Yaşadığımız çağda, münkerin en büyüğü küfür sistemlerinin medya hakimiyeti ile hegemonyası altında yaşıyor olmamızdır.
Batı hadaratı ile İslam hadaratı arasındaki fikri çatışma, birçok üsluplar ile Müslüman toplumlarında kendini göstermiştir. Amaçları zehirli fikirlerini Müslümanlara empoze etmek ve kendi hadaratlarını Müslümanlara yerleştirerek hezimete uğratmaktır. Bunun için birçok üsluplar benimsemişlerdir. Bu üsluplar bir tanesi de medya araçları ile egemenlik kurmak ve kapitalizm ideolojisini ayakta tutmak için kendi hizmetlerine yönlendirmektir. Belki de batının İslam ile fikri savaşındaki en çok galip geldiği üslup, medya araçları ile Müslüman toplumların beyinlerindeki saf ve temiz fikirlerini, dizilerle, yarışmalarla, moda ile evlilik programları ile beyinlerini yıkayıp, etkisiz ve tepkisiz birer birey haline getirmek olmuştur.
Dünya medyasına baktığımız zaman, medyanın 6 büyük şirketin elinde olduğunu ve bunların yüzde 96’sının Yahudi olduğu veya o insanlar tarafından yönetildiği söylenmektedir.
Türkiye’deki medya patronlarının araştırdığımız zaman da; medya alanında çok sayıda yabancı ortaklık söz konusu olduğu karşımıza çıkıyor. Bu da bir bakıma batının fikri sömürü taktiklerinin bir başka versiyonudur.
Sömürmek kelimesinin sözlük anlamı; 1-bir ulus veya devlet diğer bir ulus veya devletin doğal kaynaklarından, ekonomik değerlerinden çıkar sağlaması. 2-bir kimseden veya bir şeyden haksız ve sürekli çıkar sağlamak. 3-kendi fikri liderliğini kabul ettirmek.
Bu bakımdan sözlük anlamında da olduğu gibi, kâfilerin Müslüman toplumları sömürmedeki çalışmaları iki şekilde karşımıza çıkıyor. Birincisi Müslümanların doğal kaynak bakımından zengin olan ülkelerindeki servetlerini sömürmeye kalkışmak. İkincisi de Müslümanların saf ve berrak fikirlerini sömürerek, özgürlük, eşitlik, demokrasi, laiklik, çağdaş ve modern yasam tarzı adı altında kendi menfaatlerine göre sürekli çıkar sağlamak. Bu şekilde kafirler Müslümanları fikri çöküntüye uğrattılar. Müslümanlarda fikir seviyesi düşünce git gide batıya endekslendiler. Bu duruma gelinmede en büyük rollerden bir tanesi de medya araçları olmuştur.
Türkiye’deki Müslümanların İslami açıdan fikri çöküntüye uğradıklarını ve kafirlerin medya ile Müslümanların İslami fikirlerini sömürmede nasıl büyük bir rol oynadığını, bunun etkilerinin neler olduğunu inceleyecek olursak, medya da bize gösterilen, özendirilmeye çalışılan ve yavaş yavaş yasam standartlarımızı etkileyen fikirlerden birkaç tanesini şöyle sıralayabiliriz.
-Evlilik çok zor bir şeymiş gibi yansıtarak, bir birini seven insanlar evlenmeden de bir evde yaşayabilir düşüncesini televizyonlarda hep böyle yansıttılar. Bu yaşantı köy ve kasaba gibi muhafazakâr bölgelerde hoş karşılanmamada artık büyük şehirlerde gayet normal, sıradan ve alışılmış bir durum haline geldi.
-Kadın hakları, kadın ve erkek eşitliği adı altında her kadının ekonomik gücü olması gerektiği fikrini yerleştirip, ekranlarda sürekli vurgulanarak göstertildi. Kendi menfaatleri için kadınları sokaklara döktüler ve kapitalizm kadınları köleleştirdi.
-Allahu Tealanın yasakladığı zina ya aşk denildi. Dizilerde, filmlerde bir birini aşk adı altında seven insanlar bizlere masum olarak yansıtıldı.
Kadın programlarında aile hayatındaki sırları ekranlara döktüklerine şahit olduk.
-Ekranlarda saatlerce gelin kaynana kavgaları izledik.
Tüm bunların hepsi televizyonda içi boş dizilerle, yarışmalarla, bol dedikodulu kadın programlarıyla insanları oyalayarak, şu an içinde bulunduğumuz vahim durumun farkına varmaması için hazırlanan bir komplo teorisi ve Müslümanları uyutma cabalarıdır.
Medyada İslami fikre saldırı şeklinde İslam’la çelişen evlilik anlayışına tamamen ters, evlilik programları, batıya endeksli dışarıdan alınarak getirilen yarışmalar, reklamı yapılan ürünle hiç bir alaka kuramadığımız ahlaksız reklamlar, kadınların ziynetlerinin gözler önüne serildiği, şık ve tarz olmak için her gün saatlerce gösterilen moda programları ve daha neler neler…
Peki, medya biz Müslümanları nasıl uyuşturuyor ve nelerle uyutuyor? Bu vahim durumun farkına varıp nasıl uyanmamız gerekiyor. Hepsini inceleyemesek te uyanmamız için bir kaçını incelemek yeterli olacaktır.
- Moda programları,
- Diziler ve filimler,
1- MODA PROGRAMLARI
Moda kelimesinin sözlük anlamı; 1-Değişiklik gereksinimi veya özentiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik. 2- Toplumun tüketim trendlerini belirleyen tüketim anlayışı olarak tanımlanmaktadır.
Aynı zaman da moda Latince de “MODO” kelimesinden gelir. “Hemen Şimdi ”anlamını taşır. Dünyada moda başkentleri olarak bilinen şehirler, New York, Milano, Paris, Londra, olarak sıralanmaktadır.
Kafirler Müslüman kadınlarının ve erkeklerinin giyim kuşamlarını kendi giyimlerine benzetmek için MODA olan kıyafetleri Müslüman ülkelerine de fikir olarak pazarladılar. Allah c.c kadına ve erkeğe nasıl giyinmeyi emrettiyse, kafirler bu emrin tam tersini ‘moda’ yaptılar. Hatta tesettürü bile modaya uyarlamak için “tesettür modası ”adı altında yeni bir kavramla tamamen Allah’u Tealanın emrettiği tesettürle hiç bir alakası olmayacak şekilde kıyafetler tasarlandı. Son zamanlarda sokaklarda açık kadınlardan daha çok başörtülü kadınlar dikkat çekmeye başladı kıyafetleriyle. Başı örtülü genç kızlar çoğaldı son zamanlarda ama tesettürlüleri görmek çok zor oldu. Bir modacının da dediği gibi “tesettürün içine moda kaçtı”.
2-Diziler ve filimler
Medya da bizler için uyarlanarak hazırlanan diziler ve filmler incelendiği zaman, dizileri ve filmleri birbirinden ayıran pek fazla farklı bir konu bulunmaz maalesef. Az çok hep birebirine benzeyen senaryolar çıkar karşımıza. Mekanlar ve oyuncular hep farklı olsa da ana konusunda genellikle birbirini seven iki insanın hayatı anlatılır uzun uzun. Ya birbirini aldatan karı-kocanın aile hayati anlatılır. Ya gençlik dizisi adı altında okullarda eğitim gören öğrenciler yerine, ilk okuldan tutun üniversitelere kadar, okullarda ask yasayan öğrencilerin birbirlerini sevme uğrunda ne turlu ahlaksızlıkların yapıldığı gösterilir. Yada tüm zorluklara rağmen okuyup sözde ayaklarının üstünde durmaya çalışan gençlerin, çalışma hayatına atılmaları ve bireysel olarak yasam çabaları ve evlilik hayati olmadan bir arada yasayan gençlik anlatılır.
Fakat bu ahlaksızlıkların hepsi bizlere o kadar masum göstertiliyor ki; bu tür dizi ve filmleri izlerken bakış açımız İslami olmaz ise, bu dizi ve filmlerin İslam’a saldırısını, Müslümanların hadaratlarna, mefhumlarına inançlarına saldırmak ve Müslüman toplumunun tabiri caizse İslami fikrini sömürme kampanyası olduğunu asla ve asla anlayamayız.
Bakış açısı İslami olunmadıkça Müslümanların hayranı ve fenomeni olduğu dizi ve filimler ile kafirler, Müslümanların İslam tarihine, aile hayatına, ahlakına, inançlarına ve ibadetlerine saldırmaya devam edecektir. Çünkü medyadaki dizi formatlarının hiç biri Allah c.c emrettiği İslami yasam tarzıyla hiç bir alakası yoktur. Bu formatların hiç biri Müslümanların fikri olarak kalkınmasına fayda sağlamadığı ve ilerleyen zamanda da bu şekilde sağlayamayacağı gibi, tam tarsine Müslümanlar ahlaki ve fikri çöküntüye uğratıldı ve bu dizilerin reytingi yükseltildikçe de uğratılmaya devam edilecek.
Bunlardan bir kaç tanesini İslami açıdan ele almak, konunun ciddiyetini anlamaya kafidir. Mesela; Allah u tealinin kadınlara farz kıldığı tesettürün bir parçası olan başörtüsünü dizilerde sadece hizmetçilerin, temizlikçilerin baslarında yada yaşlıların başlarında görüyoruz sadece. O da dalga geçermişçesine yârim bağlama sekliyle. Camilerimizi ibadet haneden çok başında bir silkinti olan kişilerin, İslam’dan bir haber yaşadıkları halde camilere gidip dua ettiklerini gösterirler dizilerde. Bunlar sadece içlerinde birkaç tanesi. Daha bunun gibi neler neler var İslam’a ters olan. İslami alay ve eğlence konusu yapan.
Biz Müslümanlar olarak bu gaflet uykusundan uyanmamız için bakış açımızı değiştirmeliyiz. Çünkü biz devamlı bu dizileri programları izledikçe kafirlerin sinsice oyunlarını anlayamayız asla. Saatlerce boş zaman öldürmek gibi bir lüksümüz yok Müslüman olarak. Şu anda İslam’ın emir ve nehiyleri ayaklar altına alınmışken, İslam’ı yaşamaya çalışan Müslümanlara zulüm edilirken, bizler bunları görmezden gelemeyiz. Çünkü Müslümanlar olarak çok büyük bir problemimiz var. Bizleri kafirlere karşı koruyacak bir devletimiz, bir halifemiz yok. Yok. İslam ümmeti başsız iken kafirler Müslümanlara baş oldular. Biz Müslümanlar olarak bu durumdayken, ilk işimiz İslam’ı yeniden hayata hakim kılmak için çalışmak olmalıdır.
Yaşadığımız çağda, münkerin en büyüğü küfür sistemlerinin medya hakimiyeti ile hegemonyası altında yaşıyor olmamızdır. Bugün, Hilâfet Devleti’nin yıkılışını fırsat bilen azgın kafirler ümmetin siyasi, ekonomik, askeri konumlardaki karar mekanizmalarını ele geçirdiler. Halbuki Allah (CC) Müslümanlara bu gibi bağımlılık ilişkilerini ve boyunduruk altında yaşamayı haram kılmıştır ve şöyle demiştir:
وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً “Allah kafirler için mü’minler üzerinde asla bir yol kılmaz.” (Nisa: 14)
Allah u Teâlâ maide suresi 57.ayeti kerimede biz Müslümanları kafirlere karşı uyarıyor. Ve şöyle buyuruyor;
“Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve kâfirlerden, dininizi alay ve eğlence konusu yapanları dost edinmeyin. Eğer (gerçekten) iman ediyorsanız, Allah’dan gereğince korkun.” (Maide 57)
HATİCE SEBAT