Home / News / HİZB-UT TAHRİR / SORU - CEVAP / Uydu olan bir devletin, yörünge dışına çıkması mümkün müdür?
islam devleti default

Uydu olan bir devletin, yörünge dışına çıkması mümkün müdür?

Soru:

Siyasî Mefhumlar kitabının H. 1425 M. 2005 tarihli mutemet baskısının 27. sayfasındaki devletlerarası durum konusunda şöyle geçmektedir: “…Uydu devlete gelince; Japonya’nın Amerika, Avustralya’nın Amerika ve İngiltere, Kanada’nın Amerika, İngiltere ve Fransa ve (şu anda) Türkiye’nin İngiltere ve Amerika ile olan durumunda olduğu gibi harici siyasetinde başka bir devlete tabi bağı ile değil de çıkar bağı ile bağlı olan devlettir.

Soru şudur: Uydu olan bir devletin, dış siyasetinde yörüngesinde döndüğü büyük devletin siyasetinin dışına çıkması mümkün müdür? Mesela Türkiye’nin, Suriye gibi meselelerden herhangi bir meselede Amerika’nın dış siyasetinin dışına çıkması mümkün müdür?

 

Cevap:

Uydu bir devlet, dış siyasetin cüzlerinden herhangi bir cüzünde yörüngesinin dışına çıkabilir. Çünkü onun ilişkisi, tabi (bağımlılık) ilişkisi değil çıkar ilişkisidir. Dolayısıyla o, çıkarını düşünür. Ancak büyük uydu devletlerin, cüzlerden herhangi bir cüzün dışına çıkmasını engelleyen etki ve baskı faktörlerinin mülahaza edilmesi gerekir. Bu engelin güçlü veya zayıf olması, uydu olan devlette egemen olan tabakanın yönetime ulaşması noktasında büyük devletin etki ölçüsüne bağlıdır. Şayet büyük devletin etkisi güçlü olursa uydu olan devletin herhangi bir cüzden ayrılması son derece zordur. Dolayısıyla büyük devletin etkisi ne kadar az olursa uydu olan devletin de cüzden ayrılması daha güçlü veya büyük devletin dış politikasının daha ötesinde olur. Şimdi bunu bazı örneklerle açıklayacak, sonra da Türkiye konusuyla kapatacağız:

1-Japonya:

Yönetim sistemi ile ondaki iç durumu istikrarlı olmasının yanı sıra aynı şekilde devlet kurumları da istikrarlı olursa dış siyaset cüzlerinin herhangi bir cüzünün dışına çıkması veya politikacıların geleceklerinden korkmaksızın Amerika’nın yörüngesinde dönmesi mümkündür. Ancak Amerika’nın, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarında stratejik, özellikle de nükleer silahları geliştirmesini engellemek gibi onun üzerine dayatmış olduğu kısıtlamalar ve aynı şekilde onun üzerine dayatmış olduğu güvenlik anlaşmalarının… yanı sıra Amerika’nın Japonya’nın ekonomisine dönük baskıları, evet tüm bunlar, Amerika için Japonya siyasetinde, iktidar tabakasında, siyasî partilerde, özellikle de 1955 yılından bu yana 54 yıl boyunca Japonya’da bir biri ardına hüküm süren Liberal Demokrat Partisi’nde bir etki oluşturmuştur. Ancak Sosyalist Parti, 2009 yılı seçimlerinde kaybedinceye kadar ayları geçmeyecek şekilde çok kısa bir dönem hüküm sürmüş, ardından Liberal Demokrat Partisi geçen yılın sonlarında koalisyonuyla birlikte iktidara geri dönmüştür. Zira 15.12.2012 yılının sonlarında yapılan seçimleri kazanmıştır. Aynı şekilde Amerika, Amerikan çıkarlarıyla Japonya çıkarları arasında bir karışıklık oluşturmuştur. Aynı şekilde Amerika’nın, Japonya siyaseti üzerinde güçlü bir etkisi olmuştur. Şöyle ki; yönetimde olan kişi, Amerika’nın istediğinin aksine hareket etmekten veya cüzlerden herhangi bir cüzün dışına çıkmaktan korkar hale gelmiştir. Dolayısıyla Amerika’nın yörüngesinde döner olmuştur. Zira Amerika’nın, muhalefet partilerini kendisine karşı kışkırtmasından veya kendisine karşı Japonya ekonomisine etki edecek şekilde ekonomik sorunları tırmandırmasından, dolayısıyla hükümetini sarmasından veya düşürmesinden korkmaktadır. Bundan dolayı Japonya, dış siyasetin genelinde Amerika’nın yörüngesinin dışına çıkmamaktadır. Ancak o, Amerika’nın çok etkili olmayan bazı dış politikalarına aktif olarak katılmaya mesafeli durmaktadır… Mesela 1991 yılında Irak’a karşı savaşa katılmayı reddetmesi ve 2003 yılındaki Irak işgaline simgesel olarak katılmakla yetinmesi gibi. Zira Japonya, sözde kitle imha silahlarının araştırılmasında Amerikan güçlerine destek için bin askerle katılmakla yetinmiştir. Ancak o, savaş masraflarını karşılamak için Amerika’ya 13 milyar dolar değerinde destek vermiştir. Yani  Japonya, bazı cüzlerin dışına çıkmış ancak gördüğünüz gibi bunun çokta büyük bir etkisi olmamıştır…

2-Kanada:

Kanada yöneticileri, kendi ülkelerinin çıkarlarını gözetirler, bu devletle veya onunla elde edecekleri şeylere göre hareket ederler ve bu hususta kendileri için bir çıkar görmediklerinde onunla birlikte hareket etmekten kaçınırlar. Ancak Kanada’nın üzerinde, Japonya’dan farklı olan faktörlere göre Kanada dış siyasetinde yörüngesinde döndüğü “Amerika, İngiltere ve Fransa’nın” olduğu üç devletin etkisi vardır. Yani ortada askerî kısıtlamalar ve güvenlik anlaşmaları yoktur… Ancak başka faktörler vardır. Zira Kanada, Milletler Topluluğu’nda İngiltere’ye bağlı olup nüfusunun yarısı İngiliz kökenlidir. Ayrıca Kanada, Frankofono’da (Fransızca konuşmak) Fransa’ya bağlı olup yaklaşık %16’sı Fransız kökenlidir. Yine o, Amerika’ya komşu olup Amerika ile dünyanın en uzun korumasız sınırlarını paylaşmaktadır. Dolayısıyla her ikisi sanki iç içe olup en büyük iki ticaret ortağı gibi serbest ticaret ortaklıkları bulunmaktadır. Ayrıca Amerika ve Kanada, 1988 yılından bu yana serbest ticaret anlaşmasını paylaşmakta olup 1992 yılında Meksika da bu ikisine dahil olmuştur. Bunun yanı sıra 1990 yılında Amerika’nın etkisi altında olan Amerikan Devletler Örgütü’ne dahil olmuştur.

Bu faktörlerden dolayı Japonya’da olduğu gibi sınırlamaların ve anlaşmaların etkisi daha azdır… Zira Kanada, bu üç devletin dış siyasetinin cüzlerinin dışına çıkma noktasında Japonya’dan çok daha güçlüdür. Mesela Kanada, Küba ile olan resmî ilişkilerini korumakta ve  onun kuşatma altına alınıp boykot edilmesinde Amerika birlikte hareket etmemektedir. Yine 2003 yılındaki Irak savaşına Amerika ile İngiltere’nin yanında katılmayı reddetmiş ve Fransa’nın tutumuna çok daha yakın bir tutum sergilemiştir… Ancak o, uluslararası siyaseti etkileyen büyük meselelerde onun dışına çıkmaz. Bundan dolayı onu, Amerika ile diğer NATO ülkelerinin yanında Afganistan savaşına katıldığını, NATO’nun kurucu üyelerinden olduğunu ve daha önce, yani 1950-1953 yılları arasındaki Kore savaşında ağırlıklı olarak Amerika’nın yanında yer alıp katkıda bulunduğunu görmekteyiz. Daha önceleri de Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nda İngiltere’nin yanında yer almıştır… Yani Kanada, daha önce geçen faktörler nedeniyle bu üç ülkenin yörüngesinde dönmektedir. Ancak bu devletlerin etkisi, Kanada’nın bu üç devletin dış siyasetinin cüzlerinden ayrılmasını engelleyecek derecede güçlü değildir. Bununla birlikte daha önce de söylediğimiz gibi o, önemli uluslararası siyaset konularının dışına da çıkmaz…

3-Türkiye:

Yönetime egemen olan tabakaya ulaşmada Amerika’nın etkisi güçlüdür. Zira Erdoğan, Amerika’nın desteği olmadan iktidara gelemeyeceğini ve içerideki nüfuzunu pekiştiremeyeceğini hissetmektedir. Dolayısıyla geleceğinin, Türkiye’de kendisi için büyük bir hakimiyet elde eden Amerika’ya bağlı olduğunu görmektedir. Şöyle ki; Amerika, yönetim, yöneticiler, yargı, ekonomi, ordu ve güvenlik birimleri üzerinde hakimiyet sağlayabilmiştir. Bu yüzden yarın Türkiye’nin ekonomisi, kredi kapılarının açılması ve ekonomik imkanlar sayesinde Amerika’nın desteğine bağımlı olacaktır ki bu imkanlar şunlardır: İMF’nin, Fon’un düşürdüğü selefi Ecevit hükümetiyle birlikte yapmış olduğu gibi Erdoğan hükümetine baskı yapmaması… Yabancı banka kulüplerindeki alacaklıların Türkiye’nin birikmiş borç cetvelini talep etmemesi… Standard & Poor’s, Moody’s ve Fitch gibi Amerikan Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının, Türkiye’nin ekonomisine negatif bir puan vermemesi, dahası bu kuruluşların olumlu puanlar vermesi… Aynı şekilde yurtdışı yatırımları için Türkiye’nin önündeki yolun kolaylaştırılması ve yabancı şirketlerin içeride yatırım yapmaya teşvik edilmesi. Sonra İngiliz ajanlarına güçlü bir darbe indirmek ve Genel Kurmay Başkanlığına desteklemiş oldukları adamların -ki bunlar Amerika ile ilişkileri olan kişilerdir- getirilmesi yoluyla Erdoğan’ın ordu içerisinde gerçekleştirmiş olduğu başarılar ile aynı şekilde yargıya egemen olma yönünde gerçekleştirmiş olduğu başarıların arkasında da bizzat Amerika vardır. Evet tüm bunlar, Amerika’nın yardımıyla olmuştur. Yine güvenlik ve Kürt meselesinde dahili olarak yardımda bulunduğu gibi PKK’nın barış planını kabul etmesinin ve silahlı eylemlerin durmasının arkasında da bizzat Amerika vardır. Çünkü Öcalan, Amerika’nın ajanlarından olup Barış ve Demokrasi Partisi de Öcalan’ın çizgisini takip etmektedir. Dolayısıyla iç istikrar, Amerika’nın diğer ajanları ve dostlarıyla birlikte diğer partilerin, kuruluşların ve kurumların işbirlikleri sayesinde olmaktadır.

Bundan dolayı Amerika’nın, Türkiye üzerinde güçlü bir etkisi vardır. Sonra Türkiye’nin, Amerikan dış siyasetinin herhangi bir cüzünün dışına çıkması son derece zordur. Şimdi Erdoğan’ın Amerika’nın dış siyasetine nasıl yapıştığını açıklamak için bazı gerçekler sunacağız:

a-Erdoğan’ın, Suriye devrimi öncesi Amerikalıların ajanı olan Beşar rejimiyle ilişkisi kişisel ve aile dostluğuna varacak ve Beşar’a kardeşim ve dostum diyecek kadar sağlamdı. Hatta Beşar, Lübnan ve Suriye’de 2008 yılında Sednaya cezaevi katliamı gibi cürümsel eylemlerde bulunmasına rağmen Erdoğan buna bir katliam olarak bakmıyordu…! Hatta Beşar’ın, güvenlik ve istihbarat birimleriyle birlikte insanları aşağılama ve onlara ihanet etme sürecine devam ettiğini Erdoğan’ın görmesine ve işitmesine rağmen hala Beşar ile olan ilişkilerini sağlamlaştırmaya devam etmektedir. Çünkü Amerika, bu ilişkinin devam etmesini istemektedir…

b-Ayaklanma patlak verdiğinde Erdoğan Beşar’ı desteklemiş ve gerek hareketleri gerekse açıklamaları da Amerikalıların hareketlerine ve açıklamalarına göre olmuştur. Ayrıca en son olarak askerî müdahalenin olmasını talep etmesine rağmen 16.05.2013 tarihinde Washington’a son ziyaretini yaptığında Erdoğan’ın müdahale çağrılarını durdurduğunu gördük. Bunu yanı sıra Amerika, muhalefet ile rejim arasında diyalogun gerçekleşmesi ve her iki tarafın geçici hükümeti oluşturması için 2. Cenevre’ye destek verdiğinde de Erdoğan hükümeti buna destek verdiğini açıklamıştır.

c-Fransa, Kaddafi’ye karşı olan isyancıların yanında Libya’ya müdahalede bulunulması çağrısı yaptığında Erdoğan bunu reddetmiş ve Fransa’ya saldırmıştı. Ancak Amerika oraya müdahale edilmesine karar verdiğinde Erdoğan kalkıp Amerika’yı desteklemiştir.

d-Erdoğan, geçen Mayıs ayının sonunda Gazze’yi ziyaret etmek istediğinde Amerika kendisinden, ziyaretini ertelemesini talep etmiştir. Bu ise 22.04.2013 tarihindeki Türkiye ziyareti sırasında yaptığı bir basın açıklamasında, Türkiye başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ı şu şekilde konuşmaya sevkeden Dışişleri Bakanı Kerry’nin lisanı üzerinden gelmiştir: “Sayın Kerry’nin, (başbakandan Gazze ziyaretini ertelemesini talep etmesiyle) ilgili açıklaması, diplomatik ve siyasî açıdan ayıp ve yanlış olup doğru değildir.” [Reuters / 23.04.2013] Ayrıca Arınç, şöyle bir iddiada bunmuştur: “Başbakan veya herhangi bir Türk yetkilisinin ne zaman nereye gideceğine karar verme yetkisine sahip olan sadece Türkiye hükümetidir.” Ancak bu söz, hiçte vakıaya mutabık değildir. Zira başbakan, Gazze’ye yapılması planlanan ziyaret meselesini unutmuş gibi hiç ondan söz etmemektedir. Dahası yetkililer, Temmuz ayının beşinde ziyaret edeceğini açıkladıklarında Türkiye hükümeti kaynakları, bu ziyaretin gerçekleşmesini engellemek için hızla harekete geçmişlerdir. İşte bu, Amerika’nın emirlerine uyulduğu içindir.

Bu ve benzeri örnekler, Türkiye’nin yörüngesinde döndüğü dış siyasetin cüzlerinden herhangi bir cüzünün dışına çıkamayacağını göstermektedir. Zaten Erdoğan’ın, kendilerine “İkinci Hama’ya izin vermeyeceğiz…” şeklinde söz vermesinin ardından Suriye halkını yardımsız bırakmasından dolayı sarsılan popülaritesini güçlendirmek için Gazze’yi ziyaret etmek istediği de bilinmektedir. Zira mücrim Beşar rejimi, tüm şehir ve köylerde ikinci ve üçüncü Hama katliamı uygulamasına rağmen Erdoğan ve hükümeti kılını dahi kıpırdatmamışlardır… Dahası Suriye rejimi, bir Türk uçağını düşürmesi, Türkiye içerisindeki Suriye kamplarına ve Türk köylerine ateş açıp Türkleri öldürmesi müdahalede bulunmak için yeterli bir neden olmasına rağmen bile Erdoğan harekete geçmemiştir. Zaten bunu yapmaya hakkı olsa bile Amerika onu bundan engellerdi.

Kayda değer ki Türkiye, ordu içerisindeki İngiliz güçlerinin ağır bir darbe almalarının ardından İngiliz yörüngesinde dönmemektedir. Zira İngiliz güçleri, Genelkurmay Başkanlığı’ndan uzaklaştırıldıkları gibi onlar için en üst düzeyde tutuklamaların gerçekleşmesinin yanı sıra hala cezaevlerin kalmaya devam etmekteler ve hala da ordudan tasfiyeleri gerçekleşmektedir. Nitekim gelecek ayın başında bunun daha artması beklenmektedir. Zira terfiler veya terfilerin dondurulması veya subayların emekli edilmesi her yıl yeniden gözden geçirilmektedir. Bunu ise başbakanın onayıyla Genelkurmay Başkanı  ile ordu komutanları denetlemektedir. Yani şuan Türkiye, Amerika’nın yörüngesinde dönmekte olup Amerika’nın Türkiye’nin işleri üzerinde güçlü bir etkisi vardır. Dolayısıyla şayet Türkiye’nin Amerika ile olan güçlü ilişkisi bu şekilde devam ederse çok yakında Türkiye tamamen Amerika’ya bağımlı olacak ve uydu bir devlet olduğu da sorgulanır hale gelecektir!

hizb-ut-tahrir.info

Ayrıca...

Soru-Cevap: Petrol Krizi Ve Yansımaları

Haberler, petrol fiyatlarında özellikle Teksas petrolünde ani bir düşüş yaşandığını bildirdi. Neredeyse eksi 30’a kadar …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir