Home / News / YAZARLAR / Tahir Şanlı / Dürüst Olmak
islam devleti default

Dürüst Olmak

“Dürüst olmak” insanın belirgin içyapısını ortaya çıkartan ve toplumların üzerinde çok hassasiyetle üzerinde durdukları bir ifadedir.

Sözlüklerde; “doğruluk”, “özü sözü bir olma”, “olanı olduğu gibi yansıtma”, “gerçeği saklamama”, “bildiğinden, inandığından ve olduğundan başka türlü görünmeye veya göstermeye çalışmama” olarak tanımlanır. Eski Türkçedeki karşılığı samimiyettir. Toplumda da yerini doğru olmak, yalan söylememek, mert olmak, insanları sevmek gibi ifadelerle terim olarak yerini bulur.

Toplumun bu gün içine düştüğü çöküntüde en büyük rolü oynayan asıllardan birisi de dürüstlüğün kaybolmasıdır. Her toplumun ve kişinin aynası olan ve toplumun en çok ihtiyaç duyduğu dürüstlük maalesef bu gün kaybolmuştur.

Bu halin çok şikayet edilmesinden dolayı dürüstlük konusuna değinmek gerekir. Öyle ki; toplumda hangi alana yönelirseniz yönelin her şeyin zemininde büyük kaymalar olduğunu görürsünüz ve bu konuda şikayetçi olmayan yok gibidir. Bu konuları konuştuğunuz kişilerin kahir ekseriyeti de ya bu çöküntünün içerisinde veyahut mimarlarından olmuşlardır. Öyle ya; dürüstlüğü anlatmaya çalışıyorsunuz, yüzünüze tuhaf tuhaf bakıyorlar. Hatta “sen neden bahsediyorsun?”, “senin gibiler hala piyasada var mı?” gibi cümleleri duyarsınız. En ilginç olanı da; “dürüstlüğün kaybolduğu ortam içerisinde bizde mi onlar gibi olalım” dediğinizde dürüstlükten o kadar uzaklaşmış kişiden o an çok ilginç bulduğunuz şu cümlelerle karşılaşıyorsunuz; “sakın ha, dürüstlükten vazgeçme, sende onlar gibi haram işlemiş olursun, haramdan uzak dur…”

İlginç değil mi! Dürüst olmayandan dürüstlük dersi alıyorsunuz. Daha tuhaf olanı; Müslümanlar dürüstlük konusunda öylesine sarsıldılar ki bundan dolayı da kendi aralarında çok büyük bir şekilde güven kaybına uğramışlar. Hatta işin vahim tarafı Müslüman olmayanın daha dürüst olduğunu kendi aralarında dillendiriyor olmalarıdır. Örneğin; kafirin dini çürük ama işi sağlam, sözüne sadık… Sosyalist bir iş adamının Müslüman bir iş adamından ticaretinde daha dürüst olduğunu duymak gibi…

Toplumların yükselmesi veya bozulması sürecinde dürüstlüğün büyük etkisi olduğu bilinmektedir. İnsanlar birey olarak dürüst olabilir veya dürüstlükten uzaklaşa bilir. Toplumlar da dürüst olabilir veya dürüstlükten uzaklaşabilir. Siyasetçiler de dürüst olabilir veya dürüstlükten uzaklaşabilir. Aynı şekilde toplumun kanaat önderleri de –buna imamlar veya alim bilinenler de dahil- dürüstlükleri bu gün sorgulanır vaziyettedir.

Dürüstlük tabiri her toplumun derinliklerine kadar inmiştir. Hayatlarında dürüstlüğü erdem olarak kabul eden kesimler her zaman mutlaka var olmuşlardır. Fakat şunu bilmek gerekir ki dürüstlük sadece sözde kalan bir ifade değil hayatta hissedilen, yaşanan ve amel edilen bir içerik taşımaktadır. Bu bağlamda her kesim için dürüstlük ancak İslam ile hayatta en bariz bir şekilde ortaya çıkar. Daha açık bir ifade ile dürüstlük İslam ile hayat bulur. İslam olmadan dürüstlük hayat bulamaz ve o toplumlarda dürüstlükten bahsedilemez. Buradan hareketle dürüstlüğün iki kısma ayrıldığını söylemek mümkündür. İnsanlar ya kendi egosuna göre dürüstlük sergilerler veyahut ta helal ve haramlar dairesi içerisinde dürüstlüğü yaşamaya çalışırlar.

İlki; insanların kendi egosuna göre dürüstlük sergilemeleri:

Günümüzde maalesef Müslümanların ekseriyeti İslami mikyastan uzaklaştıkları için kendi egolarına göre dürüstlük algısı üretiyorlar. Eğer kişi belli fikirler doğrultusunda hareket etmiyorsa duygularına teslim olmuş demektir. Duygular serbest kaldığında kişi kendi egosunu tatmin etmek için mücadele eder. Ne yazık ki günümüzde o durum yaşanıyor. Yalanın haramlılığı çok kolay bir şekilde gözardı edilebiliyor. Verilen sözler saniyeler içerisinde unutulabiliyor. Hiç beklemediğiniz anda çift şahsiyetli kişi ile karşılaşmış oluyorsunuz. Yeminlerin havada uçuştuğu ortamda aynı kişi tarafından kandırıldığınıza şahid oluyorsunuz. İslami hassasiyetlerle başlayan buluşmanın bir anda yıkıldığına yerini makyavelist bir zihniyetin aldığını görüyorsunuz. Ciddiyetten uzak söylemlerin dürüstlükle bağdaşmadığı ve böylece tüm kamuoyunu kirlettiği ortaya çıkıyor. Bir de bakıyorsunuz ki egosuna teslim olmuş bir toplum ve allak-bullak olmuş dürüstlük algısı ortaya çıkıvermiş…

Bir zamanlar (Müslümanların Avrupa’ya ilk defa işçi olarak çıktığı yıllar) karşılama törenleri yapıldığı ve bu törenlere papazlarında katıldığı ifade edilir. Papazların konuşmalarında şu sözleri sarf ettikleri çok meşhurdur: “Aman ha onlara karşı çok iyi davranın. Onlar Osmanlının torunları. Onlar çok dürüst insanlar…”

Evet, bir zamanlar dürüstlük Müslümanların en önemli şiarlarındandı. Müslümanlıkla dürüstlük ayrılmaz bir parça olarak bütün insanlık nezdinde yerini alıyordu. Bunu da Müslümanlar İslam’a olan bağlılıklarından ve onu ölçü olarak kabullenmelerinden dolayı kazanmışlardır. Burada şunu ifade etmek gerekir ki dürüstlük asla insanların egosuna bırakılacak bir şey değildir.       

İkincisi; inançlardan; ideolojiden, nizamlardan kaynaklanan yönüyle dürüstlük:

Dürüstlük insan aklına göre düzenlenirse hayatta gerçek yerini bulmaz. Çünkü insan neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar vermekte acizdir. Bu dürüstlük konusunda da böyledir. Onun için İslam dışında bir inanca sahip olan kişi ve toplumlarda dürüstlük aramak doğru değildir. Aklın istikametinde dürüst olmaya çalışmak daha çok kişinin kendi egosuna göre yön çizmeye götürür. Her ne kadar yalan söylemeyecek olsa da kişi kendi menfaatleri doğrultusunda yalanı kullanır.

Kapitalizmin hayat anlayışında egoları sınırsız bir şekilde tatmin etme vardır. Onlarda en “yüksek idealler” yine insanın kendi koymuş olduğu değerler çerçevesinde (saadetin maddi lezzet ve zevklerden en büyük payı almak) olduğundan dürüstlükte bu çerçevede değerlendirilir. Kapitalizm dürüstlük konusuna sınırlı bir sabite getirmez. Yani dürüstlük konusuna da hürriyet verilmiştir. İnsanlar nasıl dürüst olacaklarına yerine göre, kendileri karar verir. Bundan dolayı da dürüstlük sürekli değişkendir. Bu da o toplumda bir ikilem meydana getirerek elbette ki güvensizliği doğurur. Kapitalizmin uygulandığı her yerde bunu açıkça görmek mümkündür.

Müslümanların bu hale gelmesinde/dürüstlüğün kaybolmasında kapitalizmin etkisi vardır. Çünkü bu gün İslam beldelerinde kapitalist yönetimler bulunmaktadır. Yöneticilerden halka kadar büyük bir kesim kapitalizmin tesiri altındadır. Onun için dürüst siyasetçi, dürüst tüccar, dürüst alim vs. bulmak zorlaştı. Dürüst siyasetçinin olmadığını bunun için de dürüst olmayanlar arasından ehveni-şer olanı seçmek zorunda kaldıklarını birçok kişi ifade eder. Aynı şekilde tüccarların birçoğunun sahtekar olduğunu, bu hususta birçok kişinin canının yandığını herkes bilir. Sözü, özü kaybolduğu için toplumda alimlere (!) olan öz güven kaybolmuştur. Çünkü alim (!) bilinen bir çok kişi toplumun istek ve arzularına göre fetva verir hale gelmiştir.

Bu gün İslam aleminde dürüstlük kaybolmuşsa bunun tek müsebbibi kapitalizmin kendisidir. Ondan kaynaklanan fikir ve düşünceler bu toplumu ifsat etmiştir.

İslam ise her hâlükârda dürüst olmayı öğretmiştir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem bunun öncülüğünü yapmıştır. Öyle ki o nebi o günkü toplumun nizamlarından, o nizamların etkisinden, insanlar üzerindeki tesirinden uzak bir şekilde donatılmış topluma tesir edecek bir önder olarak Allah tarafından ortaya çıkartılmıştır. Daha vahy gelmeden insanlar arasında “emin ve dürüst bir kişi” olarak toplumda bilinir.

İslam dürüstlük öğretisini peygamberi ve onun ashabı üzerinden geçiş yaparak insanlığa gösterir. Onlar o gün ve gelecek için model insanlardır. Dürüstlük vasıflarından ne var ise onları hiç tavizsiz bir şekilde uygulamışlar ve bu da gelecek için örnek teşkil etmiştir.

Dolayısı ile Müslümanların batıda dürüstlük aramaları boşunadır ve abesle iştigaldir.

İslam insanların duygularını yalnız bırakmamış onları İslami fikirlerle kontrol altına almıştır. İnsan duygularını tatmin ederken Allahu Teâlâ’nın rızanı gözetmek zorundadır. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurdu:

“…Her türlü hareketinizde dü­rüst davranın. Çünkü Allah dü­rüstleri sever.” (Bakara 195)

Ayette geçen ihsan kelimesi yapılan her işin eksiksiz ve noksansız yapmak ve dürüst olmak manasını taşır. Dürüst olmak Arapçada karşılığını ihsan kelimesinde toplar. Bundan dolayı da işini güzel yapana muhsin denir. Müslüman’ın en üstün hedefi Allah’ın sev­gisini kazanmaktır. Bundan dolayı emir ve nehyleri yerine getirirken mazeret arayışı içerisine gitmez. Bundan sonra Allah-u Teala “ihsan edin” dedi. İhsan etmek; iyilik yapmaktır. Farzlardan ve sünnetlerden daha fazla salih amel ve iyilik yapmaktır. Dürüstlük ifadesi böylece Müslümanın nefsinde tam manası ile yerini bulur. Yalan söylemekten, emanete ihanet etmekten Allah razı olmadığı için sakınır.

“Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.” (Müminun 8)

“Ey iman edenler! Verdiğiniz sözleri yerine getirin.” (Maide 1)

Hz. Muhammed Aleyhî salatu vesselam, doğruluğu ve dürüstlüğü Allah’a imandan sonra dile getirmiş ve doğrulukla Allah’a iman arasında bir bağlantı kurmuştur.

“Doğruluktan ayrılmayınız. Doğruluk sizi birre “iyiliğe”, o da sizi cennete ulaştırır. Kişi doğru olur ve daima doğru iş yaparsa Allah katında sıddıklardan yazılır. Yalandan sakınınız. Yalan da insanı günaha, o da cehenneme götürür. Kişi durmadan yalan söyler ve yalan üzere iş yaparsa Allah katında yalancılardan yazılır.” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 105; Ebu Davud, Edeb, 80) 

“Dürüst ve güvenilir tüccar, Ahirette peygamberler, sıddîkler ve şehitlerle beraber olacaktır.” (İbni Mâce, Ticaret: 1)

İslam dürüstlüğü en güzel bir şekilde gösterdiği gibi onun önemini topluma kavratmıştır. Nasıl uygulanacağını, nasıl korunacağını da çok açık bir şekilde göstermiştir. Bunun örnekleri çoktur:

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem- Efendimiz bir gün pazarı dolaşırken buğday satan birisinin yanına geldi. Hoşuna giden bu buğdayı eliyle yoklayınca altının yaş olduğunu gördü. “Bu nedir?” diye sordu. “Yâ Resulellah! Yağmur altında kaldı da ıslandı.” diye cevap verince buyurdu ki:

“Niçin ıslak kısmını üste çıkartmadın? Herkes görür de ona göre alırdı. Beni aldatan benden değildir.” (Müslim: 102)

İşte dürüstlük öğretisi… Bunun gibi yüzlerce örnek verilebilir. Ayrıca İslam tarihi dürüst-adaletli yöneticilerin örnekleriyle doludur.

Müslümanlar dürüstlüğü İslamla öğrendi ve onunla kalkındı. İslamın emirlerine uyulduğu ve tatbik edildiği süreçte günümüzdeki gibi güven ortamının bozulluğundan bahsedilmez. Dürüst olmayanın İslami bir toplumda barınma imkanı da yoktu.

Bu gün müslümanlar olarak İslamın gösterdiği dürüstlük ilkesine ne kadar da muhtacız. Bunu yeniden oluşturmak ancak İslamın yeniden hayat bulmasına bağlıdır. Bunun için de üzerimize musallat olan demokrasi, laiklik ve bunların anası olan kapitalizm siteminden kurtularak Şer’i ahkamı tatbik edecek Raşidi Hilafet Devletini acilen kurmamız gerekir. Ki; güvenli, emin, sağlıklı ve dürüst bir topluma kavuşalım…

Tahir Şanlı

 

Ayrıca...

Merhamet Kaynağımız Sadece İslam Olmalıdır -2-

-İnsanlara nispet edilen merhamet: İnsanın içgüdülerinde zalimliğe yönelik meyiller olduğu gibi merhamete yönelik meyillerde vardır. …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir