Home / News / YAZARLAR / Mehmed Aydın / İran ve Türkiye’nin Suriye konusundaki büyük ihaneti.
islam devleti default

İran ve Türkiye’nin Suriye konusundaki büyük ihaneti.

Şanlı Suriye kıyamındaki başarılar arttıkça ve hedefe gidilen yolda netice alındıkça batının uşaklarının çirkin yüzü günyüzüne çıkmaktadır. Yıllardır dile getirilen ve ihanetlerinden bahsedilen ajan devletlerinin maskesi, Suriye kıyamı ile Elhamdulillah bir bir düşmektedir. Batının, özellikle ABD’nin bölgede oynamış olduğu tehlikeli siyasi manevralar İnşaallah ters tepkiye sebep olacak ve Müslümanların uyanmasına ve bilhassa Suriye’deki şanlı ve üstün ketayiplerin/gurupların Hilafete giden arzularını dahada güçlendirecektir. Son günlerde ve haftalarda Şam ayaklanması ile alakalı birçok hadisenin gerçekleşmesi hasebi ile olaylar hakkıda kısa bir siyasi tahlil yapmaya çalışacağız İnşaallah.

Tüm dünya liderlerinin çok önem verdikleri Cenevre iki konferansının herkesin malumu olarak ard arda iptal edilip ertelenmesi, adeta bir yılan hikayesine dönmüş bulunmaktadır. BM Genel Sekreteri Ban, sözcüsü aracılığıyla 25.11.2013 tarihinde yaptığı yazılı açıklamada, Suriye hükümeti ve muhalefetini çatışmaların başladığı tarihten itibaren ilk kez müzakere masasına getirecek Suriye konulu 2. Cenevre Konferansı’nı 22 Ocak’ta toplayacağını bildirmekten mutluluk duyduğunu ifade etti.

Adeta tüm umutlarını bu konferansa bağladıkları düşünecek olursak, konferans öncesinde birçok siyasi hadisenin gerçekleşecek veya gerçekleşmiş olması tesadüf olmasa gerek.

İlk önce Esad hükümetine meşruiyet sağlanması adına Guta’ya yapılan kimyasal silah saldırısından sonra, uluslararası düzeyde Esad ve avanelerine adeta yeşıl ışık yakıldı. Tüm dünyanın gözü önünde muhatap ve meşru hükümet kabul edildi. Bunu teyid eden gelişme ise 2.Cenevre ile alakalı Suriye resmi haber ajansı olan SANA üzerinden verilen şu haber oldu:

Suriye Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’un Cenevre-2 Konferansı için somut bir tarih belirlemesinin memnuniyetle karşılandığı ve Suriye’yi temsilen Devlet Başkanı Beşşar Esed’in direktiflerini alan, başta terörün ortadan kaldırılması konusu olmak üzere Suriye halkının taleplerini dile getirecek bir heyetin konferansa gönderileceğinin” belirtildiği ifade edildi. (27.11.13)

Bu gelişmeler olmadan önce ise yine bizi şaşırtmayan, lakin gözü kör olmuş bazı odaklarının şaşırmasına sebep olan ilginç bir gelişme gerçekleşti. İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ve Almanya’nın oluşturduğu P5+1 ülkeleri arasında gerçekleşen Cenevre müzakereleri 24.11.13 tarihinde resmi acıdan İran nükleer programı, gayri resmi olarak ise İran’nın oluşabileceği kuvvetle muhtemel olan ikinci Raşidi Hilafet Devlet’ine karşı büyük bir koz olarak hazırlanabilmesi için, bir antlaşmaya imza atıldı. Tahran’ın nükleer programının masaya yatırıldığı müzakerelerde 6 aylık geçici bir anlaşma üzerinde anlaşıldı. Buna göre İran nükleer programından taviz verecek ve bu konuda şeffaflık açılımında bulunacak. Başta ABD ve Avrupa devletleri olmak üzere uluslararası kamuoyu da İran’a uyguladığı ekonomik yaptırımları gevşetecek. 

Yine tüm bunlar olurken ABD’nin sadık dostu ve uşağı olan Türkiye devletinin dışişleri bakanının İrak ve İran ziyaretleri gerçekleştirmiş olması, Ocak 2014 tarihinde olacağı düşünülen 2.Cenevre konferansı öncesi önemli bir gelişme olarak görülmesi gerekiyor. İlk önce ABD’nin İrak’daki uşağı olan Nuri El Maliki ile Suriye kıyamını konuşmak üzere 10-11 Kasım 2013 tarihinde Irak ziyareti gerçekleştirdi. Ardından 26-27 Kasım’da İran ziyaretini gerçekleştirmeden önce sırası ile ilk önece 17-18 Kasım’da ABD ve ardından 21-22 Kasım’da Rusya ziyareti gerçekleştirildi. Tüm bu ziyaretlerinin en öncelikli ve ana konusunu Suriye kıyamını içeriyordu. Davutoğlunun ABD ziyareti öncesinde Foreign Policy dergisi için bir makale kaleme almış olması dikkat çekti. Makalesinde önem arzeden Suriye ile alakalı kısmında şunları dile getiriyor:

“Suriye’de, Beşşar Esed’in kimyasal silahlarının imhası doğru istikamette atılmış bir adım ama daha yapılması gereken çok şey var. Türkiye, politik bir geçişe erişilinceye ve zalim diktatörlüğün hakimiyeti sona erinceye kadar Suriye halkına tam destek vermeye devam edecek. Suriye halkının meşru direnişini terörizmin karanlık güçleriyle tanımlama noktasında sürdürülen nafile çabalara dayalı devam eden psikolojik savaşın mağduru olmayacağız.”

Makalede özellikle radikalleşme derken Suriye kıyamındaki muhlis Müslümanları ve oluşturmak istedikleri İslam Devleti’ni kastetmiş olduğu şu vurgu dikkat çekiyor:

Davutoğlu, Suriye muhalefetinin radikalleşmesi konusunda da Türkiye’nin erken ve birçok uyarılarına rağmen, uluslararası toplumun şu ana kadar doğru ve kesin çözüm getirmede başarısız olduğuna vurgu yaptı.

Davutoğlu’nun İran ziyaretindeki ihaneti ise mezhep çatışması bahanesi ile kana susamış Baas partisinin en güçlü fiili destekcisi olan ve açık bir şekilde bunu dile getiren İran hükümetinin Dışişleri Bakanı ile yapmış olduğu basın açıklamasında ortaya çıkmış oldu.

“Zaman, bölgesel işbirliği zamanıdır. Bu anlamda tarihsel bir ilişki içindeki iki büyük bölgesel güç Türkiye ve İran’ın diyaloğu, hem bölgemizin istikrara kavuşmasını sağlayacak hem de çatışmaların olumsuz etkilerini engelleyecektir.”

Yani efendileri ABD’nin talimatı üzere bölgemizin (Şam’ın) istikrara, yani kıyamın durdurulmasına ve İslami bir devletin kurulmasına engel olmak için beraberce çalışmak, anlamına geliyor.

Ardından zalime zalim dediği için özür beyan etmek ihtiyacı duyan ve özrü kabahatinden büyük olan şu açıklamada bulundu:

“Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerinin ancak Şam’daki rejimin kendi halkını acımasızca öldürmeye başlamasından sonra bozulduğunu” belirten Davutoğlu,

“Vicdanınıza sorun, Türkiye’nin kötü niyeti olsaydı, Suriye’ye müdahale etmek isteseydi, neden bunu Suriye 2004, 2005, 2006’da tüm dünya tarafından izole edilmişken yapmadı? Neden ABD ya da Batı ile Esed’e karşı işbirliği yapmadık? Türkiye’de hala aynı hükümet var. Değişen biz değiliz, rejimin kendisi.”

Sanki bu katliamları başkaları yapıyor ve kıyam öncesinde Baas rejimi akla hayale gelmeyen zulümler yapmamış ve Müslümanlar ile barışıkmış havası estirilmek isteniyor. Asıl ihanetin kanıtı şu cümlelerle dile getiriliyor:

“Biz hiçbir zaman, hiçbir yerde El-Kaide ve bağlı grupları desteklemedik. Zulme, kimden gelirse gelsin karşı dururuz. Bizim için El Kaide de Esad kadar tehlikelidir”.

El-Kaide dendiğinde herhalde sadece belirli gurupların veya medyanın bilinçli olarak gündemden düşürmediği El-Nusra Cephesi kastedilmiyor. Bilakis son günlerde Şam’da Rabbime şükürler olsun birleşme konusunda birçok mücahid ketayibin/gurubun birleşme girişimi neticesinde oluşan gruplar kastediliyor. Bu birleşme ilk etapta Eylül 2013 tarihinde yönetime karşı savaşan 43 muhalif grup “Suriye İslami Ordusu / Ceyşul İslam ” ismiyle gerçekleşti. Aralarında tabur ve tugayların bulunduğu 43 gurubun ortak hedefinin Esed yönetimine ve küfür sistemine karşı ortak hareket etme konusunda birleşti. Sadece İslam bayrağını kabullenen ve Şeriat ile yönetilecek bir İslam Devleti’nin oluşmasını hedefleyen, bir fikir etrafında birleştiler.

Bu büyük birleşme sonrasında çok daha büyük bir birleşme söz konusu oldu. Aralarında 43 guruptan oluşan Suriye İslami Ordusu / Ceyşul İslam’ın ve Suriye’de mücahidlerin en büyük gurubu olan Ahraruş Şam’ında yer aldığı İslam Cephesi / Cephetül İslam kuruldu.

İslam Cephesi’nin kuruluş açıklamasını yapan komutan Ahmed İsa eş-Şeyh çok ilginç konulara değindi.

…Müslümanların devrim iradesini kırmak için tertip edilen entrikalar karşısında kalpler birleşti. Çabalar olgunlaştı ve Allah’ın izniyle tüm komploların ve desiselerin kendisine çarpıp paramparça olacağı kaya gibi sağlam bir bünyeye kavuştu. İslam Cephesi Esed rejimini devirerek kökünü kazımayı ve onun enkazı üzerine Raşidi bir İslam Devleti kurmayı hedeflemektedir. Hedeflediğimiz Raşidi İslam Devletinde: Egemenlik; Kayıtsız Şartsız Allah’a ait olacak, İslam birey, toplum ve devlet düzleminde tek merci olacaktır. İşte İslam Cephesi “Hep birlikte Allah’ın ipine sarılma” farizasını ihya etmek ve Suriye halkımızın hedeflerini gerçekleştirmek amacıyla kurulmuştur. 

el-Cezire spikerinin “İslam Devleti mi ikame etmek istiyorsunuz” sorusu üzerine Başkan Ahmed İsa eş-Şeyh Misakı yakın bir zamanda -işitmeyecek, bilakis- göreceksiniz cevabını verdi.

Birleşen Gruplar:

(Ahraruş Şam, Suqur el Şam, Liwa el Tewhid, Ceyşul İslam, Cephet el Kürdiye, Liwa el Haq ve Ensar el Şam)

2.Cenevre Konferansı öncesinde bu yoğun siyasi trafiğin devam etmesi bekleniyor, örneğin Davutoğlu, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani`nin 17 Aralık`ta Türkiye`ye gelmesinin beklendiğini bildirmiş olması bu sürecin yoğun bir şekilde devam ettiğini gösteriyor.

Kafirler ve onların ucuz uşakları ne yaparlarsa yapsınlar Allah nurunu tamamlayacaktır:

“Onlar Allah’ın nurunu ağızları ile söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kâfirlerin hoşuna gitmese de, nurunu kesinlikle tamama erdirmekte kararlıdır.” (Tevbe:32)

 

28.11.2013

Kardeşiniz Mehmet Aydın

Ayrıca...

yazar

Neden Kobani değil de Afrin Operasyonu?

Hatırlayacağınız üzere İŞİD Ağustos 2014 tarihinde Kobani’yi (Ayn El Arap) kuşatmış ve 17 Eylül 2014 …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir