölgeden bir diğerine nakledilmesinin rüşvete konu olması gibi hususları yaygınlaştırdı ve insanlardan bazılarının direnişçilerinin tümünü bu türden hususlarla itham etmelerine neden oldu.
5- Son derece kötü durumlara, silahsız kimselerin üzerine yağdırılan ölüm bombalarının ve füzelerin her tarafı harap etmesine ilave olarak mücahitler arasında yaşanan savaş birtakım insanları bu kötü durumdan kurtulmak için her hangi bir çözümü kabul etmeyi düşünmeye sevk etti.
6- Büyük çaplı medya baskısı, laiklerden, [ılımlı İslamcılar]’dan dan, yağcılık yapan birtakım direnişçilerden ve bazı âlimlerden meydana gelen muhaliflerin açıklamaları birtakım insanları Batı olmadan istenen herhangi bir değişimin olmayacağı düşüncesini doğrular hale getirdi. Dolayısıyla Batının kucağına atılmakta ve ondan yardım istemekte bir engel yoktur diye düşündüler. Buna bağlı olarak da modern çağda çektiğimiz sıkıntıların ve işkencelerin kaynağının Batı olduğunu unuttular. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu: وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ “Bir de zalimlere [sevgi beslemek, yağcılık yapmak veya yaptıkları işlere rıza göstermek suretiyle] meyletmeyin; sonra size ateş dokunur [Cehennemlik olursunuz]. Allah’tan başka yardımcılarınız da yoktur; sonra azabından kurtarılamazsınız.” [Hûd: 113]
7- Birçok grup ve kurumların İslam ve tatbikatı hakkında kötü bir anlayışa sahip olmaları, birçok hatanın İslam’ın ismi ile anılması, açık ve net olarak işaretleri ortaya konulan mütekâmil İslami bir projenin sunulmaması. Laikler ve medya İslam’ın yönetime gelmesinden insanların nefret etmeleri için bu hususları kullandılar ve bu tuzak bazı insanlar üzerinde etkili oldu.
8- Yukarıda anlatılan sorunların ve engellerin devrim vakıasında var olması ve yaşam koşullarının kötülüğü kalplerinde hastalık bulunan, zalim sistemi destekleme ruhunu halen daha kaybetmemiş olan kimselerin başlarını kaldırır, devrime kalkışan insanları kınar hale getirdi. İnsanlara rejim zamanındaki ekmek ve tüp gaz fiyatlarını hatırlattılar. Bu türden hususlar da ortaya konulacak herhangi bir çözümü kabul etmeleri için insanlar üzerinde ilave bir baskı oluşturdu.
- Hatırlatma:
Bu makamda bizim bu mübarek direnişi uygulayan Şam halkımızın bu işe; ancak son noktaya kadar ulaşmak, meyvelerini toplamak ve hayırlarıyla nimetlenmek için kalkıştıklarını hatırlatmada bulunmamız gerekmektedir. Onlar bineklerini yaktılar ve seçeneklerini tükettiler. Önlerinde düşman arkalarında ise deniz kaldı. İstenen zaferi elde edebilmek için süratli bir şekilde yürümekten hareket etmekten başka yol kalmadı onlar için. Ulaşılmak istenen noktaya varmadan önce ise bir sopa atımlık yer kaldı. Aksi durum ise hüsrandır ve pişmanlıktır.
وَلَا تَكُونُوا كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ أَنْكَاثًا “O ipliğini sağlamca eğirdikten sonra bozan kadın gibi olmayın.” [Nahl: 92]
Değerli âlimleri, vaazları ve hatipleri, fıkıh ve şer’i ilimleri taşıyanları bu alandaki görevlerini hakkıyla yerine getirmeleri hususunda uyarıyoruz. Mücahitlerin kollarını kuvvetlendiren kimselerden olsunlar. Muhlislerin fedakârlıklarını takdir etsinler ve savaşçıların iştahlarını artırsınlar, onları dosdoğru yola doğru yönlendirsinler. Şehitlerin kanlarının boşa gitmemesi ve korunmasına doğru yönlendirsinler. Şam halkına ve arkasında bulunan İslam ümmetine izzetini ve saygınlığını tekrar kazandırmaya yönlendirsinler. Allah’tan başka hiçbir kimsenin kınamasından korkmaksızın hakkı söyleyen kimseler olsunlar. Kimi zaman maslahat gerekçesiyle ve kimi zaman da güç yetirememe gerekçesiyle yöneticilerin borazanları olmayı, Allah’ın haramlarını helal, helallerini ise haram kılmayı onlara yakıştırmıyoruz. Kötülüğü her yanı kuşatmış olan bir gün hakkında onları uyarıyoruz.
إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ الْكِتَابِ وَيَشْتَرُونَ بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا أُولَئِكَ مَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ إِلَّا النَّارَ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ “Allah’ın indirdiği kitap [Tevrat] dan Hazreti Peygamberin vasfını gizleyip de bununla biraz para alanlar var ya, kıyamet gününde, yedikleri rüşvet, onların karınlarında ancak ateş olur. Kıyamet günü Allah onlarla ne konuşur, ne de onları temize çıkarır. Onlara yalnız acıklı bir azap vardır.” [Bakara: 174]
- Gerçeği göstermek:
Yukarıda geçen sözü Şam ayaklanmasının karşılaştığı tuzaklar, hileler ve bundan kaynaklanan sorunlar ve krizler cümlesinden olmak üzere ortaya koyduk. Şimdi ise Allah’ın yardımı ile şunları diyoruz:
Bu hileler ve tuzaklar hissedilebilen şeyler olup bu sorunları bilmek de çözüm için bir başlangıç oluşturmaktadır. Herhangi bir hususta çözümün ortaya konulabilmesi için yapılması gereken ilk iş hastalığa doğru teşhis koymak ve sebeplerini bilmektir. Hizb-ut Tahrir olarak bizler yaraya parmağımıza bastıktan ve hastalığı teşhis ettikten sonra etkili çözüm olarak düşündüklerimizi Şam halkımıza sunuyoruz. Sihri, sihirbazın başına geçirmek ve girişim mevkiinde izzeti ve saygınlığı devrimcilere geri kazandırmak Hizb-ut Tahrir‘in işindendir. Böylelikle sebatla hedeflerine doğru ilerlesinler, Allah Subhânehu ve Teâlâ‘nın rızasına nail olsunlar.
Zira fikir amelden önce gelir. Bizim kapsamlı çözüm olarak düşündüğümüz hususlar şunlardır:
Birincisi: İslam akidemizin omurgasında gizli bulunan İslami sabitlerden bir kısmı üzerinde odaklaşmak ve imanı tazelemek, İslam’da odaklaşmak ve gereğince de vakıada çalışmaktır.
İkincisi: Bizi doğrudan istenen hedefe ulaştıracak olan pratik adımlardan bir kısmını Allah’ın izni ile yerine getirmek.
- Sabitler Ve Dayanaklar:
Hakkında imanı tazelememiz gereken sabitler ve dayanaklar bizim üzerinde odaklaştığımız, amellerimizi ve tasarruflarımızı ona göre yürüttüğümüz hususlar olup şunlardır:
1- Biz, Allah’ın İslam ile canlandırdığı, ölü milletlere hayat Risâlet’ini taşımakla onurlandırdığı bir ümmetiz. Bizler insanlar için çıkartılmış en hayırlı bir ümmetiz. Ancak küfür bize galebe çaldığında bizler tökezledik ve doğru yolu kaybettik. Fakat ona kavuşuncaya kadar bir an bile olsa kesinlikle durmayacağız. Onunla her bir yanımızda İslam nuru pırıl pırıl parlıyor. Kaybolmuş olan beşeriyeti yok olma hastalığının pençesinden kurtarma sürecini tamamlamakta hırslı ve arzuluyuz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ “Muhakkak ki o Kur’an, hem senin için, hem kavmin için bir şereftir. İleride de [kıyamet günü, onun hakkını yerine getirip getirmemekten] sorumlu olacaksınız” [Zuhruf: 44]
2- Müslümanların hayatında Hanif Şeriatımızın nasslarında; Kitap’ta ve Sünnette gizlenmiş ve çözümü olmayan hiçbir mesele yoktur. Hak dinimiz devletlerarası kanunu kabul etmememizi bize emretmektedir. Zira o, Batıl bir şeriattır. Devletlerarası kanun hükümlerine başvurmamak gerekir. Çünkü o, küfür kanunudur. Haklarımızı elde edebilmek için Birleşmiş Milletlere de sığınamayız. Zira Birleşmiş Milletler ancak bu hakları gasp etmek için vardır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ “Hüküm ancak Allah’ındır ve o, yalnız kendisine ibadet etmenizi emretmiştir. İşte doğru ve gerçek din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf: 40]
3- Mazlumun üzerindeki zulmün kaldırılması ancak Allah’ın şeriatının hakemliğine başvurmakla ve hayatın her bir alanında şeriatın tatbik edildiği İslami adalet sisteminin ikame edilmesiyle gerçekleşir. Bu nizamın dışındaki her bir nizam zalim bir rejimdir ve adaleti gerçekleştirmez. İnsanlardan her kim demokratik sivil devletin kurulmasıyla üzerlerindeki zulmün kalkacağı kuruntusuna sahipse o kimse Allah’ın dinine karşı duran yalancı ve aldatıcı kimsedir. Dolayısıyla ondan tam anlamıyla sakınmak gerekir.
4- Önerilen hiçbir siyasi proje darmadağınık bir haldeki Suriye devrimini kesinlikle bir araya getiremez, kuvvetlerini birleştiremez. Bunların tümü abes üstüne abes işlerdir. Her bir Müslümanın kalbini heyecanlandıran, ayaklanan herkesi avazı çıktığı kadar bağırtan, her bir mücahidin gözünü güldüren Hilafet projesi dışında hiçbir proje hilebazların güçlerini darmadağın edemez. Zira Hilafet İmam Ahmed’in rivayet ettiği
ثـُـمّ تكونُ خِـلافـةً على مِنهـاج النُّـبُوَّة “Sonra [yeniden] Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidi] Hilâfet olacaktır. Sonra sustu.” hadisiyle Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem‘in müjdesidir.
5- Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem‘in Medine-i Münevvere’de kurmuş olduğu ilk İslam Devleti’nde bu projeye ait açık ve net şer’i metot vardır. Bu metot, Raşidi Hilafetin kurulması için halkın tam anlamıyla hilafeti kucaklamasıdır. Mus’ab RadiyAllahu Anh‘ın Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem‘e yazmış olduğu mektupta kullandığı şu ifadeler de buna uymaktadır: “Medine’de içinde İslam’ın zikredilmediği hiçbir ev kalmadı.” Tıpkı Medine’de olduğu gibi şimdi de Suriye’de Hilafetin zikredilmediği hiçbir ev kalmadı. Dolayısıyla Mekke’de Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte olan muhacirlerin halinde olduğu gibi Allah’ın indirdikleri ile hükmedilmesini kendileri için tek dert edinen mümin davet ehlinden siyasi liderliğin varlığı üzerine kurulur. Yine Medine-i Münevvere’de Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e nusret veren ehli kuvvetten olan Allah’ın mümin Ensar’ından meydana gelen askeri liderlik varlığı ile gerçekleşir. İşte bu ikisi ile birlikte mücrim Suriye rejimi düşer ve Allah’ın indirdikleri ile hükmedecek Raşidi Hilafet Devleti kurulur.
6- Dünyada Hilafet Devleti eşsiz bir nizam üzere kurulur. Bu devletin direği egemenliğin halka değil şeriata ait olması, sultanın ise ümmete ait olmasıdır. Hilafet Devletinde yönetim organları; Müslümanlar için bir halifenin nasp edilmesi, Tefviz ve Tenfîz muavini, Valiler, Cihat Emiri, iç ve dış güvenlik daireleri, hariciye dairesi, sanayi dairesi, beytül mal dairesi, medya dairesi, yargı, idari müdürlük ve ümmet meclisi esası üzerine kurulur. Bunların tümü için Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem‘in fiilinin delalet ettiği işaretler vardır. Bir bütün olarak bu organlarla AllahSubhânehu ve Teâlâ‘nın yeryüzünde Hilafet Devleti’ne bırakmış olduğu hilafet görevi gerçekleşmiş olur.
7- Gayri Müslimler veya günümüzdeki isimlendirme ile azınlıklar meselesine gelince: Bilsinler ki şu anda dünyada yaşamış oldukları hiçbir nizam, rejim, İslam nizamının onlara vermiş olduğu haklar kadar hak vermemiştir. O, Allah katından gelmiştir. Allah Subhânehu ve Teâlâ onları Allah ve Rasûlü’nün zimmetine almış ve bu nedenle de onları zimmet ehli yani hakları koruma altına alınan sözleşme ehli kimseler olarak isimlendirmiştir. İslam nizamı dışındaki diğer sistemler ise aciz ve sınırlı beşer aklının ürünü olan küfür nizamlarıdır ve onlara huzursuzluktan, sıkıntıdan ve perişanlıktan başka bir şeyi kesinlikle sağlamamışlardır.
8- Kuvvet Allah’a aittir. İzzet Allah’a aittir. Zafer Allah’ın elindedir ve onu dilediğine verir. Dolayısıyla kuvvet, izzet ve zafer isteyen kimsenin bunu sahibinden istemesi gerekir. Bunun sahibi ise Allah’tır. Ne doğuda ne de Batıda Allah’tan başka hiçbir kimse buna sahip değildir. Allah’ın dilediği şey olur, dilemediği ise olmaz. Allah bize yardım etmeyi ve bizim ellerimizle Hilafetin ikame edilmesini dilediği zaman ne doğuda ne de Batıda beşerden hiçbir kimse kesinlikle bunu engelleyemez. Şöyle diyorlar: Batı Hilafeti kurmamıza izin vermediği zaman kesinlikle bunu kuramayız. Bunu söyleyenler hemen inançlarına dönsünler ve imanlarını tazelesinler. Allah Subhânehu ve Teâlâşöyle buyurmaktadır:
فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشَى أَن تُصِيبَنَا دَآئِرَةٌ فَعَسَى اللّهُ أَن يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِّنْ عِندِهِ فَيُصْبِحُواْ عَلَى مَا أَسَرُّواْ فِي أَنْفُسِهِمْ نَادِمِينَ “Onun için kalplerinde nifak hastalığı olanları görürsün ki, kâfirlerle dostluk yapmak hususunda yarışırlar. Korkarız bir zaman inkılâbı ile İslâm mağlûp olur, derler. Fakat yakındır ki, Allah, Müslümanlara zaferi veya kendi katından bir emri [münafıkların açığa vurulması emrini] getirir de nefislerinde gizlediklerine pişman olurlar.”[Maide: 52] Yine şöyle buyurmaktadır:
مَن كَانَ يَظُنُّ أَن لَّن يَنصُرَهُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاء ثُمَّ لِيَقْطَعْ فَلْيَنظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ “Kim ki; Allah Peygambere dünyada ve ahirette asla yardım etmez zannediyorsa, hemen yukarıya [evinin tavanına] bir ip uzatsın, sonra intihar etsin [boğulsun] da baksın, yaptığı bu iş, kendini öfkelendirmekte olan Allah’ın [Peygamberine] yardımını giderecek mi?” [Hac: 15]
9- Kâfir Batı bizim düşmanımızdır, dinimizin düşmanıdır, devletimizi yıkmıştır ve sıkıntılarımızın kaynağıdır. Servetlerimizi yağmalayan ve bizim cildimizden olan adamlarını başımıza bekçi olarak koyandır. Ki onlar sırtlarımıza vurmakta, çocuklarımızı öldürmekte ve değerlerimizi çiğnemektedirler. Durum bu iken onlara sığındığımızda bizi adamlarına tercih ederler mi? Hal bu iken Amerika’yı, İngiltere’yi ve Fransa’yı kastederek“Suriye’nin dostları” sözlerini doğrulamamızı, inanmamızı isteyenden daha büyük yalancı kimdir? AllahSubhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ”Bir de zalimlere [sevgi beslemek, yağcılık yapmak veya yaptıkları işlere rıza göstermek suretiyle] meyletmeyin; sonra size ateş dokunur [Cehennemlik olursunuz]. Allah’tan başka yardımcılarınız da yoktur; sonra azabından kurtarılamazsınız.” [Hûd: 112] Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur:
لا تستضيئوا بنار المشركين “Müşriklerin ateşi ile aydınlanmayınız” [Ahmet, Nesâi, Buhari, İbn Cerir]
10- Allah’ın yardımını elde edebilmek O’nun koymuş olduğu şartı tahakkuk ettirmeyi gerektirir. O’nun tek şartı Allah’a yardım etmemizdir. O’na itaat edip isyan etmememizdir. Helalini helal, haramını da haram kabul etmemiz, Hanif Şeriatının ikame edilmesi için şer’i yolla çalışmamızdır. Müslümanlar olarak bizim zaferimiz düşmanlarımıza karşı sayı ve hazırlık olarak çokluğumuzla gelmez. Bilakis iman gücümüz ve Allah’a tevekkül etmemizle gelir. Maddi olarak veya askeri olarak ne kadar zayıf olursak olalım bu durum bizim taviz vermemiz ve teslim olmamız için bir bahane olamaz. Yüzlerini Batıya çevirerek O’nun yardımını kazanmayı umanlar ve rızasını isteyenlerin dünyada ve ahirette Allah Subhânehu ve Teâlâ ancak zilletini ve hüsranlarını artıracaktır.
11- Hilafetin bizim projemiz olması meydanda yalnız olmadığımız anlamına gelir. Zira Hilafet bir bütün olarak ümmetin projesidir. Mübarek topraklarımızda kurduğumuz zaman desteklerimiz artacak, muhlis ve mazlum, Hilafetin ilan edildiği haberinin özlemini çeken dünyada bir milyar üç yüz milyondan daha fazla sayıdaki Müslüman halifeye biat edecektir. Onların kalpleri zaferi ve izzeti zulüm, baskı, şiddet ve kölelikle geçen yüz yılın ardından ayakların sapasağlam yere bastığı günlerin özlemini çekmektedir. Bu büyük haberi duymalarının ardından küfrün kuyrukları, rejimin polisleri onların önünde yerle bir olacaklardır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ*بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir” [Rum 5-4]
Bugün yeryüzünde hâkim olan tüm rejimlere bakan kimse bunların Şam devrimine, izzet ve saygınlık devrimine, Allah’ın izni ile İslami Hilafet devrimine korku ile baktıklarını görür. Zira herkes Hilafetin kurulmasının dünyanın haritasını değiştireceğini bilmektedir. Bununla, rejimler, hükümetler ve devletler yıkılacak, Mescidi Aksa özgür kalacak, körfez petrolü İslam ümmetine dönecek ve bu devletin alanı tüm İslam dünyasını kapsayacak şekilde genişleyecektir. Dünyadaki güçler dengesi değişecek, ülkelerimizi işgal edip servetlerimizi yağmalamasının ardından kâfir Batının bakışları beldelerdeki tahtlarını savunmaya yönelecektir. Şüphesiz ki bu durum tüm dünyayı yerinden oynatacak bir deprem demektir. Ve bu dalgalar, doğrulayan ve doğrulanan salat ve selamın en üstünü üzerine olanın sözü tahakkuk edinceye kadar da durmayacaktır:
إِنَّ اللهَ زَوَى لِي الْأَرْضَ، فَرَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا، وَإِنَّ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مُلْكُهَا مَا زُوِيَ لِي مِنْهَا. “Şüphesiz ki Allah yeryüzünü benim için dürdü ve ben onun doğusunu da Batısını da gördüm. Elbette ki ümmetim mülkü bana gösterilen yerlere kadar ulaşacaktır…” [Müslim]
Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Allah’ın yardımı ile Hilafet geri gelinceye kadar onlarca yıldan bu yana kararlılıkla Allah’ın şu sözüne icabet ederek bu yolu takip ettik:
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُون “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır. [Ali İmran 104] Bu devlete ulaşmak için Birinci İslam devletinin kurulmasında Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in metodu üzere ve Allah Subhânehu ve Teâlâ‘nın şu sözüne dayanarak yürüyüşüne devam etmektedir.
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآَخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا “Gerçekten Allah’ı ve ahiret gününü arzulayanlar ve Allah’ı çok zikredenler için, siz için Allah’ın Rasûlü’nde [takip edeceğiniz] pek güzel bir örnek vardır.” [Ahzab: 21]
Bu hususta Allah’ın yardımının mutlaka geleceğine ve buna imkân vereceğini belirten şu ayete tam anlamıyla güvenerek bunu yapmaktadır:
وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آَمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ “Allah, içinizden, iman edip de Salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir. [Nur 55]
- Pratik adımlar:
Şu ana gelince: Geleceği ilgilendiren bu mücadeleye girmekte imanlı çıkış noktalarımızı belirledik. Geriye ise yalnızca yerine getirilmesi gereken başlıca çalışma adımlarımızın belirlenmesi kalmıştır. Ki bu adımlar, Allah’ın izniyle arzuladığımız husus olan zalim rejimin yıkılmasına ve Şam’da İslam hükmünün ikame edilmesine ulaştıracak olan adımlardır:
1- Devrimcilerin tümü, liderleri, sosyal faaliyet sahipleri ve insanların itibar ettiği kimseler tarafından açık ve net olarak; projemizin ne laik devlet ne İslam referanslı demokratik sivil devlet ne de herhangi bir İslami hükümet olmadığının, tam tersine Nübüvvet metodu üzere Hilafet olduğunun ilan edilmesi.
2- Ulusal konseyin, muhalefet koalisyonun ve genelkurmayın hiçbir surette devrimi temsil etmediklerinin, tam tersine düşmanı ve bunun dışında olduklarının, bu dalgadan faydalanmak isteyen ve meyvelerini devşirmeyi amaçlayan, Batıya hizmet ve uşaklık etmeleri için Batı tarafından kendilerine koltuklar hazırlanan kimseler olduklarının açıkça ilan edilmesi.
3- Muhlis olan askeri ve siyasi şahsiyetlerin Batılı devletlerle ve onlara uşaklık eden Arap ve Müslüman yöneticilerle, bu devletlere ve uşaklarına tabi olan siyasi örgütlerle olan ilişkilerini tümüyle kesmeleri, onların tuzaklarına ve oyunların gelmekten tümüyle sakınmaları.
4- Devrim hususunda alacakları siyasi ve askeri kararların hiçbirisi üzerinde herhangi bir etkilerinin bulunmaması için Batılı devletler ve uşaklarından gelen pis siyasi paradan, finansmandan tam anlamıyla bağlarını koparmaları. Bu hususta insanların takvalı olanlarından bir karşılık beklemeleri ve az da olsa sahip olduklarımızla yetinmek her şeyin üstünde gerçek zenginliktir. Az da olsa temiz olan mal, para Allah Subhânehu ve Teâlâ katında mübarektir ve çoktur.
5- Hilafet projesinin karşısında duran herkesi Allah’a, Rasûlü’ne ve müminlere ihanet eden kimse olarak kabul etmek.
6- Ketibelerde ve livalarda yer alan muhlis kimselerin Batı ile irtibatlı olan askeri liderliklerini söküp atmaları ve onları tertemiz liderliklerle değiştirmeleri. Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın rızasına nail olma yolunda muhlis olanlarla birlikte hareket etmeleridir. Ve bu temiz liderliklerin takva üzere onları bir araya getirecek liderlikle güçlü ve birbiri ile yardımlaşan askeri konsey haline getirilmesi. Birbirinden kopuk ve çekişen bir halde kalmaları halinde ise onların güçleri, kuvvetleri yok olup gidecektir.
وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ “Birbirinizle çekişmeyin. Sonra içinize korku düşer, gevşersiniz ve kuvvetiniz elden gider.”[Enfal 46]
7- Yukarıda zikredilen direniş liderlerinin ve kuvvet ehlinin Hizb-ut Tahrir‘e ve liderliğine nusret vermeleri, âlimler, hâkimler ve insanlar nezdinde itibarlı kimselerden oluşan hal ve Akd ehlinin sadakatle ve ihlasla Hizb-ut Tahrir’i ve liderliğini destekleyecekleri hususunda bir araya gelmeleri, toplanmaları. Çünkü Hizb-ut Tahrir, devlet için Allah’ın Kitabı ve Rasûlü’nün Sünnetinden alınan net bir projeye sahip olduğu gibi Müslümanlara karşı ortaya konulan hileleri ortaya çıkaracak en iyi güce ve devletlerarası siyasette tecrübeye sahiptir. Bu büyük projenin, İslam Devleti projesinin, Raşidi Hilafetin ikame edilmesi için Evs ve Hazrec’in Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem‘e savaş biati etmelerini ve nusret vermelerini örnek alarak sebatla bu liderliğin arkasında yürümek. Zira onlar birbirinden ayrı ve birbirlerini boğazlayan, öldüren kimseler iken, aralarına kin ve düşmanlık tohumlarını saçan Yahudilerle onlarca yıl boyunca sözleşmelerinin ve bağlarının ardından Allah Subhânehu ve Teâlâ onların kalplerini birbirlerine ısındırmış ve onların elleriyle İslam Devleti’nin kurulmasını sağlamıştır.
Şam’da Hilafet Devleti’nin kurulması için mutlaka gerçeklemesi gereken düşündüğümüz pratik adımlardan bazıları bunlardır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللَّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنِي وَسُبْحَانَ اللَّهِ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ “Ey Rasûlüm, de ki: “İşte benim yolum [vazifem], budur [Allah’ın dinine davettir]. Ben, Allah’a bir görüş ve anlayış üzere insanları davet ediyorum. Ben ve bana tabi olanlar böyleyiz. Allah’ı bütün noksanlıklardan tenzih ederim, ben müşriklerden değilim.” [Yusuf 108] Bilinmelidir kiHizb-ut Tahrir olarak biz, uzun bir zamandan bu yana bu an için hazırlık yapıyoruz. Allah’ın yardımıyla da destek toplamaya ve İslam dünyasının tüm topraklarında ortaya çıkacak olan Hilafet Devleti’ne çok değişik şekillerde yardım ve destek yığma gücüne sahibiz. Dünyadaki Müslümanlar yanıp tutuşarak Şam’a, İslam darının can evine bakıyorlar. Dünya tarihini değiştirecek olan kesin netice veren o anları gözetliyorlar ve büyük zafere ulaşmak için her türlü fedakârlığa hazır bir halde bekliyorlar.
Dininize yardım etmekte, yeniden insanlar için çıkartılmış en hayırlı bir ümmete dönmemiz için Raşidi Hilafet Devleti’ni ikame etmekte Allah için harekete geçiniz. Elbette ki Allah emrine galiptir, ancak insanların çoğu bunu bilmezler. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
وَإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ “Eğer Allah’a ibadetten yüz çevirirseniz, sizin yerinize başka bir kavmi getirir. Sonra onlar sizin gibi [itaatten çıkmış] olmazlar.” [Muhammed 38] Yine şöyle buyurdu:
وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْراً “Kim Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter. Muhakkak ki Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir kader, [ölçü ve muayyen bir zaman] tayin etmiştir.” [Talak 3]
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Ey Müminler! Peygamber, size hayat verecek olan şeriat emirlerine, sizi dâvet ettiği zaman, Allah’a ve Rasûlü’ne icabet edin. Bilin ki Allah, gerçekten kişi ile kalbi arasına girer [her şeyine hâkim olur, canını alır]; ve siz muhakkak toplanıp ona varacaksınız.” [Enfal 24]
Hizb-ut Tahrir olarak bizler; direnişlerinin vakıasını ve içerisinde bulundukları sorunları teşhis eden ve neticeye götüren çözümleri gösteren bu siyasi belgeyi Şam’daki dirençli halkımıza sunuyoruz. Hepimiz bu belgenin benimseneceğini, muhlis mücahitler tarafından gereğinin yapılacağını ümit ediyor ve güveniyoruz. Umulur ki Allah bize rahmet kapılarını açar, fazlından ve kereminden üzerimize yağdırır. Elbette ki O, bunu gerçekleştirecek güce sahiptir.
Dualarımızın sonu âlemlerin Rabbi Allah’a hamd etmektir.
Hizb-ut Tahrir Suriye Vilâyeti |
H. 25 Raceb 1435 M. 2014/05/24 |