Şartlara Göre değişim: Tahir Şanlı Değişim; bir halden başka bir hale geçmektir. Bu tabir insan, toplum, devlet, parti için kullanıldığı gibi eşya içinde kullanılır ve kullanılan öznenin sıfatını alır. Dolayısı ile yalnız başına değişim ne bir mefhum/kavram, ne de bir kaidedir.
Günümüzde değişim kelimesinin en çok konuşulduğu alan siyasi kesimdir. Öznesi şartlar olan değişim konusu halkın ve siyasilerin gündeminden düşmemektedir. “Dünya şartlarına göre Türkiye değişim yaşıyor”, “Türkiye’de partiler ve iktidara gelişleri dünya şartlarına göre değişmiştir”, “iktidarın getirdiği iyileşme ile Türkiye halkı değişim yaşıyor”,“Türkiye hukukta büyük değişimlere gidiyor”,“bu anayasa günümüz şartlarına cevap vermiyor. Onun için acilen anayasa değişikliğine gidilmesi gereklidir”… gibi bir çok başlık altında değişimden bahsedilmektedir.
İlkesiz, seviyesiz, mesnetsiz, yersiz ve İslam kültüründen uzak tartışmalar artık yaz-boz tahtasına dönüştü. İlkesiz diyoruz çünkü temelinde İslam olmayan, sağlam temelleri bulunmayan konular gündem konusu yapılmaktadır. Ebu Umame’den gelen bir rivayette ResulullahSallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyuruyor:
“Herhangi bir toplum üzerinde bulundukları bir hidayetten sapmışsa mutlaka onlara (batıl adına) tartışma özelliği verilmiştir.” (Tirmizi)
Günümüzde Müslümanların gündem konusunu belirleyenler yine Müslümanların nasıl bir tartışma, konuyu kavrama ve etkilenme akışını da belirlemektedir. İster bir anayasa maddesi tartışılsın isterse Müslümanların işlerinden bir maslahat hakkında görüşülsün her hususta temel esaslar gözardı edilerek meseleler üzerinde durulmaktadır. Sorular belli noktadan gelmeye başladığında da kaideler konuşturulmaya başlanmaktadır. İşte en çok temel esas kabul edilen bu kaidelerden biri de “günümüz şartları” ibaresidir.
Günümüz şartlarına göre devlet tesis etmek veya insanlar arasındaki alakaları tasarımlamak Müslümanlarında söylemleri arasına girmiştir. Şartlara göre değişimi ileri sürerken şartların ne olduğu ve nasıl ortaya çıktığı üzerinde durulmamaktadır. Sadece değişimi istenen alanda şartlar gözetilmektedir.
Günümüzde şartların değişmesinden kastedilen hakim olan gücün istekleri doğrultusunda hayatın her alanına çeki-düzen vermek anlaşılmaktadır. Uluslararası hâkimiyeti elinde bulunduran gücün istekleri doğrultusunda devlet düzeninden tutun bütün ilişkilerin değişimi amaçlanmaktadır. Bunu kastedenlerin veya uygulamaya kalkanların icraatlarına baktığımızda da değişimde öne sürülen şartlardan kastın zaman veya eşya ile ilişkilendirilmediği görülür. Değişimde ileri sürülen şartlardan kastın insanlar arasındaki alakalarda hakim gücün istekleri doğrultusunda düzenlemelerin ileri sürülmesi vardır. Bu doğrultuda “tedricen İslam’ı hayata hakim kılmayı” (!) savunan Müslümanlar bu görüşlerinden de feragat ederek şartlara göre değişim fikrine müptela olmuşlardır. “Şartları zorlamanın bir anlamı yok, şartlar uygun olduğunda İslam devleti kurulur, demek ki Allah günümüzde Müslümanlara böyle bir yönetimi uygun görmüş…” gibi düşünceler maalesef Müslümanlar arasında benimsenir hale gelmiştir. Bu ise vakaıya teslimiyetçiliktir. Ve de gayb-i kaderiyecilik ve değişimden korkmaktır.
Şu bir gerçektir ki “şartlar” ne kendi başına bir hükümdür ne de hüküm koyucudur.
Hangi husustan bahsedilirse edilsin hepsinin temelinde “şartlar” öznesi yatmaktadır. Meseleyi çözmek için önce şartlar konusunu ele almak gerekir.
Şartlar(A/isim Arapçası şurut); Bir iş için mutlaka lüzumlu olan husus Bir kısım muamelelerde lüzumlu olan hüküm. Bir şeyin olması ona bağlı olan şey, kayıt, koşul olması başka durumların gerçekleşmesini gerektiren şey, koşul.
Koşular;şerait, bir şeyin kendi özelliğini kazanması için, bulunması gereken durum, gerekli olan özellik.Bir antlaşmada belirlenen hükümlerden her biri. Bir şeyin kendi özelliğini kazanması için, bulunması gereken durum, gerekli olan özellik,
1-Bir başka şeyin kendisine bağlı olduğu, bir başka şeyi olanaklı kılan şey.
2- Belli bir nedensel bağlantıda etkinin ortaya çıkmasını sağlayan etken.
Müslümanların gündemini meşgul eden şartlara göre değişimin fıkıh usulü ile bir alakası yoktur. Veya herhangi bir hukuk sitemi içerisindeki “şartlar” esası üzerine de değildir. Her ne kadar hukuk konularından biri olsa da burada üzerinde durulan veya anlatılmak istenen “vakıaya göre değişim”dir.
Vakıa kendi başına hüküm koyamayacağı gibi değişimi de gerçekleştiremez. Ancak vakıaya yön verenler değişimi gerçekleştirirler.
Dünyada meydana gelen değişimden etkilenenler baskın gücün tesirinde hareket ederek şartlara göre değişim yoluna gitmektedirler. Daha açık bir ifade ile bu gün yeryüzünde hakim güç olan kapitalizm ve onun temsilcisi olan Amerika’nın isteği doğrultusunda değişim yaşanmaktadır.
Bu gün İslam aleminde pazarlanmaya çalışılan şartlara göre değişim rüzgarlarını dikte eden Amerika’nın kendisidir. Siyasilerin değişimi şartlara ve zamana bağlaması ise bu etkiden esinlenmelerindendir. Kamuoyuna “kapitalist oluyoruz” demek yerine “şartlara göre değişiyoruz” demeleri dahi vakıanın, şartların yalnız başına değişim gerçekleştiremeyeceğinin kanıtıdır. Ayrıca değişim için esas aldıkları ölçüler vakıaları farklı olan her bölge için sorun üretmekten başka bir işe yaramamaktadır. Örneğin; Yemen halkı Müslümandır. İslam vakıayı ve şartları belirleyendir. Bu topluma kapitalizm ilkeleri ile şartları ve vakıayı değiştirmeye kalktığınızda tenakus oluşur.
Şartlara göre değişimin kaynağında kapitalizmin günümüz temsilcisi Amerika’nın yayılmacı, sömürgelerini artırma ve dünya üzerinde siyasi ve iktisadi gücünü daha baskın hale politikası yatmaktadır. Şartlara göre değişimi öne süren ülkelerin değişim programlarının Amerika’nın isteğinin dışında olduğunu söylemek yanlış olur. Öyle ise şartlara göre değişimim adı Amerika’ya göre değişim olmalıdır.
Şartlara göre değişim bir tesadüf değil yeniden şekillendirilmek istenen dünyanın yön vermek isteyenlerce ortaya atmış olduğu bir düşüncedir. Çünkü onlar bu düşüncenin içini doldurmaktadırlar. Liberalizm, globalizm, serbest piyasa ekonomisi, kültürler arası diyalog, muhafazakarlık bunlardan bazılarıdır. Bunlara uymayanlar ise çeşitli şekillerde izolasyona maruz kalmakta, terörist ilan edilmektedir. Her toplum bunlarla uzlaşmak zorundadır. Böyle olunca burada batının önümüze koyduğu şartlardan doğan açıkça bir dayatmanın söz konusu olduğunu ortadadır.
BM, NATO ve ABD öncülüğünde,şartlar gereği vakıa üzerinde etkin güç olan, batının kendisine biçtiği rol doğrultusunda değişimin öncüleri;“Batı değerlerini ve yaşam biçimini görmezlikten gelen veya tehdit eden ülkelerin yola getirilmesi”,“kaos oluşturularak istikrarsızlaştırılan bölgelere müdahale edilip bu alanların istikrar ve özgürlüğe, insan haklarına, demokrasiye, hürriyetine kavuşturulması” ve “daha önce problemli bırakılan sınırlarda, yeniden sınır anlaşmazlıklarınıçözme bahanesi ile arabuluculuk rolü” üstlenmiş olmalarıdır.
Günümüz şartlarına etki etmek istemeyenler ancak etkilenirler. Bundan dolayı İslam alemi kapitalizmin tesirinde kalmıştır. Şartları kapitalizmin uygulanması için zorlamışlardır. Bunu birçok alanlarda görmemiz mümkündür. Başta yönetimle ilgili ayetleri, hadisleri zamanın şartlarına göre tevile kalmışlardır. İslam’dan olmayan düşünceleri (demokrasi, cumhuriyet gibi…) İslam’danmış gibi gösterdiler, ekonomide kapitalist ekonomiyi tatbik etmişler, faizin kullanımına cevaz vermişlerdir… Partiler şartlar gereği demokrat olmak zorundadırlar. Cemaatler çalışmalarını, tüzüklerini, programlarını bu ilkelere göre düzenlemek zorundadır. Aksi halde ya kapatılırlar veya terörist ilan edilirler. Müslümanlar günlük hayatta sayamayacağımız birçok alakaları İslam ve küfür düşüncelerle karıştırmışlardır. Vakıanın ölçü alınması ile şartları zorlama neticesinde İslam’ın onaylamadığı bir hayat tarzı ortaya çıkmıştır.
İslam aleminde İslam’ı mükemmel bir şekilde tatbik etmek için şartların uygun olmaması, globalleşen dünyada İslam’ın tatbik edilmesinin tepki getireceğini düşünmek, büyük devletlerin baskısından korkarak şartlara boyun bükmek Müslümanlar için bir gerekçe olamaz.
Müslümanların akidesi bu şartlarda yaşamayı, vakıaya teslim olmayı reddetmektedir. İslam nizamı her zaman ve her şartta uygulanma gücüne sahiptir. Şartlar ne kadar zorlaşırsa zorlaşsın Müslümanlar İslam’ın hükümlerini uygulamaktan vaz geçemezler. AllahuTeala şöyle buyurdu:
وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ
“Kim, İslâm’dan başka bir din arzulayıp ararsa, ondan asla kabul edilmeyecektir. Âhirette de o, zarara uğrayanlardandır.”(Ali İmran 85)
Şartların değişmemesi, vakıanın devam etmesi yani Müslümanların bulundukları hali değiştirmekte etkili olamasa dahi akidemiz gereği Şer’i hükümlere bağlı kalmayı gerektirmektedir. Neticeyi değiştirecek olanın Allah olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Bizlerden istenen her zaman ve her şartta İslam’ın hükümlerini öne almaktır. Yani İslam’ı vakıa veya şartların etrafında döner kılmak yerine İslam’la onları uyarlamaktır. Bu devlet şeklinden tutunda parti, cemaatler, insanlar arasındaki bütün alakalar için geçerlidir. Kısacası her hâlükârda ölçümüz İslam olmalıdır.