AKP ile CHP arasındaki koalisyon görüşmelerinin ardından, taraflar bir netice elde edememiş ve koalisyon masası devrilmiştir. Bundan sonra gözler AKP ile MHP arasındaki görüşmeye çevrilmiştir. Büyük bir olasılıkla bu görüşmeden de bir sonuç alınamayacak ve Türkiye yeniden seçim sathına girmiş olacak.
Ben yaklaşık iki ay önceki ‘’Erken Seçim mi, Yoksa Koalisyon mu? İsimli makalemde CHP ile niçin bir koalisyonun olamayacağını beyan etmiş ve muhtemelen Kasım ayında bir erken seçimin olacağını öngörmüştüm. Gelmiş olduğumuz zaman beni bu konuda haklı çıkardı. Fakat koalisyon masasının devrilmesi hakkında basın ve medyada bir takım haberler çıkmış ve masanın niçin devrildiği konusunda bazı değerlendirmeler yapılmıştır. Özetle AKP ile CHP arasındaki kan uyuşmazlığının eğitim ve dış siyaset konularından kaynaklandığı konusunda toplumda bir algı operasyonu yapılmak istenmiştir. Bu değerlendirmenin doğru bir yönü olmakla beraber, ben bu faktörlerden daha ziyade temelde bir kan ve doku uyuşmazlığının olduğunu söylemiştim. Çünkü AKP, Amerikancı bir politikayı benimsemekte, CHP ise İngiliz politikasını benimsemektedir. Dolayısıyla böylesine temelde ayrışan iki partinin koalisyon kurmaları oldukça zordu. Hatta koalisyon görüşmeleri devam ederken İngilizlerin Türkiye’deki maşalarını harekete geçirip siyasi bir kaos meydana getirmek istemesi ve AKP’yi CHP ile bir koalisyona zorlamaları oldukça manidardı. Manidardı çünkü görüşmelerin sonunda şayet bir koalisyon çıksaydı bu İngilizler açısından önemli bir kazanım olacaktı. AKP ise bu kaosu bir fırsata dönüştürüp az da olsa lehine çevirmeyi başarabilmiştir. Bu söylediklerimi destekleyecek bazı önemli siyasi gelişmeler olmuştur. AKP kırk beş günlük hükümeti kurma sürecini büyük bir ustalıkla yöneterek, normal bir zamanda dahi cesaret edemeyeceği türden kararları birbiri ardına almıştır. Mesela İncirlik ve diğer üslerin Amerika’nın kullanımına açılması normal bir dönemde, Meclis’ten tezkere çıkarmasını gerektirirdi; oysa hükümet hiç çekinmeden Meclis’e ait yetkiyi kullanabildi. Bu konuda CHP ve MHP’nin herhangi bir muhalefeti ile karşılaşmadı. Hatta bu iki muhalefet partisinin sesi dahi çıkmadı. Ayrıca AKP, DAİŞ’e yönelik yapmış olduğu yurt içi operasyonlarla, hem içeride hem de uluslararası toplumun eleştirilerini kırmayı başarabilmiştir. Buna ilave olarak hem yurt içinde hem de Kuzey Irak’ta PKK kamplarına yapmış olduğu operasyonlar ile de İngilizlerin Kandil ayağına büyük bir darbe vurmuştur. Böylelikle 7 Haziran seçimlerinde kaybetmiş olduğu milliyetçi oyları az da olsa geri getirebilmiştir. Dolayısıyla bu süreçten en kârlı AKP çıkarak oylarını bir veya iki puan artırmayı başarabilmiştir. Burada şöyle bir soru sorulabilir! AKP’nin yapmış olduğu bu siyasi hamleler gelecek seçimlerde AKP’yi tek başına iktidar yapacak mıdır? Onu ileriki süreçte tahlil etmek daha kolay olacaktır. Bununla birlikte AKP tüm devlet imkânlarını kullanarak önümüzdeki erken seçimde tek başına iktidar olabilmenin hesaplarını yapmaktadır. Fakat burada AKP’yi bekleyen tehlikeli bir süreç mevcut. Şayet İngilizler, şu anda olduğu gibi, buradaki maşaları vasıtasıyla emniyet güçlerine yönelik saldırılarını artırır ve bu süreci de erken seçimlere kadar devam ettirebilirse o zaman bu durum AKP aleyhine dönebilir. Bundan dolayı her iki taraf da (Amerika-İngiltere) tüm kozlarını kullanacaklardır.
Burada MHP’ye ayrıca bir parantez açmak gerekir. MHP hem Meclis başkanlığı seçiminde hem de koalisyon sürecinde, AKP’ye can suyu olmuş ve hâlâ da olmaya devam etmektedir. Bu da MHP’nin aynen AKP gibi Amerikancı bir siyaset izlemesinden kaynaklanmaktadır.
Peki, koalisyon masasının devrilmesinden sonra süreç nasıl işleyecektir?
Bu konuda şunları söylemek mümkündür:
AKP, PKK’ya yönelik yapmış olduğu operasyonları elinden geldiği kadarıyla devam ettirerek (Amerika izin verdiği sürece) kaybetmiş olduğu milliyetçi oyları tekrardan kazanmak isteyecektir. Bununla birlikte şayet AKP bir tüzük değişikliğine gidip üç dönem kuralını esnetir ya da tamamıyla değiştirirse bu takdirde parti içerisinde küskün olan bir takım ağır topların kalbini yeniden kazanmış olabilir. Böylelikle seçim sahalarında bu kişilerin daha aktif hâle getirilip AKP’nin oylarında artırıma gidilebilir.
Yeni seçilen milletvekilleri içinde bir yönetmelik değişikliğine gidilerek özlük hakları kazandırılabilir. Böylelikle onların da parti içi muhalefetlerinin önü kesilmiş olacaktır.
Şu an zor gibi görünse ve anayasal bir değişikliğe ihtiyaç duyulmuş olsa da seçim barajının % 7’ye düşürülmesi. Böylelikle de HDP’ye giden oyların yeniden AKP’ye kazandırılması söz konusu olabilir. Belirttiğim gibi bu konuda anayasal bir değişikliğe ihtiyaç duyulsa da, ek bir kanunla bu engel aşılabilir. Bu konu ileriki süreçte daha da netleşecektir.
Yine zannımca PKK’nın İngiliz kanadı seçim atmosferini zehirleyerek AKP aleyhine dönüştürmek isteyecektir. Şu andaki terör eylemlerinde olduğu gibi… Nitekim birkaç gün önce Cemil Bayık’ın açıklamalarında bu konu çok net olarak gözükmektedir.
Bununla birlikte, erken seçim kararı HDP eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın milletvekili olmasının önünü kapatabilir. HDP tüzüğüne göre, seçimle alınan görevler ancak iki dönem üst üste yapılabiliyor. Yani HDP’den ancak iki dönem üst üste milletvekili seçilebiliniyor. Ayrıca Demirtaş ve pek çok mevcut HDP milletvekili de 7 Haziran seçimlerinde ikinci kez milletvekili seçildiler. Böylesi bir durum zannımca AKP’nin Kürt sorununun halli meselesinde işini kolaylaştırabilir. Çünkü HDP içerisindeki şahin kanat bu konuda AKP’nin işini zorlaştırmaktadır. Aynı zamanda erken seçim kararı Demirtaş’ın durumunda olan mevcut başka milletvekillerinin de tasfiyesini beraberinde getirecektir. Fakat buna karşılık HDP kanadından bazı isimler ise birkaç ay içerisinde gerçekleşebilecek bir erken seçimin “Bir erken seçim değil, tekrar seçim.” olarak da görülebileceğini söylemektedirler.
Dolayısıyla bundan sonraki süreçte tüm taraflar bütün kozlarını sahaya süreceklerdir.
Önümüzdeki günlerde Türkiye’yi çetin bir süreç beklemektedir. Fakat sonuç ne olursa olsun bu durum asla bu ümmetin hayrına olmayacaktır. Bu kirli süreçte sömürgeci kâfirlerin pis çıkarları uğruna Müslümanların kanlarının heder edilmesidir. Yani bu kirli planın yakıtı her zaman olduğu gibi yine Müslümanlar olmuştur.
Özetle ümmetin kurtuluşu için çözüm ne koalisyon ne erken seçim; Yegâne seçenek Müslümanların hayırlı yöneticilerini seçerek Râşidî Hilâfet Devleti’ni kurmalarıdır.
Yılmaz Çelik