Home / News / YAZARLAR / Zeynep Afra / Ümitvar Olmak
islam devleti default

Ümitvar Olmak

Bugünün konusu olarak  ümitvar olmak yani ümitsizliğe düşmemek meselesini ele almayı seçtim.

Bu konuyu seçmemin sebebi ise dünyanın dört bir yanında Müslümanlar zülüm altında ve insan dışı muamelelere maruz kalmakta ve bu acı durum maalesef bazı Müslümanları ümitsizliğe sevkediyor.

Ümitsizliğe düştükleri anda da tehlikeli bir düşünceye kendilerini kaptırıyorlar, bu düşünce hiç bir şeyin ellerinden gelmeyeceği düşüncesidir.

İşte bu yüzden ümitsizlik nedir, nedeni, tedavisi ve sonuçları nelerdir vahyin ışığında bundan bahsetmeğe çalışacağım.

Ümitsizlik; bütün çıkış kapılarının kapandığını düşünmektir.  Bu durumda insan her şeyden elini ayağını çeker ve sonunu bekler. Ne sebeplere sarılır, ne de netice için arzusu ve isteği kalmıştır. Ve bu durum içerisinde olan insan bir şeyi unutmuştur; Allah Subhanehu ve Tealayı. Allahu Teala şöyle buyurdu:

’’Çünkü Allah’ın lütfundan sadece kafirler ümitsiz olur.” (Yusuf-87)

Bazı şeyler dilde söylense de kalplerdekini en iyi bilen alemlerin Rabbidir. Allah’tan ümit kesmekte büyük günahlardan biridir. Peygamber Efendimiz (sav) ve ashabının yaşadığı zor zamanlara baktığımızda onlar ümitsizliğe uğradılar mı? İşkence döneminde, boykot döneminde, savaş anlarında,  onlar bir an olsun ümitsizliğe düştüler mi? Bu günün vakıasına da baktığımız zaman bizler zor şartlar altındayız, dünyanın dört bir yanında kardeşlerimiz bacılarımız kan revan içinde, hapse atılıyorlar, aşağılanıyorlar, her gün tecavüze uğruyorlar,  kesintisiz acı ve üzüntü içindeler.  Suriye, Irak, Afganistan, Burma, Özbekistan ve dünyanın dört bir yanındaki acı içinde olan kardeşlerimizin acısını paylaşıyoruz.  Duygularımız ve düşüncelerimiz hep onların yanında ve onlarla.

Evet, bizde zor zamanlar yaşıyoruz ama zor zamanlar demek ümitsiz zamanlar demek değil. Ve zor zamanlarda ümitsiz Müslümanlara ihtiyac yok , aksine zor zamanlar güçlü fikirlere sahip, İslam’ın davetini ölüm kalım meselesi yapacak ve Allah’ın zafer vaadiyle donanmış muhlis şahsiyetlere ihtiyaç var. İşte ancak bu tip İslam şahsiyetinin köklü ve derin imanıyla, aşk ve şevkle çalışmakla hilafeti kurmak, adaleti yeryüzüne yayıp batıyı alaşağı etmek  ve küfrünün kökünü kazımak  mümkün olacaktır.

O Allah ki her şeye gücü yeter. O, nice zor durumda kalanları zorluktan çıkarmıştır. O her şeyi yoktan var etmiştir, O’nun bir şeyi yaratması için herhangi bir sebebe ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla her şeyden ümit kesilse de Allah’tan ümit kesilmez.

Allah (cc) Hz. Âdem’i (a.s) topraktan yarattı. Hz. İsa’yı (a.s) babasız yarattı. Nemrut Hz. İbrahim’i ateşe attı ama Hz. İbrahim’e ateş serin ve selametli oldu. Firavun, Hz. Musa’nın (a.s) dünyaya gelmemesi için tüm imkânları seferber etti ama Allah tüm olumsuzluklara rağmen Hz. Musa’yı (a.s) dünyaya getirdi ve Firavunun koruması altına verdi. Bıçak normalde keser bıçak kesmek için sebep ve vesiledir. Ama Hz. İsmail’i (a.s) kesemedi o bıçak.

İşte kul nasıl bir rabbi olduğunu iyice tanımalıdır. O’nun zati ve sübut sıfatları öyle yücedir ki insanın ümitsizliğe düşmesi için rabbinin gücünün ve kudretinin varlığından gaflete düşmüş olması gerekir. Allahu Teala şöyle buyurdu:

 “Gevşemeyin, üzülmeyin, gerçekten inanmışsanız, mutlaka siz üstünsünüz. (Al-i İmran  139) 

Seyid Kutub tefsirinde bu ayeti şöyle açıklıyor: Uğradığınız zaaftan dolayı üzülmeyin. Musâb olduğunuz belalardan dolayı gevşemeyin. Siz gerçekten inanıyorsanız en yücesiniz… Sizin inancınız yücedir… Çünkü siz yalnız Allah’a secde ediyorsunuz. Onlarsa Allah’ın yarattığı mahlukata, eşyaya secde ediyorlar. Sizin yolunuz yücedir. Çünkü siz Allah nizamına inanıyorsunuz. Onlarsa Allah’ın yarattığı kişilerin yaptığı nizamlara inanıyorlar. Sizin devriniz yücedir. Çünkü siz bütün bu beşeriyete vasi, insanlığa rehbersiniz. Onlarsa yollarını yitirmiş yol kaçkınıdırlar. Sizin yeriniz yücedir. Çünkü yeryüzünün verasetini Allah size vadetti. Onlarsa yokluğa gömülüp unutulmaya mahkum olacaklardır. Eğer siz gerçekten inanıyorsanız çok yücesiniz. Gerçekten inanıyorsanız gevşemeyin, üzülmeyin, yenmek yenilmek Allah’ın değişmez kanunudur. Cihad ve çalışmadan sonra ancak ahiret mutluluğuna erişirsiniz.

Yüce alimin tefsirinden de anlaşıldığı gibi Rabbimiz bize cesaret veriyor, destek veriyor, kalbimizden korkuyu ve endişeyi söküp atıyor.

Günümüz vakıasına baktığımız zaman düşmanlarımızın etrafımızı sardığını ve bizi paylaşamadığını bizim üzerimizde haince planlar yaptığını görebiliriz. Bizi yıkmak için biraya geldiklerini, işbirliği yaptıklarını ve askeri teçhizatlarının varlığını göz önüne alarak, bazıları bu durumda hiç şansımız olmadığını iddia edebilir. Bizler bu sebepten dolayı ümitsiz olmayı bırakalım bir kenara. İmkânsız ancak inançsızların sözlüğünde yer alır. Müslümanın sözlüğünde ise daha çok istemek ve salih amelle birlikte Allah’a daha çok yalvarmak vardır. Çünkü Müslüman bilir ki cennet ucuz değil cehennemde lüzumsuz değildir ve kolay iş her kişinin işidir zor iş ise er kişinin işidir. Ayeti kerimelerde Rabbimizde buyuruyor ki;

“Muhakkak zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” (94/İnşirâh, 5)

“Kim takvâ sahibi olur, Allah’tan korkarsa, Allah ona işinde kolaylıklar verir.” (65/Talâk, 4)

“İnsanlara emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker yapan, onlara öğüt veren kişileri Allah,  en kolaya yöneltip onda başarılı kılacaktır.” (87/A’lâ, 6-9)

Resulullahın tabiriyle asrın yıldızları olan sahabe efendilerimizin cesaret örneklerinden ve ibret alınacak davranışlarından biri de zorluk içindeyken bile ümitvar olmalarıdır. Nasıl ki sahabeler denendiyse bizde deneniyoruz ve Allah onlara nasıl yardım ettiyse bize de yardım edecek inşaallah.  

Hendek savaşına şöyle bir hatırlarsak.  Aynı bugün kafirlerin İslam’a karşı işbirliği yapması gibi hendek savaşında da müşriklerden bütün grup ve kabileler İslam dininin direnişine karşı birleştiler. Peygamber efendimiz düşmanların savaş için birleştikleri haberini duyunca, askeri bir şura kurdu. Salman Farisi, Medine çevresinde özellikle de kente sızmanın kolay olduğu bölgelerde, düşmanın girişini engelleyecek hendekler kazılmasını önerdi. Söz konusu öneri onaylanınca birkaç gün içinde Medine’de kuraklığın yaşandığı ve halkın gıda açısından sıkıntıda bulunduğu bir dönemde hendekler kazılmaya başlandı, hendeğin kazılması sırasında ise Resulullah ve sahabeleri birkaç gün aç ve susuz olarak hatta az bir parça ekmekle çalışıyorlardı. Hani peygamberimizin karnına açlıktan taş bağlaması var ya işte o efsane değil, hendek peygamberimizin karnına taş bağladığı yerdir.

 Yahudilerin işbirliği ile kurulan müşriklerin güçlü ordusu Medine’ye yaklaştı ve geniş bir hendeğin kurulduğunu görünce hayretlere düştüler, zira daha önceki savaşlarda karşılaşmadıkları bir olaydı karşılaştıkları. Hendeklerin genişliği 9 m, derinliği 4 m ve uzunluğu 7 km idi. Medine’nin sayıları 10 ila 20 bin olarak tahmin edilen müşrikler tarafından kuşatılması bazı Müslümanların moralini şiddetle bozdu. Sahabeler ilerde ne olacağını çok merak ediyorlardı. Ölecekler miydi, İslam tamamen yok mu olacaktı yoksa kazanacaklar mıydı?  Hendeklerin kazımı esnasında peygamberimiz hendeği kazarken çok sert büyük bir kayaya çarptı ve o esnada peygamberimize bir vahiy geldi. Efendimiz Konstantin’in ve Roma’nın fethedileceğini bildirdi sahabelere. Yani İslam o kadar o kadar yayılacaktı ki küçücük Medine’den çıkacak ve dünyayı saracaktı. İşte bu söz Müslümanlara çok büyük ümit vermişti.

 Kur’an’ı Kerim Müslümanların bu kuşatma dönemindeki durumlarını Ahzab suresinin 10-11 ayetlerinde  beyan ederek şöyle buyuruyor:

Hani onlar size hem üst tarafınızdan hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Hani gözler kaymış ve yürekler ağızlara gelmişti. Siz de Allah’a karşı çeşitli zanlarda bulunuyordunuz. İşte orada mü’minler denendiler ve şiddetli bir şekilde sarsıldılar.”

Bu zor sınavda Müslümanlar iki şekilde tepki gösterdiler. İmanları güçlü olmayanlar, her yerde kentin düşeceği, kadınlar ve çocukların düşman tarafından esir alınacağını ileri sürerek, çeşitli bahanelerle Resulullah’ın (s.a.s) emrini ve hendeğin yanında bekçilik yapmayı reddediyorlardı. Kur’an-ı Kerim bu konuda da aynı surenin devamında ve 12-14. ayetlerinde şöyle buyuruyor:

Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, “Allah ve Resûlü bize, ancak aldatmak için vaatte bulunmuşlar” diyorlardı. Hani onlardan bir grup, “Ey Yesrib (Medine) halkı! Sizin burada durmak imkânınız yok. Haydi geri dönün” demişti.

Fakat aynı zor şartlarda gönlü Allah ve resul iman ve aşkı ile dolup taşanlar ise Allah’ın zaferine gönül bağlamış ve yaşananları, kendileri için bir sınav telakki ederek, ciddi bir şekilde Allah Resulüne (s.a.s) yardımda bulunuyorlardı. Onlar bir an olsun ümitsizliğe düşmediler, uzlaşma ya da barış planı istemediler. Kışın soğuna rağmen elleri şişip su toplayana kadar, belleri kırılana kadar ciddi açlık içinde Allah’ın dini için uğraştılar. Ahzab suresinin 22.ayetinde Rabbimiz buyuruyor ki:

Mü’minler, düşman birliklerini görünce,. “İşte bu, Allah’ın ve Resûlünün bize vaad ettiği şeydir Allah ve Resûlü doğru söylemişlerdir” dediler.

Allah muhafaza biz munafıklar safında mı olacağız yoksa güçlü sahabeler gibi mi davranacağız? Bizim duruş noktamız neresi?  Bizde bugün onlarla aynı sınava tabi tutuluyoruz. Bugün başımızda ne Resulullah (sav) var ne de devletimiz var. Vakıa her ne kadar karanlık bile gözükse, Allah’ın indirdiği ayetler var ve bunun karşında bir Müslümanın pasif bir şekilde ümitsiz olması imkansız tam aksine Allah’ın rahmetini umarak fitne ve zulme dur demesi lazım.

Biz değil miydik hendek savaşında aynı durumda olan. Kafirlerin sayısı 10 bin iken bizim sayımız 3 bin değil miydi? Bütün şartlar aleyhimizde olmasına rağmen biz değil miydik kazanan. Allah’tan başka yardım edecek ve koruyacak yoktu ve şimdi de öyle. Bizi bu zafere eriştirende Alemlerin rabbı Allahu Tealadır. Müslümanları içinde bulunduğu şuanda ki acı durumdan tekrar kalkınma noktasına eriştirecek onlara tekrar izzeti ve şerefi verecek, sahih fikri ve metodu olan tek ideoloji İslam’dır. Bütün Müslümanların bunun farkına varıp, kendi özüne dönerek, tek yol ve çözümün İslam olduğunu görmeleri, buna güvenmeleri ve bunun için bir an dahi tereddüt etmeden canla başla çalışmaları lazımdır. İşte biz batıya karşı o kadar güçlü, o kadar kudretliyiz ki. Çünkü onlarda olmayıp bizde olan en değerli şey iman. Bizim Allah’ımız var, kuranımız var, biz de İslam var İslam Allahuekber…

En uzun ömürlü ayakta kalan devlet, sayısız savaşlardan zor şartlara rağmen muzaffer çıkan ordu, en güçlü ve sağlam şahsiyetler, ,insan gücü ve sayısı açıdan en fazla nüfus, dahiyane icad edicilik, stratejik bölgeler, bitmez tükenmez yeraltı ve yer üstü kaynakları bu ümmete nasip olmuşken ve Allah’ın vaadi ortadayken, Müslümanın kalbine hardal tanesi kadar ümitsizlik düşmesi korkunç bir durumdur.

Demokrasinin hayal olduğu hakikati, kapitalist ideolojinin sömürü ile ayakta kaldığı fikri ve batıdan fışkıran fikirlerin fasitliği artık gün yüzüne çıkmıştır. Ümmet uyanmaya başlamıştır. Tamamen bir çöküş ve bilinçsizlik yok artık. Her geçen gün birçok ateist, Yahudi, Hristiyan vs. Müslümanlığı seçiyor, gençler İslam’a akıyor. Müslümanlar sözde en İslami olan siyasilere yöneliyor. Müslümanların arasında bir hareketlenme var. Kamuoyu oluştu ve köklü çözümün İslam devleti olduğu fikri her yere ulaştı. Bunların hepsi bir adım attığımızı gösteriyor.  Artık ümmet batının çirkin yüzünü, düşmanlarının ve yöneticilerin vakıasını da hisseder oldu.

Ve yolumuz ışığımız olan rabbimizin kelamıyla biz biliyoruz ki Rabbimiz bizim hep yanımızda.

Sözlerimi Rabbimin delillerinden olan bir kelamıyla sonlandırmak istiyorum:

“Bundan önce de, bundan sonra da emir Allah’ındır. Ve o gün mü’minler sevineceklerdir. Allah’ın yardımıyla. O, dilediğine yardım eder. O, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir ( Rum suresı  4.5 )

Zeynep Afra

Ayrıca...

islam devleti default

Emri bil maruf nehyil anil munker

Salat ve salam efendimize onun yolunda olanlara nasihat alanlara ve hayatlarına geçirenlerin üzerine olsun. Selamun …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir