Home / News / HİZB-UT TAHRİR / BASIN AÇIKLAMALARI / Anvers, Mechelen, Vilvoorde, Maaseik Belediye Başkanlarına
islam devleti default

Anvers, Mechelen, Vilvoorde, Maaseik Belediye Başkanlarına

-Basın Açıklaması-

Anvers, Mechelen, Vilvoorde, Maaseik Belediye Başkanlarına, Belçika’daki Aydın ve Politikacılara

H. 23 Zilka’de 1434
M. 29 Ekim 2013

Çaba ve iddia edildiği üzere çeşitli kesimlerle istişarelerden sonra müdür, öğretmen, polis, spor kulüpleri, gençlik dernekleri vb. yönelik bir rapor hazırlandı. Rapor “Müslümanların Radikalleşmelerinin Önüne Geçmek” başlığını taşıyor. Rapor, Anvers, Mechelen, Vilvoorde ve Maaseik belediye başkanları önderliğinde hazırlandı. Rapor, radikalleri ve bunları radikalleştiren yöntemlerin araştırılmasını içeriyor. Ayrıca Müslümanlar arasında radikal eğilimleri öğrenme, izleme ve onları ortadan kaldırmak için pratik yöntemler öneriyor.

Gerçek şu ki bu rapor, tam bir skandaldır, ifade etmekten kelimeler yetersiz kalıyor. Sözde demokratik modern düşünceyi temsil edenlerin alınlarına vurulmuş kara bir lekedir. Bu girişimin sahipleri, radikalizm tehdidinden demokrasiyi savunma ve koruma iddiasındalar. Bu rapor, Fransız filozof Todorov “Demokrasinin baş düşmanı, demokrasinin kendisidir” sözünü doğrular niteliktedir. Demokrasi krizi, dışsal değil içsel bir sorudur. Çünkü samimi demokratların düşmanları -Todorov’un da dediği gibi- sözde demokrat şakşakçılığı yapan ama eylemde demokratik değerleri referans almayan kimselerdir. Sahte demokrasi tahtına oturmuş bu kimseler tarafından demokrasi değerleri inanılacak türden fikirler değiller. Bilakis istismar ettikleri bir araçtır. Demokrasi bunlara göre değeri olmayan bir değerdir.  Yahut fanatizm ve başarısızlıklarıyla değeri kaybolmuş bir değerdir. Bu yüzden sahte demokrasi sisteminde insanların özgürlük adına köleleştirilmelerine şaşırılmamalıdır. Fikir özgürlüğü, inanç özgürlüğü ve eşitlik gibi ilkelere dayalı özgür toplumu tehdit eden radikalizm adı altında düşünce, duygu ve görünüşlerinden dolayı insanlara savaş açılmasına yadırganmamalıdır. Söz konusu Müslümanlar olunca fikir özgürlüğü adına Müslümanlar fikirlerin ifade etmekten engelleniyor. Din özgürlüğü adına Müslümanlar dinlerinden vazgeçiriliyor. Eşitlik adına Müslümanlar nerede, nasıl ve ne zaman düşüneceklerini belirleyen efendiye itaat ettiriliyor.

Anvers, Mechelen, Vilvoorde ve Maaseik belediye başkanları tarafından hazırlanan bu rapor, ideal demokrasi toplumunda istihbarata dayalı polis devleti için harika bir modeldir. Bu rapor, Müslümanları hareketleri ve meskenlerinde gözetim altında tutuyor. Demokratik topluma tehlike teşkil eden radikalizmle mücadele bahanesiyle ev, okul, cadde, cami ve kafede duygu ve düşüncelerini denetliyor. Tüm bunlar radikalizm adına yapılıyor. Öyleyse radikalizm nedir? Yazar, onu nasıl tarif ediyor?

Raporda radikalizmin tanımı belirtilmedi. Yazar genel, muğlak ve hiç bir manaları olmayan ifadelerle yetindi. Bu ifadeler her düşünceye, Hristiyanlar, Yahudiler, sosyalist milliyetçi partiler gibi Belçika’da yaşayan her cemaate uygun düşer. Bunu yazar çok iyi biliyor, bilmemesi mümkün değil. Çünkü raporun 8. sayfasında “Haddi zatında radikalizm, bir sorun olduğu anlamına gelmez.” Diyor. Öyleyse burada soru akla geliyor: Mademki radikalizm bir sorun değil, o zaman sorun ne?

Yazar bunu aynı sayfada “Radikalizm, radikal mefhumlardan hareket edilerek toplumdaki bireylerin veya grupların özgürlüğü kısıtlanmak veya önlenmek istendiğinde bir sorun haline dönüşür. Veya radikal mefhumlar kanunun suç saydığı görünümlere, davranışlara etki ederse bir sorun haline gelir.” diyerek cevaplıyor. Çünkü yazar tanımında çok dakik, bize çok ikna edici pratik örnekler veriyor. Bunlar toplumda sık sık tekrarlanan somut, belirgin herkese ayan beyan olan örneklerdir. Sonra yine aynı sayfada radikalizmin toplum için bir tehlikeye dönüşmesine örnek veriyor: “Helal et satmadığı için kasapla alay etmek, ya da başörtüsü takmayan kadınlarla tartışmak ya da içki satmadığı için kafenin camını kırmak…”

Yazar biraz daha izahat getiriyor ve toplumda tehlikeye dönüştüğünü gösteren davranışları bize açıklıyor. Buna aynı sayfada şu örnekleri veriyor: “Halka açık yerlerde İslam’a davet edenler ya da seçimlere katılmayı reddeden ve boykot çağrısı yapanlar ya da çocuklarına dini öğretileri dayatanlar.” (Tabii ki İslam öğretilerini)

Bu bağlamda yazar araştırmasının girişinde radikalizmin toplumda bir tehlikeye dönüştüğü meselesinden soyut ve genel bir sıfatla bahsediyor. Ancak yazar İslam ve Müslümanlarla ilgili negatif örnekler veriyor. Ama yazar tesettürlü Müslüman bayanların günlük karşılaştığı hakaret ve alaydan bahsetmiyor, yüzlerine tükürülmesi ve parmak işareti yapılması gibi. Örneğin, Müslümanlar arasında Hıristiyanlığa çağıran Yehova şahitlerinden bahsetmiyor, yemeklerinde, elbiselerinde, görünümlerinde, eğitimlerinde özgürce Yahudiliği yaşayan Yahudileri zikretmiyor. Çünkü İslam dışında gayri Müslimlerden kaynaklanan radikalizm, yasak olan radikalizm değil, yasal olan radikalizmdir.

Gerçekten araştırmadaki objektif girişten sonra, yazar doğrudan konunun özüne geliyor ve İslami radikalizm tehlikesini bizlere tanımlıyor. Yazar raporun 9. sayfasında, “Müslümanların topluma tehlike teşkil eden radikalizme dönüşmesinden kasıt, ister demokratik isterse demokratik olmayan yöntemlerle olsun, toplumu köklü değiştirmek için çalışan veya bu konuda yardımcı olan kimselerdir.” diyor. İşte Anvers, Mechelen, Vilvoorde ve Maaseik belediye başkanları tarafından hazırlanan projenin üzerine bina edildiği konunun özü budur. Konu sadece Müslümanlarla ilgilidir. Müslümanların toplumu köklü değiştirmek istedikleri komplosundan hareket ediliyor.

Gerçek şu ki iddia edilen bu tehlikenin gerçek bir tarafı yoktur. Akılları boş hayallerle iştigal eden kimseler tarafından üretilmiş bir hayaldir, hiçbir tutarlılığı yoktur. Gerçekten rapordan kasıt, radikal direniş gruplar ve İslami terörizm değildir. Aksine rapordan kasıt, bundan bir başka şeydir. Aşağıdaki noktalar aracılığıyla konuyu açıklık getirelim:

1- Raporun 19. sayfasında “Belçika’daki Müslümanların büyük çoğunluğu, her zaman radikalizme karşı olmuşlardır.” ifadesi geçiyor. O halde soruyoruz, eğer Müslümanların büyük çoğunluğu radikalizm karşıtıysa, o zaman tehlike nerede? Yazarın söylemine göre davetlerini ezici çoğunluğun reddettiği azınlık Müslümanlar mı toplum için gerçek tehlike?  Şöyle denilebilir “Bu rapor, azınlık tarafından gelecek tehlikenin önüne geçmek için bir ön alma stratejisidir.” Burada akla şu soru gelebilir, radikalizm sadece İslam ve Müslümanlara özel değilse, öyleyse burada Hıristiyan ya da Yahudi veya ırkçı milliyetçi sağcı radikal gruplar da var demektir. Bunlar kendi vizyonlarına göre toplumu değiştirmek için çalışıyorlar ve dolayısıyla bunlardan radikal çalışmalar ortaya çıkabiliyor, bunların gelecekteki tehlikelerine önem veriyor musunuz? Bunlarla ilgili mesela tehlikelerinden ve bunlarla mücadele yöntemlerinden bahseden bir rapor hazırlayacak mısınız?

2- Rapor, toplumdaki derin bir değişimden bahsediyor, ama hangi toplumdan bahsediyor? Belçika toplumu mu? Eğer araştırma Belçika toplumuyla ilgiliyse, Belçika’da toplumu değiştirmek isteyen bir İslami grup yok ki! Hizb-ut Tahrir [Hizbin dile getirdiği sloganı kafaları karıştırmak için cihadi hareketler içerisine koydu] kültüründe de açıkladığı gibi Batı ülkelerinde bir İslam Devleti kurmak için bir çalışma yapmaz. Sözde “Belçika için Şeriat” grubuna gelince; davetlerinin doğruluğuna bakmaksızın siyasi anlamda bir grup değildir, aksine bireylerdir, yargılandılar ve cemaatleri yasaklandı, yok olup gittiler. Bunu herkes biliyor. De Standaard gazetesi 11.03.2013 tarihindeki bir haberinde Belçika istihbaratından şu bilgileri nakletti; “Belçika için Şeriat” resmen yok olup gitti. Ancak bazı eski üyeleri ve sempatizanları, şimdi Esed rejimine karşı Suriye’de savaşıyor. Buradan hareketle Belçika toplumunda köklü bir değişim isteyen bir grup yok.

3- Rapor, toplumdaki köklü ve derin değişimden bahsediyor. Ama Belçika toplumundaki köklü bir değişimin anlamı nedir? Müslümanlar ülkede otoriteyi ele geçirmeye çalıştılar mı? Belçika’daki yöneticiler ile vatandaşlar arasında olan ilişkilerine çattılar mı? Belçika yöneticilerini devirmek ve değiştirmek için kendilerine bir yol haritası belirlediler mi? Bunun için maddi eylemlere kalkıştılar mı? Örneğin askeri darbe yapmak için bir girişimde bulundular mı? Yahut siyasi çalışma yaptılar mı? Örneğin sivil itaatsizlik ya da Belçika’da hükümeti devirmek için bir gösteri yapmak gibi bir çağrıda bulundular mı? Ya da Müslümanlar, bu konuda düşündüler mi? Hayır, hiç olmadı, hiç bir Müslüman da bu konuda düşünmedi. O zaman neden Anvers, Mechelen, Vilvoorde ve Maaseik belediye başkanları Müslümanların ve İslami radikalizmin planladığı toplumu kökten değiştirmekten bahsediyorlar. Müslümanlar bu konuda düşünmemişlerse, bunu gösteren herhangi bir maddi eyleme kalkışmamışlarsa, o zaman Müslümanlar nasıl Belçika toplumunun köklü bir değişimi için çalışabilirler? Daha Müslümanlar kızlarının başörtüsü takmalarını yasaklayan bir okulun kararını değiştiremediler ya da Müslümanların çocuklarına bazı öğretmenler tarafından taciz edildikleri kanıtlandığı halde bir okulu kovuşturmaya tabi tutamadılar?

Raporun sözünü ettiği köklü bir değişim Müslümanların Belçika toplumunda elde etmek istedikleri bir şey değil. Onlar bu konuda düşünmüyorlar bile, düşündüklerini varsayalım değişim araçlarına sahipte değil. Aksine bu, Anvers, Mechelen, Vilvoorde ve Maaseik belediye başkanlarının Müslümanlar arasında ve içinde gerçekleştirmek istedikleri bir değişimdir. Rapor, Belçika’da bir bütün olarak İslam’ın varlığını sınırlamak için bir strateji ve pratik bir plan ortaya koyuyor. Diğer bir deyişle Müslümanlara demokratik laik Batılı değerleri ve batılı yaşam tarzını dayatmak istiyor. Mesele Müslümanların kamu düzeni ve toplumun işlerini yürüten hukuka boyun eğmeleri meselesi değildir. Mesele zorla da olsa Müslümanların bu değerlere inanmaları gerektiği meselesidir. O halde mesele Müslümanların laikliğe inanmaları, davranış ve görünümlerinde bunu göstermeleri meselesidir. Bunu başarmak için de bu demokratik otorite buna aykırı olan her şeyi, mücadele edilmesi gereken bir radikalizm olarak kabul ediyor. Filan kişi görüşlerine bağlıdır diye lakap takmak, başörtüsü takmak, dini elbise giymek, İslam’a çağırmak, entelektüel olarak Batı düşüncesi eleştirmek, Batı düşüncesini eleştiren konferansa katılmak, Amerikan’ın Irak sömürgeciliğine karşı kanuni bir hak olarak gösteriye katılmak, tüm bunlar, radikalizm belirtilerinden sayılıyor. Hatta Allah’u Ekber, sadakat, düşman, bidat, davet, cehalet, kâfir, Hilafet, şehadet, tevhit, sünnet gibi İslami kültürünün dinamiklerinden olan ifadeler radikalizm olarak zikrediliyor. Dolayısıyla bu tür ifadeler, radikalizmin görünümlerinden sayılıyor. Çünkü bunlar birer radikalizm belirtileridir. Bu nedenle kim bir gayri Müslim’i İslam itikadına ikna ederse, radikal olarak nitelenecek, ama kim Müslümanı dininden döndürürse demokratik hakkını kullandı denilecek. Kim entelektüel olarak modernizmi eleştirirse, radikal yaftası vurulacak, ama İslam’a hakaret eden ve Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile alay eden kişi demokratik sayılacak. Helal et arayan kimse radikal olacak, ama Koşer [Yahudilerin bir yemeği] isteyen kimse demokratik hakkıdır denilecek. Başörtüsü takan kimse radikal olarak görülecek, ama süslenen püslenen kimse demokratik biri olarak itibar edilecek

Sonuç olarak Müslümanlar demokratik otorite altında düşünme, fikrini ifade etme, kimliklerini koruma, kültürel ve davranış ayrıcalığını muhafaza etme ve dini görünüm hakkına sahip değiller. O halde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde geçenlerin ne önemi var, “Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkına sahiptir…” Yine o halde Hoşgörü İlkeleri Bildirgesi’nde yer alanların ne değeri var, “…Kişi inançlarına bağlanmakta özgürdür. Başkalarının inançlarına bağlılıklarını da kabul eder. Hoşgörü demek, insanoğlu yapısı gereği görünümlerinde, koşullarında, dillerinde, davranışlarında, değerlerinde farklı olması demektir. Huzur içinde yaşamak hakkına sahiptir, inançlarına uygun görünümde olabilir. Ayrıca Hoşgörü, birey görüşlerini başkalarına empoze edemez anlamına da gelir.” İşte bunlar, demokratların değerlerinden ve bunlara bağlı olduklarını iddia ettikleri metinlerden birer pasajdır. Görünen o ki bu metinler Müslümanları kapsamıyor. Anvers, Mechelen, Vilvoorde ve Maaseik belediye başkanlarına göre Müslümana dinini koruma, dinine göre yaşama ve davet hakkını veren özgürlük kelimesi lanetlidir.

Biz Anvers, Mechelen, Vilvoorde ve Maaseik belediye başkanlarını Hilafet Devletinin tebaasıyla olan siyasetini öğrenmeye çağırıyoruz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:  إن الأمير إذا ابتغى الريبة في الناس أفسدهم  “Emir, insanlarda şüphe arasa onları ifsat eder.”

Son olarak da ülkedeki aydınlara şunu söylüyoruz: Siz bu ülkedeki Müslümanların kimliklerine, kültürel hassasiyetlerine saygı gösterilme haklarını istediklerini gayet iyi biliyorsunuz. Keza Müslümanların toplumu ve sistemi değiştirmek için çalışmadıklarını da çok iyi biliyorsunuz. Biz sizlere şunu söyleriz: Hak karşısında susan kimse dilsiz şeytandır. Siz Müslümanlara yapılan zulmün boyutunu, seslerinin kısıldığını, işkence edildiklerini, baskı gördüklerini görüyorsunuz. Hatta hakaret din ve akidelerinin dinamikleri aşağılanır boyutuna vardı. Tün bunlara rağmen ideolojinize bir özür de olsa sizden tek bir kelime bile duymadık. O halde siz kendi değerlerinize ihanet ediyorken insanların değerlerinizden yüz çevirmelerinden neden şaşırıyorsunuz?

Bize gelince; dinimizden ve Müslümanlardan korkmayız. Çünkü İslam öyle bir dindir ki çatışma olmadan kendi başına bırakılırsa kalplere sızar, kalpleri etkisi altına alır. Ona karşı savaş açılırsa, kalplerde kökleşir ve şiddeti artar.

Osman Bahâş
حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir
Merkezi Medya Bürosu Müdürü

www.hizb-ut-tahrir.org| www.hizb-ut-tahrir.info| www.turkiyevilayeti.com

 

Ayrıca...

Tutuklamalar İle Ne Bizi Korkutabilirsiniz Ne de Hilafeti Engelleyebilirsiniz

22 Eylül 2020 Salı günü Antalya Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınan 14 Hizb-ut Tahrir mensubu …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir