ÖZGÜRLÜK (!) DÜŞÜNCESİNİN GETİRDİĞİ TEHLİKELER. MahmudGıtal Hilafetin yıkılmasından sonra işgalin yeni adı özgürleştirme oldu. İslam hükümlerinin hayattan uzaklaştırılması sonrasında İslam beldelerinde batı hukukunun yer edinmesi, düşünce ve fikirlerinin toplumun arasında etkin kılınması çalışmaları hız kesmeden devam etti. Elbette yönetimler için bir sorun yoktu. Çünkü yönetimleri tayın eden ve atayanlar işgal edenler veya özgürleştirme adı altında sömürgeci, hakim olan güçlerin tesiri altında idi.
Bu yönetimler görevleri gereği batı kültürünü ya dikte ederek veya çeşitli desiselerle toplumun her kesimine ulaştırmakla meşgul oldular.Bunun yanında görevleri gereği yöneticiler isyancılar, aşırıcılar, radikaller, gericiler adını taktıkları İslami kesimle mücadele ediyordu.
İslam beldesinde halklar (bazı kişi ve hareketler öncülüğünde) önceleri bu yönetimlere fiili olarak yüklenme yolunu seçtiler. Ayaklanmalar, isyanlar peşi sıra geldi. Mücadelenin adı kâfirliğe karşı mücadele idi. Yorgun düşmüş, fikri liderlikten yeterli derecede pay almamış bu direnişler zamanla eridi ve tesirini kaybetti.Ümmetin genelinde umudu tükenmiş, işi zamana havale eden, şahıslara umut bağlayan, azmi kırılmış teslimiyetçi bir görüntü ortaya çıktı.
Zamanla toplumda hayata bakış ve fikirlerde değişimler yaşanmaya başlandığı gözlemlendi. Öyle ki toplumlar özgürlükler yerleştikçe daha çok söz sahibi olacaklarını, en azından başlarındaki yönetimleri eleştirebilecek güce ulaşacaklarını düşünmeye başladılar. Hatta ülkelerini insan hakları çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (Lahey) şikayet etme yetkisini kendilerinde bulunca özgürlüğün işlemeye başladığı kanaati onlarda hakim oldu. Düşüne biliyor musunuz; İslam beldelerinden birçok insan dinleri ile ilgili, hayatlarında yaşayamadıkları meseleler için batının kapısını çaldı. Yönetimler bunu özgürlükler ismi altında halkına sunuyor, halkta bunu herkesin serbestçe hakkını savuna bileceği kanaatine kapılarak özgürlüklerden yana hareket etmekten imtina etmiyordu. Sözde konuşan, hakkını arayan özgürlüğe (!) sahip olmuşlardı. Maalesef özgürlüğün ne demek olduğu, ne özgürlüğün kaynağı, ne de hangi amaçlarla kimler tarafından kullanıldığı ümmette bariz değildi. Fakat gözüken tek şey vardı oda; İslam ümmetinin özgürleşeceğiz derken İslam’dan her gün biraz daha uzaklaşması idi.Çünkü özgürlük anlayışı insanlar arasındaki ilişkileri olumsuz yönde etkileyerek toplumun bozulmasına neden olur.Kapitalizmin ürünü olan ve amaç ve hedefleri için kullanılan bu düşünce toplumların her yönüyle kabullenmeleri sonucundaher türlü belalar toplumları ve ümmeti kuşatmış vaziyettedir.
Özgürlük müptelası olanlar hiç kazanımları ve kaybettiklerine bakmazlar mı?!Özgürlüklerin bu ümmeti izzetten düşürüp aşağılanmış bir vaziyete sokmuştur. Özgürlükler adına hareket edenler kazanımlarını batı adına kazanmış batının memleketlerinde çıkarlarını koruyan maşası olmuşlardır. Onlara sormak lazım; memleket sevdalısı bu kişiler kazandıkları özgürlüklerle memleketlerine özgürlük mü getirdiler?!
İslam aleminde yaşanan son dönem gelişmeler gösterdi ki; özgürlük düşüncesi batının İslam beldelerinde kullandığı sömürgenin başka bir adı ve bir aracıolarak ortaya çıktı. Ne devletler özgürleşmiş ne de halklar özgürlüğe (!) kavuşmuştur. Özgürlük ancak batının İslam beldelerinde hedeflerini gerçekleştirmek için başvurduğu bir yol olarak karşımıza çıktı. Bunun zararlarını kısaca irdelediğimizde karşımıza çok acı bir bilanço çıkmaktadır.
-Fikren özgürleşen toplumlar kendi öz benliklerini yitirmişlerdir. İnançları (İslam) ile bağları kopmuş, hatta kendilerini o kadar ögürlük fikrine kaptırdılar ki akidelerine dahi özgürce yaklaşım sergileme cüretini göstere bilmektedirler. Hayatlarında amellerinin kaynağı özgürlükler düşüncesi olmuş her karşılaştıkları sorunlarını özgürlükler fikri ile ölçmeye başlamışlardır. Bunu ibadetlerden tutun da başörtüsü meselesine kadar her şeyde İslam’ın bir emri gereği değil de özgürlükler sunumundan etkilenerek elde ettikleri bir hak olarak görmektedirler. Nasıl ki özgürce insanlar camilere gidebiliyorsa yine insanlar özgürce içkisini yudumlaya bilmesinin adı da özgürlüktür. Homoseksüellerle bir arada bulunmanın adı da özgürlüktür. Batının değerlerinden olan özgürlüğü batıdaki standartlarda yakalamanın adı da özgürlüktür. Şu hadisi şerif günümüz vakıasını ne tarif etmekte ve mutabık düşmektedir:
“Şüphesiz siz, sizden öncekilerin sünnetlerini (yaşam modellerini) karışı karışına takip edeceksiniz. Hatta onlar bir kertenkele kovuğuna girseler de siz yine de onları takip edeceksiniz.” Denildi ki: “Ey Allah’ın Rasulü! Yahudi ve Hıristiyanları mı kastediyorsunuz?” O da şöyle buyurdu: “Başka kim olabilir.”(Müslim)
–Fikren özgürleşen toplumlar kapitalistlerce batılı kabul edilmiş ve batının her türlü tesiri ülke üzerinde kendini göstermiştir. Batı özgürleştirdiği toplumların her kesiminde etkili olmuştur. Ekonomisinden tutun da hayatın her alanında yer edinmişlerdir. Onlara bu yolu açan özgürlükler fikridir. Hatta onlar daha da ileri giderek, yönetimlerin arkasında durarak veya ona açık desteğini vererek o ülkeleri koruma gereği hissetmiştir.Onun içindir ki İslam beldelerinde İslam için gerçekleştirilen her hareket, yapılanma batının gözünde özgürlüklere müdahale olarak kabul ediliyor. Özgürlükler elden gidiyor diyerek te kendilerinde gizli veya açık müdahale hakkı görüyorlar.
–Bu şekilde İslam beldelerine her türlü müdahalenin önü açılmıştır. Batı daha önce işgal ettiği sonrasında özgürleştirdiği ülkelerde değişim yapma gereği duyuyor veya bir sömürgecinin elinden başka bir sömürgeci güce geçiş olacaksa kullanılan argüman özgürlüklerin korunması şeklindedir. Amerika bir bölgeye müdahale edecekse özgürleştirme veya özgürlükleri korumak için hareket ettiğini iddia ederek emellerini gerçekleştiriyor. Bu isterse İngiliz sömürgesini elde etmek için olsun fark etmez. İngilizlerde bir bölgede Amerika’nın tesirini kırmak istediklerinde özgürlükler arkasına saklanarak hedeflerini gerçekleştirmek için hareket etmektedir. Böylece karşımıza sömürgeciler çıkarken içeride de özgürlük isteyenlerle özgürlüğü koruyanlar çıkıyor. Yani İngilizlerin özgürlüklerine/çıkarlarına sahip çıkanlarla Amerikan’ın özgürlükleri/çıkarlarını koruyanları görüyoruz.
Birkaç yıldır İslam aleminde gerçekleşen olaylar 89 yıldır batının özgürleştirme operasyonun gerçek çehresini ortaya çıkarmıştır. Daha açık bir ifade ile sömürgecilerin maskesi düşmüş, bu düşünceleri hangi amaçlar için kullandıkları ortaya çıkmıştır.
Özgürlükler fikrini inceleyen görür ki bu fikir bir hayaldir. Hayatta vakıası yoktur. Bu yolla kapitalizmin işgalinin gerçekleştiği açıktır. Yine bu fikrin bir ütopya olduğu ortaya çıktığı gibi geçen yüzyıl içerisinde bu fikirlerle özgürleştirilen veya bağımsızlığına kavuşan bir ülke olmadığı da ortaya çıkmıştır. Hatta özgürlüklerin en çok konuşulduğu ve hayatta izlerinin gözüktüğü Türkiye’de dahi özgürleşen hiçbir şeyin olmadığı ortaya çıkmıştır. Darbelerin dışında son olarak “2013 Taksim Gezi Parkı Olayları” Türkiye’nin hiçbir şekilde özgürleşmediğinin kanıtıdır. Ağaçlara özgürlük derken işin hangi boyutlara taşındığını herkes görmüş oldu. Avrupalıların (özelde İngilizlerin) olayları özgürlükler çerçevesinde istismar ederek kullandığı ve beyinleri yıkanmış özgürlükçü düşünce sahibi şahısların batının çıkarlarını memleketlerinde korumak için meydanlara indiğini gördük. Aynı şekilde karşıt olan devletin de Amerikan çıkarlarını koruduklarına şahid olduk. Ayaklanan kesime Avrupalıların destek verdiği basında boy boy yer alırken Amerika’nın daTürkiyedevletinin demokrasiyi, özgürlükleri koruma çabasını övülmüştür. Ne garip değil mi?! Bir memleketin evlatları öz düşüncelerinden, benliklerinden uzaklaştırılmış, bunlar batının menfaatleri için özgürlük kavgası vermektedirler.
Bütün bunlar gösteriyor ki özgürlük fikri iki büyük tehlikeyi bünyesinde barındırmaktadır:
-Girdiği toplumu fikren tesiri altına almak ve sömürgesini kolaylaştırmak,
-İstediği anda da batının müdahalesini kolaylaştırmak.
Dolayısı ile özgürlüklerden dem vuranlar batıya hizmet etmekten başka bir iş yapmamaktadırlar. Prangaya vurulmuş beyinleri ile batının kölesi durumuna düşmüşlerdir. Özgürleştik diyenler batının fikrinin bölgedeki maşası olmuşlardır. Batı onlar yolu ile sömürgesini gerçekleştirmekte ve sürdürmektedir. Bu işi gerçekleştirenler ister yöneticilerden olsun isterse sivil halktan olsun farketmez. Her iki şekilde de hizmetkarlık söz konusudur.
Özgürlüğü bahşedenler yine o özgürlüğün içerisini kendi heva ve heveslerine göre donatmışlardı. Onun içi isyanla doludur, onun içi köleleştirme ile doludur, onun içi bencillikle doludur, onun içi fuhşiyatla doludur,onun içi her türlü hırsla doludur, onun içi sömürge ile doludur, onun içi menfaatçi müdahalelerle doludur…
Onun için özgürlük fikri temelden İslam’a karşı zıt fikirler içermektedir.
Onda; Allah’ı ilah edinme yerine insanın kendi nefsini ilah edinme, taşa, toprağa, şahsa tapma vardır,
Onda; haramlar hiçe sayılır ve insanın hayvanlardan da aşağı bir şekilde hareket alanı vardır,
Onda; her türlü zina, eşcinsellik, hırsızlık, rüşvet, haram yollarla mal elde etmek vardır…
Temelden İslam’la zıtlıklar içeren bir düşünce nasıl Müslümanları özgürleştirebilir ki?!Şu ana kadar hangi İslam beldesi bu yolla özgürlüğüne kavuşmuştur ki?!
İslam’la özgürlükler düşüncesi asla bir arada barınamaz ve yaşayamaz. İslam’ın göstermiş olduğu adalet batının özgürlükler düşüncesine asla muhtaç değildir. İslam geçmişte insanlığın problemlerini nasıl çözmüş ise bu günde insanların meselelerini çözüme kavuşturma gücüne sahiptir. Bu özelliğini kıyamete kadar da muhafaza edecektir.
Bağımsız olmanın yolu İslamı hayatımızda ölçü alarak tamamen sömürgecilerin fikirlerinden olan özgürlüklerden uzaklaşmaktan geçer. Eğer ümmet olarak biz bunu yapar ise durum tamamen tersine dönecektir. Nitekim AllahuTeâla, mü’minlere kâfirlerin demokrasi, özgürlükler, laiklik, insan hakları gibi telkinlerine değil de sadece Kendisine güvenmelerini o zaman müşrik ve kâfirlerin kalplerine korku salacağını ve sonlarının kötü olacağını şöyle bildiriyor:
(149)يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوَاْ إِن تُطِيعُواْ الَّذِينَ كَفَرُواْ يَرُدُّوكُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ فَتَنقَلِبُواْ خَاسِرِينَ
(150)بَلِ اللّهُ مَوْلاَكُمْ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِرِينَ
(151)سَنُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُواْ الرُّعْبَ بِمَا أَشْرَكُواْ بِاللّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمِينَ
“Ey iman edenler! Eğer kafirlere uyarsanız, sizi dininizden döndürürler. O takdirde büsbütün kaybedersiniz. Bilakis mevlanız Allah’tır. Ve O, yardımcıların en hayırlısıdır. Allah’ın hakkında hiç bir delil indirmediği şeyleri O’na ortak koşmaları sebebiyle, kâfirlerin kalplerine yakında korku salacağız. Gidecekleri yer de cehennemdir. Zalimlerin varacağı yer ne kötüdür!” (Ali İmran: 149-151)