Yaşadığımız ortamda, çevremizde ve dünyada olumlu-olumsuz çok şeyler oluyor. Hatta bizleri şaşırtması gereken, zihnimizde şimşekler çakması gereken bir sürü olaylar…
Fakat biz olanların neresindeyiz, yerimiz neresi, bizi bu meseleler ne kadar ilgilendiriyor derseniz işte tam da orası büyük bir muamma…
Gerçekten büyük bir muamma…
Memleket dâhil dünyanın her tarafında İslam’a saldırı var… Ya biz… Bizler bu saldırıların muhatabı değil, dışında mıyız, neresindeyiz?
Müslümanların genelini kapsayacak şekilde fiziki saldırılar var, acaba canı yanan biz değil miyiz?
Ekonomik sıkıntılar, intiharlar, dağılan aileler hepsi, hepsi içerisinde bulunduğumuz zaman diliminde gerçekleşiyor. Bizler bu zaman diliminde yaşamıyor muyuz, neredeyiz?
İnsanın aklına başka başka bir çok sorular geliyor; yoksa bizler insanlığımızı unutup, İslam’ı hayatımızdan silip, Müslümanlığımızı görmezden gelerek kurtuluşa (varsa öyle bir şey!) erenlerden mi olduk!?.
Yeni bir yol, yeni bir hayat, yeni bir yaşantı, insan olmanın dışında başka bir varlığa mı dönüştük?
İtirazları duyar gibiyim; hayır öyle değil, yok öyle bir şey… O yok, bu yok…
Peki, itirazlarınıza kulak verelim, bir gerekçe sunun, haykıramıyorsanız kulaklarımıza anlayabileceğimiz bir şeyler fısıldayın.
Tabii haklı bir gerekçe sunamayınca geriye sadece serdedebileceğiniz bir şey kalıyor oda meselelere kıy durmak, duyarsız kalmak.
Öyle değil mi?
Acaba meselelere uzak kalmak kurtuluşun reçetesi mi?
Hilafet gibi çok kıymetli devletin elinden alınmış susmuşsun. Yerine her şeyi ile zelil duruma düşüren cumhuriyet kurulmuş susmuşsun.
Kur’an, Sünnet elinden alınmış, yerine laik ilkeler konmuş susmuşsun…
İhanetlerin biri gelmiş, biri gitmiş susmuşsun…
Hainler en azılı düşmanlarınla işbirliği yapmış, dişlerini can damarlarına geçirmiş sen sadece seyredip susmuşsun…
Artık çocuklarını Allah’tan başka her şeye taptıran uygulamalar, ameller, düşünceler alenen işlenir olmuş yine susmuşsun.
Küfrü suratına bağıranlara, yüzüne tokat atanlara, iffetine, namusuna dil uzatanlara “o onun görüşü, ona da saygı duyarım” diyerek susmanın da ötesine geçerek saygı duruşuna geçmişsin…
Yoksa bütün bu olanlara meselelere kıy durmanın çözüm olduğunu mu ima etmek istiyorsun?..
Varsayalım ki meselelere duyarsız kaldık, kıy durduk. Ne kazandırdı ve ne kazandıracak bu bizlere?
Bir asırdır susmanın, mesellere kıy durmanın bedeli ağır olmadı mı? İşte önünde duran ve gelinen nokta…
Kazanan sen değilsin…
Detay mı istiyorsun?!..
Meseleye müdahil ol, sadece göz kapaklarını kaldır ve belli bir zaviyeden çevrene şöyle bir bak.
Korkma… Bak!..
Hayır!.. Hayır!… Çığlıklarını duyar gibiyim.
Evet… O görmek istemediğin sensin, yani bu ümmet.
Gördüklerine şaşırdın değil mi?
Biliyorum, sende benim gibi içindekini dışına vurup bağırmak istiyorsun, çırpınıyorsun, bir şeyler yapıp bu halden bir an önce kurtulmak istiyorsun.
Öyle ise gel, Allahu Teala’nın şu sözüne kulak ver:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Resulü’ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O’na götürülüp toplanacaksınız.”
Mehmed Güney