بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمٰـــنِ الرَّحِيـــم
Hizb-ut Tahrir Yargılamaları Mesnetsiz, Hukuksuz ve Siyasidir
İslam ideolojisine dayalı siyasi bir parti olan Hizb-ut Tahrir, 1960’lı yıllardan itibaren Türkiye’de faaliyet göstermeye başlamıştır. İslamî hayatı yeniden başlatmak üzere Râşidî Hilâfet Devleti’nin kurulması amacıyla fikri ve siyasi çalışmalar yapan Hizb-ut Tahrir, o yıllardan bu yana Türkiye’de yasaklanmış ve her dönemde çeşitli gerekçelerle cezalandırılmıştır. 1960’lı yıllarda Hizb-ut Tahrir üyelerine verilen ceza, yalnızca 6 ay hapis cezası iken, 2000’li yılların sonunda yaklaşık 15 kat artarak 7,5 yıl olmuştur.
Hizb-ut Tahrir, neredeyse tüm İslami topraklarda ve 50’den fazla ülkede faaliyet gösteren küresel bir siyasi partidir. Tüm Müslümanları, Allah’ın indirdiği hükümler ile yönetecek, asırlar boyunca olduğu gibi İslam Ümmeti’ni yeniden tek bir liderlik etrafında birleştirecek ve İslam risaletini bir nur ve hidayet olarak tüm dünyaya taşıyacak olan Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmaya çalışır. Hizb-ut Tahrir, tepeden inmeci bir hareket yöntemi benimsemez, aksine ümmet içinde ve ümmetle birlikte hareket ederek, gayesi uğrunda ümmetin desteğini ve liderliğini kazanmaya çalışır. Yalnızca fikri ve siyasi çalışmalar yapar, asla silahlı eylemleri benimsemez. Dost-düşman tüm dünya, 60 yılı aşkındır varlığını sürdüren Hizb-ut Tahrir’in bu değişmez esasını bilir. Zaten Türkiye’de Hizb-ut Tahrir’i terör örgütü, üyelerini de terörist ilan eden veya bu gerekçeyle cezalandıranlar da bunun kesin olarak farkındadır. Zorlama, uydurma ve dayatma ile öne sürdükleri iddiaların yalan olduğuna herkesten önce kendileri şahittir. Dolayısıyla bu yargılamalar, büyük ölçüde hukuki olmaktan çok, siyasi içerikli yargılamalar olmuştur.
1960’lardan günümüze dek yaşanan değişim, Türkiye’nin güya daha ilerlemiş, demokratikleşmiş ve daha özgürlükçü olduğu yönünde iken, Hizb-ut Tahrir açısından süreç tersine işlemiştir. 1960 ve 1980 darbelerinden sonra sıkıyönetim ve devlet güvenlik mahkemelerinde verilen cezalar ile demokratik iktidarların hüküm sürdüğü ve sivil mahkemelerin yargılama yaptığı yıllarda verilen cezalar arasında ilginç bir tezat vardır. Darbe anayasaları ve kanunları üzerinde yapılan onca düzenleme ve tadilata, çıkarılan onca yargı reformu ve Avrupa Birliği uyum yasalarına rağmen, Hizb-ut Tahrir yargılamalarında icra edilen hukuksuzluk giderek artmıştır. 2000’li yılların başında Hizb-ut Tahrir üyelerine 3 yıl hapis cezası verilirken, terör tanımının değiştirilmesine rağmen birtakım mesnetsiz iddia ve hukuksuz uygulama ile cezalar öncekinin iki katına çıkarılmıştır. Mevcut yasalarda Hizb-ut Tahrir üyelerinin cezalandırılmasını öngören hiçbir madde olmadığı halde, yüzlerce insan, binlerce yıllık cezalara çarptırılmıştır. 500’den fazla kişi hakkında toplamda 1828 yıl ceza verilmiştir. Bu ağır cezalara gösterilen gerekçelerden biride şudur: “Hizb-ut Tahrir, bugüne kadar herhangi bir şiddet eyleminde bulunmamış ve amacında şiddeti öngörmediği belirlenmiş ise de, amacı zaten kendi içerisinde şiddeti öngörmektedir. Rejimin demokratik yollarla halkın desteği ve sempatisini kazanarak yıkılması mümkün olmadığından mutlaka şiddete başvurması gereklidir. Bu nedenle Hizb-ut Tahrir bir terör örgütü kabul edilmiştir.” Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na göre ise: “Raşidi Hilafet devletinin ihdasından sonra, Hıristiyan devletlerini cihat yolu ile kurulan hilafet devletine dahil etmek amacıyla silahlı mücadelenin başlayacağı amaç edinilmiştir”denilerek Hizb-ut Tahrir, hukukla asla bağdaşmayan trajikomik bir yaklaşımla terör örgütü ilan edilip üyeleri cezalandırılmıştır.
Benzer uygulamalardan Türkiye’deki diğer Müslüman kişi ve gruplar da nasibini almıştır. Söz konusu İslam ve Müslümanlar olunca, eski ve yeni Türkiye arasında bir fark olmadığı açıktır. Gerek geçmişteki laik-Kemalist zihniyet, gerekse günümüzde revaçta olan kumpas-paralel anlayışı olsun, Müslümanlar üzerindeki haksızlıklar Cumhuriyet tarihi boyunca süregelmiştir. Kanunlar, reformlar, paketler ve yenilikler, Müslümanlara etkileri açısından daima olumsuz sonuçlar vermiştir. Bunda elbette küresel güçlerin coğrafyamıza yönelik politikaları ve tehdit algılamalarının da önemli bir payı bulunmaktadır. Zira İslam coğrafyasında, Raşidi Hilafet Devleti gibi büyük bir gücün yeniden doğması, egemen küresel sistemin sömürü çarkını bozacak, jeopolitik denge ve hesapları altüst edecek ve mevcut rejimlerin sonunu getirecektir.
Bu bağlamda Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi akabinde kurulan Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki yeni hükümete, HSYK seçimleri arefesinde bulunan tüm hakim ve savcılara, genel olarak bu ülkeye ve halkına, özel olarak İslam’a ve Müslümanların sorunlarına duyarlı olduğunu düşündüğümüz tüm sivil toplum kuruluşları ve medya organlarına, son olarak muazzam İslam Ümmeti’nin ayrılmaz bir parçası olan Türkiye’deki kardeşlerimize çağrıda bulunarak, bu zulme “Dur!” demelerini istiyoruz.
Ey Yeni Hükümet! Ömer [RadiyAllahu anh]’in buyurduğu gibi, “Adalet mülkün temelidir.” Adalet ise ancak İslam’ın hayata hakim kılınmasıyla gerçekleşir. Oysa bu uğurda, hiçbir şiddet eylemine başvurmayan ve şiddeti de asla benimsemeyen Hizb-ut Tahrir, yürüttüğü fikri ve siyasi çalışmalar sonucu cezalandırılmaktadır. Bu ise apaçık bir zulüm ve hukuksuzluktur. Yeni Türkiye sloganıyla yola çıkan hükümetiniz, buna derhal son vermeli, hiç değilse hakkı ayakta tutanlardan olmalıdır. Hükümetinizin, kendisine karşı hazırlanan darbe planlarına ve paralel yapılanmalara karşı gösterdiği sert ve kararlı tutumu, İslam’a ve Müslümanlara yönelik haksızlıklar karşısında da sergilemesi gerekmez mi? Hatta milyonlarca insanın mesuliyetini üstlenen yöneticiler olarak, Hesap Günü’nü düşündüğünüzde bu daha evla değil midir?
Ey Mahkemeler ve Yargıçlar! Allah’u Teâla’nın buyurduğu gibi: وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ “Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmaktan uzaklaştırmasın. Adaletli olun.” [Mâide 8] Çünkü aldığınız her karar, Allah katında bir mesuliyet ve Kıyamet Günü boyunlarınızda bir vebaldir. Mahkemelerinize ulaşan emniyet ve istihbarat raporlarında geçtiği gibi, Hizb-ut Tahrir’in mevcut haliyle şiddeti benimsemediğini ve dolayısıyla mevcut yasalara göre terör örgütü olarak değerlendirilemeyeceğini bildiğiniz halde, hukuk alanında yetkin otoriteler tarafından Hizb-ut Tahrir hakkında hazırlanan bilimsel mütalaaları gördüğünüz halde, huzurunuza getirilen Hizb-ut Tahrir gençlerinin hakikatle dolu ifade ve savunmalarını işittiğiniz halde, birtakım telkinler, siyasi baskılar altında kalarak, vicdanınızın sesini dinlemeden masum insanları cezalandırmanız, ne kadar adildir? O halde yüksek mahkemelerin veya politikacıların dayatmalarına boyun bükmemeniz, verdiğiniz/vereceğiniz beraat kararlarında direnmeniz gerekmez mi?
Ey Sivil Toplum Kuruluşları ve Medya Organları! Biliyorsunuz ki “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Sahip olduğunuz konum ve üstlendiğiniz misyon gereği, bu hukuksuzluk karşısında en çok sizin tepki göstermeniz gerekmez mi? İnsanlar arasında din, dil, renk, mezhep ve ideoloji ayrımı yapmaksızın herkese eşit mesafede durarak, kendinize atfettiğiniz tarafsızlık ilkesiyle hareket etmeniz gerekmez mi? Yüzlerce insan, soyut gerekçeler, zorlama yorumlar ve mesnetsiz iddialarla binlerce yıl cezaya çarptırılırken, aileleri, çocukları ve sevdikleri mağdur edilirken, bu haksızlığı en çok sizin dile getirmeniz gerekmez mi?
Ey Hayırlı Müslümanlar! Biliyorsunuz ki zulme rıza zulümdür. Hizb-ut Tahrir sizin içinizde ve sizinle birliktedir. İçerisinde evlatlarınız, kardeşleriniz ve yakınlarınız vardır. Hizb-ut Tahrir’in terör örgütü, gençlerinin de terörist olmadığının en yakın şahitleri sizlersiniz. Hizb-ut Tahrir’in muhlis gençleri acımasızca cezalandırılırken, şimdi şahitliğinizi göstermenizin zamanı değil midir?
Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti, 18 Eylül 2014 tarihinden itibaren “Yargı Zulmüne Dur De!” adı altında bir kampanya düzenleyerek, özelde Hizb-ut Tahrir’e, genelde İslami düşüncelerinden ötürü Müslümanlara karşı yürütülen haksız yargılamalara ve yaşanan hukuksuzluklara son verilmesini amaçlamaktadır. Kampanya kapsamında, basın toplantıları, ziyaretler, sosyal medya etkinlikleri ve diğer aktiviteler organize edilerek kamuoyunun bilinçlendirilmesi ve bu zulme karşı sessiz kalmaması hedeflenmektedir.
Kastımız, kimseden adalet ummak değildir. Bilakis adalet ancak ve sadece İslam ahkâmının tatbikinin bir sonucudur. İslam nizamı, tam ve kapsamlı bir şekilde hayatın her alanında uygulanmadıkça dünyanın hiçbir parçasında adalet tesis edilemez. Dolayısıyla mevcut sistem içinde beklentimiz adalet değil, süregelen haksızlık ve hukuksuzluğun giderilmesidir. Bu da her nerede olursa olsun, tüm insanların en tabii haklarından biridir.
Hizb-ut Tahrir, kurulduğu günden bugüne 60 yılı aşan tarihi boyunca, dünyanın pek çok ülkesinde her tür zulme, haksızlığa ve hukuksuzluğa maruz kalmıştır. Siyasi baskılardan işkencelere, tutuklamalardan şehit edilmeye kadar her tür acıyı tatmıştır. Yine de ilk günkü gibi ortaya koyduğu esaslardan, metottan ve hedeften asla vazgeçmemiştir. Dünyanın hiçbir gücü, despotu, diktatörü yahut otoritesi Hizb-ut Tahrir’i asla yıldıramamıştır ve Allah’ın izniyle de zinhar yıldıramayacaktır. Tâ ki Allah’ın vaadi ve Rasulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]’in müjdesi olan Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet Devleti en yakın zamanda kuruluncaya kadar.
حزب التحرير |
H. 20 Zilkade 1435 M. 15 Eylül 2014 |
www.hizb-ut-tahrir.org| www.hizb-ut-tahrir.info| www.turkiyevilayeti.com