Home / News / HABER / YORUM-İKTİBAS / Sondan Önceki Çağrı Ne Demek?
islam devleti default

Sondan Önceki Çağrı Ne Demek?

Hizb-ut Tahrir 19 Haziran 2015 Cuma günü Türkiye ve diğer birçok İslam beldesinde Müslümanlara bir çağrıda bulundu. Bu çağrının yapıldığı tüm beldelerde Cuma namazından sonra, “Hizb-ut Tahrir’den Genel Olarak İslam Ümmetine Özel Olarak Güç ve Kuvvet Ehline Sondan Önceki Çağrı” başlıklı nida yüksek sesle okundu.

 

Büyük Ümmet Yürüyüşü

Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti olarak bizde bu çağrıyı Osmanlı Hilafet Devleti’nin son başkenti payitaht İstanbul’da gerçekleştirdik. Cuma namazı sonrasında Fatih Camii’nden başlayan büyük yürüyüş Saraçhane meydanında son buldu. İstanbul ve Fatih adeta eski tarihi günlerini andıran müthiş bir atmosfere şahit oldu. Sanki İstanbul yeniden bir kez daha fethediliyordu. Unutulmuş, kaybettiğimiz değerlerin fethiydi bu. On binden fazla Müslüman, Sultan Fatih’in komutasında fethedilen ve İslam ile bir o kadar güzelleşen Fatih’in caddelerinde “La İlahe İllallah Muhammedun Rasûlullah” yazılı siyah beyaz tevhid bayrakları ve tekbir sesleri ile kol kola kenetlenmiş bir şekilde yürüdü. Yürüyüşü izleyen halk, evlerinden, dükkânlarından ve arabalarından çok az şahit oldukları bu görüntüyü duygulu ve mutlu bakışlarla izlediler. Fatih adeta nefes almıştı. Zira bu caddeler ve sokaklar yıllardır ulus devlet ve renkli parti bayraklarının karmaşasından nefes alamaz hale gelmişti.

Fatih İstanbul’un kalbi olarak bilinir. Aynı zamanda İslami hareketlerin davet ve çalışma merkezidir. Fatih, İslam ve İstanbul’u, İstanbul da Türkiye’yi temsil eder. Büyük Ümmet Yürüyüşümüz bu ana şahit olan Fatih’teki herkesin teveccühünü kazandı. Dolayısıyla Fatih’te bu yürüyüşe şahit olan bir Müslüman, tüm Türkiye’deki ve hatta tüm Dünya’daki Müslümanların ortak duygularına tercüman oldu. Müslümanlar İslam’ın görüntülerine ne kadar da hasret kalmışlar. İslam’ın bayrağına ne kadar da hasret kalmışlar, bizde buna şahit olduk.

Bu yürüyüşten rahatsız olanlar da vardı tabi. Bir takım medya organı ve bazı laik, Kemalist düşünceli köşe yazarları bu rahatsızlıklarını haberlerine ve yazılarına taşıdılar. Öncelikle medya, yürüyüşün gücünü küçük göstermeye çalıştı. Yürüyüşe on binin üzerinde Müslüman katılmıştı, ama medya iki bin kişi katıldı diye haber yaptı. Sonra da yürüyüşe emniyet güçlerinin neden müdahale etmediği sorgulandı. Yürüyüşün araç trafiğini tamamen tıkamasından duydukları rahatsızlığı haber yaptılar. Hal bu ki ümmetin hasret kaldığı bu görüntüden rahatsız olan trafikte ne bir araç sahibi, ne bir toplu taşıma şoförü nede bir yolcu yoktu. Öyle ki yürüyüş çok uzun sürdüğü için trafik ekipleri ara ara yürüyüşü durdurup araç trafiği de rahatlatmışlardı. Yani herkes bu tarihi dakikaların yaşanmasından memnundu ve hiçbir huzursuzluk, uyumsuzluk ta yoktu. Yürüyenler, izleyenler, trafikte olanlar, güvenlik ve kontrolü sağlayanlar hepsi… Sadece İslam ve Hilafet’e düşmanlıkta ileri gidenler bunu hazmedemediler.

Polisin müdahale etmemesini eleştirenlere gelince, onlara şunu sormak lazım: Polis kime müdahale edecek? Tek bir insanın huzurunu kaçırmayacak incelikte yürüyen insanlara mı? Ağaca, bitkiye, taşa, toprağa, kamu malına hiç bir zarar vermeden yürüyen Müslümanlara mı? Bu yürüyüşün sağlıklı ve düzenli yapılabilmesi için 200 kişiden oluşan görevli ekibiyle Polisin işini kolaylaştıran Hizb-ut Tahrir’in gençlerine mi?

Laik medyanın bu yaklaşımına karşın, yürüyüşü sanki hiç görmemiş, yapılan çağrıyı sanki hiç duymamış, İstanbul ve Fatih’te hiçbir şey olmamış gibi bir haleti ruhiye içinde kalan kesimlerin ve medya organlarının da bu talihsiz tutumlarını unutulmayacak tarihi bir not olarak buraya düşmek istiyorum.

“Sondan Önceki Çağrı” Neden Bugün

Fatih Camii’nden başlayan ve Saraçhane meydanında ancak bir saatte tamamlanan yürüyüş sonrasında “Hizb-ut Tahrir’den Genel Olarak İslam Ümmetine Özel Olarak Güç ve Kuvvet Ehline Sondan Önceki Çağrı”yı Medya Bürosu Başkanı olarak ben yaptım. Amelin bu yönüne medyada bilinçli şekilde çok fazla yer verilmediği için bu makalede çağrının içeriğine ve detaylarına biraz inmekte fayda görüyorum.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum, Çağrının unvanına/başlığına bakıldığında bu çağrının Hizb-ut Tahrir’den Müslümanlara ve özellikle de güç ve kuvvet ehline yapılan bir nusret çağrısı olduğu bilinmelidir. Zaten çağrı metninde nusret talebi açıkça zikrediliyor. Çağrının “Sondan Önceki Çağrı” olmasının ne anlam ifade ettiğine daha ileride değineceğiz İnşaAllah.

Çağrının Ramazan ayı içinde Cuma günü yapılmasının sebebi ise Ramazan ayının manevi atmosferi ve Cuma gününün Müslümanların bayram günü olmasıdır. Yani bundan kasıt, Ramazanın manevi atmosferi içinde Müslümanlardan çağrıya icabet edeceklerine dair beklentidir. Bu tarihin, Türkiye’de siyasi hükümet boşluğunun olduğu bir tarih ile çakışması tevafukun ötesinde başka bir şey değildir. Dolayısıyla yapılış tarihi üzerinden çağrıya gölge düşürecek tüm yaklaşımlara şimdiden şunu söylemek isterim. Dünya Türkiye’den ibaret değildir. Hizb-ut Tahrir 50 ülkede faaliyet göstermektedir ve Türkiye dışında birçok İslam beldesinde aynı gün Cuma namazı sonrasında aynı şekilde bu çağrı yapılmıştır.

Sondan Önceki Çağrı’nın İslam dünyasında Hilafet’in kamuoyu olduğu böyle bir dönemde yapılıyor olması anlaşılması zor bir durum değildir. Müslüman halklar Hilafet isterken, demokratik ve diktatör yal sistemlerden yüz çevirirken ve kâfir Batı’da Hilafet’i karalamak için kirli şer planlarını uygulamaya koymuşken Hizb-ut Tahrir’in Raşid-i Hilafet için çağrıda bulunması çok yerindedir elhamdülillah.   

Müslümanları Hilafet’ten Uzaklaştırdılar

Çağrı’da, kâfir devletlerin İslam beldelerinde yaptıkları sömürü ve işgaller, katliam ve talanlar, onlara hizmette kusur göstermeyen işbirlikçi hain yönetimlerin ise hıyanet ve ihanetleri yeniden bir kez daha hatırlatıldı ki, Müslümanlar ve onlardan olan güç ve kuvvet ehli, kim dost kim düşman iyi bilsin. Ayrıca kâfirlerin ve işbirlikçi yönetimlerin tüm bunları tek başına yapmadıkları da deklare edildi. Çünkü gerçekten de kâfirler bunca katliam ve talandan sonra bile Müslümanları İslam ve Hilafetten uzaklaştıramamış ve vazgeçirememişlerdi.

Çağrıda kâfirlerin bu işlerinde onlara ortak olan ve Müslümanları Hilafetten soğutan, ondan uzaklaştıran iki gruptan da bahsedildi. Birinci grup, Hilafet’in şer-i bir hüküm olmadığını, İslam’ın bir farzı olmadığını, onun tarihi bir olgu olduğunu söyleyen ve böylece İslam’a değil demokrasi gibi gayri İslami sistemlere çağıranlar… İkinci grup ise Hilafet ismi ile Hilafet’i karalayan, Hilafet adına türlü katliam ve cinayetler işleyen, Hilafet’i cürüm üstüne cürüm işleyen bir öcü gibi gösteren ve böylece Müslümanları Hilafetten tiksindirip kâfilere kirli işlerinde yol hazırlayanlar…

Yaptığımız çağrıda Kâfirlerin İslam’a düşmanlığından, işbirlikçi yönetimlerin de onlara hizmete devam edişinden ve en önemlisi bilinçsiz bazı Müslümanların buna ortak olmalarından dolayı Müslümanların bugünkü durumunun karanlık olduğunu vurguladık. İslam ümmetinin bu durumunun, ancak Raşidi Hilâfet devletinde Rasulullah’ın sancağının gölgesinde, yeniden İslâm ile hükmetmekle düzeleceğini ifade ettik. İslam’a dayalı bir kitlenin ümmetle kaynaştıktan sonra güç ve kuvvet ehlinden nusret talep etmesiyle ve Allah’ın yardımıyla İslam Devleti kuruluncaya kadar da bu nusret talebine devam etmesiyle ancak bu durumun düzeleceğinin altı özellikle çizildi.

Altı çizilerek vurgulanan ifadeler, Hizb-ut Tahrir’in İslam Devleti/Hilafet Devleti’ni kurma yolunda takip ettiği metodun ne olduğunu, bu metodun asla ve asla değişmeyeceğini ortaya koyuyor. Çağrıdan alıntıladığım aşağıdaki ifadeler ise Hilafet’in ikamesi için çalışmanın zaruriliğini, farziyetini, varlığının önemini ve varlığının ne kadar büyük bir anlam taşıdığını ortaya koyuyor.

“Ey Müslümanlar! Hilafetin kurulması için çalışmak zaruridir. Hilafet büyük bir farzdır, farzların anasıdır ve farzların tacıdır. Hükümler ancak onunla uygulanır, hadler ancak onunla infaz edilir. O olmadan insanlar arasında hükümler uygulanamaz, o olmadan insanlara hadler infaz edilemez. Zira bu konudaki fıkhî kaide aynen şöyledir: ‘Vacibin kendisi ile tamamlandığı şey de vaciptir.’ ”

Hizb-ut Tahrir’in daha önce de iki defa çağrı yaptı.

 19 Haziran 2015 Cuma günü Hizb-ut Tahrir’in yaptığı “Sondan Önceki Çağrı”da daha öncede bunun gibi iki defa daha çağrının yapıldığı vurgulandı. Bu çağrıların Birincisi 1969 yılında yapıldı. Diğeri ise on yıl önce yani 2005’te yapıldı. 1969 yılında yapılan birinci çağrı Müslümanların İslam’ın hükümlerine ve fikirlerine olan güvenlerinin sarsıldığı ve azaldığı bir dönemdeydi. Zira 1948’de kutsal topraklara yerleşen İsrail varlığı 1967’de Arap ülkelerine karşı savaş kazanmıştı. Aslında hain işbirlikçi Arap yöneticiler bu “zaferi” adeta elleri ile İsrail varlığına hediye etmişlerdi. Bunun üzerine Müslümanlar çok büyük bir şok ve hüsran yaşadılar ve umutsuzluğa kapıldılar. İşte 1969’da Hizb-ut Tahrir bu güven sarsıntısını ve umutsuzluğu bertaraf etmek için çağrı yapmıştı.

İkinci çağrı 2005’te tam da Amerika ve İngiltere’nin Irak ve Afganistan topraklarını işgal ettikleri ve Müslümanların namus ve değerlerini çiğnedikleri bir dönemde gerçekleşmişti. Hizb-ut Tahrir ve diğer samimi Müslümanların hayırlı çalışmaları İslam ve hükümlerine olan güveni tazeledi. Batı ve ABD ise bundan çok büyük rahatsızlık duydu. Ve bununla birlikte İslami beldelerdeki işbirlikçi hain yönetimler aracılığıyla Hizb-ut Tahrir çalışanlarına baskı kurmaya, onları hapsetmeye ve işkence ile öldürmeye başladı. Hizb-ut Tahrir bu çağrı da tüm bunlara rağmen Müslümanların Hilafet’i ikame edeceğini haykırdı, Batı’nın aciz ve zayıf olduğunu söyledi.

Üçüncü “Sondan Önceki Çağrı” ne demek?

Hizb-ut Tahrir 19 Haziran 2015 Cuma günü genelde Müslümanlara özelde ise güç ve kuvvet ehline hitaben sondan önceki çağrısını yaparken şu ifadeleri kullandı:

“Bugün ise, Hilafetin kamuoyu olduğu bir zamanda sondan önceki bu çağrımızı; sizlere yöneltiyoruz. Ey Müslümanlar! Ey güç ve Kuvvet Ehli! Artık geriye Allah’ın izniyle sadece Ensar gibi Ensarlar, Sa’d gibi Sa’dlar kaldı. Bunlar, öyle kimselerdir ki, Hilafet için çalışanlara yardım ederek Allah’ın dinine nusret verirler. Hizb-ut Tahrir’e yardım ederek İkinci Raşidi Hilafete nusret verirler. Onlar Allah’ın vaadini gerçekleştirmek için diktatör yönetimlerden sonra gelecek olan Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafete nusret verirler.”

Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere burada çok açık bir nusret talebi var. 1952’de Şeyh Takıyyuddin en-Nebhani (Rahmetullahi aleyh) tarafından kurulan bu parti, kitleleşmesini tamamlamış, toplumla kaynaşmasını gerçekleştirmiş, ümmet içerisinde Hilafet’in kamuoyu olmasını sağlamış ve bugün artık geriye sadece nusret verecek kuvvet ehli adam gibi adamlar kalmıştır.

İşte Hizb-ut Tahrir onlara seslenirken bu çağrının sondan önceki çağrı olduğunu özellikle vurguladı. Yani kuvvet ehlinden olan muhlis kimselere bir manada şunu söyledi: Artık İslam ümmeti Hilafet’i konuşuyor, onu istiyor, kâfirlerden korkmuyor ve işte bakın diktatör ve hain yönetimler ise tek tek yıkılıyor. O halde acele edin ve bu fırsatı sakın kaçırmayın, Ensarlar gibi Allah’ın dinine yardım ederek izzet bulanlardan olun.

Aynı zamanda Hizb-ut Tahrir bu çağrıya “Sondan Önceki Çağrı” ismini vererek Hilafet’in kurulmasının çok yakın olduğunu dost düşman herkese haber verdi. Bu çağrı ile Müslümanların davet çalışmalarındaki şevk ve gayretleri kat kat artacak, kâfirlerin ise korkuları İnşaAllah. Bu fırsatı değerlendirip çağrıya icabet edenler ise Ensar’ın layık olduğu izzet ve mükâfata layık olacaklar İnşaAllah.

O halde biz Müslüman davetçilere düşen sorumluluk, bulunduğumuz yerin hakkını vermektir. Bekleyerek değil, bugünden sonra İslami hayatın başlaması ve Hilafet’in ikamesi için zaman içinde zaman üreterek salih amellerimizin sayısını artırarak ona Hilafet’e ulaşmayı arzulamaktır. Her nereden ve hangi cemai gruptan olursa olsun Müslümanlarla birlikte, onların ellerini tutarak, omuz omuza vererek ve kol kola girip kenetlenerek onların arasında Hilafet’in sedasını gür bir ses ile yükseltmektir. İslami gençliğin gayret ve fedakârlıklarını demokratik partilerin ruhsuz faaliyetlerinde boş yere harcayan, onların yüksek duygu ve heyecanlarını istismar edenlere gerekirse yalvarmaktır. “Allah için bu ümmete, bu gençliğin istikbaline acımıyor musunuz” demektir.

Güç ve kuvvet ehlinden olanlara ise çağrıda olduğu gibi, “Gelin Hizb-ut Tahrir ile Hilafetin kurulmasına koşun, sadece Hilafet’e tanıklık etmeyin. Elimizi size uzatıyoruz, o elleri sımsıkı tutun! Bize destek veren güç ve kuvvet ehlinin arasına siz de katılın. İşte kervan hareket etmek üzere, haydi kervana sizde katılın! diye haykırmaktır.

Unutulmamalıdır ki 19 Haziran Cuma günü yapılan bu çağrı Hizb-ut Tahrir’in “Sondan Önceki” çağrısıdır. Bundan sonra ancak son bir çağrı olur ya da olmaz. Geriye sadece küresel sistemin tüm dengelerinin değişeceği Raşidi Hilafet’in ilanı kalır. Her şeyin en iyisini bilen Allah Subhanehu ve Teala dır. Rabbimiz Raşidi Hilafet’in ikamesini yakın eylesin İnşaAllah.

Amin…  

@mk_mahmutkar

Ayrıca...

Kar: Ruhani değil siyasi halifelik

Yıllardır halifeliği savunan Hizbu’t Tahrir’in Türkiye Medya Sorumlusu Mahmut Kar, Hilafetin ruhani değil siyasi olarak …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir