Home / News / YAZARLAR / Mehmed Aydın / Şam’a Umutsuzluk Yakışmaz…
islam devleti default

Şam’a Umutsuzluk Yakışmaz…

Üç yılı aşkın bir zamandır Şam’da gerçekleşen üstün kıyam ve başkaldırma, tüm hızı ile Elhamdülillah devam etmektedir. Lakin bilindik medya araçlarının bu üstün kıyamdan bahsetmemiş olması, hatta onu manüpüle etmeye kalkışmış olması, müslümanların Şam kıyamına karşı bir nevi umutsuzluğa kalkışmış olmasına sebep olmuş olabilir. Bu tutum ve davranışı bazı davaya gönül vermiş olan Müslüman’larda dahi gözlemlemek mümkün. Bu yaklaşımın ve ona sebeb olan düşüncenin, İslam inancı açısından, kesinlikle doğru olmadığını ve Müslüman’ların umutsuzluğa kapılmaması gerektiğini, bu yazıda İnşallahurahman dile getirmeye çalışacağız. Bu minvalde Şam kıyamındanda can alıcı bir kaç aktuel meseleyi de sizlere paylaşarak konumuzu tamamlamış olacağız.

Evvela Müslüman’ların sahip oldukları inancın gereği olarak şu hakikatı unutmamaları gerekiyor. Allah (c.c.)’nun izni ve bilgisi dışında hiçbir şeyin gerçekleşemeyeceği ve Rabbimizin her zaman Müslümanlarla berabar olduğu gerçeği. Bu hakikat bazıları için basit bir tekrar olarak algılanabilir, lakin bu gerçeğin Müslüman’ın zihninde her zaman taze ve zinde tutulması gerekiyor. Rabbimizin şu kavli hatırımızdan hiçbir zaman çıkarmamamız gerekiyor:

“Onları Kendisinden başkası bilemez. Karada ve denizde ne varsa hepsini O bilir. O’nun haberi olmadan bir tek yaprak bile düşmez.” (El-Enam:59)

İmam Kurtubi El-Camiu li Ahkamil Kuran adlı tefsirinde bu ayeti celile ile alakalı bakınız ne diyor:

Yüce Allah’ın: “Karada ve denizde ne varsa O bilir” buyruğunda özel ola­rak kara ve denizi bildiğini sözkonusu etmesi, kara ve denizin İnsanlara ya­kın yaratıkların en büyükleri oluşundan dolayıdır. Yani, yüce Allah karada ve denizde neyin bitip tükendiğini, sona erdiğini bilir.

Şöyle de açıklanmıştır: O, karadaki bitki, tane, çekirdek ve tohumlan bil­diği gibi, denizde bulunan canlıları ve oradaki nzıkları da bilir. “Bir yaprak düşmeye görsün mutlaka onu bilir.”

Yezid b. Harun, Muhammed b. İshâk’dan, o, Nafı’den, o, İbn Ömer’den naklettiğine göre, Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünde ne ka­dar ekin, ağaçlar üzerinde ne kadar meyve, yerin karanlıklarında ne kadar tane varsa mutlaka onun üzerinde: Bismillahirrahmanirrahim (bu) filan oğ­lu filanın rızkıdır, diye yazılıdır.” İşte yüce Allah’ın Kitab-ı Keriminde muh­kem bir buyruk olarak yer alan: “Bir yaprak düşmeye görsün mutlaka onu bilir, yeryüzünün karanlıklarında tek bir tane bile olsa, yaş ve kuru hiç­bir şey müstesna olmamak üzere hepsi apaçık bir kitaptadır” buyruğu da bunu ifade etmektedir. en-Nekkâş da Cafer b. Muhammed’den naklettiğine göre, “yaprak”tan kasıt, Adem oğullarından düşük olarak dünyaya gelenler­dir. “Yaş”tan kasıt canlıdır, “ku­ru “dan kasıt ise ölüdür.

İşte, Rabbimizin bu kavlinden sonra hemen hemen hepimizin bilmiş olduğu ‘Amener Resulu’nun 285 ayeti celilesinde geçen şu sözü söylemek kalıyor:

وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ        Ve “işittik ve itaat ettik!

Yine bununla beraber olarak, Müslümanlar olarak şu inanç gerçeğininde zihnimizden çıkartmamamız gerekiyor. Biz insanoğlu dünyaya sadece ve sadece imtihan ve sınanmak için gönderildik. Her imtihanda olduğu gibi, kesinlikle bu imtihandada, terleyeceğiz, yorulacağız veya gerektiğinde korkup edişeleneceğiz. Lakin Müslümanlar olarak bizler kesinlik umutsuzluğa kapılmamalıyız ve Rabbimizin ipine her ne olursa olsun bırakmamalıyız. Yine bunu pekiştiren bir çok ayeti celile ve hadisi şerif olmakla beraber biz bir kaç tanesi ile yetineceğiz.

Rabbimizin Enbiya Suresindeki şu kavli ile başlamak istiyorum:

“Her canlı ölümü tadacaktır. Bir deneme olarak sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak Bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya:35)

Hiç bir canlı bu dünyada ebedi kalmıyacak. Öleceğimizi kesinlikle hatırımızdan çıkartmamalıyız. Mesele ölmeden önce bize verilen zaman diliminde dünya imtihanını kazanabilmek olmalı. Yine bununla birlikte ölümün, yani imtihanın ne zaman biteceğini bilmemekle beraber, ne ile imtihan olacağımızıda bilmemekteyiz. Rabbimizin ‘sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz’ sözübunun için açık bir karine teşkil etmektedir. Yani konumuzla alakalı olarak, Şam ve etrafında kenetlenmiş Müslüman’ların hem Batı (ABD, AB ve Rusya), hemde onların köpeği olan Beşşar Esad, Nasrul-Şeytan ve Hizbul-İran ile yapmış olduğu mücadele ile imtihan edilmektedir. Hemde bu hainlere karşı mücadele eden muhlis ketayipler (gruplar) arasındada imtihan edilmektedir. Buna örnek Ahrar-uş Şam ( Nusra Cephesi, İslami Cephe ve Ceyş-ul Mücahidun) ile İŞİD arasında gerçekleşen çatışmalar verilebilir. Yani hayır bildiğimiz hatta hayır olan ve şer bildiğimiz ile Rabbimiz bizleri imtihan etmektedir. Mesele imtihanı kaybetmemek ve kesinlikle Rabbimizin emir ve yasaklarından yüz çevirmemek olmalı. Bir başka ayeti celilede Rabbimiz imtihan ile alakalı şöyle buyurmaktadır:

“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.”

(Ankebut:2-3)

Bu ayeti celile ile alakalı İmam Kurtubi’nin şu tefsiri oldukça ilginç ve aydınlatıcı (Subhanallah):

Buhârî’de şu rivayet yer almaktadır: el-Habbâb b. el-Erer’ten; (ashab) de­diler ki: Rasûlullah (sav) Kabe’nin gölgesinde bürdesine yaslanmış iken şi­kâyette bulunduk ve ona: Bizim İçin yardım dilemez misin? Bizim için dua etmez misin? dedik. Şöyle buyurdu: “Sizden öncekilerden bir adam alınır, onun için yerde bir çukur kazılır ve o çukura atılırdı. Sonra testere getirilir, başının üzerine konulur ve iki parçaya bölünürdü. Eti ve kemiği demir ta­raklarla birbirinden ayrılırdı ve bu dahi o kimseyi dininden geri döndürmez­di. Allah’a yemin ederim O, bu işi tamamlayacaktır. Öyle ki, bineği üzerin­de kişi kalbinde Allah korkusu ile kurdun koyunlarına saldıracağı korkusun­dan başka hiçbir korku bulunmaksızın San’a’dan, Hadramût’a kadar yolcu­luk yapacaktır, fakat siz acele ediyorsunuz. “( Buharı, VI, 2546; Eb& Dâvûd, III, 47; Müsned, V, III, VI, 395.)

Ve son olarak ise Müslümanları gerçektende uyandırıp, silkelemesine sebeb olması gereken ve aynı zamanda nusrete giden yolda bizlere bir nevi ölcü olarak karşımıza çıkan müthiş bir ayeti kerimeyi sizlere hatırlatmak istiyorum:

“(Ey mü’minler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçmiş kavimlerin başlarına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokundu ve öyle sarsıldılar ki Peygamber ve onunla beraber iman edenler nihayet ‘Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?’ dediler. İşte o zaman (onlara), ‘Şüphesiz Allah’ın yardımı yakın’ (denildi).” (Bakara:214)

Evet, dünya hayatının bir imtihandan, hatta idrak edene çok ciddiye alınmazı gereken bir imtihan olduğunu, idrak etmek için bu ayeti celile aslında fazlası ile kafi gelmektedir. Yine konumuz ile alakalı olarak, nusrete giden yolda bizlere şu hakikatı hatırlatmaktadır. Bizler mutlak anlamda imtihana, yani ayeti kerimenin deyimi ile; Peygamber ve onunla beraber iman edenler nihayet ‘Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?’, diyene kadar, nusretin gelmiyeceğini göremkteğiz. Nitekim ayeti celilenin sonunda Allah (c.c.) bizlere yardımın/nusretin çok yakın olduğunu şu şekilde dile getiriyor; Şüphesiz Allah’ın yardımı yakın’.

Şu durumda kesinlikle gerçekleşen her şeyin bir imtihan olduğunu ve Ümmet’in çekmiş olduğu ızdırapların artık dayanılmaz hal aldığını görüyor ve biliyoruz. Yapmış olduğumuz ve yapacağımız tüm mücadelelerle Resulullah ve Ashabın nidası ile ve Kur’an’ın değimi ile hep beraber Rabbimize yönelip şu nidada bulunuyoruz: ‘Ya Rabb biz Müslümanlara acı ve tez zamanda yardımı gönder’.

Yazımızın bu bölümünde ise Suriye’deki son durumu anlamak adına bir kaç hususa değinmeye çalışacağız. Altdaki grafiktede görüldüğü üzere (grafiktedeki bilgilerin tamamı doğru olmamak ile beraber gerçeği kısmen yansıttığı için alınmıştır) kuzey ve batı kısmı olarak ikiye ayrıldığını görüyoruz. 

Esad yanlısı birliklerin ve onu özellikle 2013 yılından beri ağrlıklı olarak destekleyen Iran/Irak ve Hizbul-Iran desteği ile Lazkiye-Şam koridoru üzerine yoğunlaştığını görmekteğiz. Bu koridorun (gri olarak renklendirilmiş – üsteki grafik) özellikle batının hertürlü maddi ve lojistik desteği ile muhafaza edildiğini unutulmaması gerekiyor. Şu durumda tüm bu dış desteklere rağmen rejimin bu koridora sıkışmış ve bu bölgelerde kısmi kontrol sahibi olduğu düşüncesı dahi, bu rejimin suni bir şekilde ayakta tutulduğunu bizlere göstermektedir. Aynı şekilde rejim karşıtı mücahidlerin uzun zamandır tamaman ele geçirmeye çalıştıkları Halep’in özellikle güneyini ele geçirilememesinin sebebi sorgulanabilir. Mücahidlerin en büyük sorunu, hava üstünlüğünün tamamen rejimin elinde bulunmuş ve rejimin varil bombasını veya kimyasal bombalarını atma konusunda hiç tereddüt etmemiş olması olarakta özetlenebilir. Örneğin; bundan iki ay önce mücahidlerin Halep Merkezi Hapishanesine gerçekleştirilen büyük bir operasyonun neticesinde hapishanenin ele gecirilememesinin sebebi, hapishanenin etrafından atılan onlarca, hatta yüzlerce bomba olmuştur. Yani rejim elinde bulundurdukları stratejik öneme sahip yerleri ne pahasına olursa olsun korumanın gayreti içerisinde bulunduğunu görmekteyiz. Yani benim evim ayakta kalabilmesi için etrafımdaki evlerin gerektiğinde bombalanmasında bir beis olmadığını düşünen bir anlayışının olduğunu görmekteğiz. Tüm bunlar kısmen batınında istediği bir tablo olarak yorumlanabilir. Lakin bu durumun uzun soluklu olması mümkün görülmüyor. Bundan dolayı batının tekrar tekrar siyasi teşebbüste bulunması, son olarak cenevre 2 konferansı, bu uzun soluklu olması mümkün olmayan Suriye konusunu lehine çevirmenin bir uğraşı olarak adlandırılabilir. Şayet batı sinsi pilanını hayata geçiremez ise, İnşallah geçiremiyecek, muhlis muhalif güçler Şam’a ve Suriye’nin tamamına İnşallah ele geçirecek ve tüm ümmetin arzu ettiği Hilafet kurulacak. Rabbim bizlere o şanlı günleri tez zamanda görmeyi nasip etsin (Amin).

 

Kardeşiniz Mehmet Aydın

01.05.2014

Ayrıca...

yazar

Neden Kobani değil de Afrin Operasyonu?

Hatırlayacağınız üzere İŞİD Ağustos 2014 tarihinde Kobani’yi (Ayn El Arap) kuşatmış ve 17 Eylül 2014 …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir