Home / News / YAZARLAR / Mehmed Aydın / Şam beldesi kirlerinden arınınca ikinci Raşidi Hilafet Devleti inşaAllah kurulacaktır!!
islam devleti default

Şam beldesi kirlerinden arınınca ikinci Raşidi Hilafet Devleti inşaAllah kurulacaktır!!

Şam beldesi kirlerinden arınınca ikinci Raşidi Hilafet Devleti inşaAllah kurulacaktır!!   Özellikle son haftalarda gerçekleşen ve herhalde önümüzdeki dönemde gerçekleşmeye devam edecek olan bir takım hadiselerin genel çerçevede düşünüldüğünde akla şöyle bir sorunun gelmesi muhtemeldir; ‘Acaba Biladu Şam’da gerçekleşen kıyamın mutlu sonla neticelenebilmesi, bunca hile ve sorunlara rağmen mümkün mü?’… Evet, buna verilecek cevabı ve bu soruyu sormamıza sebep olan olayların seyri yazımızın ana konusunu teşkil etmektedir.

 

Resulullah (s.a.v.)’in şu iki hadisini öncelikle sizlerle paylaşmak istiyorum:

 

Câbir b. Abdullah (ra)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

 

“Cennetin anahtarı namaz, namazın anahtarı abdest almaktır.” (Müsned: 14135) 

 

Yine buna benzer başka bir Hadisi Şerif’de şöyle buyrulmaktadır:

 

Namazın Anahtarı Temizliktir.” (İbni Mace,Taharet)

 

Burada verilmek istenen mesajın temizliği temsilen abdeste dikkat çekilmiş olmasıdır. Yine aynı zamanda çok elzem ve üstün farzlardan olan namazın abdest/temizlik olmaksızın yerine getirilemeyeşinin altı çizilmiş olması. Dolayısıyla namazın bir Müslüman için ne anlama geldiğini gösteren şu iki Hadisi Şerifi dile getirmemiz kesinlikle yeterlidir:

 

“Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.” (Taberani)

 

İkinci örnek olarak vermek istediğim Hadis-i Şerif’i ise şu şekilde:

 

“Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur.” (Beyheki)

 

Konunun başlığı ile mezkur vermiş olduğum namaz/abdest örneklerinin birbiri ile ne alakası olduğu düşünülebilir. Bu düşünceye açıklık getirmek adına şunları söylememiz mümkün. Nasıl ki namaz dinin direği ve vücudun başı konumunda nitelendirilmiş olması onun önemine işaretse yine aynı şekilde bu önemli ibadetin olmazsa olmazı olan abdest/temizlikte bir o kadar önemlidir. Yani abdest/temizlik olmadan namazın olması mümkün değildir. Yine temizliği işaret olan gusül, taharet olmadan abdest ve dolayısıyla yine namaz olmuyor. Bu bedenin temizliği için bir açıklamaydı. Namazın için birde necasetten taharet vardır. Bu namaz mahallinin temizliğidir. Bu ise yine namazın farzlarından olduğundan onsuz namaz batıl olur.

 

Aynı namaz örneğinde olduğu gibi Biladu-Şam’da tüm kirlerinden arınması ve dolayısıyla temizlenmesi gerekiyor. Aksi taktirde Resulullah’ın müjdesinin, yani nübüvet minhacı üzere ikinci Raşidi Hilafet Devleti kurulacaktır müjdesinin bu üstün beldemizde kurulması mümkün olmayacaktır. (Allahualem).

 

Bu girişten sonra gelelim asıl konumuza ve vermiş olduğumuz bu giriş konusunun başlığımızla olan alakasına… Suriye kıyamın başlangıcından beri oynanan veya daha doğrusu tezgahlanan hadiselerinin başlıca şunlar olduğunu müşahede etmemiz mümkün:

 

  1.  Suriye Devrimi Muhalefet Güçleri Koalisyonu (sözde Muhalefetin çatı örgütü olduğu söyleniyor).
  2. Özgür Suriye Ordusu – Ceyşül Hür (içlerinde samimi gruplar bulunmakla beraber batının uşaklığını yapanlarda mevcut).

 

Birinci konu yine kendi içinde birçok oluşuma ve siyasi yapılanmaya ev sahipliği yapmaktadır:

 

a)   Suriye Ulusal Konseyi

b)   Şam Deklarasyonu

c)   Suriye Devrimi Muhalefet Güçleri Koalisyonu

d)   Suriye Yüksek Devrim Konseyi

e)   Seküler ve Demokratik Suriyeliler Koalisyonu

f)    Ve birçok oluşum ve grup…

 

İkinci yani silahlı mücadele yapan grupların ise şu şekilde sıralanması mümkün:

 

a)   Ensarul Hilafe Livası

b)   Ahrar el-Şeham

c)   El-Nusra Cephesi

d)   Livayet el-İslam

e)   Fetah el-İslam

f)    Yine birçok farklı oluşum ve grup…

 

Tüm bu oluşumların konumunu ve ayrıntılı bir şekilde analizini yapmayacağız. Bizim burada dikkat çekmek istediğimiz mesele tüm bu oluşumların ve bu oluşumlarla beraber Ortadoğu ve onların çevre ülkelerinin (AB, ABD, Rusya, İran, Türkiye, Katar, S. Arabistan, Mısır ve İsrail’in) bu üstün kıyamda dahil olmasının sebeplerini anlamaktır. Veya daha doğrusu Allah (c.c.)’nun bu üstün kıyamda samimi Müslümanların, piyon ve batının uşaklığını yapan sözde muhalefetten, arındırmasını görmek ve anlamaya çalışmamızdır.

 

Bu minval üzere özellikle sözde siyasi muhalefeti temsilen ABD ve AB’nin oluşturdukları birtakım şahsiyetleri gündeme getirdiklerine şahit olmaktayız. Bu kişileri şu şekilde sıralayabiliriz:

 

Ekim 2011 yılında Fransa’da yaşayan akademisyen Burhan Galyun. Daha sonra Suriye Ulusal Konseyin (SUK) başına getirilen Kürt asıllı Abdulbasit Seyda. Ardından Kasım 2012 tarihinde Katar’ın başkenti olan Doha’da SUK’unda içinde bulunduğu Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonunun (SMDK) kurulması. SUK’nun başına eski bir komünist olan ve aynı zamanda iyi bir Hristiyan olduğu söylenen George Sabra’nın getirilmesi. SMDK’nın başına ise bir dönem Şam’daki Emevi Camisi’nde imamlık yapan ve aynı zamanda jeofizik mühendisi olan Muaz el-Hatib getirilmiş olması. Son olarak ise 18.03.2013 tarihinde SMDK üyeleri İstanbul’da Suriye’nin geçici hükümet başbakanını seçmiş olmaları. Seçilen kişinin ise, 1994 yılından beri ABD’de bulunan Kürt asıllı bir işadamı olan Gassan Hito olduğu açıklandı.

 

Onun seçilmesinden hemen sonra ise SMDK’nın lideri olan Muaz el-Hatib istifa haberleri gündeme oturuyor. Yine Gassan Hito’nun seçiminden bir kaç gün sonra Özgür Suriye Ordusu’nun onu tanımadığı haberleri manşetlere taşındı.

 

Tüm bu fasit şahsiyetlerin arka arkaya seçilmiş olması veya daha doğrusu ne yapacağını bilmeyen bir heyetin son kartlarını oynuyor olması, kesinlikle hayra alamettir inşaAllah.

 

Gassan Hito’nun geçici hükümet başbakanı seçilmesinden dört gün sonra 22.03.2013 tarihinde bir başka flaş gelişme gerçekleşti. Haber Türk kanalının internet sitesinde şu haber gündeme getirildi:

 

İsrail özür diledi!

Erdoğan ve Davutoğlu’nun büyük diplomatik başarısı

 

2010 yılında Mavi Marmara gemisine İsrail askerlerinin düzenlediği operasyonda 9 Türk’ün hayatını kaybetmesi ile kopma noktasına gelen Türkiye-İsrail ilişkilerinde flaş bir gelişme yaşandı. Olayın yaşandığı ilk günden itibaren “İsrail özür dilesin, tazminat ödesin” talebini tüm platformlarda ısrarla ve yüksek sesle dile getiren Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun dediği oldu. İsrail Başbakanı Netanyahu, Başbakan Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmesinde Mavi Marmara baskını için özür diledi ve baskında hayatını kaybeden vatandaşlarımız için tazminat ödemeyi kabul etti. 

Başbakan Erdoğan ile Netanyahu’nun görüştüğü bilgisi ABD Başkanı Obama tarafından açıklandı. Obama açıklamasında, “Umarım Erdoğan-Netanyahu görüşmesi işbirliğini derinleştirir” ifadesini kullandı. (www.haberturk.com/22.03.13)

 

Özellikle bu özrün zamanlaması ve ABD başkanının normalde alışkın olmadığımız bir siyasi tavırla karşımıza çıkmış olması, dikkate alınması ve önemsenmesi gereken bir ayrıntı. ABD başkanı ikinci kez seçildikten sonra ilk dış ülke ziyaretlerinden birini İsrail’e yapmış olması ve özür senaryosundan sonra şu açıklamaları yapmış olması işin ehemmiyetini çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu demeci ve bununla beraber İsrail’in kaygılarını dile getiren İsrail’in önde gelen gazetelerinden alıntı yapan vatan gazetesinden bir alıntı yapmak istiyorum:

 

Haaretz gazetesi, İsrail’in Türkiye’den özür dilemesinin, İsrail Başbakanlık Bürosu yetkililerince büyük ölçüde Suriye’deki yeni koşullara bağlandığına dikkat çekerek, “Netanyahu’nun yardımcıları, ‘Ankara ile işbirliğini yeniden başlatılmasını Kuzeydeki komşumuzdaki durumun ciddiyeti, gerekli kıldı’ dediler” diye yazdı.

 
Suriye’de yaralanan muhaliflerin tedavi için İsrail’e girmelerine son bir ay içerisinde üçüncü defa izin verildiği haberlerine işaret eden Haaretz, İsrail’in Suriye konusunda şimdilik sadece “gerekli olanı yaptığı gibi göründüğü” yorumunu yaptı. Haaretz, haberine son verirken şunları da belirtti: 

“Türkiye ile barışma, sadece Obama’nın geçen hafta yaptığı baskılar nedeniyle gerçekleşti. Obama, Kudüs’te evsahiplerine, Türkiye ve İsrail’in, her ikisinin arka bahçesinde meydana gelen Suriye’deki krize ilişkin iki çıpa ülke olduklarını söyledi. Obama, Çarşamba günü (özrü) istedi ve Cuma gününde özür dilendi ve kabul edildi.” (www.gazetevatan.com/29.03.13)

 

Tüm bu açıklamaları ve hatırlatmaları yaptıktan sonra tekrar başa dönüp şunu dile getirmek istiyorum. Şam bölgesi tüm kirlerinden arınmadığı müddetçe ikinci Raşidi Hilafet Devleti kurulmayacak. Yani kişi abdest alıp Şer’i temizliğini yapmadığı müddetçe namazını ifa edemeyecek.

 

Bununla alakalı Ebu Davud’da geçen bir Hadisi Şerif’de bakınız neler dile getirilmektedir:

 

İbnu Havâle (r.a.) anlatıyor: “Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Bu iş, sizin bir kısım toplu gruplara ayrılmanıza neden olacak: Şam’da bir grup, Yemen’de bir grup, Irak’ta bir grup!” Ben: “Ey Allah’ın Resûlü! dedim. O güne erdiğim takdirde (bunlardan en hayırlısı hangisi ise şimdiden) bana seçiverin!” dedim. 


“Öyleyse dedi, sana Şam’ı tavsiye ederim! Çünkü orası, Allah’ın, arzında mümtaz kıldığı yerdir. Allah kulları arasında seçkin olanları oraya tahsis eder. Ancak (oraya gitmekten) imtina ederseniz, size Yemen’inizi tavsiye eder, (oradaki) havuzlarınızdan için derim. Zira Allah, Şam ve ahalisini (fitnelerden koruma hususunda) bana garanti verdi.” (Ebu Davud)

 

Yine İbni Abbas (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

 

“Batı tarafından gelen fitne, doğu tarafından gelen bir fitne ile karşılaşınca Şam’ın ortasında toplanın. O gün yerin altı üstünden daha hayırlıdır” (Râmûz el-hâdîs) 

 

Evet, son olarak muhlis ve bu davaya gönül vermiş olan kardeşlerime derim ki; gayretinizi iki kat daha artırın ve dört gözle beklemiş olduğumuz ikinci Raşidi Hilafet Devleti’mizin çok yakın olduğundan zerre kadar şüphe etmeyin ve Resulullah’ın şu kavlini unutmayın:

 

Zeyd İbni Sabit (r.a.) anlatıyor: Bir gün Resûlullah (s.a.v.)’in yanında idik. Parçalar üzerinde Kur’ân (ayetlerini) tanzim ediyorduk. Aleyhissalatu vesselam:


“Şam’a ne mutlu!” buyurdular. Ben: “Bu mutluluk nereden geliyor ey Allah’ın Resûlü?” diye sordum. “Çünkü, buyurdular, (Rahman’ın) melekleri onun üzerine kanatlarını geriyorlar!” (Tirmizi)

 

Kardeşiniz;

Mehmet Aydın

01.04.2013

Ayrıca...

yazar

Neden Kobani değil de Afrin Operasyonu?

Hatırlayacağınız üzere İŞİD Ağustos 2014 tarihinde Kobani’yi (Ayn El Arap) kuşatmış ve 17 Eylül 2014 …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir