Home / News / YAZARLAR / Tahir Şanlı / Gözyaşlarınızın cihetini değiştirin
islam devleti default

Gözyaşlarınızın cihetini değiştirin

Gözyaşlarınızın cihetini değiştirin Değiştirin! Gözyaşlarınızın Cihetini… Tahir Şanlı Gözyaşı; içgüdülerden kaynaklanan, duyguların tetiklenmesi sonucu,  çaresizliğin, elden bir şeyin gelmemesinin neticesinde kişinin dışa yansıyan tepkisinin bir ifade türüdür. Duygusal olarak ortaya çıkan gözyaşları halk arasında “ağlamak” olarak nitelendirilir. Duygusal gözyaşının kişiyi bulunduğu ortamdaki çaresizliğine bir nebze olsun katkıda bulunarak rahatlattığı söylense de bunun pek vakıası yoktur. Asıl rahatlatan gözyaşları değil ona sebep olan faktörlerin çözüme kavuşmuş olduğu veya yanılgısıdır.

Yani kişi ağladığında sadece ağlamış olmuyor kendini ifade etmekle bir yandan rahatlarken, diğer yandan ağlamaya etken olan meselede kendisine ortak ve destek buluyor. Böylece çaresizliğini bu şekilde çözüme kavuşturmanın rahatlığını yaşıyor.

Ağlamaya yol açan temel faktör içgüdülerden kaynaklanan duygu yoğunluğudur dedik… Bunu içgüdülerden doğan;

-sevgiden kaynaklanan; sevinç gözyaşı,

acımadan, vicdandan kaynaklanan; acıma veya üzüntü gözyaşı,

-zayıflıktan, korkudan kaynaklanan acziyeti ifade eden, yardım dileme amaçlı; acı, yardım ve korku gözyaşı,

– bir de bunların yanında kişinin herhangi bir amel neticesinde yanlışlığını fark ederek pişmanlık duyarak akıttığı; tövbe veya pişmanlık gözyaşıdır.

Bütün bunların ortaya çıkması dış kaynaklı olabildiği gibi iç kaynaklı da olabilir. Yani dışarından duyguları etkileyen herhangi bir faktör –çok sevdiği bir kişiyi kaybetmek, malını kaybetmek, sevdiklerinden ayrılmak, evlatlarının başarısına sevinmek vs. kişiyi ağlatabileceği gibi, herhangi bir düşünceden etkilenerek iç dünyamızda doğan hesaplaşmadan –Allah’tan korkmak, tövbe, cehennem korkusu, geçmişteki tatlı geçen anıları için hüzünlenerek ağlamak gibi.

Her insanda bu durumlar hasıl olabilir. Fakat fıtrattan doğan içgüdüler her zaman teskin edilebilmektedir. Yani kişi isterse duygularının kabardığı anda ağlamanın önüne geçme yetisine/gücüne sahiptir. Nasıl ki nevi içgüdüsünden kaynaklanan evlenmek frenlene biliyorsa ağlamakta böyledir. Ağlatan veya frenleyen etken ise kişinin taşıdığı akidesinden/inancından kaynaklanan fikirlerdir. Demek ki rastgele ağlamak diye bir şey yoktur. Ağlamaya yol açacak, duyguları tetikleyen bir fikir, düşünce ile vakıadan esinlenmek gereklidir.  Bütün ağlayışlarda mutlaka bir maksat vardır. Burada ağlamanın zamanlaması, yeri ve ağlayan kişilerin toplumdaki taşıdıkları konumları önem taşır. Peygamberlerin gözyaşı dökmeleri, idarecilerin gözyaşı dökmesi, annenin gözyaşı dökmesi, çocukların gözyaşı dökmesi, bireylerin gözyaşı dökmesi konumuna göre farklılıklar arzetse de hepsi de içgüdüden kaynaklanan fıtri özelliklerin birer tezahürüdür.

İnsanlardan her kesimin ağlayışı farklılıklar içerir.

Son dönemler insanlar ekranlarda ağlayan yöneticilerin gözyaşlarına şahid olmaktadır. İslam beldelerindeki idarecilerin gözyaşlarına insanlar alıştı. Artık onların gözyaşları pek etkileyici olmasa gerek ki son olarak dünyanın süper gücü olarak bilinen ABD Başkanı Obama’nın gözyaşları ekranlara yansıdı.

ABD tarihinin en büyük katliamlarından birini yaşadı! Connecticut eyaletinde ilkokulu basan silahlı saldırgan 18’i çocuk 27 kişiyi öldürdü. Obama, saldırıyla ilgili düzenlediği basın toplantısında gözyaşlarını tutamadı.

ABD Başkanı Barack Obama’nın konuyla ilgili düzenlediği basın toplantısında duygu dolu anlar yaşandı.

Saldırıyla ilgili bilgiler veren Obama, konuşmasının bir bölümünde gözyaşlarını tutamayarak ağladı. (www.internethaber.com)

Denilebilir ki idareciler ağlayamaz mı? Onlarda şefkat, merhamet gibi insani duygular yok mu? Doğru idareciler de ağlar. Fakat yukarıda belirttiğimiz gibi ağlamanın, gözyaşı dökmenin yeri, zamanı, gerçekleşen vakıanın boyutu, kişiler ve bu konuda esinlenilen fikirler çok önemlidir.

Nitekim Resulullah Sallalallahu Aleyhi Ve Sellem de gözyaşları dökmüştür. Onun gözyaşı döktüğü yerlere ve vakıalarına bir bakalım:

Peygamber Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ümmeti için gözyaşı dökmüştür:

 Allah’ım, ümmetimi koru, ümmetimeacı!” diyeduaettiveağladı. (Müslim, İman 346)

Abdullah b. Ömer der ki: Sa’d b. Ubâde hastalanmış, yatıyordu. Hz. Resulullah Efendimiz Sallalallahu Aleyhi Ve Sellem Abdurrahman b. Avf, Sa’d b. Ebî Vakkâs ve Abdullah b. Mesud’la birlikte onu ziyarete gitti. Sa’d’ın kendisinden geçtiğini görünce, “Öldü mü?” diye sordu. Ölmediğini söylediler. Resulullah Sallalallahu Aleyhi Ve Sellem ağladı, orada bulunanlar da ağladılar. Sonra Resul-i Ekrem Sallalallahu Aleyhi Ve Sellem orada bulunanlara hitaben şöyle buyurdu.

“Dikkat etmez misiniz?! Yüce Allah, ağladığı veya üzüldüğü için kimseyi kınamaz; ama (mübarek dillerine işaret ederek) bunun için kınar -veya gerekirse- rahmetine boğar.” (Sahih-i Müslim)

Hz. Resulullah Sallalallahu Aleyhi Ve Sellem‘in minik yavrusu İbrahim can vermek üzereydi. Hz. Peygamber’in gözleri doluverdi. Abdurrahman b. Avf, Hz. Resulullah’a dönerek − Sen de mi ya Resulullah?! diye sordu. Hz. Resul-i Ekrem Sallalallahu Aleyhi Ve Sellem:

“Ey Avf’ın oğlu! Ağlamak Allah’ın rahmetindendir. Gözyaşlarım dökülmekte, yüreğim yanıp kavrulmakta şimdi; ama Allah’ın rızasına aykırı düşecek bir şey söylemiyorum.” diye buyurdular. (Sahih-i Buhari)

Yine Sahih-i Buharî’de şöyle geçer: Hz. Resulullah Sallalallahu Aleyhi Ve Sellem Zeyd, Cafer ve Abdullah b. Revâhanın şahadet haberi gelmeden önce onların şahadetlerini haber vererek yaslarını tuttu ve şöyle buyurdu: “Sancağı Zeyd aldı. Zeyd şehit oldu, Cafer aldı! O da vurulup şehit düştü, İbn Revâha aldı, o da şehit düştü…!” Hz. Resulullah Sallalallahu Aleyhi Ve Sellembu haberleri verirken mübarek gözlerinden yaşlar süzülmekteydi.

Resulullah Sallalallahu Aleyhi Ve Sellem’in halifeleri de gözyaşı dökmüştür. Ömer gelen heyetlerin konuşmalarını dinlemeye çok önem verirdi. Belki onların konuşmalarında iyi bir ders, faydalı bir gö­rüş veya Allah’a, kitaplarına ve Müslümanların umumuna ait bir nasihat bulabilirdi.

Gelenlerden bazılarının konuşmalarını dinledi ama onlar önemli bir şey söylemediler. İyi bir kimse olduğunu tahmin ettiği birisine işa­ret edip:

«— Haydi konuş bakalım» dedi.

Adam Allah’a hamd ve senada bulunduktan sonra:

«— Ey mü’minlerin emiri! Allah senin başına bir belâ verdi. Se­ni denemek için bu ümmetin işini sana verdi. Üzerine aldığın vazife­de Allah’tan kork. Fırat kenarında bir koyun kaybolsa, Kıyamet günü senden onun mutlaka sorulacağını bil», Ömer ağladı:

«— Halife olduğumdan beri, senin gibi, kimse bana doğruyu söy­lemedi. Sen kimsin?» dedi. (Tarîhu’t-Taberî,  ÎV/183-185;  V/226,285,286,291)

Bu gibi gözyaşları çöküntüye işaret eden gözyaşları değildir. Allahu Teala’nın sınırlarını çizdiği doğrultuda bir gözyaşıdır.

İnsan olma ve insandaki fıtri yapı değişmediği için gözyaşı dökmek her dönemde aynı özelliğini korur. Yani insan sevinç anında, hüzün anında, korku anında vs. gözyaşı dökebilir.

İdareciler de insan olduğu için elbette onlarda yerinde ve kulluğunun gereği ağlamalıdır.  Şefkat ve merhamet duygularını karartanlar idare ettikleri toplumlara karşı merhametli ve adil olamazlar. Resulullah Sallalallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

“Bir gün adalet ile hükmetmek, altmış senelik ibadetten eftaldir.”(Davud, Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Nesai, Sünen-i İbni Mace ve Sahih-i Buhari.)

Merhamet, Allah korkusu ve şefkat duygularını körelten idareciler zulmün mümessilleridirler. Onlar zulümlerinden ötürü toplumları ağlatmışlardır. Tarih zulmetmekten, merhametsizlikten, adaletin çiğnenmesinden korktukları için nasihat alarak hüngür hüngür ağlayarak gözyaşı döken Hz. Ömer’in, Harun Reşid’in olaylarına şahiddir. 

Günümüzde ise idareciler en mert kişiyi dahi işledikleri zulümler neticesi ağlatır hale gelmişlerdir.

Evet, günümüzde insanlar kan ağlamaktadır. Zalimin zulmü o kadar artmıştır ki çaresizlik içerisinde Allah’a yalvarmaktan ve ağlamaktan başka ellerinden bir şey gelmemektedir. Günümüz şefkat, merhamet, acıma duygusunu kaybetmiş, kalbi katılaşmış ve ağlamasını unutmuş idarecilerin tarihidir. Küfrün pençesinde, sömürgenin altında, işgallerin gölgesinde gözyaşı çaresizliğin tek sığınağı haline gelmiştir.

Bu gün insanlığı ağlatan İslam değildir. İnsanlığı ağlatan zulmün temsilcisi olan kapitalizmin ta kendisidir. Bu gün insanlar İslam’dan dolayı ağlamıyor.  Kapitalizmin yeryüzüne yaydığı zulümden dolayı ağlıyor.    

Evet, kapitalist zihniyet ağlattığı gibi son dönemlerde daha çok şahid olduğumuz gibi artık kendisi de gözyaşları döküyor. Çünkü çaresiz bıraktığı insanlar karşısında kendi de çaresiz…

Kapitalist idarecilerin dünyanın gözü önünde ağlamasının tek nedeni var o da; nizamlarının insanların meselelerine çare üretmekten aciz kalışlarından dolayıdır. Onların İslam alemindeki kukla yöneticilerinin de gözyaşları çaresizliklerinin neticesidir. Kapitalizm ve ona olan bağlılıkları onları çaresiz, meselelere çözüm üretmekten aciz hale düşürmüştür. Onun için gittikleri yerlerde ağlamaktan başka bir çareleri kalmamıştır. Onun için bu gözyaşları bir şahsın değil köhne, çökmeye yüz tutmuş bir sistemin gözyaşlarıdır. Çöken o sistemin, çaresiz kalan yöneticilerinin gözyaşlarıdır.   

Her akan gözyaşında duyguların galeyana gelmesi vardır. Ağlayansa yönetici olsun veya tebaadan biri olsun insandır. Duygular düşüncelerle bastırılabiliyorsa belli fikirler doğrultusunda idarecinin ve tebaanın ağlamasının da bir ölçüsü vardır. Onun için her ağlayanın döktüğü gözyaşı Allah’ın rızasını gözeten, doğruluk için olmadığı gibi o gözyaşını dökenin de doğruluğunu ifade etmez.

Yöneticilerin ellerinde toplumun halini düzeltmek için bir çok imkanlar bulunmaktadır. Bu imkanları kullanarak çare üretmek yerine gözyaşı dökmeleri esefle karşılanır. Onun için yaygın olarak kullanılan “timsah gözyaşları/insani duygulardan faydalanmak için kullanılan ve pek hoş olmayan bir yöntem” tabiri yerinde bir sözdür. Çünkü yönetici çözümler üreteceğine gözyaşının arkasına sığınmış ve bu eylemi ile var olan çözüm ve gücün üstünü örtmüştür. Bu eylem karşı tarafın gücünü onaylamak, halkını da kendisini de çaresizliğin ve teslimiyetin kollarına atmaktır.

“Başbakan Recep Erdoğan partisinin grup toplantısında 12 Eylül’de yaşanan idamları anlatırken gözyaşlarına engel olamadı.  22 yaşındayken cunta yönetimi tarafından idam edilen Ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu’nun infazından kısa süre önce anne ve babasına yazdığı  mektubu okuyan Başbakan Erdoğan duygu yoğunluğu yaşayarak bir süre kürsüde sessizce ağladı.” (nethaberci.com)

Başkent Kabil’de, öğretmen ve öğrencilere hitap eden Hamid Karzai, devam eden savaş yüzünden küçük yaştaki oğlunun günün birinde ülkeyi terk etmesinden korktuğunu anlattı.

“Yemin ediyorum acı içindeyim. Mirwais’in Afganistan’dan kaçıp, ülkeyi terk ederek bir yabancı olmasından korkuyorum. Allah aşkına savaşı durdurun. Oğlumun bir yabancı olmasını istemiyorum…”

Gözyaşlarına boğulan Afganistan Cumhurbaşkanı, çaresizlik içinde mikrofondan “savaşı durdurun” çağrısı yaptı. (29 Eylül 2010 Dünya Bülteni)

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil el-Arabi ve Arap Birliği üye ülkelerinin dışişleri bakanları, İsrail saldırılarında yaralanan Filistinlileri hastanede ziyaret etti. Davutoğlu, yaralı Filistinlileri görünce gözyaşlarına hakim olamadı. (www.ensonhaber.com)

Bunlar sadece birkaç örnektir. Her ne kadar duygularına kapılıp ağlasa veya karşı tarafı gözyaşları ile protesto etse de bu idarecinin yapacağı bu eylem biçimi değildir. Bombalar altında kalan anaların ağlamasına, babaların evlatlarına gözyaşı dökmesine kimsenin bir şey dediği yok. Fakat elinde gücü bulunduran yöneticilere ne demeli?! Yöneticiler ağlarsa bu elbette ki günün konusu edilir. Onların işi aktif siyaset ve pratik çözümleri kullanmasıdır.  Bunlar bu şekilde davranarak gözyaşı dökmekle ümmetin sahip olduğu İslam düşüncesinin önünü perdeledikleri gibi ümmetin gücünü de örtbas etmektedirler. Kapitalizmden, onun temsilcisi Obama’dan çare bekleyenler elbette çözüm üretmekten aciz kalacaklardır. Onlarda Obama’yı taklit ederek oturup ağlayacaklardır. Bu ise ümmetin duygularıyla oynamaktır. Her ne şekilde olursa olsun/ister duygularına yenik düşsünler, isterse zorlanarak gözyaşları döksünler bu insanları kandırmak, onların duygularını satın almaktır.

Onun için yöneticilerin ağlamasına bakış diğer insanlardan farklıdır. Yöneticiler ağladığında doğrudan onun bulunduğu makam, devlet ve yönetim nizamı söz konusu edilir. Çünkü idarecilik vasfı daima öne çıkar.

Kişisel meselesinden kaynaklanan gözyaşları (ailesinden birinin vefat etmesi, hastalık gibi) kamuoyunu yaralayan davranışlar değildir. Toplum bu gibi durumlarda destek dahi verir. Ancak kamuoyu önünde, toplumsal meseleler için ağlayıp sızlanmakla duyguları etkilenen insanların sorunları çözülmez.

Gözyaşları dökmeye neden olan mesellere doğru fikirlerden kaynaklanan çözümler bulmak ve bunu hayata geçirmek yöneticinin asli işlerindendir.

Evet, bir zamanlar Müslümanlar sevinç gözyaşları akıtıyordu. Peş peşe gelen zaferler, İslam ordularının hengâmesi, yöneticilerin izzetli duruşları sevinç gözyaşları ile onurlanıyordu. O atmosfer içerisinde Müslümanlar Allah’ı razı etmek için daha çok imkanlar ve fırsatlar buluyorlardı. Kul olmanın gereği, Allah’ı razı edecek şekilde, duygularla düşünceler birleşiyor, akan gözyaşları zayi olmuyor sevapla buluşuyordu.  Nitekim hadisi şerifte şöyle geçti:

“Kıyamette her şey ölçülür, tartılır. Bunlardan Allah korkusu ile akan gözyaşı, ateş deryasını söndürecek güçtedir.” (Beyhaki)

Fakat günümüzde haramla buluşan gözyaşları toplumsal alakaların sömürülmesi, pazarlanması, satılması, aşağılanması için kullanılmaktadır. Bu gibi gözyaşları ise tepki toplamaktadır.

İslam yeri geldiğinde ağlamaya sınırlar çizmiştir. Gözyaşı dökmek her ne kadar insandaki duyguların kabarmasından doğsa da hakikati görmenin ve göstermenin ölçüsü olamaz. İnsanın fiilleri ile alakalı bir husus olduğundan dolayı hakikati göstermenin ve gözyaşı dökmenin ölçüsü Şer’i hükümlerdir. Bunlar Kur’an ve Sünnetin bizlere gösterdiği ölçülerdir.

Ebû Ümâme Radiyallahu Anha, Efendimiz’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Hiçbir şey Allah katında şu iki damladan daha sevimli değildir: Biri, Allah’ın azabından korkarak ağlayan kişiden akan gözyaşı damlası, diğeri de Allah yolunda savaş meydanında akıtılan kandamlası.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd 26)

Bunun kökeninde de Allah’ın rızasını gözetme vardır. Allahu Teala şöyle buyurdu:

وَيَخِرُّونَ لِلأَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَزِيدُهُمْ خُشُوعًا

“Çeneleri üzerine secdeye kapanırlarken, gözyaşları dökerler. Kur’an onları ürpertir, saygılarını artırır.” (İsra 109)

Diğerinde ise menfaati gözetme vardır. Bu ayırımı Müslümanlar olarak yapmak zorundayız.

Öyle ise ey Müslümanlar! Gözyaşlarınızın cihetini değiştirin.

Ey yöneticiler İslam’la izzet bulun, onurlu duruş sergileyin, terk edin şu kapitalizm eksenli gözyaşlarınızı. Allah için aksın gözyaşlarınız. Ki Allah indinde bir değer bulsun…

 

Ayrıca...

Merhamet Kaynağımız Sadece İslam Olmalıdır -2-

-İnsanlara nispet edilen merhamet: İnsanın içgüdülerinde zalimliğe yönelik meyiller olduğu gibi merhamete yönelik meyillerde vardır. …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir