Home / News / YAZILAR / TEFSİR / “Kur’an’daki Fikri ve Siyasi Hakikatlerin Beyanı” – MUKADDİME

“Kur’an’daki Fikri ve Siyasi Hakikatlerin Beyanı” – MUKADDİME


-1-

Mukaddime:

Müfessir: Esad Mansur

Elhamdullah ve Essalatu ve Esselam ala Muhammad ve ala Alihi, Ezvacihi, Eshabihi ve kıyamet gününe kadar onların yolunu izleyenlere de salât ve selam olsun.

Kur’an tefsiriyle ilgili iki husus vardır;

Biri ayetleri tefsir etmek ki; buna beyan etmek denilir. Bu ise, Kur’an’ın ayetlerinin lafızlarının taşıdığı manalarını açıklamaktır.

-Diğer husus ise; ayetleri tevil etmektir. Bundan maksat; ayetlerin manalarından istenen hususları açıklamaktır.

Bu çalışmamda; hem tefsir etmeye hem de tevil etmeye çalıştım. Böylece, fikri ve siyasi hakikatleri ortaya çıkartmaya gayret sarf ettim. Aynı anda, ahkâmla ilgili ayet olunca ondaki fıkhı meseleleri açıkladım.

Bu durum şu hususları gerektirir ve bunlar tefsiri yapabilmek için birer şart olur:

1. Kur’an’ın dili Arapça olduğu için bu dili tam bilmek ve onun bütün kısımlarına tam vakıf olmak gerekir.

2. Kur’an’ı kuşatıp bütün ayetleri ve içerdiği konuları idrak etmektir. Çünkü birçok ayet birbiriyle alakalıdır, bazıları birbirlerini açıklıyor ve bazılarının hükümleri diğerlerinkini nesh ediyor. 

3. Ayetlerin münasebetlerini bilmek gerekir. Birçok ayetin münasebeti bilinmese anlaşılmıyor. Bir kısım ayetler Arapça olarak manaları bilinse dahi münasebet bilinmezse bunlardan maksat anlaşılmaz.

4. Sünneti veya hadisi şerifi bilmektir. Zira Sünnet Kur’an’ın açıklayıcısıdır. Nitekim Kur’an Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e indirildi, onun tarafından açıklandı ve uygulandı.

5. İslam’a giren Yahudi ve Hıristiyanlar yoluyla aktırılan İsrailiyatları almamak gerekir. Zira İsrailiyatlar yalanla ve doğru olmayan şeylerle karışık olduğu gibi peygamberlere çok iftiraları içerir. Sadece, Kur’an’da geçenlerle yetinmek gerekli olduğu gibi Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’den gelen kuvvetli sahih rivayetleri almak gerekir.   

Burada, yaptığım bu tefsirde bu metot üzerine yürüdüğüm gibi içerdiği fikri, fıkhı,  siyasi manaları vurguladım ve düşündürücü yolu izledim. Bir ayette fikirle, fıkıhla veya siyasetle ilgili bir husus varsa onu açıkladım ve düşündürdüm. Zira tefsirin lügat manası; beyan etmek ve açıklamaktır. Öyleyse yeni olaylar meydana çıkınca Kur’an’a göre açıklanmalıdır. Nitekim Kur’an onunla amel etmek için indirildi, bir felsefe veya edebiyat kitabı değildir. Bu nedenle bu tefsirden maksadım Müslümanları düşündürüp amele sevk etmektir. Sadece ayetlerin manası ve ondan maksadı öğrenmek değil bununla beraber bunları uygulamak, ona davet etmek, onun üzerine İslam toplumu tesis etmek ve onun devletini kurmaktır.

Tefsiri yaparken hiç şartlı olmadığım gibi bir tarafı veya bir görüşü desteklemek için hiç hareket etmedim. Ayetten ne anlaşılıyorsa onu göstermeye çalıştım. Çünkü maksadım Allahu Teâlâ’nın rızasını elde etmektir. Allah bizden hakikati göstermemizi istedi. Öyleyse hiç bir kimseden korkmadan bunu göstermek gerekir. Zira bu tefsiri yazarken para elde etmek veya şöhret sahibi olmak için yazmadım. Bunun karşılığında maddi bir kazanç beklemiyor ve bir kuruş almıyorum. Bu eser İslam davetine, daveti yüklenen ihlaslı ve muhlis olanlara bir bağıştır ve bir hediyedir.            

Bu yararlı bir ilim olarak sayıldığı gibi İslam davetini yüklenenler, Kur’an’ı doğru şekilde anlamak, onu uygulamak ve diğerlerine taşımak isteyenler için çok önemli bir yardımcı eser sayılır. Bu eseri ortaya çıkarabilmek için araştırmada ve düşünmede çok uzun bir zaman dilimi ve büyük ceht harcadım. Çünkü diğer tefsirleri taklit ederek veya onlardan alarak yazma yönüne gitmedim. Bu çalışmamda kendim için bir yol seçtim. Takip ettiğim bu yol Kur’an, Hadis-i şerif ve Arapçadan kaynaklanır. Bunun manası; bir ayeti tefsir ederken aynı konuyu bahseden diğer ayetlere bakıp araştırdım, bu ayetlerin birbirlerini ne kadar açıkladığını gösterdiğim gibi nasih ve mansuh varsa onu da gösterdim. Ayrıca ayetin münasebetlerini göstermeye çalıştım. Bununla ilgili sahih olan hadisleri ayetle bir araya getirip açıklama yaptım. Nitekim Hadis-i şerif ayetlerde geçen umumi ifadelere tahsis getirir, mutlak ifadelere kayıt getirir, mücmel ayetlere beyan getirir, asıl olan ayetlere feri veya dal getirir. Hatta bazı ayetler direkt Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem tarafından tefsir edildi. Kur’an Arapça olarak indirildiği için Arapların bu ifadeleri nasıl kullandıklarına ve kelimelere ne gibi manalar verdiler ise sırf ona baktım.

Bazı kişilerin düştüğü hataya düşmeyerek batını mana, gizli mana, kafadan atma bir mana ve uydurma manaları reddettiğim gibi felsefi manaları da reddettim. Arapçaya göre sırf ayetin mantukuna ve mefhumuna baktım. Felsefenin metodu olan mantık ta yürütmedim. Nitekim mantık şaşırtıcı bir yoldur. Çünkü mantık yürütmek isteyen kimse bir öneri ortaya atar, onun üzerine düşündüğü hususu uydurmaya çalışır ve bu uydurma işinden bir neticeye varır. Bu netice doğru veya gerçek olmayabilir. Oysa akli düşünme yolu doğrudur ve gerçeklere götürür. Bu yol şöyledir: İnsan vakıa ve olayları duyu organlarıyla hissedip beyine nakleder, bununla ilgili bilgileri toplayarak düşünme ameliyesini gerçekleştirmeye çalışır ve ondan sonra görüş/karar verir. Fakat Kur’an’ı tefsir ederken akıl delil olarak kullanılmaz, akıl Kur’an’ı Arapçaya Hadislere göre anlamak için kullanılır. Akıl bir şeyin varlığını ispatlamak için kullanılır. Bu nedenle; Kur’an’ın Allahu Teâlâ’nın kelamı olduğuna dair akli delilleri gösterdik; Kur’an’ın dili Arapçadır. Öyleyse; bunu söyleyenler ya Araplar ya da Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem veyahut Allahu Teâlâ’dır. Araplar Kur’an gibi söylemeye çalıştılar, fakat acze düşüp söyleyemediler. Ayrıca Arapların İslam’dan bu güne kadar bütün söyledikleri şiirler ve edebiyatlar mevcuttur. Bunlar Kur’an’la karşılaştırılırsa onun seviyesine asla oluşamaz ve bu gerçeği en büyük Arap şair ve edebiyatçıları söyleyip itiraf ettiler. Bu nedenle Kur’an Araplardan değildir. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in sözü de değildir. Çünkü Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Araplardan biridir. Eğer onlar acze düşüp onun gibi söyleyemezlerse o da onlar gibi söyleyemez. Nitekim Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in sahih ve mütevatir hadisleri veya sözleri vardır. Bunları Kur’an’la karşılaştırdığımızda hiç Kur’an’a benzemediği görülür. Öyleyse Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem dahil olmak üzere Araplar tarafından söylenemez ise Arapça bilmeyen diğer insanlar tarafından hiç söylenemez. Bu nedenle Kur’an Allah Celle Celaluhu tarafından söylendi. Bu akıl yolu ile bir ispattır.

Kur’an’ın ilk suresi Fatiha’nın tefsirini yaptıktan sonra Bakara suresinin tefsirini yaptım. Nitekim Bakara suresi pek kapsamlı bir suredir. İster akaid açısından isterse ahkam açısından İslam’ın temelleri ve ana ahkamlarını içerir. Bu surede İsrailoğulları’ndan çokça söz edildi. Hatta bu sure kendi adını onlarla ilgili bir olaydan aldı. Allah Celle Celaluhu onların gizledikleri cinayeti ortaya çıkartmak ve ölüleri nasıl dirilttiğini göstermek için bir Bakarayı/ineği onlardan kesmelerini istedi. İsrailoğulları’na pek çok mucize gösterildiği ve çok nimet verildiği halde hep Allah’a ve peygamberlere isyan ettiler. Allah Celle Celaluhu onlara çok defa ceza verdi ve buna rağmen affetti. Aynı minval üzerinde devam ettiklerinden dolayı Allah Celle Celaluhu kıyamet gününe kadar onların lanetli ve zilletli kalacağını ilan etti. En üstün halk halinden en alçak halk haline getirdi. Onların yerine İslam ümmetini en üstün millet ve ümmet olarak kıldı. İşte; Bakara suresinin tefsirini dikkatlice ve düşünerek okumak Müslüman ve İslam davetini yüklenenler için çok önemlidir.

Bu tefsire “Kur’an’daki Fikri ve Siyasi Hakikatlerin Beyanı” adını verdik. Zira bu tefsirde bu hakikatleri keşfedip beyan etmeye çalıştım. Allahu Teâlâ’nın yardımıyla ve muvaffakıyetiyle İnşaAllah bu çalışmayı sürdüreceğim. Bu arada fıkhı meseleleri ihmal etmedim, yerinde açıklamaya çalıştım. Aynı anda Müslümanları amele sevk etmek için imanlarını tahrik edici konulara değindim. Zira insan ancak imanla doğru şekilde hareket eder ve bu hareketi devam ettirir. Ayetlerin bahsettiği konuları birer başlıklar olarak gösterdim. Bunun yanında fikri, siyasi hakikatler ve fıkhı meseleleri ayetleri tefsir ederken göstermeye çalıştım.

Şu noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum; Arapça ana dilim, okulda ve fakültede Arapça ilimlerini tahsil ettim. Değişik kaynaklardan Arapçanın bütün kısımlarına vakıf olmak üzere büyük ceht ve çaba sarf ettim. Tefsir ilmi, fıkıh, usul-u fıkıh, hadis ilmi ve İslam’ın diğer ilimlerini tahsil ettim. Türkçeyi ana dilim gibi öğrendim. Bu tefsiri doğrudan Türkçe kaleme aldım. Arapçası yazılmadı ve şu ana kadar Arapça tercümesi de yapılmadı.

Dava kardeşlerimden bu esere emeği geçen olup yazdığıma tekrar bakıp gerekli düzeltmeleri yaptılar. Bu nedenle onlara teşekkür ediyorum ve onlar için dua ediyorum. Allah onlardan razı olsun!

Bu eserde Fatiha ve Bakara suresini tefsir ettim. Allahu Teâlâ’nın yardımıyla gücüm yettiğince, önümüzdeki günlerde diğer surelerin tefsirini de yapmaya çalışacağım. Bu tefsirden istifade eden kimselerin bizim için Allahu Teâlâ’ya dua etmelerini rica ediyorum.

Allah bu eserden faydalananların ilimleri üzerine ilim katsın…

Allah onların din uğrunda mücadeleleri üzerine mücadele katarak azimlerini artırsın…

Hedefi gerçekleştirmek için onları muvaffak kılsın… (Amin)

Devam edecek…

Ayrıca...

“Demokrasi İstişare Değildir!”

[131. Ders] Abdullah İmamoğlu İle Tefsîr-ul Furkân

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir