KELİME ve MEFHUMLARIN ÖNEMİ
Muhakkak ki, insanların birbirleriyle anlaşmaları ve ilişkiler kurabilmelerini sağlayan en önemli faktörlerden birisi dildir (lisandır). Onun için dil: Anlaşma maksadıyla kullanılan işaretler ve sesler sistemidir. Şeklinde tarif edilmiştir. Kelime ve mefhumların bu işaret ve sesler sistemi içindeki yerleri çok önemlidir. İnsanlar genellikle düşüncelerini, duygularını ve arzularını belli bir dil içinde kullandıkları kelime ve mefhumlar ile ifade ederler.
Kelime (lafız): Manası vakıada mevcut olabileceği gibi olmayabileceğine de delâlet eden sözdür.
Mefhum ise; fikrin manasıdır. Mefhum, vakıada mevcut olan, hususi olarak idrak edilen idrak edilmesi için de derinliğine bakılıp açıklanması gereken lafızdır. Fikrin manası, ise; vakıayı içine alması gerektiği gibi, lafza incelik (hususiyet) vermesi ya da zihni de şekillendirmesi gerekir.
Şu halde mefhumlar, belli bir akideden neşet eden fikir ve düşüncelerin ifadeleridirler İnsanların davranışları, tavırları zihin yapılarına göre yani kendilerinde mevcut olan fikirlerine, düşüncelerine göre şekillenir. O halde mefhumlar, kendisinde yerleşik olan İnsanın gidişatını, amelle dini, davranışlarına şekillendiren en önemli faktörlerdir. Aynı zamanda İnsanın şahsiyetini de oluşturan en önemli faktörlerdir.
Madem ki, Müslümanların fert ve toplum olarak İslâm şahsiyetine sahip olmaları, ortak bir İslami gidişat ve davranış içinde bulunmaları zaruridir. Öyle ise, Müslümanlarda yerleşik mefhumların İslamî mefhumlar olması da zaruridir.
Günümüzde; Müslüman olarak isimlendirilen fert ve toplumların hayatlarında görülen gayri İslamî davranışların, durumun; Müslüman olarak isimlendirilen çeşitli fert ve gurupların davranışlarındaki tezat ve kargaşalıkların nedeni İslam aleminde mevcut olan mefhum kargaşalığında aranmalıdır. İşte bu durum İslâmî hayata tekrar dönme mücadelesi vermekte olan Müslümanların önündeki en önemli engel ve meselelerdendir. Çünkü aynı mefhumlara sahip olmayan İnsanlardan samimi ve sürekli ortak davranışlar beklenemez. Birlik arzu ve çağrıları sadece sözde kalır, gerçekleşemez… Su halde; İslam’ı hayata dönebilmek için, yapılması gereken işlerden en önemlisi karışmış olan doğru ve yanlış mefhumları birbirinden ayırıp, İslami mefhumları tespit ederek Müslümanların zihinlerine yerleştirmeye çalışmak olmalıdır. İnsanların fikir değiştirmesi kolay olmamasına rağmen bu zor iş mutlaka yapılmalıdır.
Zaten bu; tâ İnsanlığın başlangıcından bu güne kadar mevcut olan hak ve batıl mücadelesinin odak noktasını oluşturmaktadır. Zira bütün peygamberler, İnsanları yaratılış gayesinden saptıran davranış ve gidişatlara sevk eden zihinlerdeki yerleşik yanlı, mefhumları Allah’tan gelen doğrularla düzeltmeye çalışmışlardır. İnsan hayatına yön ve sekil veren en önemli mefhumlardan; İlah, Rab, din, ibadet, Resulüllah, hayır, şer, iyilik:(bir), keramet, velayet, takva, adalet, zulüm, fitne, Tağuti, vb. lerinin anlaşılmasındaki yanlışlıkları düzeltmiş doğrularını göstermişlerdir. Mesela; hemen her peygamberin geldiği toplumda bir “İlah” mefhumu vardı. Fakat İnsanların çoğu bu mefhumu yanlı, anladıklarından Allah’tan gayrısınız da İlah edilmeye başlamışlar ve bu anlayış onları Allah’tan başkasına ibadet eder kılmış dolayısıyla yaratılışın gayesi dışına çıkmışlar. Peygamber, işte böylesi yanlış anlayışları düzeltip doğrusunu göstermeye ve İnsanların zihnine yerleştirmeye çalışmıştır ki, onlar Allah’ın razı olduğu bir yaşantı içine girsinler.
Ne yazık ki, günümüzdeki durum da aynen peygamberlerin hitap ettiği toplumların durumu gibidir. Zira İnsanların zihinleri de hak ve batıl,doğru ve yanlış mefhumlar bir birine karışmış. O zamanlarda. İnsanlar bu duruma geldiğinde; kendilerine bir peygamber gönderildi ki; o peygamber Allah’tan gelen hidayetle bu karışıklık içindeki İnsanlara doğruları göstersinler… Bugün peygamber gönderilmeyecek zira en son peygamber olan Haz. Muhammed (S.A.V) ‘in getirdiği doğrular halen aynı fonksiyonu yapabilecek tazelikte mevcuttur. İnsanlara düşen ona yöneliş kendilerindeki yanlışlıkları, karışıklıkları düzeltmeleridir.
Evet, kelime ve mefhumlar çok önemlidir. Zira İnsanın amellerini,hallerini şekillendiren onlardır. Öyle ise, Allah’ın razı olduğu ameller işlemekle yükümlü olan Müslümanlar bu noktada çok titiz olmalıdırlar. Kullandıkları kelime ve mefhumlara dikkat edip onları sorumluluk duygusu içinde kullanmalıdırlar. Bilhassa İslâm mefhumların en kısa zamanda zihinlere tekrar yerleştirerek mefhum kargaşalığında kurtulmalarının zaruri yetini idrak etmelidirler.
Çağdaş uygarlık: karşısında aşağılık duygusuna kapılanlar, yukarıda zikredilen sorumluluk ve titizliği taşımayanlar, batıdan ye da doğudan gelen mefhumların (gayri İslami mefhumların) ateşli taraftarları olmuşlardır. Batıda ve doğuda; demokrasi, cumhuriyet (republik),sosyalizm, liberalizm (kapitalizm) vb.. hızla yayılırken; batı ya da doğu hayranları, “en iyi demokrasi İslam’dır.” veya ” hakiki cumhuriyet sistemi İslâm’da olabilir. ” cumhuriyet fazilettir” İslam demokrasisi”, ” İslam Cumhuriyeti”,”sosyalizmin özü İslam dadır,” “İslam sosyalizmi”, “İslam liberalizmi”, vb. cümlelerle sentezlere gitmeyi esas almışlardır. İşte bu hengamede birçok batıl mefhum İslami maskeler alarak İnsanların karşısına çıkmış Müslümanların zihnine yerleşmiştir. Bunun neticesi olarak; “demokrat Müslüman tipleri:” “sosyalist Müslüman!” “cumhuriyetçi Müslüman! “, “liberalist Müslüman!” tipleri vb.leri türemiştir.
Bu meselenin önemine rağmen bazı fert ve çevrelerde görüldüğü gibi meseleyi hafife alarak “efendim kelime değil mi, üzerinde öyle çok durmaya değmez. Mesela biz İslam cumhuriyeti diyorsak, cumhuriyetten kastımız kâfirlerinki gibi değil ki” vb., sözler edenler; muhakkak ki meselenin önemini kavrayamayanlar veya bu konuda sorumsuzca davranan ve titiz olmayanlardır. Halbuki Allah Kur’ an-ı Kerim’ inde İman eşenleri bu konuda şu şekilde uyarmaktadır :
“Ey İman edenler: Râina demeyin, Unzurna değin. (Allah’ın hükmünü) dinleyip kabul edin. Muhakkak ki, kâfirler için çok acıklı azap vardır” (Bakara:104)
“Râina” ve “Unzurna” eş anlamlı iki Arapça kelimedir. “Raina”, bizi gözet demek, “Unzurna’ da, bizi gözet, bizi gör demektir,. Öyle ise Allah (c,c), neden ‘Râina” kelimesini yasakladı de Unzurna” demeyi emretti?.
Çünkü, Resulüllah (S.A.V) ashabı kiramla sohbet edip onları aydınlatırken, bazıları Resulullaha (bizi gözet, ağır ağır beyan buyur ki iyi anlayalım) demek isteyerek “Râina” derlerdi. Onların maksadı bu idi. Fakat bu kelime, İbrani’ce’ de başka anlamlara geliyor, Yahudiler de bunu, Haz. Muhammed (S.A.V)’e hakaret ve alay maksadıyla yani, İslâm akidesine ters bir şekilde de kullanıyorlardı. Onun için, Müslümanların bu kelime ile Haz. Peygambere hitap etmeleri yasaklandı. Bu da, meselenin ehemmiyetini göstermeye yeterli bir delildir.
Su halde Müslümanlar, İslâmî şahsiyete sahip olmaları, İslâmi hayata dönebilmeleri için, İslâm’ca düşünmeli ve İslamî mefhumlara sahip olmalıdırlar. Gayri İslami mefhumlara sahip olan kişi ve toplumlar bilerek ya de bilmeyerek İslâm’ dan uzaklaşırlar. Nitekim günümüzün vakıası da bu durumu arz etmektedir.
”Ey İman edenler: Hepiniz iç ve dışınızla sebat üzere İslâm’a girin. şeytanın adımla rina uymayın. Çünkü o sizin açık bir düşmanınızdır.” (Bakara : 208)
Kaynak: Raşidi Hilafet Dergisi, Sayı 3