Soru:
28-29 Ocak 2014 günü Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan İran’ı ziyaret etti. 30 Ocak 2014’de Şarku’l Evsat gazetesi Başbakan Erdoğan’a yakın bir kaynaktan aktardığına göre “ABD Hazine Bakanı David Cohen’in, kritik Tahran ziyareti öncesinde evvelki gün [28. 01. 2014] Erdoğan’ı ziyaret ettiğini” bildirdi. Aynı kaynak “Suriye dosyasının, ziyaretin gündem maddeleri arasında olduğunu” ekledi. Aynı zamanda Ekonomi Bakanlığı da “Başbakan Erdoğan’ın İran ziyareti sırasında Türkiye ile İran arasında tercihli ticaret anlaşması imzalandığını” duyurdu. [31.01.2014 Yeni Şafak] Soru şudur: Ziyarette tercihli ticaret anlaşması ve ayrıca Suriye dosyası ön plana çıktı. Bu ziyaretin amacı, ticari faktör mü yoksa Suriye dosyası mı ya da her ikisi mi? Bunda Amerika’nın rolü nedir? Allah hayrınızı artırsın.
Cevap:
1- Ziyaretin temel amacı, Suriye konusudur. Bu ziyaret, 30 Kasım 2013 yılında yayınlanan soru cevapta belirttiklerimizin tamamlayıcısı konumundadır. O soru cevapta şöyle demiştik: “Çünkü Amerika’nın boynuna dolanan bu krizler, doğrudan etki etmek faaliyetini engelliyor. Zira Amerikan ajanları, bu geçtiğimiz üç yıl boyunca Suriye’de etkili bir karar alamadılar. Aksine Hilafet tezahüratları, kulaklarını, gözlerini ve kalplerini afallatıyor. Amerika, Suriye çevresindeki bölge devletlerinden, Hilafeti devlet, hayat ve toplum için bir sistem olarak benimseyen yeni bir yönetimin doğuşu karşısında direnen ileri karakol olmalarını istemektedir. Bu yüzden iki devlet Amerika’nın göz bebeği durumundadır. Bu ikisine önemli görevler tevdi etmiştir. Bu iki Amerikan taraftarı devlet: Türkiye ve İran’dır. Türkiye’ye gelince, hareketleri üzerinde hiç bir kısıtlama yoktur. İran’a gelince yaptırımlar ve uzantılar İran üzerinde bir kısıtlama oluşturmaktadır. Uluslararası ve bölgesel olarak etkin faaliyetini sınırlamaktadır. Yarı izolasyon durumundadır. Çünkü İran, Hilafete karşı Türkiye’den daha güçlü hareket edebilir. Zira İran yöneticilerin kültüründe Hilafet, kabul edilemez bir meseledir. Bu da onları Hilafet ile savaşmak konusunda daha aktif hale getirebiliyor. Buna karşın uzun dönemler Türklerin miraslarında Hilafet denen bir olgunun varlığı, Hilafete karşı savaşta onları bocalatıyor, sürüncemede bırakıyor. Böylece yeni plan, belirtildiği gibi bu iki devlete daha aktif rol vermeyi gerektiriyor. Yani Suriye’de Hilafeti kurmak için çalışan İslami hareketlerin karşısında dursun diye İran üzerindeki yaptırımları kaldırmak için hummalı bir çaba sarf etmiştir. İster bu, Suriye içinde mücrim maddi eylemler yoluyla olsun, isterse Cenevre ve Cenevre dışında haince siyasi eylemler yoluyla hiç fark etmez. Böylece onlar, eski bir ajanı takip edecek yeni bir ajan yönetim oluşturabilme ve Hilafet çalışmalarını boşa çıkarabilme imkânı bulsunlar. Türk Dışişleri Bakanı da 27 Kasım 2013 yılında Tahran’ı ziyaret etti. Görüşmelerdeki ana gündem maddesi, Suriye ve Cenevre konferansında aralarında yapacakları işbirliğidir. Gizledikleri ise büyüktür.” Soru cevabımızda geçenler böyledir.
Şuan Amerika, içeri ile bağları kesik olan muhalefet ile siyasi bir çözüm üretmeye çalışıyor. İran ve Türkiye üzerinden Suriye’de Hilafet için çalışan samimi seslerin susturulmasını istiyor. Amaç, Cenevre’de çıkacak herhangi bir siyasi çözümü kabul edecek şartları hazırlamaktır. Amerika’nın uğrunda çalıştığı siyasi çözümü yerleştirmek için uluslararası müdahale bunun ilk adımıdır. İşte ziyaretin temel amacı budur. 30 Ocak 2014’de Şarku’l Evsat gazetesinde belirtildiği gibi “Amerikan Hazine Bakanının Erdoğan ile 28 Ocak 2014 tarihindeki Tahran ziyareti öncesinde” konuştukları konuda budur. Başbakan Erdoğan’a yakın bir kaynaktan bildirildiğine göre “Suriye dosyası, ziyaretin gündem maddeleri arasındadır.” açıklamasını da bu bağlamda okumak gerekiyor. Bu, İran ile Türkiye’nin yakınlaşması konusunda aktif ABD’nin rolünü göstermektedir. Çünkü Amerika, Suriye’deki insanların Allah’ın Şeriatını Hilafet Devletinde hâkim kılma yönelim ve eğilimlerini engellemeye çalışmaktadır. İran eliyle baskı ve tehdit uygularken, Türkiye’nin ikiyüzlü sözlü desteği ile de aldatma ve sahtekârlık siyaseti güdüyor.
2- Erdoğan’ın ziyareti öncesinde bu hedefe yönelik iki ziyaret gerçekleşti:
Birincisi: Önceki soru cevabımızda geçen Türk Dışişleri Bakanının ziyaretidir. Geçen yılın sonunda 27 Kasım 2013’da Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ziyaretinin ardından İran-Türkiye ilişkileri güçlenmeye başladı. Bu tarihte Türk Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Levent Gümrükçü tarafından Şarku’l Avsat gazetesine bu ziyaret ile ilgili yapılan açıklamalarda şöyle denildi: “İki ülke arasındaki ikili ilişkilerin geliştirilmesi üzerinde tam bir mutabakat vardır. Suriye konusunda da olumlu görüşmeler var. Suriye’deki krizi çözmek ve akıtılan kanı durdurmak için iki ülke arasında tam bir işbirliği yapma taahhüdü söz konusudur.” Böylece Davutoğlu, Cenevre Konferansı kararları temelinde Suriye krizini çözmek için aralarındaki mutabakatı güçlendirmek amacıyla Başbakan Erdoğan’ın İran ziyareti öncesinde gerekli hazırlıkları yaptı. Cenevre 1 ve 2 Konferansı, bir ABD projesidir. Bunun bazı insanların değiştirilmesi ile kendisine bağlı mevcut laik sistemi koruyarak Suriye’deki nüfuzunu muhafaza etmek ve İslami sistemin kurulmasını, Hilafetin ilan edilmesini önlemek amacıyla Amerika tarafından çizilmiş bir plan olduğu anlaşılmaktadır. 30 Ocak 2014 tarihinde el-Mahed Web sitesi, Erdoğan’ın İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile yaptığı görüşme sırasında “Terörle mücadele konusunda İran ile anlaşma sağlandığını” aktardı. Onlar, terör ile Batılı manayı yani İslam adına yapılan her dürüst ve doğru çalışmayı kastediyorlar. Ayrıca İran politika yanlısı bu sitenin İran resmi kaynaklarından aktardığına göre Türk heyeti Tahran’a ulaşmadan önce “İran’ın Suriye’deki çözüm projesi ile ilgili görüşünü yeniden gözden geçireceğini ve tam bir açıklama sunacağını” belirtti. Bu nedenle Türkiye ve İran, yukarıda belirtildiği gibi Suriye konusunda tam bir mutabakat sağlamak için ilişkiyi güçlendirme kararı aldılar. Erdoğan’ın bu ziyareti, Amerikan projelerine hizmet etmek için daha önce iki taraf arasında hazırlanan işbirliğini tamamlamak için yapılmıştır.
İkincisi: MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın İran istihbaratından bir heyeti ziyaret etmesidir. 30 Ocak 2014 tarihli Milliyet gazetesi “MİT Müsteşarı Fidan’ın, gayri resmi bir heyetle Tahran’a Erdoğan’dan önce geldiği ve Erdoğan ile aynı otelde kaldığını” aktardı. MİT Müsteşarı Fidan, Suriye dosyası yakından ile ilgileniyor ve devrimin patlak verdiği ilk günlerden itibaren Suriye konusunda CIA Başkanı ile koordineli bir şekilde çalışıyor. Bu şu anlama geliyor, Amerikan projesini Suriye’de uygulamak için Türkiye ile İran arasında bir takım işler konusunda istihbarat koordinasyonu olacaktır. Örneğin Suriye’deki samimi hareketlere karşı istihbarat toplamak, onlardan kurtulmak, hareketlerine darbe vurmak, Amerikan projesini desteklemeleri için diğer hareketleri kontrol altına almaya çalışmak ve Amerikan yanlısı Koalisyon ile rejim arasında yürüyen müzakerelere katılmalarını sağlamak gibi. Suriye rejimi ile birlikte hareket eden ve Amerikan yanlısı Öcalan tarafından kurulan PKK’nin uzantısı olan Kürdistan Demokrat Partisi [PYD] lideri Salih Müslim, daha önce MİT Müsteşarı ile bir araya gelmiştir. Ardından Müslim, 21 Ağustos 2013 tarihinde Şarku’l Avsat gazetesine yaptığı açıklamada, “Bu sözlerin, özellikle de Türk ve İran tarafının İslamcılar ile mücadele etmek amacıyla verilen sözlerin nasıl yerine getirileceğini görmek için önümüzdeki birkaç gün beklemek zorundayız” dedi.
3- İşte ziyaretin temel amacı budur. Yani Suriye dosyasıdır. Ama bir takım etkenler, bu amacın ticari kılıf ile kamufle edilmesini gerektirdi. Bunun amacı, şu üç şeydir:
Birincisi: Ticari yöne ve ticari anlaşmalara odaklanarak İran ile dostluk ilişkisinin etkisini hafifletmek, görünüşte dikkatleri Suriye krizinden başka bir yöne çekmektir. Bunun nedeni Suriye devrimine düşman olan İran’ın konumudur. İran, Beşşar’ın yanında mücadelede önemli bir unsurdur. Diğer yandan Erdoğan ise Suriye devriminin yanında olduğu izlenimi vermektedir. Ziyaretin tek gündem maddesinin Suriye krizi kılınması, Erdoğan’a sıkıntı oluştururdu. Devrimi desteklediği ve yardım ettiği iddialarının yaygara ve tantanadan öteye geçmediği ortaya çıkardı. Bu yüzden ziyarette ticari hedef üzerinde odaklanıldı ki yaptığı ziyaretin ticari olduğu anlaşılsın. Suriye devrimini destekleyen Erdoğan’ın, aklı zayıf olan kimseleri aldatmak ve saptırmak gibi tutumuna bir zarar gelmesin.
İkincisi: Yandaşlarının karıştığı yolsuzluk skandalların etkisini hafifletme girişimidir. Bu skandal, Türkiye-İran ticaret anlaşmalarının kabul edilmesi için İran tarafının Türk yetkililere verdikleri rüşvetleri deşifre etti. Erdoğan, imzaladığı bu ticari anlaşmalar ile şunu demek istedi: Bu bir rüşvet değil, sadece iki ülke arasında ticari bir ilişkidir. Yapılan bütün para transferleri, meşrudur ve yasalara da aykırı değildir. Bunun rüşvet olduğunu iddia etmek doğru değildir. Bunlar sadece bazı işler karşılığında alınan komisyonlardır. Bununla Erdoğan, skandalın ardından istifa eden bakanların çocuklarını ve ayrıca bu konuda yargılanan diğer yandaşlarını ve destekçilerini temize çıkaracağını düşünüyor.
Üçüncüsü: Erdoğan, yolsuzluk skandalı sonrasında sarsılan Türk ekonomisine olan güveni tazelemek istedi. Zira yolsuzluk sonrasında Türk parası döviz karşısında gözle görülür bir değer kaybına uğradı. O günlerde dolar 2.40 kuruşa kadar yükseldi. Oysa skandaldan önce yaklaşık 2 TL civarında seyrediyordu. Şunu da belirtmekte yarar vardır, Erdoğan, paradan altı sıfır atıp YTL’ye geçildiğinde ve 2009 yılının başında da yeniden TL’ye dönüleceğini bildirdiğinde dolar yaklaşık 1.50 TL idi. Bu yolsuzluk skandalı Türk borsasını da [BİST] vurdu. Resmi olmayan bazı kaynaklara göre son yolsuzluk skandalından bu yana zararın yaklaşık 100 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu da gösteriyor ki Türk ekonomisi, reel ve istikrarlı bir ekonomi değildir, tamamen borca dayalıdır. AKP iktidara geldiğinde 2002 yılı sonunda 130 milyar dolar olan Türkiye’nin dış borcu, 2013 Aralık ayı sonu itibariyle 374-456 milyar dolara ulaştı. [01.02.2014 Ticaret Ekonomi gazetesi] İşte Erdoğan, İran ile ticaret anlaşmaları imzalayarak bu durumun üstesinden gelmek istedi. Bu durum yaklaşan yerel seçimlerde AK Parti’nin oy oranlarına da yansıyabilir. Çünkü medyaya yansıyan bazı anket sonuçlarına göre AK Parti’nin oy oranının %42’ye kadar düştüğü yönünde yorumlar yapılıyor. Hatta bazı medya, Erdoğan’ın hükümete karşı bir darbe girişimi olarak kabul ettiği yolsuzluk skandalının ardından kötüleşen ekonomik koşullar nedeniyle AK Parti’nin oylarının %39’lara kadar gerilediğini iddia etti.
4- Buna göre bu ziyaretin temel amacı, Suriye’de siyasi çözüm üzerinde anlaşmak ve Suriye halkının İslami yönetime doğru gidişatına engel olmaktır. Sonra Erdoğan üzerindeki baskıyı hafifletmek için bu temel amaç, bir takım ticari anlaşmalar ile kamufle edildi. Çünkü Erdoğan ikiyüzlü davranarak Suriye devrimini destekliyor izlenimi verirken, İran da Beşşar’ın vahşiliğini desteklemektedir. Bunun için Erdoğan, İran’a yaptığı ziyaretin Suriye devrimine karşı komplo kurmak olarak algılanmasını istemiyor. Buna ek olarak bu amacın yanında yandaşlarına ödenen paraların rüşvet olmadığını, İran’la yapılan ticari işler sonucunda alınan komisyonlar olduğunu kanıtlamak istemiştir. Böylece üzerlerindeki skandal baskısı hafifleyecekti. İran ile Türkiye arasında ticari bir alışveriş hareketliliği gözlemlenmektedir. Belki de bu hareketlilik, önümüzdeki seçimlerde AKP’nin koşullarını iyileştirmesine yarayabilir. Ama Erdoğan şunu unutuyor veya görmezden geliyor, güneşin balçıkla sıvanmayacağı gibi, finansal ve siyasi skandallar da Amerikan projesine göre yürümekle asla örtülmez.
هَذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهِ “Bu Kur’an kendisiyle uyarılsınlar diye insanlara bir bildiridir.” [İbrahim 52]
02 Rabi’-ul Âhir 1435
02 Şubat 2013
Kaynak: Hizb-ut-tahrir.info