Mehmet Esen Masalları bilirsiniz; olağanüstü ögeler, kahramanlar ve olaylara yön veren öykülerdir. Biz, burda halk masallarının 4 ögesinden biri olan “gerçek ve olağanüstü masalları” ele alacağız. Gerçek masallara örnek; Ebu Muttasın, Selahaddin’i Eyyubi, Alparslan, Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim gösterilebilir.
Olağanüstü masallara da M. Kemal gösterilebilir. Hani M. Kemal Anadolu’ya gizlice gitmiş, kongreler düzenlemiş, halkı tek çatı altında birleştirmiş ve emperyalizme kocaman bir tokat atmış derler ya, işte konumuz bu.
Masal kahramanımız M. Kemal, 1919 yılı Mayıs günü Samsuna çıkışını masal ve tarihi gerçeklerden yoksun Nutuk kitabında şöyle anlatır: “Devlet Birinci Dünya savaşında yenilmiş, koşulları çok fena olan ateşkesi imzalamış, Saltanat ve Hilafet makamında bulunan Vahdeddin soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını güvenceye alabileceğini hayal ettiği alçakça yolları araştırmaktadır… Ve bütün yurt işgal edilmiş, tersanesine girilmiş”…. devam eder….
Şimdi 19 Mayıs Masalı öncesine bir genel tarihi analiz yapmakta fayda var diye düşünüyorum. Birinci Dünya savaşına kim soktu ve kimler savaşı kaybetmemize neden oldu? İttihat-Terakki Birinci Dünya savaşına girecek hiçbir neden yokken, sırf Alman yanlısı ve ajanı olan Enver Paşa önderliğinde savaşa sokmuştu. Bununla yetinmeyip cephelerde Osmanlı’nın yenilmesine neden oldular. Enver Paşa Sarı Kamışta, M. Kemal Filistin ve Suriye cephelerinde ihanet ederek Osmanlı’nın yenilmesine neden oldular.
İslam ümmeti bütün cephelerde destan yazarak kahramanca savaşmasına rağmen, bu komutanların ihaneti sonucu yenilmişti. Enver paşa, Rauf Orbay ve arkadaşları; Mondros Antlaşmasını imzalayarak ülke dışına kaçtılar. Osmanlının yenilmesine ve savaşı imzalanmasına İttihat-Terakki masonları neden olmuştu, Vahdeddin’le hiçbir alakası yoktur.
M. Kemal Samsuna nasıl çıktığını, Vahdeddin’in ne kadar para verdiğini, halife ve hilafeti kurtarması için İngilizlerden vize alıp Anadolu’ya gittiğini söylemez; ama biz biliyoruz ki M. Kemali Vahdeddin göndermiş ve M. Kemalin Anadolu’ya gittiğini bütün itilaf devleri bile biliyordu. M. Kemalin ingiliz belgesiyle anadoluya gittiğini Üstad Tarihçi Yazar Mustafa Armağan kanıtlamakla kalmamış, vizeyi veren komutanın ses kaydını bile yayınlamıştır.
İşte o ses kaydı: Atatürk’e Samsun’a Gidiş Vizesini Veren İngiliz Yüzbaşının Ses Kaydını Dinlemek için Tıklayın.
Hatta, M. Kemalin Samsuna çıkacağını Yunan “İstihbarat Servisi” haber alır ve İngiliz işgal kuvvetleri komutanı “General Milne’nin” dikkatine sunarak onun tutuklanmasını ister; ancak ne gariptir bir şekilde Milne’nin bu görüşüne katılmaz. Bırakınız gitsin daha iyi olur. Böylece tüm Türk direnişini kökünden temizleme fırsatı bulmuş oluruz demiştir. Buda oluyor ki; Kemalistlerin dile getirdiği M. Kemalin Anadolu’ya kaçtığının masal olduğunu gösteriyor.
M. Kemal Samsuna gittiğinde İngiliz askerlerini görünce hani meşhur sözü vardır ya “geldikleri gibi giderler”. İngilizler Osmanlı’yı, Hilafeti ve saltanatı yok etmek için gelmişlerdi. Makale sonunda göreceğiz ki gerçekten de geldikleri gibi gideceklerdi.
Kemalistler hep derler ya milli mücadeleyi M. Kemal başlattı. Gerçekten öyle midir acaba?
Mondros’tan sonra halk kendi bölgelerini savunmaya başlamıştı. Bunların başına da Halife Vahdeddin asker-komutan göndermişti. Nasıl diyeceksiniz? Sadece kurulan birliklerin tarihine ve önderliğine kimin atandığına bakmak yeterli olacak sanırım. 1918 de Vahdeddin’inin kurduğu cemiyetler: “Milli Kongre Cemiyeti” 29 Kasım 1918 de kuruldu. Başına da Abdurrahman Şeref Bey getirildi. “Milli İslam Şurası” 5 kasım 1918 Karsta kurulmuştur. Başında İbrahim Aydın vardı. “Trakya Paşa-Eli Müdafai Heyeti Osmaniye” 1 Aralık 1918 de Edirne’de kurulmuştu. Başkanına Şükrü Bey getirildi. Bunlar gösteriyor ki; 19 Mayıs Masalı’ndan önce birçok dernek kurulmuş ve başkanlarının atamasını da Vahdeddin yapmıştır. Hatta, İzmir’de 172 Alay Kumandası Yarbay Ali Bey Padişahtan aldığı gizli belgeyle, 29 Mayıs 1919 karşı silahlı mücadeleye başlamıştılar.
M. Kemal Anadolu’dayken bile Maraş’ın, Urfa’nın, Antep’in ve Çukurova’nın şan kazanmasını da sağlayanda Vahdeddin’dir. Söyle ki; 31 Ekimde 1919 Maraş’ta Fransızlara karşı Sütçü İmam’ın başlatmış olduğu direnişe destek veren asker-silah gönderen Vahdeddin’dir. Urfa’nın 1 Kasım 1919 Ali Sait Bey teşkilatlandırdı, görev vererek Anadolu’ya gönderen Vahdeddin’dir. Ali Sait Bey size Halife’nin selamını ve “Emri Hümayununu” getirdim diyerek insanları Cihat’a çağırmıştı. Antep’in Gazi olması ise; Halife Vahdeddin’in teşkilatlandırdığı “Cemiyeti İslamiye” ile teşkilatlanan şehir, 1920 Şubat Ayında Teğmen Şahin Bey Kiliste-Antepte Fransızlara karşı savaşmıştır. Halife’nin 28 Mart 1920 Kahraman Maraş Mücadelesi için; Kılıç Ali Bey 1200 bin askerle Fransızları darmadağın etmişti. Çukurova’nın Kurtuluşu için de Topçu Binbaşı Kemal Bey görevlendirmişti Vahdeddin.
M. Kemal, Erzurum Kongresine kadar tüm yazılı ve sözlü iletişimde hep İstanbul’u, hilafeti ve saltanatı kurtarmak için geldiğini söylediğini o günkü gazetelerde, belgelerden biliyoruz. Erzurum halkı M. Kemale inanmak istemediği halde, Kazım Karabekir’in tasfiyesinden sonra inanmaya başladılar.
Erzurum Kongresi de çok önemli gelişmeler yaşandı. İngiliz Yarbayı Rawlinson Cumhuriyeti ilan edin İngilizler size yardım edecektir demişti. Bu teklife Kazım Karabekir kızarak, “bunun bir oyun olduğunu ve sırf İstanbul ile aralarının açılması için İngilizlerin böyle bir teklif yaptığını M. Kemale söyleyerek uyanık olunmalıydı” demişti.
Erzurum Kongresi’nden sonra istifa eden M. Kemal hemen Sivas’a geçer. Sivas Kongresine sadece 30 delege katılır ve tartışılan tek konu da manda ve himayedir. İngiliz mandası mı olsun, yoksa Amerika mandası mı? Bu iki kongreden sonra ne büyük hikmettir, M. Kemal Ankara hareket eder. Bu arada 11 Nisan 1920 İngilizler İstanbul’da bütün mebusları tutukladılar. Hatta ondan önce(16 Mart İstanbul’u) de bütün üst düzey generallerimizi tutukladılar. iki kişi hariç. Kim dersiniz? M. Kemal ve Feyzi Paşa hariç. Niye tutuklamadılar acaba?
Erzurum, Sivas Kongrelerinin ve Ankara da meclisin açılma olayının iç yüzünü; Celal Bayar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Çelik Ülke TV. konuşmasında şöyle anlatır: “Amerika’dan bir heyetin M. Kemalle Erzurum da görüştüğünü, Sivas Kongresin de ise; İngiliz ve Amerika’dan iki heyetin M. Kemalle görüştüğünü söyledi. Bunun belgelerinin ise; sadece İngiliz ve Amerika arşivinde olduğunu söyledi. Hocamız ne M. Kemal, nede bir başkası bunlardan hiç bahsetmediğini söyleyerek, Erzurum ve Sivas Kongresinde alınan kararların Cumhuriyetin ilanından sonra ders kitaplarına uydurularak yazıldığını söyledi. İngilizler, M. Kemale öyle bir pas verdiler ki, kale boş isteğin gibi gol atabilirsin diyerek, İngilizler bu meclisi(İstanbul’daki Meclisi Mebussan) dağıtmasaydı, muhtemelen M. Kemal dernek başkanı(Yasal olmayan) olarak askeri ve siyasi hayatını biteceğini söylemişti.” Hocamız ne demek istiyordu acaba?
11 Nisan 1920 Meclis İstanbul’da devletin meşru ve bütün dünyanın kabul ettiği Osmanlı Devletinin Meclisi lağvedildikten sonra, yani 12 gün sonra hiçbir dayanağı yokken kader ve talih M. Kemali meclis başkanı seçiyordu. Erzurum ve Sivas kongrelerine görüşmeye gelenler (Amerika-İngiliz heyetleri) ne konuştular, kahve içmeye, hoş geline, tanışmak için gelmediler herhalde. Kongrelere alınan maddeler baktığımızda; gerçekten de uydurma olduğu görülecektir. Mesala; “Ulusun bağımsızlığı tehlikededir. Ulusal sınıralar arasında vatan bir bütündür parçalanamaz”. Erzurum kongresine alınan; “ulusal sınırlar içinde bulunan yurt parçaları bir bütündür, birbirinden ayrılamaz.”…..
Yahu; ulusal kavramı hilafetin ilga edilmesi, 1924 anayasasından ve İlke-İnkılaplardan sonra oluşturulmak istendi. Hatta bunun için; 1 Ağustos 1935 Atatürk’ün direktifiyle 64 bin kafatası fişlenmiş, M. Kemalin emriyle Mimar Sina’nın kafatası bile açılmıştır. Kafatası yassı-geniş çıkarsa Türk, uzun çıkarsa ötekilerdir. Ve Sinan Türk’tü. Afet inan ise; Anadolu’nun “milli ırk” toprağı olduğu için “Türklerin ırki merkezi” olduğunu söyler.(M. Armağan: Satılık İmparatorluk syf 84) Bunların hiçbiri olmasa da Cumhuriyetin ilanından sonra bile olduğunu düşünürsek; Cumhuriyetin ilanı 1923’te, kongrelerin başlaması ise 1920 yılında, arada en az üç yıl var, bırakın ayları hesaplamayı.
Erzurum’dan sonra Ankara meclise kadar ki dönemi anlamanın tek yolu; siyasi basirete sahip olmak olduğunu düşünüyorum. İngilizler öyle bir siyasi manevra yaptılar ki; Osmanlının yıkılmasını kendi elleriyle olamayacağını ve ancak kendi içlerinden birinin yıkacağını anlamıştılar…. M. Kemale her türlü oyunu yapıp önünü açmıştılar.
Ankara’da meclisin açılmasını M. Kemal masal kitabında söyle anlatır: “İstanbul’un işgalinden sonra “kurucu meclis” adını kullanmasın da ki amacım Sivas, Erzurum Kongresi’nden sonra toplanacak meclisin ilk anda “rejim değiştirme” yetkisine sahip olmasını sağlamaktır. Fakat, bu deyimin kullanılmasında ki amacı gereğince açıklayamadığım veya açıklamak istemediğim için halkın alışkın olmadığı bir deyimdir, gerekçesiyle uyarıldım. Bunun için “olağanüstü yetkiye sahip bir meclis” deyimini kullanmakla yetindim.” Anlaşılan artık bir rejimin kurulması için artık kimseden saklamayacak şekilde M. Kemal ifade ediyordu.
Hilafeti, Saltanatı ve İstanbul’u kurtarmak için Anadolu’ya geldiğini söyleyerek halkı kandıran M. Kemal, artık İstanbul’u başkentten çıkaracak girişimlerden bulunuyor, hilafeti ve saltanatı nasıl kaldıracağının projelerini çiziyordu. M. Kemal bu olayı masal kitabında; “Vahdeddin’in Sevr Anlaşmasını imzaladığı için ona; hain, bilinçsiz, akılsız bir hain varsa o da Vahdeddin’dir. Türkiye’nin idam kararını imzalamıştır.” diyerek hakaret ediyordu.
Gerçekten Vahdeddin Sevr’i imzaladı mı? Vahdettin’in başyaveri “Avni Paşa” Vahdeddin’in Servi imzalamadığını altını çize çize anlatır. Sadece M. Kemale zaman kazandırmak için İtilaf devletlerini oyalamıştı. Vahdeddin İtilaf devletlerini oyalarken M. Kemal bey Vahdeddin’in ve Osmanlı Hilafet Devleti’nin kuyusunu kazmaya devam ediyordu Anadolu’da.
Hain dedikleri kişi ise; kendi parasıyla 40 bin, devlet olarak 400 bin altın vererek milli birlikleri tek çatı altında birleştirmesi ve topyekûn savaşması için onu, çok büyük yetkilerle Anadolu’ya göndermişti.
Vahdeddin’in M. Kemale güvenmesinin temel nedeni; M. Kemal ile Almanya gezisinde, M. Kemalin Enver Paşa ve İttihat-Terakki aleyhinde konuşarak Vahdeddin’in güvenini kazanmasındı. Fakat; Vahdeddin M. Kemalin İttihat-Terakki fikirlerinden hiç ayrılmadığını, Fransız ve İngilizler sırf savaşı kazanmasını sağlamaları için 1917 de Filistin’i, 1918 de ise; Suriye’yi izin almadan terk ettiğini bilmiyordu.
Aslında M. Kemalin İngilizlere yakınlığı Abdülhamid dönemine dayanır. Bunu için de Suriye’de “Vatan ve Hürriyet” adı altında gizli bir örgüt kurmuştu. Arkadaşları Ali Fuat ve Fethi Okyar ile meşrutiyete geçiş için hükümet darbesi düşünürlerken acıyarak yanına aldıkları Fethi Bey’in Abdülhamid’in hafiye (İstihbarat) teşkilatından olduğunu bilmiyorlardı. Fethi Bey, bunu Halifemize haber verdikten sonra, Halifemiz M. Kemali ve arkadaşlarını hapse atmıştı. Garibim Vahdeddin bunlardan habersiz olarak M. Kemali Anadolu’ya göndermişti.
Artık, Ankara hükümeti İstanbul’dan kopup, yeni devlet kurma girişiminde bulunuyordu. Tabi bunları halka söylemeleri imkansızdı. Bunun için İngilizler Lozan Antlaşması için; Ankara ve İstanbul hürmetlerini birlikte çağırdılar. Ankara hükümeti bunu bahane edip saltanatı kaldırdı. O günden sonra Vahdeddin’e her gün imzalı imzasız binlerce mektup geliyordu. Saltanat kaldırıldıktan sonra “devlet ve memleketi bu hale getirdin, bundan sonra sende git kral George’un domuzlarını güt”… diye hakaretler yapılıyordu. Hatta, Ali Bey İzmir’de öldürülerek Vahdeddin’e şifreli mesajlar veriyordular.
Ankara hükümeti Refet Paşayı 10 Kasım 1922 Cuma günü Vahdeddin’le görüşmek için İstanbul’a göndermiştiler. Refet Paşa rezili bu olayı şöyle anlatıyor: “Padişahın önünde ayak ayak üstüne attım ve koltuğa o kadar yaslandım ki; neredeyse pabucum padişahın burnuna değecekti diyor” küstah rezil adam.
15 Kasım 1922 gecesinde, Refet Paşa’ya gece geç vakitte genç bir deniz subayı koşa koşa -ağlayarak- telaş içinde gelerek paşam paşam: Padişahı İngilizler yarın sabah kaçırıyorlar demesine mukabil Refet Paşa; “aptal ne ağlıyorsun? Bırak kaçırsınlar, Türk Milleti Vahdeddin’i affetmeyecek. Biz tutup yakalarsak bu sefer millet bizi affetmeyecek, bırak gitsin. Vahdeddin’in gitmesi işimizi kolaylaştırıyor demiştir.” Padişah yurt dışına çıkarıldıktan sonra, İngilizler baş komutanı Harrington’un “haber vermeden hünkarınızı kaçırmış olduğumuz için size karşı mahcubuz” sözüne karşılık, Refet rezili cevap vermiş; “haber vermeden hünkarı kaçırmış olduğunuz için size teşekkür ederiz demiştir.” Artık, M. Kemal ve arkadaşlarının İngilizleri arkalarına alarak Halife Vahdeddin’i ülkeden kovduklarını söylenilmeli ki ümmette bu gerçekleri öğrensin.
Kemalistlerin Vahdeddin’in ülkeden kaçtı, ülkeyi sattı ve İngilizlerle işbirliği yaptı sözleri hem asılsız kocaman bir yalan olmakla, halifemize ve bize yapılan en büyük hakarettir.
Saltanat kaldırıldıktan sonra M. Kemal, meclise danışmadan İsmet İnönü’yü lozana göndermişti. Lozan’dan dönem İsmet İnönü, Eskişehir tren garında M. Kemalle görüşmüştü. M. Kemal İnönü’ye İngilizler bizden ne istedi diye sorunca? İnönü: İngilizler hilafeti ilga etmememizi, halifenin malına el konulması gerektiğini, halife ve ailesinin yurt dışına sürülmesini ve Türkiye’nin Laik Cumhuriyet olmasını istediklerini söylemişti.
Bu maddeleri gerçekleştirmek çok zordu, hatta imkansızdı. M. Kemal ve arkadaşları birinci büyük millet meclisini kapatıp ikinci büyük millet meclisini açtılar. Birinci meclisin bu maddeleri kabul etmeyeceğini bildikleri için kendi adamlarını ikinci meclise seçmiştiler. İkinci meclis açılır açılmaz cumhuriyeti ilan ettiler.
Daha sonra İslam, Hilafet aleyhinde konuşarak “dini ve namusu olanların asla kalkınamayacağını” söyleyerek, 3 Mart 1924 İslam Devletinin yönetimi olan Hilafeti ilga ettiler. Aslında hilafetin ilga edilmesini, İngilizler, Fransızlar ve ABD lozandan beri bekliyordular, aksi taktirde bu devleti tanımayacağını ve hilafet kaldırılmasa onları yaşatmayacaklarını biliyordular Ankara hükümeti.
Hakan Özoğlu’nun ABD arşivinden bulduğu bir belgede, Hilafetin 25 Şubat 1924 ABD, Fransız ve bütün İtilaf Devletleri’nin beklediğine ulaşmıştı. Mustafa Armağan “Satılık İmparatorlu” kitabında Mustafa Kemal’in lozanı 24 Temmuz 1923 te değilde, hilafetin ilgasından 28 gün sonra (yani 1 Nisan 1924) onaylamıştır der.
Artık Vahdeddin’in, Abdülmecid’in yurt dışına İngilizlerin isteği üzerine gönderildiği ve hilafetin İngilizlerin isteği üzerine ilga edildiği devlet halka duyurmalıdır. Devlet, bütün eğitim kurumlarında Vahdeddin’e atılan iftiraları ortadan kaldırmalıdır. Vahdeddin’in isminin Altın harflerle tarihe yazmalıdır.
Vahdeddin San Rama’da açlık sefalet için de kalmasına rağmen, hiç kimseden yardım almamış, tam bir padişaha ve halifeye yakışır gibi vefat etmiştir. Yaşlı ve hasta olduğu için çalışamayacak duruma gelince kasaba, bakkala, fırına borçlanmıştı. Vefat ettikten sonra borcundan dolayı 15 gün tabutundan kaldırılmasına izin verilmemişti.. Cenazesini bile kabul etmeyen Ankara, bu kahramanın imdadına Suriye’deki kahraman halk yetişmiş, gidip halifelerinin borcunu ödeyerek Hıristiyan topraklarda kalmasına göz yummamışlardı. Borçlar ödendikten sonra, 3 Temmuz 1926 da ölümünden 47 gün sonra Şam’da Yavuz Sultan Selim bahçesine defnedilmişti.
Vahdeddin yoksulluk için de vefat etmişken, M. Kemal krallar gibi yaşadı. Öyle yaşadı ki bütün Osmanlı padişahlarının mal varlığını toplasak, M. Kemalin mal varlığını çeyreği olamaz. Birkaç mal varlığı şöyle M. Kemalin: 154.729 dönüm arazisi, 91 adet bina, 582 dönüm meyve bahçesi, 700 dönüm fidanlık 13.100 baş koyun, 2450 adet tavuğu, 58 tane eşeği, oteller, gazoz ve deri fabrikaları, zeytinlikler, lokantalar, gazinolar, birahaneler, domuz çiftlikleri…… vb. valla hepsini sayamadım o kadar çok mal varlığına sahip ki paşa bey (Mustafa Armağan: Satılık İmparatorluk syf:31-34) Kemalistler canım ne olmuş, koskocaman M. Kemal yani, olsun hem o mal varlığını TTK ve TDK vb. bıraktı diyorlar. Bu parayı kime bıraktığı önemli değil, nerden elde ettiği önemlidir.
Evet değerli okuyucularımız; Cumhuriyet 19 Mayıs Masalıyla başlayıp İngiliz, ABD ve tüm batının isteği üzere kurulmuştur. 90 yıldır anlatılan yalanlar bütün tarihi belgelerde açıkça ortadadır. Tek söyleyeceğim; yalan yazan ve yalan söyleyen tarih utansın….
Kaynaklar:
Nutuk, Genç Cumhuriyetin Türkiye’si.
Mehmet Bicik: Vahdettin Hain mi? Kahraman mı?
Uzm. Neşe çetinoğlu:19 Mayıs Tarihinin Anlamı ve Önemi.
Kemal Arkum: Çınarlar Ayakta Ölür Sultan Vadidendin Han.
Mustafa Armağan: Satılık İmparatorluk ve Kazım Gözünde Yakın Tarihimiz.
Yavuz Bahadıroğlunu:Kayıt Dışı Tarihimiz ve Tüm Akit Gazetesi yayınlanmış yazıları.