Korkak ve zelil olan batı, geçmişte olduğu gibi günümüzde de, maalesef Müslümanların kanı üzerinden kendi gaye ve hedeflerine ulaşmanın gayreti içerisinde olduğuna şahid oluyoruz.
Bunun onların belirledikleri tuzaklar silsilesinin bir parçası konumunda olduğunu da görmek mümkün. Yani özellikle Arap baharı olarak adlandırılan ve bilhassa Biladu-Şam kıyamı neticesinde, batı oldukça rahatsız olup korktuğunu müşahede ediyoruz. Çıldırmış olan batı, bölgenin hakimiyetini yavaş yavaş elinden kaçırdıkça, gözü dönmüşçesine şeytani planlarını, gerekirse bölgeyi ateş topu haline dönüştürerek, adeta ben sahip olamadığım sürece kimseye mal etmem mantığını gütmektedir. Afganistan ve Irak’ta yaşamış oldukları hezimet onları bu B-planına sevk ettiğini de söyleyebiliriz. Bu sinsi planlarını satranç tahtasında oynarken, adeta hazırlanmış olan ve on yıllar öncesine dayanan analizlerinin bir parçası olarak hayata geçirmeye çalışıyorlar. Bunu yaparken de mevcut farklılıkları ve mevcut sıkıntıları, yani bölgedeki yaraları kaşıyarak elde etmeye çalışmaktadırlar.
Bu konuda batı, bölgede başlayan üstün kıyamı durdurabilmek adına, şu üç konu üzerinde durmaya veya daha isabetli bir deyimle şu üç sıkıntı üzerinde yoğunlaşmaya çalışıyor. Bunlardan birincisi Şia meselesi, ikincisi İŞİD vakası ve üçüncü kanayan yara ise Müslüman Kürt halkı. Şia ve İŞİD meselesi oldukça yoğun tartışılan ve kanımca bilinen mesele. Yani Sünni-Şia farklılığı yaratarak, örneğin Şia veya Sünni camilerini bombalayarak ve binlerce Müslümanın kanına girerek bir kaos oluşturulmak isteniyor. Bunu biz son on yıldır Irak’ta birebir yaşadık ve son yıllarda Lübnan, Kuveyt, Yemen ve Suudi Arabistan’da da yaşamaya devam etmekteyiz. Yine Dr. İyad Kunaybi’ninde çok isabetli bir makale olarak ele almış olduğu, Cihad sahaları’ndaki tekfircilik tehlikesi adı altındaki tespitinden anlaşılacağı üzere, İŞİD problemi oluşturuldu ve beslendi. Yani tarihte olduğu gibi günümüzde de bu tekfircilik tehlikesini ve müntesiplerini batı bildiği için, adeta Şam bölgesinde bu düşünceye sahip olanları bir araya toplanmalarını sağladı. Yine bununla birlikte bölgede savaşan ve aslında bu düşünceden beri olup sadece medyanın oyununa gelip sözde oluşturulmuş Hilafet Devleti özlemi için onlara katılan mücahidlerde, İŞİD çatısı altında toplanmaları istenildi ve kısmen de başarılı olundu. Bu şekilde muhlis mücahidlerin ve müslüman Kürt, Türkmen ve Arap’ların başına bu şekilde bela olmaları sağlandı. Yani aslında bu evvelce bahsetmiş olduğumuz ateş topunun mazotunu teşkil etmektedir. İŞİD üzerinden Şia kışkırtılıyor, Kürt halkı silahlanıp bulundukları bölgeleri silahlı sosyalist örgütlerle savunmaları isteniliyor, ÖSO çatısı altında Türkmenlerin kendi bölgelerinde savaşmaları sağlanıyor ve belki de Suriye kıyamının kaderini belirleyecek muhlis mücahidlerin (Fetih ordusunun, Ahraru Şam’ın ve diğerlerinin) önünde çok büyük bir fitne aracı olarak kullanılıyor. Son bahsetmiş olduğum konu ile alakalı olarak şu tespiti de yapmamız mümkün. Şayet batının korkulu rüyası gerçekleşir de, Beşar ve aveneleri düşerse, maalesef büyük ihtimalle batı ve bölgedeki köpekleri alanı bilinçli olarak İŞİD’e teslim edecekler. Sebebini evvelce zikretmiş olduğum için tekrarlamaya gerek duymuyorum. Dolayısıyla kaçınılmaz olarak, batının siyasi ve alandaki belki de kontrolü zor veya imkansız olan İŞİD fitnesinin, zamanı geldiğinde Rabbimizin izni ve yardımı ile İkinci Raşidi Hilafet Devleti’nin o şanlı muhlis ve adaletli orduları (Kürt, Arab, Endonezyalı, Pakistanlı, Türk vs.) tarafından durdurularak ve inşallah içlerinde bulunan samimi olan mücahidleri de çok hızlı bir şekilde saflarımıza katarak, bu büyük fitneden kurtulacağız.
Şimdi ise genel çizmiş olduğum bu tablonun, birde bizi belki bu makalemizde asli olarak ilgilendiren Müslüman Kürt halkına yapılan zulmün ve maalesef bu zulüm üzerinden oynanan oyuna gelmek istiyorum. Kürt halkının, Hilafet’in ilgasından sonra (3 Mart 1924) bulunduğu bölgede, bir ulus devleti olarak oluşturulmamış olmasının sebebini, maalesef on yıllar sonra kuzey Irak, kuzeydoğu Suriye, güneybatı İran ve güneydoğu Türkiye üzerinden oynanan oyunlar üzerinden şahid olduk. Maalesef bu konuda Müslüman Kürt halkının on yıllarca yaşamış oldukları katliamlar, sıkıntılar saymakla bitmeyecek kadar çok. Lakin bu zulümlerin neticesinde hem Türkiye’de, Suriye’de, hem de Irak’ta sosyalist silahlı gurupların oluşturulması sağlandı ve onlara gerekli silah yardımı yapıldı ve halen yapılmakta. Daha sonra adeta denize düşen yılana sarılır mantığı ile Müslüman Kürt halkı bu kafir silahlı örgütlere mahkum edildi. Hatta bununla da yetinilmedi ve oluşturulan sosyalist silahlı guruplar ile beraber, özellikle Türkiye, Irak ve Suriye’de sosyalist siyasi hareketlerde oluşturuldu ve medya vs. araçlarla da desteklendi. Bu aslında diğer Müslüman ırkların üç aşağı beş yukarı yaşamış oldukları bir acı senaryonun benzerinde başka bir şey değil. Örneğin buna benzer bir senaryo Pakistan, Bangladeş ve Hindistan halkları içinde yapıldı ve sonunda onların birer ulus devleti olmaları sağlandı. Yine bu birçok Arap ve Türk halkları içinde geçerli olan bir üzücü hakikat. Lakin neticede ne oldu. Birçok Müslüman halkın öldürülmesine, katledilmesine sebep oldular ve sonunda onların sözde özgür, hür olduklarını zannettikleri birer kukla ulus devletini oluşturdular. Bu kukla ulus devletlerinin başına birer hain yerleştirdiler ve Müslümanlara akla hayale gelmeyen zulümlerin gerçekleşmesine sebep oldular. Bu acı ama gerçek olan hakikati, Kürtlerin yaşamış oldukları bölgelerde de görmekteyiz. Neticede diğer kukla devletlerine benzeyen bir Kürt Devleti kurulacak ve bu devletin başına batıya hizmet eden bir hain yerleştirilecek. Oluşturulan tüm bu kukla, karton devletçiklerinin tamamı batı endeksli birer küfür devletleri olduğunu, hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor. Yine unutulmaması gereken hakikatlerin bir tanesi de, bu devletlerin birer ırkçı, milliyetçi ve vatancı devletler olması. Bu kavramların tamamı ise kesinlikle Müslümanların ümmet anlayışları ile örtüşmemektedir, bilakis Resulullahın değimi ile kokuşmuş dediği zaviyeden görülmesi gerekiyor. Nitekim Rabbimiz Kuranı Kerim’inde şöyle buyuruyor:
“Ancak müminler birbirinin kardeşidirler. Öyle ise, kardeşlerinizin aralarını ıslah edin.” (Hucurat:10)
“Ey iman edenler, babalarınızı ve kardeşlerinizi eğer küfrü imana tercih etmişlerse dost edinmeyin! Sizden kim onları dost edinirse işte onlar, zalimlerin ta kendisidir.” (Tevbe: 23)
Bu ayet, “Ancak müminler birbirinin kardeşidirler.” ayet-i kerimesinde ders verilen ince ruhun ve derin şuurun bir başka güzel ifadesidir. Yine Resulullah ırkçılık ile alakalı olarak şöyle buyuruyor:
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kim itaatten çıkar, cematten ayrılır (ve bu halde ölürse) cahiliye ölümü ile ölmüş olur. Kim de körü körüne çekilmiş (ummiyye) bir bayrak altında savaşır, asabiyet (ırkçılık) için gadablanır veya asabiyete çağırır veya asabiyete yardım eder, bu esnada da öldürülürse bu ölüm de cahiliye ölümüdür. Kim ümmetimin üzerine gelip iyi olana da, kötü olana da ayırım yapmadan vurur, mü`min olanlarına hürmet tanımaz, ahid sahibine verdiği sözü de yerine getirmezse o benden değildir, ben de ondan değilim.” (Ravi: Ebu Hüreyre Hadis No : 1729)
Şu durumda şu gerçeği de söylemeden geçemeyeceğim. Türkiye Türklerin değil, bilakis hem Kürtlerin, Arapların, Afganların, vs. hem de Türklerindir. Yine Arap ülkeleri, Arapların değil, hem Kürtlerin, Türklerin, Pakistanlıların, vs. hem de Araplarındır. Ve tabi ki Kürdistan Kürtlerin değil, bilakis hem Türklerin, Arapların, Endonezyalıların, vs., hem de Kürtlerindir. Yani ümmetin toprakları ve o toprakların üstünde ve altında bulunan kaynaklarının tek sahibi Müslümanlardır. Rabbim bizlere tez zamanda bu şuura sahip olmayı ve tüm ümmeti kucaklayacak bir İslam Devleti’ni, yani İkinci Raşidi Hilafet Devleti’ni biz Müslümanlara tez zamanda nasip eylesin. Ya Rabb kafirlerin her türlü tuzaklarını başlarına geçir ve biz Müslümanların basiretlerini arttır (AMİN).
Kardeşiniz Mehmet Aydın
27.06.15