Abdulkadim Zellum, Siyasî Fikirler GİRİŞ: Siyaset ümmetin iç ve dış işlerini gütmektir. Bu hem devlet hem ümmet tarafından gerçekleşir. Devlet, bu siyaseti direk ve pratikte yürütür. Ümmet ise devletin yürüttüğü siyaseti hesaba çeker.
Hilâfet yıkılıp İslam memleketlerinde siyasî küfür sistemleri uygulandığı andan itibaren İslâm bir siyaset olma itibarından düştü, onun siyasetine son verilip yerine dini hayattan ayırma akidesi olan laikliğe dayalı kapitalist ideolojisinden fışkıran Batı siyasî fikri geçti.
İslâm ümmetinin bilincinde ve idrakında şu husus var olması gerekir : Kendi işlerini İslâm’la gütmek ve yürütmek ancak Hilâfet Devleti’nin var olmasıyla gerçekleşir. İslâm’ı hayattan ve devletten ayırmak ise İslâm’a, nizamına ve hükümlerine ölüm demek olduğu kadar ümmeti, değerleri, hadareti (hayat hakkında mefhumları) ve risaletini ezmek ve yok etmek demektir.
Kapitalist devletler dini hayattan ve siyasetten ayırma akidesini benimsemektedir. Aynı anda bu devletler bu akideyi İslâm ümmetinde yaymaya ve uygulamaya çalışmaktadırlar. Bu nedenle ümmeti saptırıp “Siyaset ve din bir arada bulunamaz”, “Siyaset vakıaya ve şartlara uymak, vakıanın gereklerine teslim olmayı gerektirir. Çünkü vakıa ve şartları değiştirmek mümkün değildir.” diye gösteriliyor ve tasvir ediliyor. Bu saptırma ve tasvirle ümmet, kâfir devletlerin boyunduruğu altında kalır. Zalim ve tağut olan bu kâfir devletlerin pençesi altında kalır. Ümmette kalkınmak ve bir yol çizmekten aciz kalır. Buna ek olarak Müslümanları siyasî İslâm hareketlerinden ve siyasetle meşgul olmaktan nefret ettirmeye çalışmaktadırlar. Çünkü kâfir devletler kendi siyasî fikir ve hükümlerini vuracak şeyin ancak İslam’a dayalı siyasî çalışmak ve siyasetle meşgul olmakla gerçekleşeceğini tam şekilde farkındadırlar. O kadar ki İslâm ümmeti İslâm’a dayanan siyasetten ve siyasî kimselerden nefret ettiriliyor. Siyaset İslâm’ın yüceliğiyle ve rihanetiyle çeliştiği kendisine tafsir ediliyor (zihinlerinde bunun resmi çiziliyor). İşte kâfir devletler ve ajanlarının, Hilâfet Devleti kurma yoluyla Müslümanları kalkındırmaya, küfür fikirlerini vurmaya ve İslâm’ın yüksekliği ve egemenliğini geri getirmeye çalışan İslâmî hareketlerle savaşmalarının sırrını ümmetin idrak etmesi gerekli ve kaçınılmaz oldu.
Buna binaen İslâm ümmetinin siyasetinin lugatça ve şeriatça manasını idrak etmesi pek zaruridir. Yine siyâsî İslâm ancak Hilâfet Devleti’nin var olmasıyla var olacağının da idrak edilmesi pek elzemdir. Zira İslâm devlet olmayınca siyasî olma itibarından düşer, ancak bu devletin var olmasıyla canlı ve diri olduğu sayılır. Çünkü devlet, İslâm hükümlerini uygulamak ve infaz etmek için yürütücü siyasî bir varlıktır. Nitekim genel hayatta İslâm’ın hükümlerini infaz etmek ve nizamları uygulamak için şerî metodu vardır. şu var ki; Allah’u Teâlâ bu hükümleri uygulamayı Müslümanlara farz kıldığı gibi, küfür nizamlarına muhakeme olmalarını da haram kıldı. Çünkü bu nizamlar İslam’a aykırıdır, beşerin ürünüdür.
Bu sebeple İslam ümmetine İslâm kültürünü vermek, siyasî fikir ve hükümleri içermek, İslam akidesini siyasî bir düşünce olarak, ondan bu fikir ve hükümlerin nasıl fışkırdığını göstermek gerekir. Bu akidedeki ruhani tarafın üzerine durarak bu husus gerçekleşir. Başka ifadeyle; İslâm’ın siyasî fikrî ve hükümlerini, Allah’ın emir ve nehiyleri olarak göstermek gerekir. Yalnız ve yalnız bu vasıf ve itibarla siyaseti, fikir ve hükümleri göstermek gerekir. Bu vasıf ve itibar, İslam fikir ve hükümlerini insanın içine sızdırıp yerleştirir. Ümmete de siyasetin ve siyasî fikirlerin manasını açıklayıp vuzuha kavuşturur. Ümmetin İslam fikirlerinin ve hükümlerinin pratik hayata indirilmesinin kendi üzerine atılan mesuliyeti ve bütün insanlara taşınmasının kendisine farz kılınan evrensel risaletin ehemmiyetini idrak etmesini sağlar. Özellikle ümmet, bu asırda İslâm Devleti, fikirleri ve hükümlerinin hayattan uzaklaşması halinde hangi boyuta ulaştığını görmektedir. Yine bu sebeple dünya şer, bedbahtlık ve insanları birbirine köleleştirme konularında hangi boyuta ulaştığını görmektedir.
İşte bu siyasî kültürleştirme operasyonu, ister İslam fikir ve hükümleriyle kültür vermek isterse siyasî olayları takip etmek olsun siyasî uyanıklığı ümmette meydana getirir. Ümmetin asıl görevi ve temel işi olan İslâm davetini bütün dünyaya götürme mesuliyetini üstlenmesini sağlar.
Kaynak: Raşidi Hilafet Dergisi, Sayı 70