Home / News / HABER / YORUM-İKTİBAS / Şeytan’dan “Nâsıhun Emîn” olur mu?
islam devleti default

Şeytan’dan “Nâsıhun Emîn” olur mu?

20. yüzyılın başları iki büyük dünya savaşı ve bölgesel savaşlarda 200 milyon insanın öldüğü kanlı bir yüzyıl oldu. Daha dünya siyasi sahnesine çıkarken bu uygarlık, milyonlarca insanın kanları ile uygarlık ağacına can suyu verdi. Ne hazindir ki, bu yüzyıl self determination/halkların kendi kaderini kendisinin belirleyeceği, insan hakları ve özgürlük gibi en parıltılı argümanların da sıkça kullanıldığı, küresel çapta pazarlandığı bir yüzyıldı ve bu katliamlar bunu pazarlayanlar eliyle yapıldı.

Şimdilerde bu vahşi uygarlığın temsilcisi pozisyonuyla ABD, içinde bulunduğumuz 21. Yüzyılı da kanlı bir yüzyıla dönüştürmeye kararlı. Ancak sorun burada değil. Hani hep, bol demagoji soslu muhabbet ortamlarında denir ya, suçluyu dışarda aramayalım, içimizde. Evet bu sefer buna haklılık veriyorum. Bu tek dişi kalmış canavardan bir hayır beklenmez. Bu yüzyılı da kanlı bir yüzyıla dönüştürmek için ABD iş başında, o işini yapacak. Ya biz. Biz olmasak Amerika okyanus ötesinden gelip bu cürümlerini işleyebilir mi? Topraklarımızı katliam makinelerine açmasak, petrol ülkeleri yakıtını kesse buralara ulaşabilir mi? Hani, bu durumu anlatan güzel bir deyiş vardır; baltanın kestiği ağaç, “yanarım yanarımda sapının benden olmasına yanarım” demiş. Şimdilik buna biraz ara verelim.

Kur’an kıssaları ibretamizdir; ibret için, ibret almak isteyenler için. Hani şeytan ile Adem ve Havva (aleyhimu’s-selam)’ın kıssasının anlatıldığı bir bölümde ilginç, ibretlik dersler vardır. Hadi biraz dersimizi çalışalım.

Hani şeytan Adem ve Havva (aleyhimu’s-selam)’a, kendisinin, onların iyiliğini isteyen Nâsıhun Emîn” (Güvenilir akıl hocası) olduğu izlenimi verip de Rablerine âsî olmalarını istemişti “Onlara ‘Ben gerçekten sizin iyiliğinizi istiyorum’ diye yemin etti. Bu suretle (parıltılı argümanlarla) onları kandırarak yasağa sürükledi.” (Araf, 21,22) Benzer şekilde, ins şeytanlarının başı Amerika Türkiye ve bölgesel müttefiklerine, her daim Nâsıhun Emîn” olduğu izlenimi vererek, bizleri hesabını veremeyeceğimiz büyük bir günahın ortağı haline getirmek, kardeşlerimizin kanına elimizi bulamak ve böylece (yasaklanmış ağaçtan yedirerek) bizleri Rabbimize âsî kılmak istiyor. Ve nihayetinde ins şeytanı Amerika, cin şeytanının yaptığı gibi (parıltılı) “terör” argümanıyla kendi kuyruğuna takıldığımızda bizlere “dünya cenneti” (barış, huzur, kalkınma) vadediyor. Aslında o tıpkı atası gibi bizleri cehenneme sürüklemek ve dahî coğrafyamızı cehenneme çevirmek istiyor.

Lakin şunu unutmayalım ki, şeytanı emin bir nasıhatçı olarak gören, hiçbir zaman avret-yerler-ini kapatamaz. Adem ile Havva (aleyhimu’s-selam) Şeytana uyarak “Ağaçtan tattıklarında (nasıl da) kendilerine avret yerleri göründü” ise her kim şeytanla stratejik müttefik olursa Allah onun ayıplarını ortaya çıkarır. Halbuki Rabbimiz Adem ve Havva’ya, (onların şahsında bizlere) “…Şeytan size apaçık bir düşmandır…”, (Araf, 22) ihtarını vermişti! Sonra da ahirette derin bir pişmanlık… “Sonunda bize geldiğinde, (Nâsıhu’l-Emîn’ine) “Keşke benimle senin aranda Doğu ile Batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!” (Zuhruf, 38) der. Ama kar etmez. Zira bunun sebebi Rahmân’ın ve O’nun değişmeyen vahyini referans alan İslam’ın Sadık ve Emin bekçileri olan müminlerin nasihatlarına kulak tıkayıp yine “şeytanın” şekillendirdiği konjonktürü/reelpolitiği esas almalarıdır. “Kim, Rahmân’ın Zikri’ni görmezden gelirse, biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. (Durumun en ilginç tarafı) Onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar.” (Zuhruf, 36, 37) Sünnetullah böyle işler. Şeytan insanı Allah’la aldatır. “Böyleleri, dünya hayatında çaba ve gayretleri açısından yoldan sapmış oldukları halde iyi ve güzel işler yaptıklarını zannederler.” (Kehf, 104)

Bu “şeytan”, insanların, kukla yönetimlerinden daha çok İslam’dan nefret edebilecekleri, böylece diktatörlere rahmet okuyup razı olmaları için ümmetin devrimlerini “şeytanlaştırabileceği” bir varlık icad etti. Sonra bölge ülkelerinin yöneticilerine Nâsıhun Emîn” suretinde gelerek, onlara bölgeyi bu beladan temizlemek için bir koalisyon kurulması gerektiği planını fısıldadı. Daha önce de Irak’ı işgal etmek için bu ülkede kimyasal silah olduğunu ve Saddam’dan bölgenin bir an evvel kurtulması gerektiğini fısıldadığı gibi. Büyük şeytan yanına küçük şeytanlarını da alarak oluşturduğu koalisyonla bu ülkeyi işgal etmiş ve milyonlarca kardeşimizi katletmişti, bacılarımızın iffetini kirletmiş, ümmetimize ait olan bu beldenin servetlerini gasp etmişti. Bütün bu cürümlerinden sonra bir de, Müslümanların akıllarıyla alay edercesine kimyasal silahların Irak’ı işgal etmek için uydurulduğunu söyleyebilmişti. Şimdi de İşid bahanesiyle ümmetin devrimlerini vuruyor. Ya benim jeopolitiğim ya da cehennem diyor.

Ve yine Müslümanların akıllarıyla alay ederek bunu itiraf ediyorlar. ABD Savunma İstihbaratı Ajansı (DIA) Müdürü ve General Michael Flynn, programına konuk olduğu gazeteci Mehdi Hasan’a “Obama IŞİD’i bilerek silahlandırdı.” dedi. Bu köşede “Bir çivi fıkrası, bir kimyasal hikâyesi”(11.12.2012) başlıklı bir yazı kaleme almıştık. Şimdi yazılsaydı o yazı başlık şöyle olurdu “Bir çivi fıkrası, Bir Işid hikâyesi” Dünya’ya terörü ihraç eden ABD. Dünya’yı terörden kurtaran da. Kur’an’ın deyimiyle Şeytan‘dan Nâsıhun Emîn/Akıl hocası olur mu? Bu kadar açık ve habis bir oyunu anlamak için stratejik derinliğe ihtiyaç yok sadece ümmete verdiğimiz sözün sadık ve emin bekçisi olmaya ihtiyaç var.

Bu “şeytan”, yine yanına küçük şeytanlarını da alarak, ümmetimize, Rabbinizin ahkamını uygulayıp, yeryüzünde adaleti, emniyet ve emanı temin edip, marufu ikame edip, münkerden nehyedip O’nu razı ederek (atanız Adem’in ilk yurdu) cennete girmenize ya da dünyayı yaşanabilir bir cennete çevirmenize (efendim şeytanın yaptığı gibi), asla izin vermem, bu seçenekte ısrar ederseniz beldelerinizi cehenneme çeviririm” diyor. Şimdi biz 21. Yüzyılın kavşak noktasında kimin safında yer alacağız?

Bu “şeytan”ın üst düzey bir yetkilisi, diğer bir yetkilisinin “Obama silahlandırdı” dediği İşid’e karşı mücadelede Türkiye ile çok iyi bir işbirliği içinde olduklarını hatırlatarak, Türkiye’nin “çok istekli bir müttefik” olduğunu nasıl söyleyebilir Ey Müslümanlar! Ümmetimizi budayan baltanın sapı olmayalım. Erkeklerin kahırla döktükleri gözyaşlarından ve ciğerparelerinin cansız bedenleri başında binbir sitemle Rablerine sundukları şikayet dilekçelerinden Allah’a sığınalım ve Rasulünüz (s.a.v.)’in şu sözüne kulak verelim: Kim, yarım sözcükle de olsa bir müslümanın öldürülmesine yardım ederse kıyâmet gününde, iki gözünün arasına, “Allah’ın rahmetinden mahrum” yazılı olarak çıkar.”

Şunu unutmayalım ki, kafirlerin katliam makinelerine topraklarımızı açarak bizleri, hesabını veremeyeceğimiz büyük bir günahın ortağı haline getirenlerin ve böylece bizler için cehennemin yolunu hazırlayanların yaptığı ve üzerinde keyifli bir tatil için yol aldığımız duble yollar bizi cennete çıkartmaz. Bırakalım duble yolları, restore edilen camileri, külliyeleri! İmar ve inşa edilen Mescid-i Haram dahi olsa Allah’ın değerler hiyerarşisinde, Îlâyı kelimetullah için, mazlumun âhini yerde komamak için, küffarı zelil etmek ve müminlere izzetlerini iade etmek için orduları seferber etmekle asla müsâvî değildir.

Hacılara su sağlamayı ve Kâbe’yi onarıp şenlendirmeyi, ahiret gününe inanmakla ve Allah yolunda cihad etmekle bir mi tutuyorsunuz? Bunlar Allah katında bir değildirler. Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez.” (Tevbe, 19)

 

@abdurrahimsen

Ayrıca...

Kar: Ruhani değil siyasi halifelik

Yıllardır halifeliği savunan Hizbu’t Tahrir’in Türkiye Medya Sorumlusu Mahmut Kar, Hilafetin ruhani değil siyasi olarak …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir