İÇİ BOŞALTILAN KAVRAMLARDAN; “İFFET” İnanış ve yaşayışların birbirinden farklı boyutlara taşındığı, kavramların yerlerinden oynatıldığı bir döneme şahitlik ediyoruz. Geleneklerimiz var bizim, İslam’dan kopartılan… Temelini dinimizin attığı öğretilerin alanını daraltan… Bu tahrifatın en çarpıcı örneklerinden biri hiç şüphesiz “iffet algısıdır. İslam’da adına “iffet” denilen, gelenekte ise adının “namus” olduğu bu kavram; İslam’ın bakış açısıyla hem kalbe, hem dil ve hem vücuda tekabül ediyor, üstelik düşünce ve fikri de kapsıyorken; geleneğin “namus” kavramı salt bir ten muhafazası içeriyor…
İslam’da iffet zaruriyeti vardır. Kadını/erkeği olmayan bir muhafazayı gerektiren ve hayatın tümünü içeren…
Adaleti ile kaim olan Rab, kadınlara Meryem’i, erkeklere ise Yusuf’u örnek veriyor. Konusu iffet olan bir yazıda, Yusuf ve Meryem’i birbirinden ayrı anlamak mümkün değil.
İffetin kadındaki tezahüratı Hz. Meryem’le teşekkül eder. Başka bir kadın ismi geçmeyen Kur’an’da onun adını anıp hayatını aktarıp ümmetin kadınlarına model kılan Allah, iffet algımızı da Meryem üzerinden inşa etmemizi istiyor. Meryem’den yola çıkarak düşünmeliyiz ki; İslam’ın iffetinin ilk muhafazası ten değildir, üstelik bu çok sonraki kademelerdedir. İslam ilk etapta kalplere giydiriyor iffeti ve bu yolla ibadete kapı açtırıyor. Öyle ya(!) Meryem deyince benim aklıma İFFET-İBADET geliyor ikizleşir ifadeyle. İffet-i kalbinizin zedelenmesi ilk olarak ibadetinize sirayet ediyor. Namaz gevşekliğinin sebebi de burada kendini ele veriyor…
Müminlerin akılları vicdanlarından, vicdanları iradelerinden sorumludur. Bu üç kısım birbirlerini silsile halinde harekete geçirip hayatî bir iman mekanizması oluşturmakla yükümlü. Kalp kabinesini vahiy otoritesine dayandıran bir akıl, iffeti ibadîleştirerek; sözlüklerde “cinsi konularda ahlâk kurallarına bağlılık” olarak geçen iffet kavramını, yaşantısının her evresine taşır ve toplumun ahlâk anlayışını Kur’anî bir algıya dönüştürmeli. Bu idrakin yolunu açmakla biz, toplumu İslamlaştırma organizesi yürütebiliriz.
“Ahlak” kelime itibariyle yaratılış anlamını taşır. “Hulug” doğru bir biçimde oranlamaktır. Ahlak yaratılışın temelindedir ve bu temeli ilahi vahiyden koparmakla meydana getirilen dünyevi bir ‘haz’cılık söz konusu. Kalbinin haz anlayışına kurban edildiği bir zihnin hayatı ibadîleştirmesini kim bekleyebilir?
Allah hayatı iffetleştiriyor ancak gelenek onu vücuda hapsediyor. Sığ olunmak, sığlaştırılmak budur tam olarak. Ahlâkın haz ile orantılı anlaşılması, ahlâkı sekülerleştirmenin yaşantılarımızdaki karşılığıdır…
İffet algısını yalnızca kadın üzerinden değerlendirmek yine “iffet” mefhumunu geleneğin sığlığına kurban vermek demektir. Hz. Yusuf’un hayatına dikkat çekerek havzayı genişletmek istesek de, bugün içinin boşaltılarak “namus” halini alan kısır anlayış kadınlar üzerinden konuşarak işe başlamak gerektiğinizi düşünüyoruz.
Bu yüzdendir ki;
İffet sahibi olalım mümineler, namuslu değil.
Bir mabette ve 400 erkeğin içinde gözü kimseyi görmeyen,
hayatını Allah’a,
ibadeti tüm hayatına mâl eden Meryemleşircesine…
Funda AYDEMİR