Amerikalı eski diplomat James F. Jeffrey’in; “Obama Halep’teki katliamı durdurabilir ama durdurmaz, zira durdurmayı istemiyor” şeklindeki açıklaması durumun vahametini ve ancak bu sorunu Müslümanlardan başka hiçbir gücün çözemeyeceğini gösteriyor.
Halep’te yaşananlar bize Temmuz 1995’te Srebrenitsa’da yaşanan ve en az 8 bin 372 kişinin BM ve Avrupa’nın gözleri önünde katledilmesini hatırlatıyor.
Srebrenitsa katliamı, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımı ve hukuksal olarak ilk kez belgelenmiş soykırım olması açısından çok büyük önem taşıyor.
Suriye’de ise 5 yıl içerisinde 450 bin Müslüman hayatını kaybetti. 22 Nisan’dan bugüne kadar Halep’de özellikle hastane, cami ve sivil yerleşim yerlerinin bombalanması ile bir haftada 43’ü çocuk, 27’si kadın en az 244 sivil katledildi.
Halep’in Rusya uçakları tarafından gece gündüz bombalanması karşısında Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi İslam ülkelerinin sessizliği, İslam dünyasını büyük bir umutsuzluğa itiyor.
ABD ve Rusya’nın ortak girişimiyle başkent Şam’ın Doğu Guta ve Lazkiye’nin kuzey bölgelerinde “sessizlik rejimi” adı altında geçici ateşkes uygulamasında Halep’in dışarıda bırakılmasıyla, kilit şehirde durumun daha da kötüleşmeye başladığına şahit oluyoruz.
İran ve Rusya’nın bu durum neticesinde, Halep’i Suriye muhaliflerinin elinden geri almak için 3 yıl boyunca şehri çok ağır bombardımana maruz bırakmaları çok büyük insanlık suçunun işlenmesine sebep olmaktadır.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeid Ra’ad al Hussein de hafta sonu yaptığı açıklamada, Suriye’de savaşan tarafları destekleyen büyük güçleri ağır bir şekilde eleştirerek, yeniden canlanan şiddetin sivil yaşamlar için “canavarca bir umursamazlık” gösterdiğini ve “ölümcül bir tırmanma hazırlığına dair askeri yığınaklarla ilgili son derece rahatsız edici raporların” varlığından söz etti.
Savaş başladığından beri ilk kez Halep’te geçen hafta cuma namazı kılınamadı. Halep Kent Konseyi, can güvenliği nedeniyle halka camilere gitmek yerine evlerinde namaz kılmaları çağrısı yaptı.
Halep’in Azez ile bağlantısını kesen rejim, şimdi de yoğun bombardımanlarla bu kez İdlip ile bağlantısını kesmeyi düşünüyor. Ve bombardımanlarla beraber sivil katliamların artmasıyla yeni bir göç dalgası da tetiklenecek gibi…
Suriye’de yaşananlar artık soykırım kavramıyla açıklanmalıdır. Ülkede yaşanan bu katliamların İslam ülkeleri açısından mezhep kavgalarını nesiller boyu belki de sürdürebilir derecede tehlikeli boyutlara getirdi.
Suriye’de yaşanan bu katliamların, İslam tarihinin unutamadığımız Kerbela savaşından geri kalır bir yanı olmadığını söyleyebilir miyiz?
Suriye’de katledilen Müslüman halkların akan kanını ne BM, ne NATO, ne de ABD durdurmayı düşünmüyor böyle bir niyetleri de yok.
Arap devrimleri sürecinde Mısır, Tunus, Libya, Suriye’de seçimlere asla rıza göstermeyen; var olanların sonuçlarına saygı duymayan Batı dünyası kendi düzenini kendi kurma derdinde maalesef.
Son şansımız İİT’dir. Bu yüzden İİT, aklını başına toplamalıdır. Çünkü Halep’te yaşananlar Halepçe, Srebrenitsa ve Ruanda soykırımlarını fersah fersah geride bıraktı.
Dünya Müslüman Alimler Birliği’nin de Suriye’de yaşanan katliamlar konusunda daha yoğun mesai içinde olması gerekiyor.
Osman Atalay