Home / News / HABER / YORUM-İKTİBAS / Esed-Putin Görüşmesinden Muaz El-Hatib Mi Çıktı?
islam devleti default

Esed-Putin Görüşmesinden Muaz El-Hatib Mi Çıktı?

Suriye-Moskova hattında sıcak hareketli günler yaşanıyor. Vahşi Beşşar Esed Moskova’ya bir ziyaret gerçekleştirdi.

Bu ziyaret, elbette ki planlı bir ziyaretti. Ancak ziyaret olup bittikten sonra duyurulması sanki Amerika’dan bağımsız hareket ediyor yorumlarına neden oldu.  Esed’in uçuş güzergâhı, rejime destek veren ülkeler üzerinden gerçekleştirildiği görüldü. Esed, Lâskîye Bağdat, Tahran, Hazar denizi ve Azerbaycan Bakü üzerinden Moskova’ya, aynı güzergâhtan da Lâskîye’ye döndüğü iddia edildi. Bu ziyaretin diğer göze çarpan önemli bir noktası ise bir heyet ile gerçekleştirilmiş olmamasıdır. Devletlerarası bir görüşme niteliği olsaydı bu ziyaret bir heyet ile gerçekleştirildi ancak sadece yardımcısı ve bir tercüman ile beraber gidiliyor ve Esed ile Putin baş başa bir de görüşme gerçekleştiriyor. Bu durum Esed’in gidici olduğunun işaretini veriyor. Bu ziyaretten bir gün önce ise PYD Moskova’ya bir ziyaret gerçekleştiriyor bu da Moskova-Suriye arasındaki hareketliliği göstermesi açısından önemli bir yerde duruyor.

Putin ile Esed arasında gerçekleşen görüşmede neler gündeme geldi? Bunun yansımaları ve sonuçları nelerdir? Şimdi biraz bunları açalım:

Birincisi: Bu görüşme olup bittikten sonra dünyaya duyurulması “Rusya’nın, aynı zamanda Amerika’ya mesaj verdiği”, “Rusya’nın Suriye’de kendi başına hareket ettiği” şeklindeki yorumlara neden oldu ki; bu durum Amerika ile Rusya arasında oluşturulan yapay karşıtlığın devam ettirildiğini göstermektedir. Nitekim hem Amerika hem de Rusya bu durumu istismar ederek gayet koordine halinde çalışmaktadırlar. Nitekim Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısında bu durum kadeh tokuşturularak kutlanmıştı.

İkincisi: Rusya’nın hava operasyonlarını günlük 300’e çıkarmayı planladığı ve hangi noktalara saldırı yapılması gerektiği ve buna göre rejim ve Hizbullah militanlarının nasıl ilerleyeceği gibi konuların konuşulduğu belirtiliyor.

Üçüncüsü: İki katilin görüşme maddelerinden bir diğeri ise; Hava, kara ve deniz unsurlarının bulunacağı Rusya’nın, Suriye’de yeni bir askeri üs kurma hazırlığında olduğuydu. Böylece Suriye’de iki üssü bulunan Rusya, bir üs daha eklemiş olacak.

Dördüncüsü: Avrupa ve bölge devletleriyle yürütülen diplomatik temaslarla alakalı konuların geçtiği biliniyor.

Beşincisi: Aslında ziyaretin basında en çok konuşulan konusu budur. Bu ise; geçiş süreci. Geçiş süreci nasıl olacak? Esed’in yerine kim gelecek? Öne çıkan isimler kimlerdir?

Artık Suriye’de Amerika’nın ve onunla beraber tüm bölge ve dünya devletlerinin Müslümanlara karşı bir savaş verdiğini herkes biliyor. Esed rejimi tüm kırmızıçizgileri aşmasına rağmen halkına karşı yürüttüğü sistematik soykırıma rağmen alternatifi hazır olmadığı için tüm dünya onu ayakta tuttu ve tutuyor. Ancak rejimin tükenmesi, ardından Hizbullah’ın, İran’ın Suriye’ye girmesi ve alarm zillerinin çalmasıyla birlikte de Rusya’nın müdahil olması bir şeyi gösterdi. Esed artık pahalı olmaya başladı. Bu nedenle biran önce siyasi bir geçiş süreci yaşanmalı. Çünkü bu bir süreç olduğu için Esed gitse yerine, yüzü daha az kara olan ya da Erdoğan’nın deyimiyle “eli kana bulaşmamış” (öyle birisi yok) birisi gelse bile her şey bitmiyor.

Aslında Amerika, Rusya ile beraber senaryosu yazılmış yeni bir filmi devreye sokuyor. Peki, hangi isimler konuşuluyor?

İsimler kamuoyunun yabancı olduğu isimler değil. Bunlar; Muaz el-Hatip, Menaf Telas ve Faruk Şara. Ancak Menaf Talas ismi daha çok Savunma Bakanlığı için düşünülmektedir. Peki, bu üç isimden hangisi gelecek. Elbette ki bu isimlerden hangisi gelirse gelsin Uluslar arası sistemin bir maşası olacak. Bir Esed gidecek yerine başka bir Esed gelmiş olacak. Suriye’de Müslümanların uğruna canlarını, evlatlarını verdiği ve özlemini duydukları değişimin bu olduğunu kimse iddia dahi edemez. Ancak her türlü “alavere ve dalavere ile” “bir oldubitti ile” ve “katliamlarla” Suriye’de ki Müslümanlara diz çöktürülmek istenmektedir.

Öncelikle yukarıda belirttiğim isimleri isteyen, Suriye halkı değil. Peki, kim istiyor? Amerika, Rusya, İsrail, Avrupa ve bölge devletleri istiyor. Kimse Suriye halkına bunları isteyip istemediğini de sormuyor. Birincisi, rejim içerisinde eli kana bulaşmamış hiç kimse yok. İkincisi, Amerika’nın müdahalesiyle bir dönem Suriye Koalisyonu Başkanlığı yapmış olan Muaz el-Hatib’in Suriye’de ki karşılığı “otel devrimcisi”. Suriye’de çatışan uluslar arası güçler her ne kadar hepsine kendi adamı olarak baksa da; henüz bir isim konusunda da anlaşmış değiller. Özellikle Türkiye bu konu da Muaz el-Hatib’in ismini öne çektiği biliniyor. Hatırlanacağı üzere 2012 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan Muaz El-Hatib’i 7 Haziran mitinginde çıkarıp; “Suriye’nin yeni lideri” , “Suriye’nin yeni Başkanı” olarak takdim etmişti. Ayrıca Esed-Putin görüşmesinde de Muaz el-Hatib’in ismi geçtiği belirtiliyor. Erdoğan-Putin görüşmesinin ana konularından birisinin bu olma olasılığı da yüksek duruyor.

Diğer bir önemli ayrıntı ise; Esed-Putin görüşmesinden bir gün sonra İran Meclis Başkanı Laricani Rusya’ya gitti. Muhtemelen Rusya’nın yürüttüğü bu diplomasi trafiğinde İran’ın beklentileri ve rollerinin ne olacağı konusu gündeme geldi.

Tekrar Muaz el-Hatib’e dönersek eğer Hatib ismine hem AB-D, hem de Rusya’nın sıcak baktığına yönelik açıklamalar söz konusudur. Ayrıca Hatib, 2014 yılından beri Rusya’yı sık sık ziyaret ettiği biliniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, MİT Başkanı Hakan Fidan ve Muaz El-Hatib ile beraber geçtiğimiz Nisan ayında bir görüşme yaptığı iddia edildi. Ancak bu görüşme yalandı. Yine Suriye konusun da tartışmalı bir noktada duran Hamas lideri Halid Meşal ile Muaz el-Hatib’in görüştüğü de biliniyor. İşte tüm bu görüşmeler neticesinde hatırlanacağı üzere Muaz El-Hatip 2014 Aralık ayında bir makale yayınlamıştı. Makalenin başlığı ise oldukça ilginçti; “Güneş Moskova’dan Mı Doğuyor?”

Rusya’nın IŞİD bahanesiyle fiili olarak Suriye’ye girmesi ve özellikle Ahrar-uş Şam ve Nusret Cephesine yönelik, liderlerine yönelik operasyonlar yapması akıllarda soru işaretleri doğuruyor. Geçiş sürecinin konuşulduğu şu günlerde El-Hatib yada Şara’nın önü mü temizleniyor? El-Hatib’in yada Şara’nın liderliğini kabul etmeyen muhalifleri Amerika ile Rusya aralarında bölüşerek böylesine katliamlar mı yapıyor? Yani bir nevi Rusya, Amerika’nın işlerini mi kolaylaştırıyor? Eğer öyle değilse, Rejim’in yanında saf tutan Rusya’ya yönelik Muaz el-Hatib, neden bir açıklama yapmıyor?

Muaz El-Hatib ismine İran şu ana kadar sessizliğini koruyor. Ancak önemli bir bilgi olarak İran, altı ay sonra yeni dini liderini seçecek. Yani Ali Hamaney’in görev süresi doluyor. Bu konuda araştırma yapan gazeteci Mete Sohtaoğlu’nun verdiği bilgiye göre yeni liderliğe Humeyni’nin torunu Hasan Hamaney’in isminin geçtiği belirtiliyor. Dolayısıyla İran’ın da bu konuyu böylece yumuşak bir geçişle atlatabileceği belirtiliyor.

Peki, burada PYD nerede duruyor? sorusu önemli bir soru olarak duruyor. PYD, PKK’nın Suriye kolu olduğunu herkes biliyor. Suriye devrimi başladığı günden bugüne PYD, bölge de hiçbir İslami yapıyla yan yana gelmediği gibi her zaman uluslar arası sisteme de yakın durdu. Suriye’de İslami Kürt gruplar olmasına rağmen Uluslararsı devletler ve medya PYD’yi parlatarak Kürtlerin tek temsilcisi gibi sundu. Hatta Salih Müslim savaşın en şiddetli döneminde Suriye’li muhalif grupları batı’ya şikayet ederek şöyle demişti: “ Onlar Hilafet’i kurmak istiyorlar. Biz Hilafet’i kurmak isteyenlere karşı savaşıyoruz.”

PYD, PKK’nın Suriye kolu olmasına rağmen Türkiye, Kandil’e operasyon yaparken PYD’ye karşı yapmamaktadır. Hatta PYD’ye yardım etmesi için yabancı askerlere bile kapılarını açmaktadır. Dolayısıyla Amerika, İran, Rusya ve rejim PYD üzerinde şemsiye görevi görmektedir. Çünkü Suriye’de PYD’ye bağlı güçlere piyade olarak ihtiyaçları vardır. Ancak Amerika’nın PYD’ye yönelik silah yardımları daha sonra Ankara’da patlama olasılığı çok yüksek. Nihayetinde buzdolabına kalkan çözüm süreci PKK ve uzantılarıyla yürütülmektedir. Amerika burada Türkiye’de ki çıkarları için bir nevi topu (PYD) Rusya’ya attığı görülüyor. Nasıl ki Amerika, Esed rejimini hem destekliyor, hem de karşıymış gibi görüntü veriyorsa, bundan sonra aynı durum PYD ile alakalı da olabilir. Yani PYD’nin hamisi bundan böyle Rusya olduğu algısı yerleştirilebilir. Dolayısıyla Esed’den bir gün önce PYD’nin Rusya ziyareti önemli bir yerde duruyor.

El-Hatib daha önce Faruk Şara ile diyaloga hazır olduğunu açıklaması, Cenevre görüşmelerini kabul etmesi, geçiş sürecinin idaresini laik kasap Beşar’ın adamlarından olan Amerika’nın adamlarına teslim etmeyi kabul etmesi ve sivil devlet projesini istemesi işte tüm bunlar Amerikan’ın ve uluslar arası sistemin istekleridir. Dolayısıyla El-Hatib, bunları kabul etmekle zaten Suriye’ye ve İslami çözüme sırtını dönmüş oldu. Her ne kadar Muaz el-Hatib ismi parlatılsa da aslında Faruk Şara ismi de hiç yabana atılacak birisi değildir. Faruk Şara ismini geçmişte Davutoğlu’da önermişti. Hatta rejim içerisinde Amerika’nın kullanabileceği tek adamdır.

Allah Subhânehu ve Teâlâ bu ümmete ümmetin birliğine, Sykes-Picot sınırlarını kaldırmaya çağıran sonra da “Allah içindir Allah içindir” sözleri ile her yeri inleten Suriye devrimi gibi mübarek bir devrim nasip eyledi. Dolayısıyla batı ve işbirlikçi yöneticilerin kurdukları bu tuzaklar ne ilktir ne de son olacaktır. Dolayısıyla kurtarıcı iddiasıyla çıkacak olan ne Faruk Şara’ya ne de Muaz El Hatib’e Suriye devrimini çalması için asla en ufak bir fırsat dahi verilmemeli. Çünkü Suriye’de akan yüz binlerce şehidin kanı kuklaların oyun alanı değildir.

Osman Yildiz

Ayrıca...

Kar: Ruhani değil siyasi halifelik

Yıllardır halifeliği savunan Hizbu’t Tahrir’in Türkiye Medya Sorumlusu Mahmut Kar, Hilafetin ruhani değil siyasi olarak …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir