Yazar Rasim Özdenören Yenişafak Gazetesinin bugünkü nüshasında yayınlanan köşe yazısında siyasi parti yöntemi ile verilen mücadeleyi masaya yatırıyor.
Rasim Özdenören Yeni Şafak gazetesinde bugün yayınlanan köşe yazısında siyasi parti yöntemi ile İslami bir hedefe ulaşılabileceğini iddia eden kesimlere yönelik çarpıcı mesajlar veriyor:
İslamdışı düzlemde İslami parti kurmanın mantığı var mı
İçinde yaşadığımız toplumda İslamî siyasal partiler kurulmak suretiyle İslamî bir hedefe ulaşılabileceğini düşünenlerin bulunduğunu biliyoruz.
Dahası İslamî siyasal partilerin kurulmasının yolunu açmadığı için Demokrat Parti, Adalet Partisi ve ANAP”ın tasfiye edildiği görüşünü savunanlar da var. Bu istikamette reformları gerçekleştirmediği takdirde AK Parti”nin önceki partilerin akıbetine uğrayacağı (yani kapatılacağı veya devirileceği) görüşünü ileri sürenler de bulunmaktadır.
Bu görüşler acaba ne kertede geçerlidir?
Zahiren ve soyut planda doğru gibi duran bu mülahazaların pratikte tekabül ettiği bir gerçeklik var mı, sorusu önem kazanıyor.
Demokrat Parti”nin, Adalet Partisi”nin Anavatan Partisi”nin, hatta bunlara ek olarak Milli Selamet Partisi”nin (ve onun ardından başka adlarla kurulan partilerin) benzer nedenle tasfiye edildiği kolayca kabul edilebilir mi? Tüm bu partilerin paydaş karakterinin farklı dozajlarda muhafazakâr, dahası bazılarının radikal görüşleri benimsemeleri onların ortak paydası olsa da…
Bu partiler aynı zamanda belli bir anayasanın ortak ilkesine bağlı olarak hayat bulmuşlardır. Dolayısıyla bu partilerden “beklenen reformu” gerçekleştirmeleri, üzerine ayak basarak kuruldukları düzenin ilkesine ters düşerdi. Başka bir söyleyişle, isteseler de onlardan “beklenen reformu” gerçekleştirmeleri, kendilerinin de bağlı olduğu ilkeye ters düşerdi. Kaldı ki, reform kelimesiyle ifade edilen bir değişiklik eksik kalırdı; amaçlanan değişiklik belki ancak metamorfoz (başkalaşma) kelimesiyle ifade edilebilecek bir dönüşümü, yani ihtilali tazammun ederdi.
Kurulu düzenin partilerinden İslamî bir dönüşümü beklemek onun yapısal özelliğine aykırıdır. Üzerine ayak basılan zemin eğer demokratik bir ortamı ifade ediyorsa, demokratik bir ortamın iyileştirilmesinden doğacak sonuç ancak demokrasinin iyileştirilmesini sonuçlar. Onun mülahazat hanesine kayıt geçer.
Eğer İslamî bir ortamın oluşturulması amaçlanıyorsa, bu, İslam”ın öngördüğü yöntemle gerçekleştirilebilir. Demokrasinin kolaylıklarından yararlanarak ulaşılabilecek her sonuç demokrasinin mülahazat hanesine bir artı olarak kaydolur. Buradaki inceliğin kavranmasını önemle ve özellikle talep ediyorum.
Kaldı ki, kurulu düzen, diyelim ki, İslamî partilerin kurulmasına izin verdi. Müslümanlar bu izinden istifade etme sadedinde pragmatizme iltifat etmeli mi? İltifat ettiği takdirde oportünizmin ortasına yuvarlanmış olmazlar mı? Öngörülen yöntemin amaçlanmadan doğacak başka sonuçları da ortaya çıkacaktır, çıkar.
Bu ülkede kurulabilecek İslamî partiler, Batı Hristiyan dünyasındaki Hristiyan Demokrat partilere tekabül etmez. Batı”da Hristiyan demokrat partiler, belli bir sınıfın (ruhbanın) partisi olarak hayata geçirilirken, İslam dünyasında ruhban sınıfı olmadığından, reel hayatta bir karşılık bulmaları da söz konusu olmayacaktır. Olsa olsa, hâlihazırdaki komünist partilerin darısına çıkarlar. Yani, binde sıfır bilmem kaç oranında oy almaya hükümlü marjinal parti durumuna düşerler. Bu, bu ülkedeki Müslümanların sayısı ile orantılı bir durumu yansıtmaz, o başka.
İslam”ı, başkalarının lütuf ve ihsanıyla gerçekleştirilebilecek bir hedef olarak hayal etme yerine, onun kendi asal yöntemiyle gerçekleştirilmesini hedef almak İslam”ın ruhuna uygun düşer, diyorum. Ve bu konudaki yöntemin olağanüstü önemine işaret etmekle yetiniyorum.
Islah Haber