Home / News / YAZARLAR / Mehmed Aydın / Erdoğan, Gezi Parkı ve Suriye
islam devleti default

Erdoğan, Gezi Parkı ve Suriye

Erdoğan, Gezi Parkı ve Suriye   27 Mayıs günü Taksim’deki Gezi Parkı’nın Asker Ocağı Caddesi’ne bakan duvarın 3 metrelik kısmı Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında yıkıldı. 4-5 ağaç da taşınmak üzere yerinden söküldü. Taksim Dayanışma grubu eyleme başladı, 40-50 kişilik grup çadır kurup parkta sabahladı. Bu guruba yapılan gaz bombalı polis eyleminin ardından çadırlarında yakılması üzerine sosyal medya üzerinden birileri düğmeye bastı ve iş çığırından çıktı.

 

Meseleyi analiz ederken gözden kaçırmamamız gereken dış unsurlar ve bu bölgenin bulunduğu çok karmaşık bir konumda olduğunu unutmamamız gerekiyor. Taksim Gezi Parkı olayın akışına ve öncesindeki konumuna ve büyük ihtimalle elde edilecek neticeye bakıldığında, meselenin on, yirmi ağacın veya Gezi Parkı’nın olmadığını görecektir. Hatta meselenin 1780 yılında Osmanlı tarafından inşa edilen Toplu kışlasının inşası veya Atatürk Kültür Merkezinin (AKM) yıkımı da olmadığı çok açık. Öyleyse meselenin iç yüzünü ve hedeflenen gayenin ne olduğunu anlamaya çalışalım.

 

Bu konuya açıklık getirmeden önce şuna dikkatinizi çekmek istiyorum. Şuan dünyayı sömüren ve özellikle İslam beldelerinin adeta kanını bir vampir gibi emen batı, iki yılı aşkın bir süredir Biladu Şam’da gerçekleşen şanlı ayaklanmalardan oldukça rahatsız olduğu aşıklar. Neredeyse dünyada ağırlığı olan tüm ülkeler ve özellikle bölgenin önde gelen ülkeleri, yani Türkiye, İran ve sözde İsrail varlığı bu şanlı kıyam karşısında üzerlerine düşen tüm görevleri üstlenmeye hazır durumda olduklarını görüyoruz. Lakin Türkiye’nin bu konuda oldukça büyük rol oynadığı herhalde bundan bir kaç ay (22.03.13) önce gerçekleşen İsrail’in Türkiye’den özür dileme meselesi örnek verilebilir. Bu özrün gerçekleşebilmesi için şuan dünyanın lider konumunda olduğu ABD başkanının bizzat Israil’e gitmiş olması ve Obama oradayken Benjamin Netanjahu’nun bunu bizzat Erdoğan’ı arayarak gerçekleştirmiş olması, Türkiye’nin ABD menfaatı için bu bölgede nedence önemli olduğunu bizlere göstermektedir. Hatta İsrail tarihinde böyle bir özrün ilk kez gerçekleşmiş olması, Suriye konusunun batı için ne anlama geldiğini görmek için, yine gayet manidardır. Fakat Türkiye’nin bu rolüne karşılık, pastadan payını almaya çalışan ve AKP iktidarı boyunca Türkiye’deki ağırlığını gittikçe kaybeden ve yok olmanın eşiğine gelen, AB/İngiliz kanadı da her türlü fırsatı kolladığı bilinmektedir.

 

ABD şuan itibarı ile Türkiye’nin Suriye’ye girmesini istemediği halde, neden Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti öncesinde Reyhanlı’da gayri resmi rakamlara göre 200 kişinin ölümüne sebep olan bir saldırı tertiplendi? Ve neden Tayyip Erdoğan buna rağmen ABD gezisini iptal etmedi ve belki de istenilen Suriye saldırısını gerçekleştirmedi? Aslında bunların cevabını ABD gezisi boyunca ve ardından özellikle ana muhalefet partisinin lideri olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun yapmış olduğu veya dile getirmiş olduğu yakıştırma oldu. Reyhanlı saldırısının bir numaralı katilinin Receb Tayyip Erdoğan olduğunu çok net bir şekilde defaatla dile getirdi. Mesele Esad’a yapmış olduğu katliamlarda İran ve onun partisi olan Hizbullah’ın alana inmesi ve Türkiye’nin ise diplomatik oyalama taktiğini yoğun bir şekilde devam ettirmesi arzusu idi. Fakat bunu istemeyen belirli çevreler ki bunların önde gelenlerinden biri AB ve Rusya’dır. Bu devletlerin oyunu bozmanın gayreti içerisinde olduğunu çeşitli siyasi oyunlarla şahit olmaktayız.

 

Bununla beraber yine unutulmaması gereken ikinci Cenevre konferansını gözden kaçırmamak lazım. Evvelce Haziran’da olması düşünülen ve daha sonra Temmuz’a kaydırılan bu konferansın en öncelikli misyonu Suriye’deki katliamlara daha da fazla zaman kazandırmak olduğu aşikar. Bu sürecin bölgede baş aktörlerinden biri olan Türkiye’nin şuan bulunduğu durum gereği bu konferansın Haziran’dan, Temmuz’a kaydırılmış olma ihtimali olabilir. Yine 5 Haziran’da Rusya’nın Yekaterinburg kentinde yapılan Rusya-AB zirvesinde liderlerin Suriye krizinin siyasi çözümden başka alternatifinin olmadığını dile getirmiş olması yine bunu pekiştiriyor.

 

Tüm bu kısa anektodlardan sonra gelelim Gezi Park’ı ayaklanmasına ve Tayyib’in bu konuda sürüklenmesi istenilen istikamete. Bu konuya güzel bir giriş yapan Prof. Dr. Sedat Laçiner Operasyon Erdoğan yazısından şu alıntıyı sizin paylaşmak istiyorum:

 

Neden Şimdi?

 

Peki, bu durumda fark nerede? Neden gösteriler bu kadar etkili oldu?

 

…Ancak asıl etken dış destek. Türkiye’de hala önemli bir kesim iktidarın dışarıdan alınacak icazetle ayakta kalabileceğine inanıyor. ABD, İngiltere ve Almanya’dan gelen alışılamadık açıklamalar ve Batı basınının güçlü bir şekilde eylemcilerin yanında durması işin rengini değiştirdi. Hükümetin sonunun geldiğini düşünen iş ve medya dünyasından bazı kişiler bile renklerini belli ettiler.

 

Eylemlerin etkisini arttıran bir diğer etken ise Arap baharı. Türkiye’nin Suriye’deki istekli ve aktif dış politikası Türkiye içinde daha öce hesaplanamayan çatlaklara yol açtı.

 

Türkiye terbiye ediliyor. İlgisiz gibi görünen bir üst halka ise Batı ve İsrail’dir. Türkiye Birleşmiş Milletler’e, Nato’ya, AB’ye Almanya’ya, ABD’ye ve İsrail’e karşı çok sert ifadeler kullandı.

 

…Kısaca, ortada büyük bir operasyon var ve siz buna ‘Operasyon Erdoğan’ diyebilirsiniz. (Star Gazetesi 11.06.13)

 

Evet, bu satırlar dile getirilen dış etken ve Erdoğan’lı Türkiye’nin özellikle AB tarafından adeta köşeye sıkıştırılmak istenmesi yine batı medya araçları tarafından net dile getirildi:

 

GUARDIAN: TÜRK BAHARI’NIN TOHUMLARI EKİLİYOR


İngiltere’nin en çok okunan gazetelerinden Guardian, ‘İstanbul’daki protestolar Türk Baharı’nın tohumlarını ekiyor’ başlığını kullandığı haberinde, küçük çapta başlayan bir protestonun hükümete karşı büyük bir gösteriye dönüştüğünü söyledi. Gazete ayrıca, “Bu gösteriler Türkiye için alışılmadık, çünkü genç yaşlı, sağcı solcu, Kürtçü Türkçü herkesi bir araya getirdi” yorumu yaptı.

 
Richard Seymour yazısında, İstanbul’daki küçük bir parkın yıkılmasına yönelik protestonun rejim için acil bir durum olduğu ve potansiyel Türk baharının temeli olabileceğini yazdı. (31.05.13)

 

Liberation

Arap Baharı sırasında Erdoğan Müslüman dünya için bir lider modeli haline gelmişti. Ama 11 yıllık iktidarında AKP Türk toplumu üzerinde baskısını artırdı. İfade özgürlüğünü kısıtladı. Bir Türk baharından bahsetmek için çok erken ancak bu hareket dünyaya açık toplumların özgürlükleri kısıtlayan bir İslamcı yönetimi kabul etmeyeceğini gösteriyor. Bu Erdoğan için bir ders olmalı.

 

Die Welt

Başarılara alışmış olan Erdoğan ilk kez spontane biçimde ortaya çıkan halk hareketine boyun eğmek zorunda. Ancak eğer başarabilecek durumda ise biraz tevazu göstermeyi öğrenmek zorunda.

 

Neredeyse on gündür dünya haber kanallarının birinci haber olarak verdiği Gezi Park’ı eyleminin sebebini şu şekilde özetlemek mümkün. Tayyip Erdoğan’ın genelde Ortadoğu özelde Suriye misyonu gereği oyalama ve batı eksenli, ılımlı İslam portesi çizmesi, kısmen de olsa sekte uğratmak isteyenlerin olduğunu görmek mümkün. Hatta bu sürecin bu şekilde başlamasına bir ihtimal taraf olmayan ABD, şuan itibarı ile biraz geri adım atmış olsa da sanki Tayyip Erdoğan’a ayar yapmak için bir süredir medya ve yetkililer üzerinden bu baskı sürecine katkıda bulunduğu gözlemlenebilir. Buna örnek olarak ABD’nin dışişleri bakanı olan John Kerry’nin şu sözü verilebilir:

 

Kerry, “ilgili herkesi, gösteri yapan ve ifade özgürlüklerini ifade edenler ile hükümete bağlı olanları, şiddete yönelik tüm provokasyonlardan kaçınmaya çağırdıklarını” söyledi.
“Olaylarda yaralananların sayısı ve maddi hasara yönelik şiddetin düzeyinden herkesin derin kaygı duyduğunu” söyleyen Kerry, sözlerine şöyle devam etti: “Bunları, başka bir ülkenin seçimleri ya da olaylarına müdahale etmek için söylemiyoruz, demokrasinin uygulanması ve hükümetler ve halklar arasındaki ilişkinin geliştirilmesi için gerekli olduğuna inandığımız evrensel ilkeler ve değerleri yeniden teyit etmek için söylüyoruz.

Büyükelçimiz, görüşlerimizi üst düzey yetkililer nezdinde dile getirdi ve Türkiye’deki Amerikan vatandaşlarına yönelik seyahat uyarılarımızı güncelledik. Onları buraya seyahatlerinde hem almaları gereken tedbirlere dair, aynı zamanda da bu tür olaylara karışmamaları gerektiği yönünde uyardık. Elbette, Türkiye halkı ve Türkiye hükümetinin önümüzdeki günlerde ileriye dönük barışçıl yollarını bulacağını umuyoruz.”

Hürriyet-03.06.13)

 

ABD’nin konuyu örtbas etmek yerine bunu en üst yetkili tarafından dile getirmiş olması, Gezi Parkı olaylarından netice almak istediğini görmekteyiz. Fakat Türkiye’ye biçilen misyonu gereği, eylemlerin uzun sürmesi endişesi karşısında ikinci bir açıklama geldi ve bu eylemlerin tez zamanda sonuçlanması dile getirildi:

 

Beyaz Saray, Cuma günkü “itidal çağrısını” yinelerken, buna ek olarak “Türkiye’nin uzun dönem istikrarı, güvenliği ve refahının ifade, toplantı ve yürüyüş gibi temel haklarının güvence altına alınmasında olduğunu” belirtti.

 

Sonuç olarak şu söylenebilir. Suriye’de İran, Irak Şii mezhep mensupları ile Lübnan’da Şii mezhebinin partisi olan Hizbullah’la başlatmış olduğu Kusayr, ardından Humus ve Halep taarruzları ve daha sonra düzenlenmesi istenilen bir çok başka katliam ve sindirme operasyonların paralelinde Türkiye’de bu olayların çıkması herhalde tesadüf olmasa gerek. Yine dile getirilmesi gereken bir başka unsur ise, Türkiye’de tarafların çok net bir şekilde siyah veya beyaz olarak saf tutmaları. Şayet Erdoğan bu ayaklanmalardan taviz vermeden kurtulursa, bir dahaki seçimden yüzde ellinin üstünde oy alacağı süpriz olmasa gerek. Yine bu olaylar bize şunu da hatırlatmış oldu. İnsanlar sokağa döküldüğü zaman ve isteklerini çok gür bir şekilde dile getirdiği zaman, otoriter liderlerin bile sarsılması hatta alaşağı edilmesi mümkün. Şu durumda Ümmeti Muhammedin tez zamanda İkinci Raşidi Hilafet Devletini kurmasını ve her ne şekilde olursa olsun ve kim tarafından olursa olsun tekrar kullanılmaması dileği ile konuma son vermek istiyorum.

 

Kardeşiniz; Mehmet Aydın

12.06.13

Ayrıca...

yazar

Neden Kobani değil de Afrin Operasyonu?

Hatırlayacağınız üzere İŞİD Ağustos 2014 tarihinde Kobani’yi (Ayn El Arap) kuşatmış ve 17 Eylül 2014 …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir