ABD’nin ortaya koyduğu Suriye için geçiş dönemi planı Moskova ve Ankara’da tartışılıyor. Daha önce de BM nezdinde bazı girişimler olmuş ancak bunlar başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bu sefer durum farklı olabilir mi? Ayşe Karabat yazdı.
Kemikleşmiş Suriye savaşının ortaya çıkardığı yeni tehditleri tek başlarına ve kendi çıkarlarından taviz vermeden çözemeyeceğini idrak eden bölgesel ve küresel güçler, soruna siyasi çözüm bulmak için kolları sıvadı. ABD’nin ortaya koyduğu plan, Moskova ve Ankara’da tartışılmaya başlandı.
Bu siyasi çözümün hedefi, Suriye’nin toprak bütünlüğünü, çokkültürlülüğünü koruyarak ve henüz çökmemiş devlet kurumlarının tamamıyla yıkılmasını engelleyerek, kontrollü ve yönetilebilir bir geçiş süreci ortaya çıkarmak.
Bölgesel ve küresel güçler İran hariç prensipte hemfikir
İran hariç bölgesel ve küresel güçler bu hedefi gerçekleştirme konusunda prensipte hemfikir görünüyorlar; çünkü bu hedef bir yandan orta vadedeki ferdi çıkarlarına hizmet ediyor, bir yandan da uzun dönemdeki çıkarlarına ulaşmaları için yeni olanaklar tanıyor.
Bu hedefin gerçekleştirilmesi için ortaya konulacak siyasi çözümün yol haritasında gittikçe belirginleşen ilk adımı üzerinde anlaşma muhtemelen sağlanabilir. Bu ilk adımın temel özelliğiyse, yetkilerinden tamamıyla arındırılmış Beşşar Esed’in yalnızca altı ay için görevde kalacağı, Suriye’de savaşın soğumasını amaçlayan geçiş dönemine hazırlık aşaması olması.
Bu yılki Birleşmiş Milletler Zirvesi’nde daha da belirginleşmeye başlanan ve Washington tarafından ortaya atılan planı daha detaylı bir biçimde ele almak için ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’in bölge turuna çıkması bekleniyor.
Kerry böyle bir tura çıkacağını duyurduğu konuşmasında, “Suriye’ye siyasi geçiş dönemi getirebilecek gerçek ve somut seçenekler üzerinde çalışmak için Rusya, Türkiye, Suudi Arabistan ve Ürdünlü yetkililerle buluşacağım’ demişti. Aynı konuşmada Kerry, “Rusya ve İran dahil herkes askeri bir çözümün olmadığını söyledi” vurgusu da yapmıştı.
Bu sefer neden olsun?
Suriye savaşına siyasal çözüm bulmak için daha önce de BM nezdinde bazı girişimler olmuş, ancak bunlar başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
Bu girişimlerin ilkinde BM Suriye Özel Temsilcisi olarak görev alan ancak başarılı olamayan Kofi Annan, istifa ederken şunları söylemişti:
“Suriye korkunç bir yıkımdan ancak uluslararası toplum, Suriye halkının yararına, kendi kişisel çıkarlarından taviz verecek cesareti ve liderliği gösterdiği zaman kurtulabilir.”
300 bin kişinin yaşamını yitirmesi, ülkenin yarısından fazlasının yerinden edilmesi ve IŞİD gibi radikal örgütlerin gittikçe güç kazanmasından sonra, Suriye’yi kendi bölgesel ve küresel soğuk çatışmalarının sıcak sahnesine çevirmiş ülkeler, Annan’ın sözünü ettiği tavizleri vermeye ve olası bir çözüme her zamankinden daha yakın duruyor.
Rusya hazır mı?
Rusya Suriye’de Beşşar Esed rejimini başından beri desteklemişti. Çünkü hem Akdeniz’deki tek üssü olan Tartus Limanı’ndan vazgeçmek istemiyordu, hem de kendi ülkesindeki radikal unsurların Suriye alanına kaymasından memnundu; ama daha da önemlisi, küresel güç olduğunun görülmesini ve kendisine ona göre davranılmasını istiyordu. Libya’ya müdahale edilmesine olanak tanıyan BMGK kararının çıkarılması sırasında kandırıldığını düşünen Rusya, Suriye’de de aynı oyuna gelme endişesi içindeydi.
Esed’i askeri anlamda da destekleyen Tahran yönetiminin, harcadığı büyük miktardaki paralara ve insan gücüne rağmen Esed’i ayakta tutamayacağını anlayarak Rusya’dan yardım istemesi üzerine, Moskova, Suriye’ye askeri anlamda da müdahil olmaya karar verdi. Rusya Suriye’ye askeri yığınak yapmaya başladığında da ABD’nin ortaya attığı kontrollü geçiş planı şekillenmeye başlamıştı. Ancak Rusya Suriye’ye askeri anlamda müdahil olarak, bundan sonra kurulacak herhangi bir diplomasi masasında askeri anlamda da etkisi olan, eli gerçekten de güçlü bir aktör konumuna geldi ve küresel güç olduğunu kanıtlamış oldu. Rusya artık Libya sendromundan kurtulmuş gözüküyor. Üstelik Tartus’taki varlığını güçlendirdiği gibi yeni hava üsleri de edindi ve buralardan vazgeçmeyeceğini ortaya koydu.
Bununla birlikte Moskova, Suriye’ye yönelik askeri müdahalesinin zaman içinde kendisine pahalı gelmeye başlayacağının da farkında. Rusya yeni bir Afganistan deneyimi de yaşamak istemiyor. Şu anda Moskova sağlayabileceği bütün çıkarlara erişmiş gözüküyor, bundan sonra meseleyi uzatmanın kendi çıkarına olmayabileceğini, Suriye’deki radikal unsurların kendi topraklarında, Rusya için her zamankinden de çok bir güvenlik tehdidi olabileceğinin farkında. Bu nedenle de, soru işaretleri olmasına rağmen, kendi çıkarlarının zedelenmeyeceği kontrollü bir geçişe hazır gibi duruyor.
ABD zorda
Suriye savaşının başından beri bütünlüklü bir strateji ortaya koyamayan Washington’da, Obama yönetimi içinde de bu nedenle ağır tartışmalar yaşandı, görüş ayrılıkları ortaya çıktı.
Başkanlık seçimleri yaklaşırken, bir yandan Suriye’ye askeri müdahalesini IŞİD ile mücadele ile sınırlı tutmak isteyen ABD, bir yandan da Suriye’de çözüm bulmak istiyor. Bunun için de çeşitli nedenleri var.
Birincisi, IŞİD’e karşı yürüttüğü ‘geriletip yok etme’ amacındaki operasyonları hem Rusya müdahalesi nedeniyle kesintiye uğradı, hem de bu operasyonların başından beri gerçek anlamda sonuç almaktan uzak olduğu iyice ortaya çıktı.
Ayrıca Rusya’nın askeri müdahalesi, Suriye muhalefetinin bütün unsurlarını hedefliyor. Bu da IŞİD dışındaki silahlı unsurların ABD’nin kendisi için tehlike olarak gördüğü Nusra ile taktik ve stratejik işbirliği yapmasına neden oluyor. Kapsamlı olmayan Suriye taktiğini, hiçbir zaman bulamadığı ‘ılımlı Suriye muhalefeti’ üzerine kuran ABD için bu, eğit donat projesinin çökmesinden sonra aldığı başka bir darbe.
İkincisi Ortadoğu’daki sorunlarla İsrail’in güvenliği ve dünya petrollerinin önemli bir kısmının geçtiği Hürmüz Boğazı açık kaldığı sürece karışmama eğilimi içindeki ABD, Suriye için yaptığı hamlelerin istenmeyen yan etkileriyle her geçen gün daha ağır bir biçimde uğraşmak zorunda kalıyor. Örneğin PYD’ye silah sağlamanın, müttefiki Türkiye ile ilişkilerini zedelediğinin farkında.
İsrail’in bilmediği şeytan
Suriye savaşı devam ettiği sürece gittikçe güç kazanan radikal unsurlar artık İsrail’in güvenliğini de tehdit etmeye başladı. Hatta Suriye savaşı İsrail’in iç dengelerini de etkiliyor, çünkü Suriye’deki Durzi azınlığın akrabaları İsrail’de mevcut ve ülke göç tehlikesiyle karşı karşıya.
İsrail her ne kadar Suriye savaşı nedeniyle Hizbullah’ın meşgul olmasından memnun olsa da, Suriye savaşı devam ettiği sürece, kendisine yönelik tehditlerinin baş edilebilir noktayı geçebileceğinden endişe ediyor. Bildiği şeytan olarak tanımladığı ve tercih ettiği Beşşar Esed yönetimi yerine, bilmediği ama kontrollü ve yönetilebilir bir geçiş sürecini tercih edebilecek noktada.
Avrupa panikte
Suriye meselesine mümkün olduğu kadar uzaktan bakmayı ve kendi çıkarlarına dokunulmadığı sürece aktif adım atmama tutumu benimseyen Avrupa için de işin rengi değişmeye başladı. Yalnızca Almanya’ya son üç ayda her gün ortalama yedi bin Suriyeli mülteci geliyor. Bu da Avrupa’nın baş edebileceğinin çok üstünde bir rakam olmaya başladı.
Körfez ülkeleri ve İran
Körfez ülkeleri için, neredeyse yönetime geldiğinden beri hiç hoşlanmadıkları Beşşar Esed’in gitmesi; ülkedeki Sünni çoğunluğun çıkarlarının kendi çıkarlarıyla örtüşecek biçimde korunması ve her şeyden önemlisi tehdit olarak gördükleri Tahran-Şam aksının kopması, Körfez ülkelerinin Suriye savaşındaki pozisyonlarını devam ettirmek için temel nedenleri arasındaydı.
Ancak şimdi krallık, emirlik gibi babadan oğula geçen yönetim biçimlerini en büyük düşmanlardan biri ilan eden IŞİD’in geriletilmesi de bu ülkeler için önemli. Zira Suriye savaşında silahlı unsurları destekleyerek yürüttükleri politika kendi aleyhlerine dönmeye başladı. İran’ın Şam rejimini destekleyerek yaşadığı maddi yıpranma da işlerine geldi ama Suriye savaşının kontrolden çıkmaya başladığının da farkındalar.
Suriye’de geçiş dönemi sırasında ortaya çıkabilecek yönetimin eskisi gibi Tahran’ın güdümünde olmayacağının garanti edilmesi, Körfez ülkelerinin ‘muzaffer hissetmesi’ için yeterli.
Düğüm Tahran’da çözülecek
Suriye’de Esed rejiminin ve Esed’in kendisinin yönetimde kalması Tahran için vazgeçilmez gibi duruyor. Daha azına razı olmayı Tahran yönetimi büyük bir kayıp olarak algılıyor, çünkü daha azının, İran’ın Doğu Akdeniz’deki etkinliğini kırabileceğini ve Sünni çoğunluğun olduğu bir coğrafyada çıkarlarına uymayacağını düşünüyor. Bu şartlar altında İran’ın ikna edilmesi zor olsa da, Rusya’nın Esed’in şahsından desteğini çekmesi durumunda tek başına onu koruyamayacağının da farkında.
Kontrollü ve yönetilebilir bir geçiş dönemine geçmek isteyen ülkelerin ikna etmek için Tahran’a başka alanlarda tazminat niteliği taşıyabilecek yeni öneriler getirmesi beklenebilir. Ancak bunun hiç de kolay olmayabileceği de aşikâr olmakla birlikte; Rusya’nın ikna edilmesiyle hiçbir şey alamayacak duruma gelmek yerine, Tahran yönetimi sonuna kadar direnmeyip ya da en azından açıktan direnmeyip sıkı pazarlığa oturabilir.
Tahran güdümünde olmakla birlikte Suriye’de kendi çıkarları uğruna da savaşan Lübnan Hizbullahı kendi ülkesinde her geçen gün kaybediyor ve Esed’den asla vazgeçmeyeceğini ilan etmiş olsa da Suriye’deki pirince giderken Lübnan’daki bulgurdan olma ihtimaliyle yüz yüze ve kendi ülkesindeki gücünün ağır erozyona uğrayabileceğini görüyor. Ayrıca İran ikna edildikten sonra Hizbullah’ın da söz söyleme hakkı pek kalmayacak.
Ama yeterli mi?
Uluslararası ortam Suriye’de siyasal bir çözüm bulunması için her zamankinden uygun gibi dursa da, bunun hiç de kolay olmayacağı çok belli. Üstelik ortaya konulan plan geçiş dönemi için bile değil, geçiş dönemine geçişi sağlamak için ilk adım.
Rusya Esed’den vazgeçmeye hazır olsa da, küresel bir güç olarak başka ülkelerle de gelecekte Şam ile girdiği ilişkiye benzer ilişkilere girdiğinde güvenilir olduğunu kanıtlama adına, Esed’i gözetme ihtiyacı içinde. Bunun için de hem Esed’e gidebileceği bir yer bulmak hem de yargılanmasını engellemek kaygısı taşıyor. Ayrıca meseleye dahil olan hemen hemen bütün ülkeler, bir gün yargılanma tehlikesiyle karşılaşabileceklerini de biliyorlar; bu nedenle bir uzlaşma bulmak zorundalar. Ancak Esed’i almaya hazır bir ülke bulmak zaman alabilir ya da hiç bulunamayabilir.
Ya sonra?
Kontrollü ve yönetilebilir bir geçiş aşamasına geçişi öngören bu plan somut bir hale gelirse, sorunun çözülebileceğine dair bir garanti elbette yok. Suriye’deki silahlı muhalefetin silahları hemen bırakacağı düşünülmemeli ya da IŞİD’e karşı mücadelede ortak adımlar atılabileceği.
Üstelik ülkenin geleceğinin nasıl olacağı konusunda siyasal muhalefetin bitmek tükenmek bilmeyen tartışmaları da başlayacak. Bölgesel ve küresel aktörler de kendi çıkarlarını Suriye’deki uzantıları üzerinden de korumak için yeniden diplomatik savaşlara başlayacaklar. Suriye tarihine bakınca bu tip anlaşmazlıkların yeni iç savaşlar, darbeler çıkardığı da bilinen bir gerçek.
Özetle plan yürürlüğe girse bile istikrarın hemen sağlanması zor, hatta istikrar sağlanıp sağlanmayacağı bile belli değil. Ama en azından umulan, artık insanların ölmemesi ve göçün durması; zira göçün geriye çevrilmesi bile yıllara yayılabilecek bir gelişme.
Ayşe Karabat / Al Jazeera