Ümmetin Birliği Günümüzde ümmetin büyük bir kısmı, neredeyse tamamı kan ağlıyor. İslam Ümmeti: Hz Muhammed (sav)’e inanarak, onun yaptıklarını ve söylediklerini uygulayarak, çevresinde toplanan Müslümanların tümü anlamına gelmektedir. “Müslümanların tümü” burada bir bütünlük ifade etmektedir. Bilindiği üzere bütünlük; bütün olma durumu, tamamiyet anlamlarını taşımaktadır.
İnsanların arasındaki alakayı sürekli kılan fikir, duygu ve nizam birliğinin bulunmasıdır. Şu durumda biz dünyanın neresinde olursak olalım, Müslümanlar olarak parçalanmaz bir bütünü teşkil etmemiz gerekmektedir. Biz “Müminler ancak kardeştir” prensibine inanıp, bu prensibe uymalıyız. Peki, günümüzde ne derecede bir bütünlük oluşturuyoruz? Peygamberimizin hadisi şerifinde geçtiği gibi;
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhari)
Bir uzuv rahatsızlandığında veya ateşlendiğinde, biz bu durumdan ne kadar rahatsızlık duyuyoruz? Bunu açıklığa kavuşturmak için birkaç örnek verelim: Arakan’daki Müslümanların çektiği zülüm, Suriye’deki minik bedenlerin üzerine atılan bombalar, Filistin ve benzeri ülkelerde tacize uğrayan kardeşlerimizin durumu, Rusya, Ürdün ve Türkiye gibi ülkelerde fikir ve düşüncelerini ifade ettiği, İslam’ı eksiksiz yaşamak istediği için hapise atılan kardeşlerimizin durumu bizi ne kadar ilgilendiriyor, ne kadar rahatsız ediyor?…
Bu durumdan rahatsızlık duyanda var duymayanda, rahatsızlık duyduğu halde, etkisiz tepkisiz bir köşede oturanda.
Bir de başka bir yönden bakalım; yukarıda verdiğimiz örneklerden birisi bizim bir yakınımızın başına gelse bu bizi ne derecede rahatsız eder ve ne derecede ilgilendirir? Sanırım böylesi bir durumda bundan rahatsızlık duymakla yetinmeyiz, şüphesiz bu sorunu ortadan kaldırmak için elimizden ne gelirse yaparız. Peki, bu tepki “mümin müminin kardeşidir” prensibine uyuyor mu?
Müslümanlarda bir çok sorun olduğu için bir bütün olarak hareket etmediği, edemediği ve bir bütün olarak tepki vermediği aslında veremediği kesindir. Bu sorunlardan birkaç örnek verecek olursak;
– Bilindiği üzeri Müslümanlar bölünmüş ve parçalanmışlardır. Arapların Araplığa, Kürtlerin kürkçülüğe, Türklerin Türkçülüğe hatta daha dar alamda; Lazların Lazlığa vs. sıkı sıkı ve körü körüne bağlandıkları günümüzde çok açık ve net bir şekilde görülmektedir. Bu bütünlüğü bozup, parçalanmasını sağlayan buradaki unsur milliyetçiliktir. İslam’la uzaktan ve yakından hiçbir alakası olmayan bu unsur nasıl olduda Müslümanları etkisi altına alabildi?
– Bir başka sorun is egoistlik. Egoistlik; bencillik anlamına gelmektedir. Öyle bir zamandayız ki Müslüman Müslümanın derdiyle dertlenmiyor.
– Allah’ımız söyle buyuruyor:
“Hep birlikte Allah’ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın, Parçalanıp ayrılmayın.”(Ali imran 103)
“Ayrıca Allah’a ve Resulü’ne itaat edin. Ve birbirinizle didişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”(Enfal46)Ve şöyle buyurmuştur:
“Şöyle ki; Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.” (Şura13)
Peki biz bu ayetler uyuyor muyuz? Nasıl oluyor da;“gemisini kurtaran kaptan”oluyor? “Her koyun kendi bacağından asılır, bana dokunmayan yılan bin yaşasın”sözleri nasıl oluyor da ümmetin ağızından düşmüyor? Nasıl oldu da ümmet kendisinden başkasını düşünemez hale geldi? Peygamberimiz Veda Hutbesinde;“Mümin müminin kardeşidir.”diyerek Müslümanları birbirine kenetlemedi mi?
“Komşusu açken tok yatan, mümin değildir.” [Buhari] hadisine neden riayet edilmedi?
– Bir başka sorun ise vehn hastalığı. Vehn;“dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir.” (Buhari)
Bu hastalık hakkında birçok ayet ve hadis nakledilmiştir. Bazı örnekler;
Sevban’dan (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav.) şöyle buyurmuştur:
“Yakında milletler yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi size karşı (savaşmak için)birbirlerini davet edecekler.”Birisi; “Bu o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?” dedi.Rasûlullah (sav), “Hayır, aksine siz o gün kalabalık fakat selin önündeki çerçöpgibi zayıf olacaksınız. Allah düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak sizin gönlünüze de vehnatacak “buyurdu. Yine bir adam: Vehn nedir? yaRasûlullah diye sorunca: “Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir” buyurdu.
مَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ وَمَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤتِهِ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِن نَّصِيبٍ
“Her kim ahiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız, her kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama onun ahirette hiçbir nasibi yoktur.”(Şura 20)
اللّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاء وَيَقَدِرُ وَفَرِحُواْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فِي الآخِرَةِ إِلاَّ مَتَاعٌ
“Allah, dilediği kimseye rızkı genişletir de, daraltır da. Onlar ise dünya hayatı ile ferahlanmaktalar. Oysa dünya hayatı ahiret hayatının yanında bir yol azığından ibarettir.”(Ra’d 26)
اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَامًا وَفِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٌ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ
“Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.”(Hadid 20)
إِنَّمَا مَثَلُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاء أَنزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاء فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الأَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالأَنْعَامُ حَتَّىَ إِذَا أَخَذَتِ الأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَآ أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلاً أَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصِيدًا كَأَن لَّمْ تَغْنَ بِالأَمْسِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“Dünya hayatının misali şöyledir: Gökten indirdiğimiz su ile, insanların ve hayvanların yediği bitkiler birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü süslerini takınıp süslendiği ve sahipleri kendilerini ona gücü yeter sandıkları bir sırada, geceleyin veya gündüzün, ona emrimiz gelivermiştir, ansızın ona öyle bir tırpan atıvermişiz de sanki bir gün önce orada hiçbir şenlik yokmuş gibi oluvermiştir. Düşünen bir kavim için âyetlerimizi işte böyle açıklarız.”(Yunus 24)
Bu ayetlerde dünya sevgisine, dünyayı ahirete tercih etmeye karşı bir uyarı vardır. Zira dünya sevgisinin sonu, cehennem azabıdır.
“Artık kim haddi aşmışsa ve dünya hayatını tercih etmişse, şüphesiz ki onun varacağı yer cehennemdir.” (Naziat 37-39)
Aşağıdaki ayetlerde ise dünya sevgisine, dünyayı ahirete tercih etmenin, kafirlerin takip etmekte oldukları bir yol olduğunu beyan etmektedir;
“Dünya hayatını ve güzelliklerini isteyenlere, orada işlediklerinin karşılığını tastamam veririz; onlar, orada bir eksikliğe de uğratılmazlar. İşte ahirette onlara, ateşten başka bir şey yoktur; işledikleri şeyler orada boşa gitmiştir.”(Hud15-16)
“Yerde ve göklerde olanlar Allah’ındır. Uğrayacakları çetin azaptan dolayı, kafirlere yazıklar olsun. Onlar, dünya hayatını ahirete tercih ederler; Allah’ın yolundan alıkoyup onun eğriliğini isterler. İşte onlar, uzak bir sapıklık içindedirler.” (İbrahim 3-4)
Mesela düşmanla savaşmak, onu yenmek ve ülkelerini fethetmek; Allah yolunda yapılan bir cihat ve O’nun yüce dinini yaymak için yapılırsa doğrudur. Cihad, dünyalıklardan herhangi birisini elde etmek için yapılmaz.
“Adamın birisi şöyle dedi: Ya Rasulallah! Bir adam Allah yolunda cihad etmekle birlikte dünyalıklardan da kazanmak istiyor. Rasulullah (sav):
– Onun için sevap yoktur. İnsanlar bu cevaba çokça şaşırdılar ve soru soran adama:
– Git ve Rasulullah’a tekrar sor, belki de onu anlamamışsındır, dediler. Adam Rasulullah’a giderek tekrar şöyle dedi:
– Ey Allah’ın Rasülü! Ya Rasulallah! Bir adam Allah yolunda cihad etmekle birlikte dünyalıklardan da kazanmak istiyor. Rasulullah (sav):
– Onun için sevap yoktur, dedi. İnsanlar soru soran adama:
Git ve Rasulullah’a tekrar sor diye diretince adam üçüncü defe sorusunu tekrarladı. Rasulullah (sav) ona:
– Onun için sevap yoktur, dedi.” (Ahmed bin hanbel, Ebu Davud)
Bu hastalığa karşı peygamberimiz bizi uyardığı halde biz nasıl olduda bu hastalığa kapıldık? Nasıl olduda “dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol”mamız(Buhari) gerekirken,“Dünya müminin hapishanesi iken.” (Müslim)dünyanın lezzetine daldık?
Çoğu Müslüman bu ve buna benzer sorunların içinde. Bu tablonun ortaya çıkmasının 3 nedeni vardır:
– Fikrimiz tertemiz bir su gibiyken bulandırıldı.
– Duygularımız köreltildi.
– Nizamlarımız ise kafir batının ve işbirlikçilerinin eliyle kendi istedikleri yöne çekilmiş, kendi çıkarlarına, değerlerine ve normlarına göre şekillendirilmiştir.
Şu halde ümmette çeşit çeşit fikir, duyu ve nizamlar hâkimdir. Bu nedenle Müslümanların arasında fikri ve duygusal açık çelişkilerin bulunması normaldir. Bu yüzdendir ki ümmetin birlik ve beraberlik durumu ortadan neredeyse tamamıyla kaldırılmıştır. Bu sürecin nasıl uygulamaya geçtiği ayrı bir konu olup zaten çoğu kişi tarafından bilinmesi üzere, açıklamaya gerek duymuyoruz. Asıl soru; bu durumdan kurtulmak mümkünmü? Mümkünse, nasıl?
Toplum; insan fikir, duygu ve nizamlardan oluşur. O halde bir toplum/bir ümmet fikir, duygu ve nizamların değişmesiyle değişir. Ümmet bir halden bir hale yükselmeyi hedeflemelidir. Ancak bu şekilde ümmet kalkınabilir. Kalkınmayı hedefleyen Ümmet’in düşünce ve metodu mutlak olarak iyice kavramasını gerektirmektedir.
Biz kalkınmanın gerçek temelinin, düşünce ve metodu içeren bir ideoloji olduğuna inanıyoruz ki bu ideoloji de İslamiyet’tir. Zira İslamiyet ümmetin bütün işlerine, hayatının tüm problemlerine çare bulan tek nizam, çözümdür.
Neyse ki, Müslümanların tamamı yukarıda belirtiğimiz sorunların içerisinde değildir. Bu Müslümanlar, Müslüman kardeşlerinin durumlarından rahatsızlık duyan, bir şeylerin ters gittiğinin farkında olan bir guruptur. Allah’ın yardımı ile bu gurup günden güne büyümektedir.
Bu Müslümanlara büyük bir görev düşmekte. Bu gurup kalkınamayan, çözümü bir türlü bulamayan kardeşlerine yardım etmekle, onları aydınlatmak ve uyarmakla görevlidir. Bu gurup kardeşlerini derin uykudan uyandırmalıdır. Zira;“Mü’min müminin aynasıdır.” (Ebu Davud)
Bu gurup Ali imran 104. ayette geçtiği gibi;
“Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.”
– Emri bil mağruf nehiy anilmünker yapmalıdır. Bu talebin ise kesin bir istek ve farz olduğunu Aşağıdaki hadisten anlayabiliriz:
وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللَّهُ أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عِقَابًا مِنْ عِنْدِهِ ثُمَّ لَتَدْعُنَّهُ فَلا يَسْتَجِيبُ لَكُمْ
“Nefsim elinde Olan (Zat)’a yemin ederim ki, ya marufu emir ve münkerdennehy edersiniz yahut Allahu Teâlâ size azap gönderir. Sonra Allah’a yalvarırsınız, lâkin (duanıza) icabet edilmez.”
Allah’ın da yardımıyla bu guruptaki Müslümanların etkisini arttırmakta olduğu ve kitlelerinin gittikçe büyüdüğü çıplak gözle görebilmek mümkündür. Tunus, Mısır, Libya, Suriye gibi ülkelerde Müslümanlar sorunlarının çözümlerinin İslam da olduğunu ve İslam’dan başka bir kurtuluşun olmadığını kavramaya başladılar. Artık insanlar İslam’ın ruhi yönünün yanı sıra, siyasi bir yönünün de olduğunun farkındalar.
İslam bir yaşam tarzıdır. Şöyle ki bu yaşam tarzını hayata geçirmek için bir devlet lazımdır. Devlet olmadan İslam hayata hakim olamaz. Onu taşıyanlar yok olunca, oda yok olur, güçlü bir şekilde âleme yayılamaz. Sahabeler İslam’ı taşımasaydı, İslamArapyarım adasında kalırdı.
Şimdi ey Müslümanlar İslam’a sımsıkı sarılın ve onu taşıyın ki; ümmet yok olmaktan, bugünkü ayrıştıran hastalıklardan kurtulsun. Yeniden İslam ümmeti İslam düşüncesi ile hayat bulup o eski izzet dolu günlerine yeniden kavuşsun…
“Birbirinizle ilgili ilginizi kesmeyin, sırt dönmeyin, kin tutmayın, haset etmeyin Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz..” (Buhari, müslim).
Zehra Garipel