Home / News / OKUYUCUDAN / Kültürlenme sürecinde duygunun yeri ve önemi 2
islam devleti default

Kültürlenme sürecinde duygunun yeri ve önemi 2

ABDULMETİN İNALPOLAT

2. Bölüm

Hakikat şudur ki; duygu olmadan insan harekete geçemez, herhangi bir konuda çalışamaz, hiçbir şeyi heves  edinemez. Hevasını hakikate yönlendirmeden rızayı ilahiye kavuşamaz. Zaten bir Müslümanın mutluluk anlayışı yüce Allah’ı razı etmektir. Şimdi burada tefekküre  ihtiyacımız var. Şer’i hükümler bilindiği üzere kulların fiillerine ilişkin Şar’iin hitabıdır. Hz. Allah (cc) razı etme hususunda Şer’i hükümleri amellerimizin esası kılmak zorundayız. İşte bu hükümleri yerine getirmede farklılık ortaya çıkar. Kimisi az kimisi de çok ibadet eder. Velhasıl Şer’i hükümlerle yönelişimizi tanzim ederken istikrarsızlık söz konusu olabiliyor. İşte burada ameli farklılıklarımızın yani azlık veya kuvvetlilik bakımından ortaya çıkmasının temel nedeni  yapılan işlere ne kadar duygu yüklediğimiz ile alakalıdır. Her faaliyet için mutlaka az veya çok duygu gerekir. Mesela; akıl verdiği karara duygu pompalamazsa, o kararı uygulamaya geçemez. Eğer zorunlu bir uygulama olursa  mekanik bir davranış ortaya çıkar  ki böylesi bir davranış  Şer’i hükümlere uygun olsa bile  Allah (cc) buna rıza göstermez. Eğer gerçekten Allah’ı (cc) razı etmek istiyorsak O’na gönülden yönelmemiz gerekir. Duygu olmadığında insan hiçbir şey yapamaz. Çünkü akıl, duygu kaynağını (enerjisini) kullanmadan bir konu üzerinde insanı sürekli çalıştıracak gücü (enerjiyi) üretemez. Zaten akıl da enerjisini duygudan alır. Bir konuda sıfır duygu varsa, sıfır faaliyet vardır. Hatta insanın bir konuya yönelmesi bile o konu ile ilgili bir duygu faaliyetinin olmasını şart kılıyor. Yani faaliyetten önceki durum olan yönelme bile duygu ile mümkün olabiliyor.

“Duygusuzluk” halini herkes yaşamıştır ve kendi hayatından konuyu anlaması mümkündür. Canının bir şey yapmak istemediğini söyleyen kişinin aslında duygu üretimi durmuştur. Dolayısıyla insan böylece donuklaşacak, düşünce  sekteye uğrayacaktır.  Bu tür insan tiplemelerinden asla verim beklenemez.  

Herkes kendi iç dünyasını kontrol ettiğinde görecektir ki, bir konuda çalışmak için onu “arzulamak” ihtiyacı içindedir. Başka bir ifadeyle, arzuluyorsa çalışabiliyor, arzulamıyorsa çalışması çok zor oluyor. Ancak kısa süreli olarak çalışabiliyor. Diğer taraftan arzulamadığı, zevk almadığı bir işte, ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmak zorunda kalan insanlar kısa sürelerde hasta oluyor, hem psikolojik olarak hem de biyolojik olarak.

Duygu bir işe aktığında ise coşkulu, heyecanlı, arzulu şekilde çalışıyor. Bu şekilde çalıştığında yorulmak bilmiyor, zevk alıyor ve yıpranmıyor. Dikkat edin yorulmuyor ve yıpranmıyor. Gerçekten zevk aldığı bir işte günde on saat çalışan kişinin yorgunluğu, zevk almadığı veya nefret ettiği bir işte günde üç saat çalışan adamın yorgunluğundan daha azdır. Bunları herkes biliyor, herkesin (hatta kimsenin) bilmediği nokta, çalışacak işe duyguyu yönlendirme kabiliyetini kazanmak dolayısıyla. Bu kabiliyet ancak fikri liderlik ile istikamet bulur. Zira fikir yöneten duygu ise yönetilendir.

Peki, duygunun stratejik yönü önemine binaen nasıl anlaşılmalıdır? Duygu bazen bir sel gibi yatağını bulur, bazen de yatağından coşar, önüne geleni sürükler. İşte, böylesi bir güç barajlar sayesinde kontrol edilerek enerjiye dönüştürülüp  karanlık dünyanın aydınlatılmasında kullanılır. Bu bağlamda fikir baraj duygu ise seldir. Bu örneklendirme duygunun gücüne ilişkindir. Doğru kanalize edilirse fedakârlığı sınırsızdır, karşıt iradeler karşısında pes etmez. Ondan dolayı en güçlü irade veya fikir en yoğun duyguları bünyesinde barındırandır. Birçok bağlantıların-işlemlerin sonuç göstergesi olan  teknolojinin günümüze kazandırdığı  televizyonda ayrı  bir örneklik teşkil edebilir. Mesela; insanın algısı tasavvuri iletişimde en yüksek düzeydedir. Dolayısıyla en etkili iletişim aracı olan televizyon da görselliği sayesinde algı üzerinde en stratejik yere sahiptir. Nitekim  konumuzun akışından da anlaşılacağı üzere insanında en stratejik etki alanı duygulardır. Dolayısıyla insan fikirleriyle tanınır, duygularıyla da anlaşılır. Öyleyse duygunun cisimleşmiş hali olan eylemlerimiz, bir diğer ifade ile fiillerimizin vizyonu olan duygularımız insan algısını en yüksek düzeye ulaştırır. 
Eğer mesele anlaşılmaksa,  bir fikrin benimsenmesi meselesiyse  vs.  gibi hususiyetlerin çözümünü ihtiva eden duygunun yeri ve öneminin fikri mücadelede göz ardı edilmemesi elzemdir.

Fert toplum ilişkisinde duyguyu kaldırdığınızda  kaos ortamı sükûnetin yerini alır, muhalefet ve kargaşa olur. Fikirler duygu yüklü donanımla toplumla buluşmalıdır. Çünkü duygu toplumun ana oluşum dinamiklerindendir. Ümmet içerisinde duygusal bir hava oluşturmadan kaynaşma gerçekleşmez. Duygusal bir yakınlığın olmaması ayrılıkçı düşünceleri ortaya çıkarır. Bu ise nefret duygularının yayılmasına bilhassa doğruda olsa fikirlerin sevilmemesine eşlik eder. Konumuza örneklik teşkil etmesi açısından iki kişinin fikirdaş olmamalarına rağmen davranış ve tutumları sayesinde anlaşabildikleri gözlenir. Uzun bir diyalogdan sonra bu kimselerin pek tabii bir şekilde birinin diğerine benzemesiyle -ki bu bir kuraldır- en nihayetinde fikirdaş oldukları görünür. İşte ümmet ile kaynaşmanın neticesi budur. Müslümanların derdini dert edinmeyen, bizden değildir.” (Hâkim, IV, 352; Heysemî, I, 87) hadisi  Filistin’deki, Irak’taki, Afganistan’daki, Libya’daki Müslüman kardeşimizin derdiyle dertlenmezsek  fikirlerimizin onlar üzerindeki çözüm etkisi tartışılır. Onun için duygu fert ve toplum üzerinde sihirli bir güce sahiptir. Dikkat ediniz bu güç fikri liderliğe muhtaçtır.

İLETİŞİMDE DUYGU GÜCÜNÜ KULLANMANIN YOLU NEDİR?

Elbette davranış ve tutumlarımızdır.  İletişimde insanlar fikirleri sadece akıllarıyla değil kalpleriyle de değerlendirirler.  Hatta bazı insanlar akıldan ziyade kalple hükmederler. Doğru olan tabii ki akıl ve vicdan bütünlüğünde değerlendirme yapılmasıdır. Kalpleri olumsuz etkileyen mesajlar doğruda olsa etkisiz oluyor. Her duygusallığın bir karşılığı oluyor. Etki tepki meselesi gibi… Kötü eleştirmen duygusal yıkımı gerçekleştiren bir dozer gibidir.  İyi bir eleştirmen empati yeteneğine sahip kimsedir. Parlak iletişim duyguları etkiler daima iyimser hava oluşturur, duygusal yakınlaşmayı sağlar. Bundan dolayı hiç kimse duygu iletişimini sağlamadan fikirlerini sevdirmeyi beklemesin. Duyguları olumlu bir şekilde kullanan kişiler etrafında birçok kimseleri hatta kitleleri toplayabilen kimselerdir.

 

Parlak iletişimden maksat; davranış ve tutumlarımızdır.  Tutumlarımızdan kasıt olumlu veya olumsuz duygusal tepkilerimizdir. İyi niyet havası ile sergilediğimiz tutumlarımız zayıf düşüncelerimizi bile güçlü kılacaktır. Buradan hareketle duygusal bir kabul gerçekleşmeden fikirsel kabul gerçekleşmeyecektir.

Devamı var…

 

Ayrıca...

islam devleti default

Nerde Ümmette Ibrahimi Iman?

  Allah cc ye ne kadar şükretsek azdır. Bizi Müslüman olarak yarattı yine duamız o …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir