Home / News / YAZARLAR / Esma Sıddık / Toplumsal Yapımızda Hak ve Batılın Birleşimi
islam devleti default

Toplumsal Yapımızda Hak ve Batılın Birleşimi

Toplumsal Yapımızda Hak ve Batılın Birleşimi   Esma Sıddık Toplumsal yapı kavramını doğru anlayabilmek için, önce toplum ve yapı kelimelerinin tariflerine göz atmamız gerekmektedir. Toplum; bir nizamın altında aynı duygu ve fikrin hakim olduğu bir bütündür. Yapı kelimesi ise; bir düzenin yada bir bütünün parçaları arasındaki bağlar ve karşılıklı ilişkiler olarak tarif edilmektedir.  

 

Toplumsal yapı için ise şöyle bir tarif getirebiliriz; bir toplumdaki insanların, grupların, kurumların kendi aralarında düzenlenmiş toplumsal ilişkilerinin bir bütünüdür. Toplumsal yapının sağlam bir şekilde işleyebilmesi için, doğru temellere oturmuş olması gerekmektedir. Her toplumsal yapının sahip olduğu özellikler, kendine özgüdür ve toplumdan topluma değişir.

 

Mesela; Batı toplumlarında, misafire ikram etmek çok da doğal değildir. Misafire: “Yemek saati geldi, misafirlik sona erdi, artık gitmeniz gerekiyor” denir. Oysa İslam’ın, kültürlerinden bir parçası olan toplumlarda misafirperverlik artık örfleşmiştir. Öyle ki gerekirse ev sahibi yemez, aç kalır fakat misafirlerine yedirir.

 

Batı toplumlarında kadın kah gelir kaynağı, kah stres topu, kah eğlencelik olarak kullanılır, kullanılır, kullanılır… Maddi ve manevi bu denli sömürüldükten sonra işlevini yitirdiğinde, kadın kapının önüne konulur. Zira “Her zaman yenisi ve daha iyisi bir yerlerde vardır” denilir.

 

İslam dinine inanan toplumlarda ise kadın, kah namus olur, kah ayağının altına cennet serilir. Dahası Peygamber Efendimiz (S.A.V.), bir Müslümanın hayırlı veya şerli vasıfta olduğunu, hanımına davranışı üzerinden ölçmektedir.

 

خِيَارُكُمْخِيَارُكُمْلِنِسَائِهِمْ

 

“Sizin hayırlınız, kadınlara hayırlı olan (iyi davranan)dır.”(Müslim, Birr 149)

 

89 yıl önce İslam sadece Müslümanların imanlarıyla sınırlı değildi. Duyguları ve fikirleri İslam olan Müslümanların üzerlerine İslam nizamı/sistemi uygulanmaktaydı. 1400 yıl boyunca Müslümanlar, Hilafet’in çatısı altında tek bir toplum idiler. Müslümanlar İslami toplumsal yapıya sahiplerdi. Ardından kapitalist kafirlerin ve onların işbirlikçi yerel hain ajanlarının, fikrî daha sonra fiili saldırıları başladı. İslam devleti yıkıldı. Bu yıkımdan sonraki sessizlik, çok acı bir şekilde bozuldu. Müslümanlar, beldeleriyle birlikte binbir parçaya bölündüler. Kapitalistler/sömürgeciler ve hain eller tarafından, üzerlerine zorla, kaba kuvvetle kapitalizm ideolojisi uygulandı.

 

Müslümanlara kapitalist fikirler empoze edildi. Müslümanların fikirleri, değiştirilmeye çalışıldı. Müslümanlar ise teslim oldular. Velhasıl fikirleri, hayata bakışları, ölçüleri değişti.

 

Müslümanlar çok büyük bir hataya düşmüşlerdi. Zira kapitalizmin doğası, Müslümanların inandıkları ve fikri liderliği altında asırlarca yaşadıkları İslam ideolojisinin doğasına zıttır. Kapitalizm ideolojisi halkların insanoğlunun nefsinin derinliklerinde kaybolduğu bir sisteme boyun eğdirmektedir. Bunun adına özgürlük denmektedir. Bu sistem içerisinde, insan kendi doğrusunu ve yanlışını kendisi belirlemekte, kanunlarını kendi yapmaktadır. Hoşlandığına, arzuladığına, menfaatine göre yaşayan bencil bireylerden oluşan bir toplumsal yapı anlayışını benimsemektedir. Bu da kapitalizmdir.

 

İslam ideolojisi mevcut realiteyi/vakıayı tam bir netlikle görür. Realitenin özünü tanır. İslam ideolojisi insanı doğası ile buluşturur, barıştırır. Yani İslam ideolojisinde Allah Azze ve Celle’ye geri dönüş esastır. Nitekim bir ömrün hesabı verilecektir. Bunun neticesinde ortaya çıkan toplumsal yapı, Allah korkusuyla donanmış, Şeriatın rehberliğinde yaşayan insanlardan oluşan, harmoni içerisinde bir toplumsal yapıdır. İnsanlık içerisinden çıkarılmış en hayırlı Ümmetin oluşturduğu bir toplumsal yapı!!!

 

Evet, görüldüğü gibi kapitalizmin toplumsal yapısı, İslam’ın toplumsa yapısıyla uyuşmamaktadır. Hatta birbirine zıttır. Bu denli aykırılığına rağmen kapitalizm, İslam’a iman ediş Müslümanların üzerine uygulanınca Müslümanların toplumsal dokusu değişmiştir. Ortaya çok trajik bir toplumsal yapı çıkmıştır. Bu toplumsal yapı, içerisinde zıtlıkları, çözülemeyen problemleri, bitmek bilmeyen sorunları barındırmaktadır. Dengeli ve tutarlı değildir. Zira toplumsal yapıdaki değişimler birbirini mutlaka etkiler.

 

Mesela; Müslümanların alkol hakkındaki sahip oldukları fikir, Şer’i hükme istinaden, haram olduğu yönündedir. Fakat Müslümanlardan Allah korkusu mefhumu, Allah Azze ve Celle ile olan bağları koparılmaya çalışılmaktadır. Buna paralel devlet içki tüketimini ve üretimini yönetmekte ve desteklemektedir. İçki tüketimi ve üretimi ise devletin gölgesinde her sene artmaktadır. Bu durumun toplumsal yapıdaki etkisi ortadadır. Alkolün etkisi altında meydana gelen kazalar, işlenen cinayetler, artan fuhuşat, yıkılan yuvalar, aile içerisi şiddet olaylarının tırmanışı,…

 

Topluma, büyük haramlardan tutun küçük haramlara kadar her türlü cürümün fikri aşılaması yapılmakta, Müslümanlar haram işlemeye teşvik edilmektedirler. “herkese uygun düşük faizli kredi”, “yalan söylemek gerek”, “şirin hırsız”, … , v.s. çeşitli çirkinlikler devlet eliyle cazibeli ve hoş gösterilmektedir.

 

Elbette Müslümanlar İslami kimliklerinden tamamen vazgeçmediler. İmanlarını ve dinlerini korudular. Fakat işlenen cürümlerden ve bu cürümlerin haramlığından haberdar olmalarına rağmen toplumsal yapılarında var olmalarına izin vermektedir.

 

Bugünleri ve yarınları üzerindeki etkilerini bildikleri, hatta bazı durumlarda zaman zaman ciddi derecede rahatsızlık duydukları halde çeşitli günahları toplumsal yapılarında barındırmaktadırlar. Bu cürümlerin içerlerinde yaşamalarını normal karşılayıp, kabul etmektedirler. Zira sinsi kapitalizm onlara öğrettiği de budur. Bunu en keskin örneklerinden biri, Müslümanların arasında genel evlerinin var olmaları, üstelik resmi olarak faaliyet gösterebilmeleridir.

 

Bir diğer örnek; Ramazan ayına, hilal göründüğünde başlanması ve bir sonraki hilal göründüğünde bayram edilmesi gerektiği bilinmesine rağmen Müslümanların T.C.’nin belirlediği güne göre hareket etmeleridir. Kurban bayramıyla alakalı olarak da aynı durum söz konusudur.

 

Bu örnekleri piyango, televizyon yayınları, barlar gibi örneklerle çoğaltmak mümkündür. Oysa bir haram göründüğünde Müslümana yakışan tavır, o haramı eliyle, diliyle değiştirmek, bunlara gücü yetmezse buğzetmektir. Kesinlikle kabul etmek değil!! Kesinlikle bu haramlara alışmak değil!!

 

İşlenilen haramlar sadece ferdi değil toplumsal bazda olduğu için, bu problem sadece toplumun yapısında radikal bir değişim yapmakla ortadan kalkacaktır. Bundan dolayı da haramların önüne geçme faaliyeti de toplumda kökenli bir değişim yapma yönünde olmalıdır. Müslümanlara tekrar İslam’ın insan fıtratına ne kadar uygun olduğu, bunun dışındakilerin ise insanı ne kadar bedbaht edeceği hatırlatılmalı, akla hitap eden yegane ideolojinin İslam olduğu ayan beyan gösterilmeli, İslam’ın kalplere nasıl huzur verdiği hissettirilmelidir. Hak ve batılın iç içe var olamayacağı net bir şekilde ortaya koyulmalıdır. Ancak İslam’ın hakim olmasıyla İslami toplumsal yapının ortaya çıkacağı ve toplumsal problemlerin sadece bu şekilde çözülebileceği izah edilmelidir.

 

Zira bizlerin rehberi Peygamber Efendimiz (S.A.V.), İslami bir toplum kurmaya çalışırken, İslam ideolojisinin gerektirdiği şekilde hareket etti. En zor ve sancılı zamanlarda dahi bu duruşundan taviz vermedi. İslam ideolojisinin içerisine yabancı, taguti unsurların sızmasına izin vermedi. Mesela; Rasulullah (S.A.V.) Sahif heyetinin, putlarının 2 sene yahut 1 ay kalmasına ve namazla yükümlü kılınmamaları isteklerini şiddetle reddetmiştir.

 

Önce Allah Azze ve Celle’nin yardımı ve ardından Peygamber Efendimizin sabırla nusret arayışı sonucu Medine halkı İslam ideolojisini kabul etti ve benimsedi. Ardından Medine’de İslam Devleti kuruldu ve İslami toplum oluştu.

 

Bu noktadan sonra İslami toplumsal yapının korunması ve güçlendirilmesine odaklandı Peygamber Efendimiz (S.A.V.). Örneğin, Peygamber Efendimizin (S.A.V.) Ensar ve Muhacir’i birbirlerine kardeş yapmasıyla milliyetçiliğe son darbe indirilmiş oldu. Maddi olarak da kardeşlerin birbirlerine yardım etmeleriyle de toplumsal yapı dengelendi ve güçlendi.

 

Toplumsal yapının korunmasına gelince; İslam ideolojisi, insanı karma karışık problemlerin içerisine sürükleyecek fiillere zaten izin vermemektedir. Uyguladığı caydırıcı cezalarla da bunlara mahal vermemektedir. Buna rağmen ayakları sürçüp haram işleyenlere Peygamber Efendimizin (S.A.V.) topluma ibret olacak şekilde gereken cezayı uygulamasıyla toplum korundu ve İslami toplumda fuhuşat, kumar, faiz gibi cürümler yayılmadı. Resul (S.A.V.), büyük menfaatler getirecek olsa da cürümlerin, en ufak haramların dahi İslami toplumsal yapısının bünyesinde barınmasına izin vermedi. Zira İslam, değişmeyi, değiştirmeyi emretmekteydi. Bunun sonucu İslam ideolojisinin akla ve kalbe hitabından ikna olmuş Müslüman toplum içerisinde haramlar çirkin görüldü. Hatta harama istemeyerek düştüklerinde, sessiz kalıp yayılmasına göz yummak yerine, insanlar Rasulullah’a gelip, kendilerini temizlemesini istediler.

 

Haramlara karşı birbirlerini uyardılar. Çünkü Rasul’ün (S.A.V.) şu hadisini düstur edinmişlerdi:

 

Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurur: Bir toplumda, gücü yettiği halde, günah işleyenlere, mani olmayanlar, ölmeden önce de, Allahü Teâlânın azabına maruz kalırlar.” [İbni Mace]

Peygamber Efendimiz (sav); “Kötülük men edilmezse, azap o milletin hepsine birden iner.” buyurmuştur. [Hakim]

 

Böylelikle Müslümanların şahsiyetlerinin, oluşturdukları İslami toplumun ve İslami toplumların rengi tek bir renk aldı.

 

Peygamber Efendimiz’in (sav) şu sözleri bu gerçeği apaçık ortaya koymaktadır: Günahlar teşhir olunmadıkça İslam toplumu güvence altındadır.

 

Bugün, hedefimiz Peygamber Efendimiz örneğine uyarak yeryüzüne İslam’i hükümleri tekrar hakim kılmak olmalıdır ki böylelikle tekrar tek renkli şahsiyetlerin oluşturduğu, sağlam ve dengeli İslami toplumsal yapıya ulaşabilelim.

 

Bu hedef uğruna çalışırken de haramları hoş karşılamamalı, benimsememeli, alışmamalıyız. Müslümanları, bunlardan uzak durmaları yönünde uyarmalıyız.

 

وَلْتَكُنمِّنكُمْأُمَّةٌيَدْعُونَإِلَىالْخَيْرِوَيَأْمُرُونَبِالْمَعْرُوفِوَيَنْهَوْنَعَنِالْمُنكَرِوَأُوْلَئِكَهُمُالْمُفْلِحُونَ

 

 

Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Ali İmran: 104)

Ayrıca...

islam devleti default

Bir resim gördüm…

Bir resim gördüm…   Esma SIDDIK Bir resim gördüm. Bir odanın içerisinde karşılıklı oturan insanlar …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir