Hilafetin kaldırılışının 93’üncü devriyesinde İstanbul’da “Nasıl Bir Hilafet” konulu bir sempozyum ve Ankara’da “Hilafet Hayal mi, Yakın Bir Gelecek mi? konulu bir konferans gerçekleştirildi
Medyanın, İstanbul’da yerli ve yabancı birçok düşünür ve akademisyenin katıldığı “Nasıl Bir Hilafet” başlıklı Uluslararası Sempozyum’u ve Ankara’da Uluslararası Hilafet Konferansı’nı ısrarla “toplantı”, “gösteri”, “şehrin göbeğinde” gibi sıfatlarla tahfif edici, merdiven altı organizasyon gibi haber yapması fikir karşısında derin acziyetin göstergesi. CHP, Laik, Sol ve kimi marjinal basının bu saldırgan tutumunun arkasında, İstanbul ve Ankara’da her iki organizasyonun da son derece profesyonel hazırlanmış ve her medeni insana yakışır şekilde icra edilmiş olması yatmaktadır. Bu hazımsızlığın sebebi, yerli ve yabancı birçok ilim adamı, akademisyen ve entelektüel namzetlerin katıldığı ve siyaset teorisi, strateji, hukuk vb. açılardan Hilafetin, ilk defa böylesine bir üst düzey ilmi toplantıya konu olmasıdır. Ve bu organizasyonu yapan Hizbu’t-Tahrir’i
CHP’nin bazı milletvekilleri, hiçbir cebir ve şiddet içermeksizin sadece fikirlerin konuşulduğu bu organizasyonları terör eylemi edasında sunmakta gecikmedi. Aynaya bakıp kendi cemaziye’l-evvel
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun, Kılıçdaroğlu’nun skandal sözlerine benzer şekilde, Londra’da bir konferansta (10 Şubat 2016), PKK’nın Suriye kolu olan PYD’li teröristleri müdafaa eden açıklamaları, ülkesinin her yerine yetişemeyen Katil Esad’ın, katliam ihalesini verdiği cinayet şebekelerine nasıl da sahip çıktıklarını açığa vurdu. CHP yetkililerinin, “vatanlarını ve halklarını savunuyorlar. Terörist değil, vatanseverlerdir
PKK teröristlerinin cenazelerine katılarak şehitlerin kemiklerini sızlatan, PKK terör örgütü üyeliğinden mahkum olmuş onlarca kişiyi milletvekili aday listelerine yerleştirerek toplumun aklıyla dalga geçen CHP önce kendi cemaziye’l-evvel
***
Hilafet’ten kim hazzetmez?
Hilafetten, topraklarımızı milyon metrekareden birkaç yüz bin metre kareye küçültürken, sakinleri için de cehenneme çeviren Fransa, İngiltere ve Amerika hazzetmez. Ancak onlar bundan hazzetmese de, hilafetin o eski hinterlandında, Fas’tan Endonezya’ya uzanan bu geniş coğrafyada yaşayan milyar Müslüman Hilafet istiyor. Hatta “yiğit düştüğü yerden kalkar”, “sancak düştüğü yerde kaldırılır” betimlemeleriyle Türkiye’nin Hilafete başkent olmasını şiddetle arzuluyor, bu payeyi Türkiye’ye veriyor.
Konferansa Kırım’dan katılan Hristiyan asıllı Mikail Romaniko’nun da hilafet istemesi bir zamanlar demir perde ideolojisini İslam’ın topraklarına taşımaya azmeden kimi sosyalistlerin alınganlık yapmasına neden olmuşa benziyor. Dünün Hristiyan’ının İslam’a girer girmez idrak ettiği gerçekleri, kaç zamandır Müslüman olanların idrakten yoksun olması ne ile açıklanabilir, bilinmez. Sultan Fatih Konstantin’iye girdiğinde onu güllerle karşılayan Hristiyanlar kadar atasının mirasına hoşgörü ile bakamamak ne ile izah edilir, kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
Hilafetten ancak, bu toprakları hammadde deposu olarak gören sömürgeci sanayileşmiş ülkeler hazzetmez. Çünkü Hilafet, emperyalist ülkelerin sömürdüğü bu toprakları sakinlerine teslim ederek paha biçilmez servetlerini, inanan inanmayan ayırt etmeksizin bu toprakların insanlarına iade edecek ve böylece onları iki yüzyıllık açlık ve sefaletten sonra zekat verilecek fakirin bulunmadığı ekonomik kalkınmışlık seviyesine taşıyacaktır. On üç yüzyıl adaleti ile aydınlattığı arzı yeniden aydınlatacaktır.
Abdurrahim Şen