Home / News / YAZARLAR / Mehmed Aydın / Erdoğan’ın Siyasal İslam Korkusu
yazar

Erdoğan’ın Siyasal İslam Korkusu

Erdoğan ve partisi AKP güçlendikçe ve önündeki Kemalist (İngiliz-AB) zihniyeti kırıldıkça ona biçilen görev daha net ortaya çıkmaktadır. Bunu muhtemelen referandum sonrası ve büyük olasılıkla en geç 2019 yılına doğru görmüş olacağız. Son ayların bilançosuna baktığımızda bahsetmiş olduğumuz durumu görebiliyoruz. Ne kadar da bunu OHAL ve referanduma bağlamış olsalar da işin aslı farklı. Asıl meselenin daha çok ABD’nin bölgede empoze etmek istemiş olduğu ılımlı İslam projesine ters olan siyasal İslam projesini tasfiye etmek istemiş olması. Halbuki bir kısım AKP taraftarının beklentisi 2023 yılına doğru bir İslam devleti (Anadolu İslam Cumhuriyeti veya Yeni Osmanlı Devleti) kurulması arzusu olduğu bilinmektedir. Hatta bunu teyit eden bazı emareleri sayarken de dizileri verdiklerinide görmekteyiz. Diriliş ve Payitaht Abdulhamid dizileri sanki bahsetmiş olduğumuz siyasal İslam’ın bir zemini gibi görülmek istenmektedir. Lakin dizilerin akışına baktığımızda bunun böyle olmadığını görmekteyiz. Hatta her iki dizininde bayanlarının tesettürlü olmayışı ve Türkçülük fikrinin ciddi bir şekilde verilmiş olması bunu göstermektedir. En önemlisi ise bu bahsetmiş olduğumuz dizilerle Müslüman halkın duyguları ile oynayarak onları haberi olmadan bilinç altında Erdoğan’ın mevcut siyasi mücadelesini meşrulaştırmış olmasıdır. Hatta şu dahi söylenebilir. Günümüzün ve hatta yarının Erdoğan’ı kesinlikle geçmişin Ertuğrul Gazi’si ve Abdulhamid’i olduğunu bu hali ile kabul görmesi istenilmektedir. Yani laikliği ve demokrasiyi sonuna kadar savunan bir lideri dizideki karakterlerle iç içe gören ve onu bu şekilde kabul eden bir sonuç istenilmektedir. Sonuçta en fazla ABD’nin kurmuş ve yıllardır kontrol etmiş olduğu bir ikinci İran İslam Cumhuriyeti kurulmuş olacak. Biri Şii diğeri ise Sünni dünyanın, ABD’nin menfaatleri doğrultusunda yöneten birer ılımlı İslam cumhuriyetleri.

Bu girişten sonra gelelim siyasal İslam kavramına ve batının bu kavram ve bu ideolojiye bel bağlayan Müslümanlardan neden korktuğuna. Öncelikle havuz medyasının önde gelen gazetelerinden olan Yeni Şafak gazetesinin baş yazarlarından Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın 06 şubat 2014 tarihinde kaleme almış olduğu ‘’Siyasal İslam ve AK Parti’’ adlı makalesini önemine binaen tamamını sizlerle paylaşmak istiyorum:

Ak Parti kurulduğu günden bu yana şunu söyledi: “Biz din eksenli siyaset yapmıyoruz.”

Ak Parti kurulduğu günden beri Avrupa Birliği”ne girmeyi önemli hedeflerinden biri olarak belirledi ve bu hedefe ulaşabilmek için geçmiş hükümetlerden daha fazla asıldı.

Ak Parti Müslüman bireylerin de -mesela bayanlarının başlarını örterek, subaylarının namazlarını kılarak- resmi vazifelerini yapmalarına imkan hazırladı, ama namaz kılmayanları, başlarını örtmeyenleri, 18 yaşını geçtiği için nikahsız, ama evli gibi yaşayanları… cezalandırmadı, hürriyetlerini kısıtlamadı, herhangi bir haktan mahrum etmedi.

Ak Parti İmam Hatip Okullarından mezun olanlara uygulanan haksızlığı giderdi, onların da yüksek tahsile eşit şartlarda girmelerini sağladı, ama diğer okullardan mezun olanların haklarına dokunmadı.

Ak Parti İmam Hatip okullarını çoğalttı, ama Kur”an kurslarını da çoğalttı, hatta bir manada bütün okulları, kişilerin seçmesine bağlı olarak birer “Kur”an kursu” haline getirdi, Müslümanların çocuklarının isterlerse dinlerini ve Peygamberlerini öğrenmelerine imkan hazırladı, ama kimseyi bunları seçmeye ve öğrenmeye zorlamadı, sivil islâmî hizmet ve hareketlere dokunmadı.

Ak Parti arka arkaya demokratikleşme paketleri çıkarıyor, ama “siyasal İslamlaşma paketi” çıkarmıyor…

Bütün bunlar herkesin gözü önünde olup biterken biri çıkar da “Ak Parti iktidarının siyasal İslam stratejisi, mevcut hukuk kuralları ve demokratik rekabet araçları ile devlet iktidarını ele geçirmektir” derse siz ne dersiniz bilmem, ama ben şunu derim:

“Sırtını gerçeklere, yüzünü hayale ve kara düşüncelere çevirmiş bir şaşkın.”

Devletten ve belediyelerden bir şekilde istifade etmemiş bir cemaat, bir hizmet grubu, bir sivil kuruluş bulmak zordur. İstifade etsin etmesin bir sivil toplum kuruluşu, elde ettiği istifadeye bağlı olmadan, inancının ve vicdanının sesini dinleyerek bir destek vermiş olursa buna “kara çalmak”, kuruluşu “devletin yamağı” olarak damgalamak “kötü zanna” mağlub olmuş bir vicdanın eseridir.

Şunu da ilave etmek durumundayım:

Benim inancım ve talebim “temel referansı İslam olan” bir devlettir. Siyasal İslam”ın da, araçları bir yana, amacı budur. Ötekilerin “şiddet, radikal, köktenci, siyasal…” diyerek imajını kirletmeye çalıştığı İslam, son tahlilde “laikliği reddeden İslam””dır ve “din ile devleti, siyaseti ve toplum hayatını birbirinden ayırma” manasında laiklikle bağdaşan bir İslam olmaz.

Bu böyledir ve Ak Parti bu manada siyasal İslamcı

değildir, istese bile mevcut şartlarda olamaz.

Bu makale aslında malumun ilanıdır ve birçoğunun da bildiği bir hakikattir. Lakin nedense bazı Müslümanlar rahatına düşkün olduğu için ve nede olsa bir şeyler oluyor diyerek ve bir takım maddi menfaatlerden ötürü AKP ve Erdoğan’a muhabbet beslemiş olması kesinlikle ne Erdoğan ve partisini nede onunla çalışan bireyleri İslamcı veya siyasal İslamcı yapmaz. Allah Resulü ne kadar güzel söylemiş:

“Ben insanların kalplerini yarmakla ve iç hallerini deşmekle emrolunmadım!”    (Müslim, 1064.)

Üsame b. Zeyd (radıyallahu anh), Lâ İlâhe İllallâh diyen birisini öldürdüğünde Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) ona şöyle demişti: “Lâ İlâhe İllallâh’ı (gerçekten) söyleyip söylemediğini öğrenmek için kalbini mi yardın?” (Müslim, 96.)

İmam Nevevî (r.a.) bu hadisin şerhinde şu önemli bilgiye yer vererek der ki:

“Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in “kalbini mi yardın?” sözünde fıkıh ve usul de meşhur olan “hükümler zahire göre verilir, niyet ve kasıtlar Allah’a havale edilir” kaidesine bir işaret vardır…” (Nevevî,  Şerhu Müslim, 1/282.)

Dolayısıyla meseleyi hangi zaviyeden incelersek inceleyelim kesinlikle mevcut iktidar ve onun görünen ve görünemeyen yüzleri siyasal İslam’la uzaktan veya yakından alakası olamaz. Hal böyleyken havuz medyasının başka bir önemli yazarı Yusuf Kaplan (Yeni Şafak) bir kaç gün önce şu yazıyı kaleme aldı.

İslâmcılığı gösteriyorlar ama hedef İslâmî omurganın çökertilmesi!

İslâmcılık konusunda kafamız çok karışık. İslâmî kesimler bile “İslâmcılık”tan nefret ettirilme noktasına getirildiler neredeyse… Çok tehlikeli bir şey bu! Oysa İslâmcılık derken, bütün İslâmî kesimler kastediliyor, meselenin özü bu. Bazı İslâmî kesimler de “biz İslamcı değiliz!” diye bangır bangır bağırıyorlar. Oysa hedef kendileri. Büyük bir zihnî çöküş, körleşme, felçleşme hâli bu.

Laiklikle İslâm bağdaşmaz. Ama laik olan biri ben Müslümanım diyor, dil ile ikrar, kalp ile tasdik ediyorsa, sen Müslüman değilsin diyemeyiz.

Ama şunu görelim: Böyle bir Müslümanlık anlayışı, ruhunu yitirmiş bir din anlayışıdır; din’i yalnızca bireysel alana hapseden, hayatın bütün alanlarından uzaklaştıran sorunlu, hatta tehlikeli bir din anlayışıdır: Dinin protestanlaştırılması, sekülerleştirilmesi ve bitirilmesi sonucunu doğurur bu. (23.04.17-Yeni Şafak)

Yusuf Kaplan çok haklı olarak siyasal İslam’ı savunuyor ve siyasal İslam’ı savunan bir Müslümanın laik olamayacağının altını çiziyor. Lakin nedense aynı Yusuf Kaplan laiklik ve demokrasi propagandasını yapan AKP ve lideri Tayyip Erdoğan’ı savunuyor. Aslında bu şekilde kendi desteklemiş olduğu iktidar tarafından tasviye edileceğini görüyor olmuş olmalı ki biraz sitem edercesine veryansın ediyor. Lakin ecelin ölüme faydası yok. İktidarda bulunan kişilerin ABD ile irtibatları sorgulanmadan ve tamamen irtibatı kopartması için teşebbüste bulunulmadan yapılmak istenen bu çırpınışlar nafile.

Bir başka örnek ise yine havuz medyasının önde gelen yazarlarından olan Ahmet Taşgetiren’in Star gazetesinde kaleme almış olduğu şu yazısı verilebilir.

“Şu sıralar sırtını “Reis”e dayadığı izlenimi veren bir gurubun “İslamcılara karşı savaş” tamtamları çaldığı ve henüz AK Parti cenahından herhangi bir cevap gelmediği için bu tamtamların oradan da onaylandığı gibi bir izlenim doğduğu için.

İstenen şu mudur diye bir soru sorma zamanıdır: -İslamcılar AK Parti’yi terk etsin!”
(Ahmet Taşgetiren – Star – 27.04.17)

 

Gelelim siyasal İslam’ın ne anlama geldiğine ve batının neden siyasal İslamcılardan korktuğuna. Evvela şunu tekrar hatırlatalım. İslam da ne siyasal İslam nede ılımlı İslam var. İslam Resulullah’ın Cebrail (a.s.) vasıtası ile Allah (c.c.) tarafından vahiy ile gönderilen Kuran ve Sünnet­in ta kendisidir. Kimde kalkar ve Kuran ve Sünnetin sadece ibadet ile alakalı kısmı ile yetinirse ılımlı İslam ve cihad, ceza hukukunu içeren kısmını ise savunduğunda siyasal İslam mensubudur derse, aslında tamamen kafirlerin ekmeğine yağ çalmaktan başka bir şey yapmamış olur

Dolayısıyla aslında siyasal İslam mensubu derken batı şunu kastediyor. Hayatını Kuran ve sünnete göre şekillendiren ve dünya siyaseti ile ilgilenen her kişi batının gözünde radikal İslamcı olarak görülmekte. Yani anlık sorunlardan etkilenmeyen, çoğunluk veya azınlığı ölçü almayan her ne olursa olsun sadece vahiy eksenli çözümü kabul eden kişidir siyasal İslamcılar. Bu şekilde tutucu olan ve sadece ölçü olarak İslam’ı kabul eden ve özellikle siyasetle ilgilenen kişi ve kurumlar batının en büyük düşmanı olduğu aşikar. AKP’nin önünde aslında referandumdan sonra fazla bahane kalmadığı için ve ileriki dönemde siyasal İslamcılar tarafından daha da baskı altında kalması muhtemel olduğu için tasfiye edilmeleri gerekiyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde iktidar ve muktedir olanlar el ele vermiş olarak bu tasfiye operasyonlarına hız vereceğe benziyor. Onlar bu şekilde aslında gözleri kör olmuş ve hakikatleri anlayamayan Müslümanları da uyandırıyorlar farkında değiller.

Mehmet Aydın

30.04.17

Ayrıca...

yazar

Neden Kobani değil de Afrin Operasyonu?

Hatırlayacağınız üzere İŞİD Ağustos 2014 tarihinde Kobani’yi (Ayn El Arap) kuşatmış ve 17 Eylül 2014 …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir