Home / News / HABER / YORUM-İKTİBAS / ‘CENEVRE’’ AMERİKA’NIN TUZAĞIDIR / Kadir Kaşıkcı
islam devleti default

‘CENEVRE’’ AMERİKA’NIN TUZAĞIDIR / Kadir Kaşıkcı

Suriye’de beşinci yılına giren iç savaşın bitirilmesine yönelik ilk adım 30 Haziran 2012’deki Cenevre-1 görüşmeleriyle atılmış ancak görüşmeler sonucu ortaya çıkan Cenevre Bildirisi hayata geçirilememişti. Cenevre Bildirisi, Suriye’de iç savaşa son verme hedefiyle siyasi bir geçiş sürecinin başlatılmasını ve tarafların karşılıklı rızasıyla kurulacak ve tam yetkiye sahip olacak bir geçiş hükümeti kurulmasını, kuşatma altındaki bölgelere insani yardım sokulmasını, tutukluların serbest bırakılmasını öngörüyordu.

Başarısızlıkla sonuçlanan ilk girişimin ardından 22 Ocak 2014 tarihinde düzenlenen Cenevre-2 Konferansı’ndan da istenilen sonuç elde edilememişti. Suriye devrimini çalmak için düzenlenen Cenevre-1 ve Cenevre-2 görüşmelerinin başarısızlığa uğramasından sonra ABD’nin öncülüğünde yeni bir proje ortaya konarak Cenevre-3 görüşmeleri tertip edildi. Önceden ilan edildiği şekliyle 25 Ocak 2016’da yapılması planlanan görüşme, katılımcılar arasında anlaşma sağlanamaması üzerine 29 Ocak 2016’ya ertelendi.

Suriye’deki krize siyasi çözüm bulmak amacıyla ABD ve BM öncülüğünde rejim ve muhalefet heyetleri ile ayrı ayrı yürütülmesi planlanan görüşmeler, İsviçre’nin Cenevre kentinde 29 Ocak Cuma günü başladı. Suriyeli muhaliflerin oluşturduğu Müzakere Yüksek Komisyonu, görüşmelere katılmak için BM’ye bazı şartlar sunduklarını açıkladılar.  Bunlar;

1-Kuşatmaların kaldırılması,

2-Siyasi tutukluların serbest bırakılması,

3-İnsani yardımların ulaştırılması.

Müzakere Yüksek Komisyonu, talepleri kabul edilinceye kadar görüşmelere katılmayacağını açıkladı. Komisyonun koordinatörü ve eski Suriye Başbakanı Riyad Hicab yaptığı açıklamada, “Başarısızlığa mahkûm konuşmalar yapmaya gitmek istemiyoruz. Gidip müzakerelere katılmak istiyoruz. Fakat uluslararası toplumun yükümlülüklerine uygun şekilde davranması gerekiyor” demişti. Fakat bu açıklamadan kısa bir zaman sonra, Kerry’nin yardımların ulaştırılacağına dair telefonla verdiği söz ve BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura’nın da, Suriye halkına yönelik “Bize güvenin, sizi asla terk etmeyeceğiz ve hayal kırıklığına uğratmayacağız.” sözleri üzerine komisyon, Cenevre’ye gitme kararı aldı. Karar değişikliğine gerekçe olarak da “Amerika’nın verdiği güvence” gösterildi.

Komisyonun kararına rağmen, Suriye’nin kahraman Müslüman halkı ve saha da çarpışanlar Amerika’ya ve De Mistura’ya güvenmemeleri gerektiğinin farkındadır.

Cenevre’de Türkiye’yi, Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Dairesi Genel Müdürü Can Dizdar temsil edecek. Görüşmelerde rejim heyetini, Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Beşar el-Caferi temsil edeceğini, Suriye’nin eski Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Cihad Makdissi de, Cenevre görüşmelerine davet edildiğini ancak ilk tura katılmayacağını bildirdi. Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’da, PYD’nin davet edilmesi durumunda görüşmeleri boykot edeceklerini açıklamıştı. PYD’nin görüşmelerin ilk aşamasına davet edilmemesine rağmen Cenevre’de yerinin hazır olduğu ve ileri aşamalarda görüşmelere katılacağı hesaplanıyor. Mistura’nın ekibi tarafından yapılan açıklama da ise, ABD ve Rusya’nın da başlangıç sürecinde PYD’yi masada istemedikleri söylendi. ABD yönetimi, muhaliflerle savaşında kara gücü olarak Suriye’nin kuzeyinde kalan bölgede ana aktörün PYD olduğu düşüncesinde. Bu nedenle PYD’nin daha aktif bir aktör haline gelmesini, Suriye’nin geleceğinde yer almasını istiyor.

Suriye’deki çatışma taraflarının Cenevre’de birlikte aynı masada oturmasından ziyade ayrı salonlarda toplanmaları, ayrı ayrı görüşülmesi ve BM aracılarının da arada mekik dokuması öngörülüyor. Görüşmelerde üçüncü taraflar doğrudan söz sahibi olmayacak ancak Türkiye’nin de üyesi olduğu Uluslararası Suriye Destek Grubu 17 ülke ile Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Arap Birliği temsilcileri ise görüşmelerde kolaylaştırıcı sıfatıyla hazır bulunacak.

Cenevre görüşmelerine kimlerin katılıp kimlerin katılmayacağını belirleyen bizzat ABD’dir. Süreçte etkin temel uluslararası aktörler ise; ABD, Rusya, Türkiye, Suudi Arabistan, İran ve Katar’dır. Görüşmelerde önceliğin ülke genelinde ateşkes sağlamak, DAEŞ tehdidi perdelemesiyle İslam Devleti talepleri olan muhalifleri durdurmak veya ABD’nin şartlarını zorla da olsa kabul ettirerek, katil rejimle masaya oturmasını sağlamak. Görüşmelerin ilk turunun iki ya da 3 hafta sürmesi, ilerleyen dönemlerde yaklaşık 6 ay sürdürülmesi planlanıyor. Buna göre, Suriyelilerin öncülüğünde ilk 6 ay içinde yani Haziran 2016’ya kadar tarafların müzakereleri sonuçlandırıp demokratik bir geçiş hükümeti kurulması, buna müteakip 12 ay içinde de yeni anayasa hazırlanması ve eşit şartlarda bir seçimin yapılması amaçlanıyor.

Batılı siyasi ve düşünürler, Hilafet güneşinin yeniden doğacağının farkındalar ve bu yüzden Hilafet’in doğuşunu geciktirmek için bütün ağırlığını ve olasılıkları ortaya koymuş durumdalar.

ABD ve Rusya’nın Suriye’deki önceliği, Esed rejimini muhafaza etmek. Askeri avantajlarını kullanarak Müslümanları ezmeye çalışan Rusya, 4 aydır yoğun biçimde süren hava saldırılarıyla, en ağır bombardıman ve abluka ile Râşidî Hilafet isteyen Müslümanları ve sivil Suriye halkını öldürerek onları da ABD’nin, Esed’li demokratik Suriye planına boyun eğdirip ve bu plana razı olmalarını istemektedir.

Müslüman katili Amerika ile müzakere için Cenevre’ye gitmek, tavizler tuzağına düşmektir.  Müslümanların yöneticilerinden kim Cenevre’ye katılıp o masada ABD’nin yanında oturursa, onun planlarının uygulayıcısı olursa, hangi yönetici Suriye Müslümanlarının devrimine taş koyarsa tarih boyunca unutulmayacak bir ihanete imza atmış olacaktır.

وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى

“Kim Benim zikrimden yüz çevirirse, mutlaka onun için sıkıntılı bir geçim vardır. Ve Kıyamet Günü onu, kör olarak haşr edeceğiz.”[Taha Sûresi124]

@Kadir_Kasikci

Ayrıca...

Kar: Ruhani değil siyasi halifelik

Yıllardır halifeliği savunan Hizbu’t Tahrir’in Türkiye Medya Sorumlusu Mahmut Kar, Hilafetin ruhani değil siyasi olarak …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir