Şanlı Suriye kıyamını ele aldığımızda, karşımıza batının iki büyük hamlesi veya engelleme stratejisi çıktığını söylememiz mümkün. Bunlardan birincisi; Suriye toprağı üzerinde suni ve batı güdümlü bir muhalefet oluşturmak, bir ikincisi ise; bu muhalefeti güçlendirecek uluslararası toplantıları (bilhassa Cenevre 1 ve 2) tertiplemek.
Batının kendisine sadık ve Suriye halkının desteğini almış bir yapı oluşturmakta oldukça zorlandığı hatta şuan itibarı ile başarılı olamadığı aşikar. Cenevre 2 konferansının bir türlü oluşturulamamış olmasının sebeplerinden birinin de bu olduğu düşünülebilir. Oluşturulan sözde muhalefetlerinin çokluğu ve liderlerinin sürekli olarak değiştirilmiş olması bunu düşünceyi pekiştirmektedir. Bu siyasi oluşumların değişkenliğini şu şekilde sıralayabiliriz:
Suriye Devrimi Muhalefet Güçleri Koalisyonu (sözde Muhalefetin çatı örgütü olduğu söyleniyor).
Bu çatı örgütün yine kendi içinde birçok oluşuma ve siyasi yapılanmaya ev sahipliği yapmaktadır:
a) Suriye Ulusal Konseyi
b) Şam Deklarasyonu
c) Suriye Devrimi Muhalefet Güçleri Koalisyonu
d) Suriye Yüksek Devrim Konseyi
e) Seküler ve Demokratik Suriyeliler Koalisyonu
f) Ve birçok oluşum ve grup…
İşte bu yapılanmaların önde geleni olan Suriye Ulusal Konseyi, Cenevre 2 konferansına katıldı ve kendince ajan misyonunu ifa etti. Suriye Ulusal Konseyi başkanı sıfatı ile Ahmed Jarba bir konuşma yaptı. Ahmed Jarba 6 Temmuz 2013 tarihinde İstanbul’da yapılan bir seçimde Müslüman Kardeşler teşkilatına yakınlığı ile bilinen Mustafa Sabbak’a karşı çok az farkla başkan seçildi. Kendisi Ulusal Konseyi’nin demokratik kolunu temsil eden Hristiyan Michel Kilo’a yakınlığı ile biliniyor.
Batının bu tür girişimi tabii ki evvelce istenilmiş ve tasarlanmış bir hamle olduğu söylenemez. Aksine 15 Mart 2011 öncesi Beşşar ve üzerinde oturmuş olduğu Baas rejimi, ABD’nin Ortadoğu’da en sadık köpekleri idi. Yani kıyamın ülke geneline yayılması ve ABD uşağının üzerinde oturmuş olduğu tahtın sarsılmış olması batıyı oldukça endişelendirdi ve acil bir eylem planı hazırlamasına sebep oldu.
Evet, bu eylem planının ilk ayağı haziran 2012 tarihinde Cenevre konferansı olarak gerçekleştirildi ve neticede istenilen değişim ve sükûnet gerçekleştirilemedi. Daha sonrasında genelde batı özelde ABD çılgına dönmüşçesine tüm hain müttefikleri ile Suriye halkını katletmeye devam etti. Karşısındaki Özgür Suriye Ordusu olarak çıkan silahlı mücahid oluşumun yanında salih ve samimi mücahid grupların teşekkül etmesine şahid oldu. Bunlardan en önde geleni İslam Cephesi ve Nusret Cephesi oldu. Bununla birlikte daha önce Irak’ta savaşan ve özellikle Irak’ın batısında (Felluce ve Ramadi’de) güçlü olan Irak İslam Devleti adı altında bir gurup gündeme geldi. Bu gurubun Suriye’nin doğusunda savaşa dahil olması ve Suriye/Irak sınırdan rahatlıkla gidip geliyor olabilmesi onun bu iki ülkede mücadele etmesine sebep oldu ve ismini Irak Şam İslam Devleti olarak değiştirdi. Cenevre 2 öncesinde bu İŞİD hareketinin gündeme gelişi ve samimi mücahid gurupların arasında fitne olarak bir sıkıntının gerçekleşmesi aslında ayrı bir araştırma konusu olduğundan ben burada sadece kısaca değinerek Cenevre 2 konusuna ve siyasi gelişmelere geri döneceğim.
İŞİD’nin başında Ebubekir Bağdadi adında bir mücahid bulunuyor. Ebubekir Bağdadi 2006 yılında ABD tarafından öldürülen Ebu Musab Zerkavi’nin ölümünden sonra Irak İslam Devleti’nin başına geçmişti.
Bu hareketin El-Kaide ile yakınlığı olduğu biliniyor. Lakin olmayan bir devletin varlığından bahsetmiş olmaları ve bunu El-Kaide lideri Eymen Zevahiri’nin emrine rağmen yapmış olmaları ve daha sonra birçok fitnenin sebebi olarak gündeme gelmesi bu hareketin konumunu sorgulamamıza sebep olmaktadır. Kasım 2013 tarihinde Eymen Zevahiri’nin İŞİD lideri olan Bağdadi’yi İŞİD lağvedilmiştir mesajı el-Cezire televizyonunda yayınlanan sesli mesajla gündeme geldi. Ardından el Bağdadi Zevahiri’ye cevaben sesli bir mesaj yayınladı. Müminlerin emiri sıfatı ile kendisini taktim ettiren ve Eymen Zevahiri’ye rağmen varlığını koruyacaklarını dile getirdi. Ardından Suriye’de Nusra ve İslam Cephesine karşı tavır takınması ve İslam Cephe’sinin İŞİD’e göndermiş olduğu elçiyi Dr. Hüseyin El Süleyman’ın (İslam Cephesi komutanlarından) ölü olarak geri göndermiş olması, bardağı taşıran son damla oldu. Ardından İslam Cephe’sinin yapmış olduğu açıklama şu şekilde olmuştur:
“Allah-u Teala buyurdu ki: (Kim ki bir mümini kasten öldürürse cezası ebedi cehennemdir ve Allah ona azab eder ve lanet eder ve ona büyük azap hazırlar.)
Irak Şam İslam Devleti’nin Ahrar el-Şam İslamiye’nin komutanlarından mücahid Dr. Hüseyin el-Süleyman’a işlemiş olduğu çirkin cinayet Cephe-İ İslamiyye, Suriye halkı ve cihadı seven her Müslüman’ı derin üzüntüye boğmuştur. Dr. Hüseyin el-Süleyman Mes kene’de çıkan ihtilafın çözümü için IŞİD’e elçi olarak gitmişti ama onlar doktoru kaçırıp türlü türlü işkenceler yapıp şehit ettiler. Cesedinin üzerinde Suriye halkının daha önce Esed’in koğuşlarında bile görülmeyen şekilde cesedinin üzerinde işkence izleri bıraktılar.
Yine bununla birlikte bundan bir kaç gün önce Eymen ez-Zevahiri’nin Suriye temsilcisi ve Nusret Cephesi’nin El-Kaide temsilci olarak taktim edilen Ebu Halid es-Suri adlı bir mücahidin yazmış olduğu bir mektup internet sitelerinde gündeme geldi. Mektup’da dikkat çeken cümleler şunlar oldu:
Mübarek Şam cihadının üstüne bir fırtına gibi esen son olayların ışığında ve Rasulullah’ın (sav)’in “Din nasihattir! -Kime Ey Allah’ın Resulü! – Allah’a, Resulüne, Müslümanların önderlerine ve bütün Müslümanlaradır.” sözünden hareketle; bu nasihatimi, IŞİD cemaatinin yöneticilerine ve fertlerine yapıyorum.
Yapılan açıklama ve nasihatin İŞİD olduğu ve çıkan fitne sebebin onlara nispet edildiğini bize gösteriyor. Devamında ise şunlar dile getiriliyor:
Muhakkak ki tekfir ve riddet ahkâmını kullanmak, bunun bir benzeri olan mücahit grupların tamamını hiçbir delil olmadan sahvecilik ile itham etmek, cürüm olarak büyük günahların en büyüklerindendir. Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır: “Kim bir kardeşine ‘Ey Kafir!’ derse, bu söz ikisinden birine döner.” Peki bu sözü, Allah’ın şeriatı ile hükmetmek ve Allah’ın dinini yeryüzünde hakim kılmak için cihat eden guruplara söyleyenin durumu nasıldır. Nitekim biz bu grupların halini biliyor ve tanıyoruz.
Bugün, İslam devleti kurma ve cihat ismi adı altında, Şeyh Usame(rh), Şeyh Eymen ez-Zevahiri, Şeyh Abdullah Azzam, Şeyh Ebu Musab es-Suri ve Şeyh Ebu Musab ez-Zerkavi gibi hayatlarını Allah yolunda cihat etmekle tüketmiş –Allah hepsinden razı olsun- şeyhlere nispet edilerek yapılan birçok cürüm ve yanlış uygulamalar olduğunu duymaktayız ki onlar bu kötü menhecten son derece uzaktırlar. Hayatını bu büyük şeyhlerle beraber geçirip, onları hakkı ile tanıyan bir nasihatçi olarak size haber veriyorum ki, kurdun Yusuf (as)’ın kanından beri olması gibi bu şeyhlerde kendilerine nispet edilen şeylerden beridirler. Sakın aldatıcıların aldatmaları ve yalancıların haberleri sizi kandırmasın.
Evet, bu yapılan açıklamadan da görüleceği üzere suçlanan ve fitne çıkardığı söylenen gurubun İŞİD olduğu ortaya çıkıyor. Lakin meseleyi daha etraflıca ele almanın ve İslam Cephesi’nin ve onun Suudi Arabistan’la arasında var olduğu iddia edilen ilişkinin ortaya konup incelenmesi gerekiyor. Yine Nusret Cephesi’nin bu fitnedeki yerini ve nihai olarak siyasi hedeflerinin ne olduğu göz önünde bulundurulması gerekiyor. Rabbim tez zamanda bu fitnenin sonlanmasını ve yek vücut olarak İkinci Raşidi Hilafet Devleti hedefine doğru yürümelerini nasip eylesin (AMİN).
Bu kısa açıklamadan sonra gelelim Cenevre 2 Konferansının sonucuna ve batının girmiş olduğu çıkmaza. Konferansın akabinden Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gazetecilerle bir araya gelip konferansı değerlendirirken en önemli kararın iki tarafın tanımlanması olduğunu dile getirdi:
“Bundan sonra masa oluştuğunda kimlerin oturacağı belli. Bu çok önemli bir aşamadır. Nihayet problem çözümü söz konusu olacaksa müzakere edecek iki tarafın tanımlanmış olması ve karşı karşıya oturmuş olmaları önemli bir aşamadır. Bu sonuç şu anda çıktı”.
İki taraf derken hiçbir şekilde meşru olmadığı dile getirilen hain kasap Beşşar Esad ve avenesi ile demokratik olduğunu çok gür bir sesle dile getiren ve Hristiyanlarla kol kola gezen Ahmed Jarba ve temsil ettiği Suriye Ulusal Konseyi kastediliyor. Halbuki alanda Suriye’nin %70’ni kontrol eden İslam Cephesi, Ensar-ul Hilafet’in de içinde bulunduğu Mücahid Cephesi, Nusret Cephesi, İŞİD ve diğerleri ne Baas köpeklerini nede batıya Beşşar Esad’da alternatifi olarak köpeklik yapmak isteyenleri tanıyor. Bu Cephelerin hep birlikte istedikleri ve hedefledikleri minhacları yayınladıkları bildirilerde çok açık bir şekilde dile getiriliyor:
İslam Cephesi:
İslami Cephe’nin Kuruluş Deklarasyonu
İSLAMİ CEPHE ANLAŞMASI (22/11/2013)
Islam Cephe’nin tanımı:
Bu cephe kapsamlı bir İslami, sosyal, politik ve askeri bir oluşumdur. Suriye’de Esed rejimimin topyekün devrilmesini ve üstünlüğün sadece yüce Allah’ın tek başvuru kaynağı,kural koyucu,eğitmen ve devletin, toplumun ve bireylerin davranışlarını düzenleyen şeriatına ait olduğu bir İslami devlet inşa etmeyi amaçlamaktadır.
Cephe’nin Hedefleri:
1. Varolan rejimi tümüyle, bütün o karanlık artıklarıyla devirmek, Suriye’den onları tamamen temizlemek, mazlumları, şereflerini ve varlıklarını korumak. Rejimi devirmek, katliama karışanları destekçileriyle beraber meşru ve adil mahkemelerde yargılamaya ek olarak ordusu ve güvenlik birimlerinin yanısıra onun tüm adli, yasama ve yürütme yetkilerini ayırıp sonlandırmak demektir.
2. Rütbeleri kapatmak ve halihazırda işleyen güçleri bu mübarek devrimde birleştirmek, bütünlüğü yaymak ve Suriye’yi adalet, birlik ve dayanışma temelinde yeniden inşa etmek.
3. Allah’ın şeriatının mutlak hüküm süreceği, bireylerine adalet ve saygın bir hayat sunulan bağımsız bir devlet kurmak.
İslam Cephe’nin Statejisi:
Yüce Allah’ın şeriatından başka hakimiyet öneren ya da dini çiğneyen herhangi bir siyasi süreçte yer almaz. Yasamanın hiçbir ortak koşmaksızın yalnızca Allah’a ait olduğunu kabul etmeyen, yasadışı olan her siyasi yöntem. Cephe böyle bir süreçte yer alamaz, onu kabul edemez ve uzlaşamaz. Politikasız bir din, dinimizde yasak olan bir çeşit manastır hayatıdır ve dinsiz politika da reddedilen laikleştirmedir.
Not: İslami Cephe’nin Kuruluş Deklarasyonu tamamını okumak istiyenler için google üzerinden ‘İslami Cephe’nin Kuruluş Deklarasyonu’ aramaları yeterli!
Mücahidler Cephesi:
Ve biz Mücahitler Ordusu, Allah’a yemin olsun ki, sadece ve sadece lailaheillallah kelimesini yüceltmek, Kuran ve Peygamberimiz Muhammed’in -salat ve selam üzerine olsun- sünnetine göre Allah’ın şeriatını yeryüzünde tatbik etmek için bu yola koyulduk.
Şüphesiz Başarı Allah’tandır.
Mücahitler Ordusu Siyasi Ofisi
3 Rebiulevvel 1435 / 4 Ocak 2014’’
Nusra Cephesi:
Nusret Cephesi komutanlarından Ebu Umeyr, El Cezire’ye verdiği röportajda şu ilginç anektedu dile getiriyor:
“Bizler Esed rejimi düştükten sonra eğer bir İslam devleti ikame edilirse bu devletin bir cüz’ü olmaya hazırız, aksi halde Suriye halkının bugün olduğu gibi gelecekte de iyiyi seçeceğinden hiçbir şüphemiz yoktur.”
Evet, tüm bu gerçekler karşısında Cenevre 2 değil isterlerse Cenevre 10 gerçekleştirsinler veya BM değil otuz küsur devleti 200 devleti konferansa davet etsin, inşallah sonuç değişmeyecektir ve Allah (c.c.)’nun an ve zamanı geldiğinde İkinci Raşidi Hilafet Devleti ilan edilecektir.
Uşaklık konusunda becerikli olan Ahmet Davutoğlu gazetecilerle yapmış olduğu Cenevre 2 toplantısında İran ile alakalı şu demeci bir kez daha onların ihanetini gözler önüne seriyor:
“Gönül isterdi ki İran da olumlu bir açıklamayla bu toplantıda bu forumda bulunsun. Çünkü İran’ın bölge ülkesi olarak bir şekilde bu süreçlere katkıda bulunması zarureti var.”
Hem sen Beşşar Esad’a karşıyım diyeceksin, hem de Suriye’de savaştığı bilinen 50 bin İran askerine rağmen, İran’la aynı masaya oturacaksın İran’la yoğun siyasi diplomasi trafiği gerçekleştireceksin. Bunları dile getirirken AKP hükümetinin Suriye konusundaki olumlu yaklaşımında bulunduğunu iddia edenler için bir hatırlatma olsun diye söylüyorum. Yoksa AKP hükümetinin ve onun üzerinde oturduğu gayri İslami T.C. devletinin Şer’i açıdan hiç bir şekilde meşruiyeti yoktur ve biiznillah Şam bölgesinde inşa edilmesi büyük muhtemel olan ikinci Raşidi Hilafet Devletine ilk ilhak edilecek ülkelerden biride T.C. devleti olacaktır.
Son olarak Cenevre 2 konferansının hiçbir şekilde ciddiye almadığımızı ve bu ihanette katılanların er veya geç hesaba çekileceklerini hatırlatarak kurulacak Hilafet Devleti’nde tez zamanda görüşmek umudu ile sizleri Allah’a emanet ediyorum.
Kardeşiniz Mehmet Aydın
22.01.2014