Aslında biz Müslümanlar için, son yılların korkulu rüyası olan sağ popülist partilerin güçlenmesi sürpriz olmadı. Neticede bu gelişme insanın doğasında olan ve dinimizde de hak ve batıl mücadelesi olarak adlandırılan doğal bir fenomendir. Batıda Müslümanların sayısı arttıkça batı yönetimlerin ve halkların, içlerinde saklamış oldukları ve zaman zaman dile getirmekten çekinmedikleri ırkçı ve yabancı düşmanlığı üzerinden, İslam düşmanlığının arttığına şahit olmaktayız. Aslında bu onların iç dünyalarının dışa yansımasından başka bir şey değildir. Nitekim Rabbimiz bu hakikati bizlere Kuran-ı Kerim’inde şu şekilde hatırlatıyor:
Ey iman edenler! Kendinizden olmayanı sırdaş edinmeyin. Onlar aranızda fesat çıkarmaktan geri durmazlar. Size sıkıntı verecek şeylerden hoşlanırlar. Kinleri ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinin gizlediğiyse daha büyüktür. Eğer akıl ediyorsanız size ayetleri açıkladık. (Ali İmran 118)
Bu hakikat karşısında biz Müslümanların batıda tavrı ne olmalıdır ve nasıl bir yol takip etmeliyiz diye bir soru yöneltilmesi çok doğaldır. Lakin ben bu soruya gerekli olan cevabı vermeden önce Avrupa’daki sağ popülist partilerin ve onların oluşmasına sebep olan merkezi partilerin söylemlerine ve hedeflediklerine kısaca değinmek istiyorum. Evvela Avrupa’nın sağ popülist haritasına bir göz atalım.
Fransa: Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen 2012’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde üçüncü sırada yer almasının ardından Ulusal Cephe, 2014’deki Avrupa Parlamentosu seçimlerinden en güçlü parti olarak çıktı. Marine Le Pen’in 2017’deki cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda şansının güçlü olduğuna inanılıyor. Le Pen Müslümanların özgürlük, eşitlik ve demokratik değerlere aykırı olduğunu söyleyerek, adeta sorunun sebebi olarak göstermeye çalışmakta.
Almanya: Almanya için Alternatif (AfD) partisi de mülteci krizi rüzgarını arkasına alan sağcı popülistlerden. Şubat 2013’de Euro krizi nedeniyle Euro karşıtı olarak siyasete giren AfD, geçen mart ayında üç eyalette yapılan seçimlerde büyük bir çıkış elde etti. Saksonya Anhalt eyaletinde yüzde 20’nin üzerinde oy alan AfD, Baden Würtemmberg ve Rheinland Pfalz eyaletlerinde de meclise girmeyi başardı. Partinin 2017’de yapılan genel seçimlerde de federal meclise girmesi bekleniyor. Bu partinin 2016 yılında en çok dile getirmiş olduğu söylemlerinden biride, İslam dininin bir ideoloji olduğunu söylemesidir ve kesinlikle demokratik, laik bir sistemle uyum içerisinde olamayacağını söylemesidir. AfD’nin parti programında İslam dini ile alakalı şu cümle oldukça manidar: ”Bizim hukuk anlayışımıza saygı göstermeyen hatta onunla mücadele eden ve kendini tek egemen din olarak gören bağnaz bir İslam anlayışı, bizim hukuk düzenimizle bağdaştırılamaz.”
Macaristan: Milliyetçi muhafazakar ve sağ popülist FIDESZ 2010 yılından beri Macaristan’da tek başına iktidar. Başbakan Viktor Orban ülkesinde Müslüman mülteci istemediğini açıkça dile getirdi.
Polonya: Hak ve Adalet Partisi (PiS), Polonya’da 2015’ten beri iktidar koltuğunda. Müslümanlar, PiS ve halkın geniş bir kesimi tarafından hoş karşılanmıyor.
Avusturya: Sağ popülist Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ), mayıs 2016 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda çarpıcı bir zafer elde etti. Parti, ilk kez cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turuna bir aday gönderiyor. FPÖ’nün adayı Norbert Hofer seçimlerin favorisi olarak bilindiği halde kıl payı seçimleri kaybetti. Yine de halkın 50% si İslam düşmanlığı ile bilinen ve yabancıları sevmeyen bir parti liderini seçmiş oldu.
Hollanda: Geert Wilders liderliğindeki Özgürlük Partisi (PVV) Hollanda Parlamentosu’nda 10 yıldır varlık gösteriyor. Parlamentoda beşinci gücü oluşturan PVV’nin ana söylemi İslam karşıtlığı üzerine kurulu. Kamuoyu yoklamalarına göre PVV şu anda Hollanda’daki en güçlü siyasi parti. Anketlerde oy oranı yüzde 26 olan PVV’nin puanını 2012’deki seçimlerinden sonra çifte katladığı görülüyor.
Sırbistan: Aşırı sağcı Ulusalcılar (SRS), Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde beraat eden Voyislav Seselj’in liderliğinde 2016 da yapılan seçimlerde yıllar sonra parlamentoya yeniden girmeyi başardı. Sırbistan’da şu anda üçüncü siyasi güç konumundalar. SRS, diğer bir aşırı sağ parti DVERI ile birlikte yüzde 13 oranında oy topladı.
İsveç: Muhalefetteki İsveç Demokratları (SD), ulusalcı ve Avrupa karşıtı. Diğer partilerin “çok kültürlü denemeler” olarak adlandırdıkları yapıyı reddediyorlar. 2014 yılındaki parlamento seçimlerinde oy oranlarını ikiye katlamayı başarmışlardı.
Danimarka: Danimarka Halk Partisi “Danimarka değerlerini” savunuyor. Sağçı popülistler, Avrupa Birliği karşıtı ve göçün de etkili bir şekilde sınırlandırılmasını talep ediyor. Son parlamento seçimlerinden beri Danimarka’daki azınlık hükümetini kuran Halk Partisi, liberallerin önünde ülkenin en güçlü partisi.
Norveç: Göç karşıtı İlerleme Partisi Norveç, 2013’den beri muhafazakarlarla hükümeti yönetiyor. Göç ve Uyum Bakanı Sylvi Listhaug da sağ popülist parti üyesi.
Finlandiya: Gerçek Finler (PS) partisi 2015 yılından beri ülkede üçüncü büyük güç ve merkez sağ hükümetinde de Dışişleri Bakanlığı sahibi.
Letonya: Ulusal Birlik, 2011’den beri Riga’daki merkez sağ hükümetin ortağı. Ulusalcı muhafazakarlar mülteci krizinden bu yana ‘ülkenin yabancılaşması’ söylemini kullanarak ülkedeki yabancı karşıtlığını alevlendiriyor.
Evet bu fenomenin önümüzdeki dönemlerde azalmadan bilakis çoğalarak devam edeceği aşikar. Nedeni ise aslında çok basit. Avrupa’da resmi rakamlara göre şuan 45-50 milyon Müslüman yaşıyor. Bu rakamın en az iki katı olduğunu söyleyenlerde aslında hiç abartmış olmuyorlar. Neticede din eksenli resmi bir sayım olmadığı için rakamlar hep tahmin ediliyor. Tabiki yapılan tahmin oldukça düşük tutuluyor. Örneğin Almanya’da 2002 yılında beri doğan her çocuk otomatikman Alman olarak kayda geçiriliyor. Alman olan bir çocuk ise istatistiklere göre Müslüman olarak geçmiyor. Almanya bu şekilde halkın galayana gelmesini engellemeye çalışıyorlar. Lakin görünen köy için kılavuz istenmez derler. Avrupa’nın hangi büyük şehrine giderseniz gidin, her yerde Müslüman görmek, mescid ve helal et satan dükkanlar bulmak hiç de zor değil. Örneğin Almanya’da 2000 üzerinde camii ve mescid olduğu söyleniyor. Yine Almanya’da 100’e yakın minareli camii olduğu biliniyor. Aynı zamanda ilgisizlikten ve yoğun bakım masraflarından ötürü, Avrupa’da binlerce kilise kapatılarak satılığa çıkarılmaktadır. Avrupa’da satılığa çıkarılan kiliselerinin, satın alınarak camiye çevrilen ülkelerinin başında da Almanya geliyor. Örneğin Hollanda’da 10’dan fazla kilise camiye çevrildi.
İşte bu demografik dönüşüm ve özellikle batılıların girmiş oldukları sistem bunalımından dolayı, her geçen gün Avrupa’da yaşayan insanlar Müslüman oluyor ve İslam dininin hem ruhi hemde ideolojik bir alternatif olduğuna şahit oluyorlar. Bu gerçekler karşısında batılıların önde gelen düşünürleri ve akil insanları hayatta kalma refleksi göstererek, ırkçılık ve İslam karşıtlığı ile güç kazanmaya çalışıyorlar. Bu hayatta kalabilme gayretleri onların büyük olasılıkla daha da hırçınlaşmalarına sebep olacaktır. İşte böyle sıkıntılı ve zor bir süreçten geçen batıdaki Müslümanlar şunu kesinlikle unutmamalıdırlar. Her ne olursa olsun biz Müslümanlar İslami kimliğimizden ve dinin esaslarından taviz vermemeliyiz. Yani hangi kulvarda mücadele edersek edelim, hangi cemaate mensup olursak olalım, batının İslam’a ve Müslümanlara karşı başlatmış olduğu bu saldırı karşısında bir olmalıyız ve dik durmalıyız. Aksi taktirde bizleri bölünmüş olarak ve korkmuş bir şekilde gördüklerinde, bizleri sindirebilmeleri ve zulmetmeleri hiç de zor olmayacak. Fakat Müslümanlar Allah’a tevekkül ederek İslam’i kimliklerinden vaz geçmezler ve kafirlerin karşısında dik durarak eğilmedikleri sürece zafer bizimdir biiznillah. Rabbim ne güzel buyurmuş:
Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, kendisinin onları sevdiği onların da kendisini sevdiği, mü’minlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve güçlü, Allah yolunda cihad eden ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmayan bir topluluk getirecektir. Bu Allah’ın bir lütfudur ki, onu dilediğine verir. Allah’ın lütfu ve nimeti geniştir, O bilendir. (Maide 54)
Muhammed Allah’ın elçisidir. Onunla birlikte olanlar da inkarcılara karşı şiddetli kendi aralarında merhametlidirler. Onların rüku ve secde ederek Allah’tan bir lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Yüzlerinde secde izlerinden (meydana gelen) belirtiler vardır. İşte onların Tevrat’taki vasıfları budur. İncil’deki vasıfları da (şöyledir): Filizini çıkaran, onu güçlendiren, kalınlaşan ve böylece gövdesinin üzerine duran ekin gibi ki ekincilerin hoşuna gider. (Bu benzetme) inkarcıları onlarla öfkelendirmek içindir. Allah onlardan iman edip salih ameller işleyenlere bağışlama ve büyük bir ecir vaadetmiştir. (Fetih 29)
Kardeşiniz Mehmet Aydın